bugün

"11 yıl önce tam bu saatte, gözlerime inen perdeyi hatırlamaktayım!
sanki sanki biri beni çağırıyordu o gün.
yüce bir sesti, azrail efendimizin sesi.
ama almadı yanına, geri çevirdi beni."
Ağustos Depremleri

ilk defa canımı acıttı üzerinden geçmeye bıkmadığım yaralar
ve ilk defa yara bandı istediler benden veremeyecek kadar şuursuzken.
ilk defa avizeye uzanamadı ellerim
ve ilk defa bu kadar sağır,bu kadar kör oldum
ve ikinci kez çocuk oldu gözlerim.
pencereden gördüklerim miydi gerçekler_?
yoksa hayalperestliğimin kırıntıları mı_?
kırıntılarla ağlayan bir serçe..

ya da seksek oynarken dengesini kaybeden bir çocuk..
ya da sekseklerin bileklerimi tekrar tekrar çizmesi..

ya da bir elma şekeri beni ağlatan
çocukluğuma dönmek bu kadar kolay olmamalı
doğru ya bugün senin doğumgünün
ve her nisanda ölüp ağustosta diriliyorum ben
birbirimizi tamamlıyoruz
sen geldin ben gittim
sen gittin..ben, devam ettim...

bu kadar çabuk sarsmamalı beni ağustos depremleri
başımı döndüremez o depremler,sıcaklar,leş kokuları

düşünsene senin bedeninin kokusuydu..
ağustosta bana maske taktıran.

pantolonla açıklamıştı psikologlar çadırkentlerde
ve yama yapmayı öğren demişlerdi
öğrenemedim be dost !
mukaddesin buzları bile bu kadar şişirmedi boğazarımı
o şimdi sözlü..

bugün senin doğumgünün ve elma şekeri vermek isterdim sana
pencereden gördüklerim gayet kırmızı
çocuklar başına toplanmış şeker derdinde
ve tek bir sorunları var .. elma şekerleri

bizde böleydik..

hava kararmaya başladı
sokak lambaları eskisi gibi değil
onlar bile değişmiş
bende değiştim
bak bu gözler benim değil
karanlıkta küçülüyo gözbebeklerim

ve büyüyor çocukların gözbebekleri
dağıldı çocuklar anneleri çağırıyor

ve ben şimdi annemden çok senin
beni çağırmanı istiyorum
kanatlarımı açtım mezarına geliyorum
bir ağustos daha bekleyemem
bir leş kokusu daha bitirir beni
hadi al canımı Allahım al artık
hadi al

doğum günün kutlu olsun..
çocukluğumda uyanık zamanımda yakalanıp hiç bir şey anlamadan mal gibi baktığım depremdi. şimdi olsak kesin panikten camdan atlardık.
gün itibariyle üzerinden 11 yıl geçen felaket. şanslıydım, şehir dışındaydık, zaten de istanbul'da oturuyorduk, çok hissetmezdik yine sanırım. şanssızdım, teyzem yalova'da oturuyordu. onlara ulaşmamız iki gün sürdü. şanslıydık, canlı ulaştık. şanssızdık, iki günde ömrümüzün yarısı gitti sanki.. şanssızdık, komşuları ölmüştü.. şanssızdık, kuzenimin öğretmeni ölmüştü.. şanssızdık, bir sürü insan aynı gece ölmüştü.

deprem çadırlarını gördüm. annesi, babası, ablası, abisi, teyzesi, dayısı, amcası, halası, tanıdığı herkes ölmüş çocuklar vardı. hayatta kaldığına sevinemeyen, "keşke ben de..." diyen çocuklar. şükretmeyi öğrendim o gün. hayatta olduğum için, sevdiklerim hayatta olduğu için. bunları yaşadığımda 13 yaşındaydım. biz aile olarak hiç kayıp vermedik, burnu bile kanamadı akrabalarımın. sadece evleri, mahalleleri, şehirleri, düzenleri, hayatları yıkıldı. bu bile yeterliydi yas tutmak için.

kolonları çatlayan evimizden taşındık. ölüm korkusu ile yaşadık uzunca bir zaman. deprem çantası kapıda, yarı açık gözlerle uyuduk. okulların açıldığı gün istanbul'da deprem oldu. okullar süresiz kapandı.

dün gibi hatırlıyorum ben bunları. yazık... bakıyorum ki; sadece acıyı yaşamış olanlar hatırlıyor. 11 sene geçti diye unutulmuş. evlatlarını kaybedenler unutmadılar ama... bu tarz felaketler sadece birilerinin başına gelmez, bir gün bizim de başımıza gelebilir. unutmayalım. unutturmayalım. 17 ağustos bilmemne maçından az rağbet görüyorsa bu başlık, bizim ayıbımız.
kötü hatıraların 11. acı yıldönümü.
Allah bir daha yaşatmasın.
Çok küçüktüm.
Geceden annem ablamla benim saçlarımı ince ince örmüştü. O sıralar çok modaydı. Daha sonra saçlarımızı açar kabarık haline sevinirdik. O gece deprem olduğunda gözümü açar açmaz babamı yanımda görmüştüm. Ablam son anda dolabın altında kalmaktan kurtulmuştu. dolap hemen yanına yıkılmıştı. Korkunçtu. Herkes ayaktaydı. Bütün mahalle sokaktaydı. Bizde indik bir hışımla. Ben babamın kucağındaydım. Deprem geçtiğinde çadır kurduk okulun yanındaki arsaya. Bütün tanıdık tanımadık herkes orada boş bir yer bulup çadıra benzer bir şeyler kuruyordu. Gece kimse uyuyamadı alnımıza damlayan su damlası olmasaydı belki biz uyuyabilirdik. Ama uyuyamadık. Sabah saçlarımız bozulmuştu. Üzülmüştük.Bir sokak ötede oturan arkadaşımızın evinin göçtüğünü gördüğümüzde ise daha da çok üzülmüştük.
Küçüktük.
Yara almıştık.
unutulan ve ona göre önlemler alınmayan deprem.
fantastik bir gürültü ile onbeş saniye öncesinden kulağımıza çalınmış, ardından hınç çıkarırcasına sallamış, karamürsel'de denize onbeş metre mesafedeki giriş katı evimden çıkar çıkmaz, zifiri karanlığı hemen karşı kıyımızdaki tüpraş'ın patlamalarıyla aydınlatmış, takip eden günlerde ölü kokusu ve kaosu bendeniz ondört yaşındaki çocukla tanıştırmıştır.

klasiktir bunlar ama, depremden bir ay öncesinde kendimi çok garip hissetmeye başlamıştım. "bir şey olacak" deyip duruyordum kendi kendime. temkinli davranıyordum o bebe zihnimle. deprem sonrası sıcak kaos anında ise müthiş sakindim; elli küsür yaşındaki teyzelere, adamlara "sakin ol, çocuklarına ve insanlara örnek ol, sen böyle olursan onlar ne yapar?" diyebilecek kadar.

iki metre ötedeki direk dibine tek başına işemeye korkan mı dersin, her artçıda çığlıklar atan mı dersin, takım kıyafetini giyip, kafasına kepini geçirip dışarı çıkan mı dersin, her türlüsü vardı hani o gece.

yaşadığım korkunun dışında -ve tabii hemen sonrasında farkettiğim üzere- hayatımda yaşadığım en gerçek ve en gerçek üstü şeydi. hayat dolu hissettim kendimi. sonrasında ne kadar çürümüş bir psikolojiye girmeye başlasam, defalarca çıkıp tekrar girsem ve yine çıksam da (ki bunları yaş ilerledikçe anlıyor insan, öyle pat diye "ay benim psikolojim bozulmuş cevdet" kafasına giremezsin), ölümle burun buruna gelmek ve sağ çıkmak müthiş bir his, bunu inkar edemem.

"surrealism had a great effect on me because then i realised that the imagery in my mind wasn't insanity. surrealism to me is reality." - john lennon.
(bkz: 17 ağustos 1999 depremi gerçekleri/#12150579)
(bkz: benzemez kimse sana)

allah benzetmesin.

amin.
yarın yıl dönümü olan, ve türkiye'nin bağrında yara açmış depremdir. yaşamını yitirenleri rahmetle anıyoruz.
şu ana kadarki hayatımın tam ortasında meydana gelmiş lanet olay.

kesinlikle doğal bir deprem değildir, deprem saatinde uyanık ve saniye saniye her şeyi yaşamış biri olarak bunu söylüyorum. bu deprem korkunç bir deneydir. ikiz kuleler nasıl uçak çarpması ile çökmedi ise marmara'da doğal bir olay yüzünden yerle bir olmadı.

(bkz: marmara depremi suni olarak yapıldı iddiası/#12544567)
üzerinden 12 yıl geçmesine rağmen daha dün gibi hatırlanan; ömrün en uzun, ömrün en kısa, ömrün en can alıcı gecelerinden biri..45 saniye boyunca yıkıldı marmara, istanbul..o lanet olası gecede yitirilen dostlar, anılar..hangisi unutulur..allah düşmana bile vermesin..
kimi komplo teorilerine göre, amerika'nın yerin altında patlattığı atom bombalarından hemen sonra meydana gelmiştir.
elli binlerdeki ölü sayısının bir gün aniden yirmi binlere düşüverdiği enteresan deprem zaiyatının sahibi depremdir.
ölünün ardından konuşmak gibi olmasın, ecevit amcanın toprağına ağır gelmesin...
unutmadık unutturmayacağız. * herkesin başı sağolsun. acılarımız büyük.
12 yıl önce bu gece . yer yerinden oynadı,çığlıklar , yıkılan binalar, verilen canlar. hala dün gibi aklımda.arada hayattan sıkıldığımda tekrar aklıma getiriyorum. Bir kez daha şükrediyorum...peki ya onların suçu neydi ?

evet bugün 12.yılı .hiçbir zaman unutmadık ve asla unutmayacağız. ölenlere tekrardan allah rahmet eylesin.
sonrasında memlekete otobüs yolculuğu yaparken düzce'den geçiş sırasında kan ve et kokusunun otobüse dolduğu, o derece bir bilançoya sahip felaket.
kimse hikaye anlatmasın. unutmadık unutmayacaz. neyi unutmadın amına koyim? ne yaptın depremle alakalı o günden sonra. binlerce kişi öldü. bir kişiyi attın içeriye. suçlu olmasına suçluda sanki veli göçer salladı yeri. belediyelerin, ona izin verenlerin hiç suçu yoktu. neyi unutmadın. şunun şurasında daha yakın zamanda kütahya simav'da deprem oldu. hala çadırda kalıyorlar. yüzlerce kişi tek tuvalet kullanıyorlar. neyi unutmadın? neyi unutmadık...

herşeyi olduğu gibi bunu da unuttuk. sadece boş konuşma üstadı olan türk milleti olarak bunu da unuttuk. başımıza gelmediği için unutmaya da devam edicez. çünkü ölenlerin arkasından mum yakmak herşeyi hallediyor...
1999 yılında çoçuk yaşımda idrak edemeyeceğim sayılarda kayıplar verdiğimiz bir daha olmayasıca deprem. olma sakın.
felaketin bugun 12 yılı ama geriye dönüp bakıldıgında ya yine tekraranırsa diye hiç bir önlemin alınmaması suçluların cezalarını çekmemiş olması en az yaşanan kayıplar kadar can acıtıyor.
bende derin iz bırakan, hayatımın akışının başka yöne sapmasına neden olan olaydır. Çok şükür ailemden birini kaybetmedim ama hayallerimi malozların altında bıraktım o gün.

Unutulmamalıdır, unutulmayacaktır.
16 ağustos da akşam saatlerinde adapazarından arkadaşım gelecekti, ankaraya çıkan askerlik görevi için teslim olmaya. aslında 17 ağustosda teslim olacaktı ben geceden bizde kalmasını, gündüzden de ankarayı gezdirmek istemistim. otobüse binerken arayacak ona göre otogara gidecektim. aradı akşamdan çok geleni gideni olduğunu sabahdan geleceğini söyledi ve gece deprem oldu. sanırım kader böyle bir şey diye düşündüm. kendisine birşey olmadı ama annesini kayıp etti depremde. hala hatırlarken insan tuhaf oluyor.
istanbulun çılgın projelerden, anlamsız kanallardan, lalelerden çok aklı başında bir deprem politikasına ihtiyacı olduğunu, yoksa yüzbinlerce insanın ölüp bir o kadarının da şehirden çıkamayacağı için öleceğini bize hatırlatmasını umduğum elim olayın yıl dönümü.
dask raporunda 4 meskenden 1 inin kayıtlı olduğunu öğrenince "hâlâ ders almamışız" diyor insan.

bana bir şey olmaz...
evet evet olmaz...