bugün

entry'ler (1125)

kün

sezgin kaymaz'ın romanı.

havada bulut

kendisi hala hayatta, hala yazıp çizmekte, goygoyda, akademinin ve endüstrinin karanlık tarafında, yine mizantrop, her zaman doktor. üç-beş senede bir yazar.

zaz

edith piaf ve ella fitzgerald'dan çok etkilendiğini düşündüğüm, kıpır kıpır şahane ses.

ayrıca: #13479559

23 ekim 2011 zaz izmir konseri

izmir arena'da gerçekleşmiştir.

zaz'ın canlı performansının şahane olduğunu bilmekle beraber şaşkınlıkla etkilendim. kendisi çok şirin, alıp evde beslemelik. klasik fransız popu kadar trip-hop ve hatta rock alanlarında da çok başarılı ve şu anki birikimi ile en az 10 albümlük malzemesi olduğunu düşünüyorum. sahne şovu ve orkestrası muhteşemdi, cirque du soleil gösterilerine katılsalar yeridir. son söylediği "aux detenteurs" diye bi şarkısı var ki onu canlı dinlemek hayatta bir kez olan şeylerdendi.

her şeyin kalitesizleştiği bir çağta zaz, yekpare kristalden yapılmışa benziyor.

kemal tanca

kötü firma.

ilk kez bu firmanın bir ürünü olarak aldığım ayakkabıda sorun çıktı, lakin ben ayakkabıyı bir haftasonu boyunca kullanmış bulundum. daha sonra tadilat için götürdüm, fabrikada inceleyip "bu ayakkabıda sorun yok" deyip geri verdiler. yani ben ya uyduruyorum yahut salağım. iade ve değişim ise yeni keşfedilmiş iki cüce gezegen.

şimdi ben bu sorunlu ayakkabıyı ne yapayım ha kemal? ben senin bu bozuk, bu tamir edemediğin, bu kakaladığın malını ne yapayım?

kemal tanca markasını her tarafta kötülemeyen puşttur, pezodur!

cassandra sendromu

ingilizcede cassandra complex olarak geçer. bir nevi "sakalım yok ki inansınlar" durumu.

tol

anlaşılmadığını düşünüyorum. burada ve ekşisözlükte yazılan tüm entirileri okudum. pek çoğu yalnız liseli bir aşık edasıyla alıntı yapmış veya -mealen- "çok cici!" demiş. o kadar. romantik devrimci özentiliği böyle bir şey demek ki.

ben bu romanı okurken kendimi cahil hissettim. dedim ki "birileri bu kurgudaki olayları, kişileri, yerleri bilyordur. gerçek hayattaki karşılıklarını yazmıştır". oysa romanda anlatılanlar, -bir hayalin ürünüymüş gibi- hiç ama hiç deşilmemiş. o önceden devrimci sonradan bakan coşkun kimdir, kimin parodisidir, diyarbakır ulu camii devrimciliğin neresindedir, ali güner ara güler midir? ya küçük kara balık?

demek ki diyorum, bu kadar adam bu okudukları kitaba dair yazacak başka şey bulamamış. ya herkes her boku biliyor ve anlatmaya lüzum yok yahut herkes işin romansında ve gerçeğe lüzum yok.

murat uyurkulak

vaktiyle bir ihtimaldi dediği devrimin mezar taşı yazısını yazan adam.

internet

(bkz: internet bir şeyleri değiştirseydi yasaklanırdı)

internet bir şeyleri değiştirseydi yasaklanırdı

geçen oturuyoruz böyle. arkadaşın biri bu lafı etti. "la git manyak" dedim...

ter içinde uyandım. televizyonda haberler açık kalmış meğer.

22 ağustos 2011 internetin filtrelenmesi

internetin başına deli dumrul gelmesidir.

ek bilgi: http://www.cnnturk.com/20....2011/615303.0/index.html

30 nisan 2011 internet sansürü

bunu alan bunu da aldı:
(bkz: 22 ağustos 2011 de ne olmuştu)

22 ağustos 2011 de ne olmuştu

(bkz: 22 ağustos 2011 internetin filtrelenmesi)

ikinci lale devri

şu içinde yaşadığımız güzel çağın adı. tarihçi ağzı ile 21. yy.'ın ilk çeyreği.

bu güzel çağda türkiye denen coğrafyada, atalarının izindeki milyonlar kant içip zevki sefa eder idiler. parklara, kavşaklara dikilen sayısız lale soğanı türlü çeşitli renklerle bezemişti dört bir yanı. ülkenin her yanında pek çok bina, sayılamayacak kadar katı ile arzı endam etmekte idi. en lüks araçlar, en sosyete kıyafetler doldurmuştu sokakları. çılgınlıklar havada uçarken halk, bu bahar havasını sürdürecek iktidarı yeniden seçmeye hazırlanıyordu heyecanla. gurur ve kıvanç dolu idiler.

lakin bu şımarıklık, bu küstahlık, bu aymazlık, bu densizlik hangi para ile idi? el alemin parası ile bunca zevk, bunca beton, bunca lale olur muydu? borçlu fakat mutlu halk, bu toplu milli-dini histeri içinde saadetini ne kadar sürdürebilir, dünyaya ne kadar kafa tutabilirdi?

o mutlu halk, o borçlu halk, bu saadetin faturasını neyle ödeyecektir?

akp lilerin 22 ağustos sonrası pornosuz kalması

şimdiden pornosuz kalınmıştır dahi.

(bkz: 30 nisan 2011 internet sansürü)

30 nisan 2011 internet sansürü

bu güzel cumartesi gününde keyfimin içine etmiştir. an itibari ile hiçbir porno sitesine ulaşılamamakta ya da randıman alınamamaktadır. konu ile ilgili ne bir açıklama, ne bir sebep ne de bir entiri veya tivit görebildim. türkiyemizin içinde bulunduğu şu güzel ikinci lale devrinin ruhuna hiç yakıştıramadım. halbuki ben günah işlemek istiyorum ya beybi.

ha siz diyebilirsiniz "bana ne senin pornondan pis pornocu!". yarın kazık size girince ben de sigaramı tellendiririm uzaktan.

ha bi de: pornoma dokunma ulan pis ellerinle!

sözlük yazarlarından aforizmalar

bir insanın hayatını en iyi barsak düzeni gösterir.

ankara

ankara şiiri

angoraymış eski adı
ağızlarda kabak tadı
kavşaklarıdır meydanı
tükettin beni ankara

etrafında vardır polis
hep biz miyiz sana keriz
köye derler metropolis
yıldırdın beni ankara

sokakların çöp kutusu
caddelerin it sürüsü
taksilerin küf sarısı
inlettin beni ankara

havaların yaz kış kara
sularını içen düşer dara
sual olmaz asfaltına
bitirdin beni ankara

her yanında bir hükümet
memurun da bir zihniyet
soldurdun nice zürriyet
ağlattın beni ankara

kalelerin gecekondu
avm sardı sağı solu
ayazında sular dondu
kahrettin beni ankara

başkanların hep baştadır
maharetin hep taştadır
şehir değil bir taşradır
kandırdın beni ankara

ulaşılmaz hiçbir yana
içimde kanayan yara
trafiği ceza bana
beklettin beni ankara

cihan gezdim diyar diyar
hep ankara hep ankara
tuzlayım mı yersin hıyar
bezdirdin beni ankara

plastikten heykellerin
etrafında köykentlerin
kara taşlı hep bentlerin
mahvettin beni ankara

cahil cesur kırsalların
metro denen mahzenlerin
müsebbibi insanların
yurdusun sen ey ankara

bulut söyler kendi anlar
parklarında güvenlik var
sokakların ruhuma dar
daralttın beni ankara

misfits

misfits denince artık dizi anlaşılmakta.

yaşlandığımızın kanıtı taş gibi grup.

alien

namı diğer "yarrakkafalı".