bugün

Atilla oral'ın, istanbul'un işgal yıllarını anlatan "işgalden Kurtuluşa istanbul" adlı kitabında belgeleriyle anlatılan olaydır.
vatan haini son osmanlı padişahı,
işgal yıllarında taksim camii’ni fransızlara satmıştır.

--spoiler--
hayırsız mirasyediler gibi ne var ne yoksa satıp savurdu. camileri, türbeleri, mezarları dahi sattırdı. mimar sinan eserlerini yıktırdı. işgal yıllarında vahdettin’in hissizliği ve acımasızlığı sonucu kültür ve sanat varlıklarımız büyük zarar gördü.
--spoiler--

--spoiler--
sonuçta taksim camisi, padişah vahdettin’in emriyle ve 7000 lira bedelle fransız sermayeli “istanbul emlak şirket-i osmaniyesi”ne satılmıştır. cami satışına halkın tepki duyacağı düşüncesiyle ahalisinin tamamı müslüman olan safra köy’de bir cami inşasına karar verilmiştir. ancak o dönemde böyle bir cami yapılmamıştır. bakırköy’deki safra köy camii bölge halkının topladığı paralarla ancak 1957 yılında yapılmıştır.[5]ayrıca vahdettin’in bu onur kırıcı satış sözleşmesi dönemin resmi gazetesi takvim-i vekayi’de de yayımlanmayarak adeta halktan gizlenmiştir. [6]

bu apaçık gerçeğe rağmen saltanat sevicisi cumhuriyet düşmanları “taksim camisi’ni ismet inönü yıktı!” yalanını söylemişlerdir. örneğin, prof. dr. ekrem buğra ekinci, taksim camisi’ni, 1940 yılında ismet inönü’nün yıktırdığını iddia etmiştir.[7] tekrar hatırlatayım: taksim camisi, hain vahdettin tarafından, üstelik türk ordularının 30 ağustos 1922 tarihli büyük zafer’inden (büyük tarruz)’dan tam yedi gün önce 23 ağustos 1922’de fransızlara satılmıştır. o tarihte ismet paşa, mustafa kemal paşa ile birlikte anadolu’da haçlı emperyalizmine karşı savaşmaktadır. fransızlar da camiyi cami olmaktan çıkarmıştır.
--spoiler--
kaynak: http://odatv.com/mob_n2.p...amileri-satti--0302141200
Tatava yapma bana belge goster yaprak. Al sana belge;
görsel
görsel
Tarihçi atilla oral'ın belgeleriyle anlattığı olaydır.
Amerikan uşağı menderes döneminden iki fotoğrafla kıyaslanabilecek bir konu değildir.
atilla oral'ın bu konuda belge ve resimler içeren iki adet kitabı var.

"Charles Harington: Sömürge Valisi'nin Himayesinde Vahdettin'in işgal istanbul'u"
"işgalden Kurtuluşa istanbul"
Bir link daha verelim.
http://mobil.hurriyet.com...ilari-yayinlandi-23433412
taksim camii'ni satsın. bunu haydi bir şekilde anlarız. pek kıymeti olmayan bir camidir diğerlerinin yanında.
ama ya fethin sembolü ayasofya camisinin kiliseye çevrilmesine müsade etmesi?
vahdettin sayesinde 450 yıl sonra ayasofya'da yeniden ayinler yapıldı.
(bkz: vahdettin döneminde ayasofya nın kilise yapılması)
ama sorsanız yobazlara ayasofya bir camiydi, atatürk müzeye çevirdi değil mi?
iyi sıcıyosunuz ama ha.
tarihimizde "yüz karası" olan bir devir varsa şayet, bu kesinlikle "hain vahdettin"in hükmettiği dönemdir.

araştırın, her kaynağı yalan kabul edelim.

ama yaşanmış olaylar yalan söylemez.

vahdettin bu tiyniyette, bu karakterde adamdır.
yobazlar "kurtuluş savaşını vahdettin başlattı" diye tarih uydurmaya çalışırlar, ama o vahdettin'in millet kurtuluş savaşı verirken 19 yaşındaki bir çıtır ile evlendiğini söylemezler.
(bkz: millet kurtuluş savaşı verirken düğün yapan halife)

elbette ki milleti kurtuluş savaşı verirken, taze bir gelin ile gerdeğe girmeyi düşünen bir adam, camiyi de satar, vatanı da.

bu tiyniyetteki bir adam osmanlı ailesinden olamaz, kesin var bir bokluk.
(bkz: osmanlı ya atılan iftiralar)

------------

Adnan Menderes zamanında Karaköy’den Kınalıada’ya nakledilmek üzere sökülen ve şimdi nerede olduğu bilinmeyen fevkalade zarif Tahtalı Cami.


1935’te yıktırılan Heybeliada Camii.


Askerî koğuş olarak kullanılan bir cami.



1950’den evvel istanbul suriçinde sadece üç câmi açıktı: Süleymaniye, Bayezid ve Fatih. Diğerleri başka maksatlarla kullanılırdı. Sultanahmed Câmii, başka yer kalmamış gibi, asker yollama merkezi idi. Askere buradan sevk edilen Beylerbeyi Câmii imamı Hâfız Mustafa Efendi, yoklama için bekleyen bazı askerlerin, dışarı çıkmalarına izin verilmediği için câmi köşelerine siğdiğini anlatırdı. Yeni Câmi’ye katanalar bağlanırdı. Nusretiye Câmii kütük deposuydu. Hatta, kütüğün biri uzun geldiği için câmiin son cemaat yerinin yıktırıldığını, bizzat Refi Cevat Ulunay yazdı. Bütün şehirler böyle idi. Mesela Konya’da sadece Kapı Câmii, Ankara’da Hacıbayram Câmii açıktı. Açık olanlara da iki ayağı çukurda ihtiyarlardan başka giden yoktu. Çünkü namaz kılanlara iyi gözle bakılmayan bir devirde, câmiye gitmek cesaret işiydi.

ASKERÎ MEKTEPTE CÂMi Mi OLUR?
1927’den itibaren câmiler tasnif edilmeye başlandı. 1928’de bunun için bir nizamname bile çıkarıldı. Buna göre 500 metre dâhilindeki câmilerden birden fazlası ile cemaati bulunmadığı tesbit edilenler tasnif dışı bırakılacaktı. Tasnif dışı kalan yüzlerce câmiden bir kısmı kapatıldı; bir kısmı din dışı başka işlere tahsis edildi; bir kısmı da yıktırılıp enkazı satılarak Halkevlerine verildi. Memurlar ikindi vaktinin sonu gibi cemaatin bulunmadığı zamanlarda câmileri teftişe gelir; cemaati olmadığı gerekçesiyle câmiyi mühürleyip kapatırdı. Akşam gelen cemaat, câmilerini kapanmış bulurdu. Bu kıyımdan Ayasofya bile kurtulamadı. Câmi bakanlar kurulu kararıyla 1935’te müze hâline getirildi.
Vakıflar Kanunu’nun “mimarî kıymeti olan câmilerin satılamayacağı” hükmüne aldıran olmadı. Bunun için o zaman kültür bakanlığının işini gören Maarif Vekâleti’nden alınması gereken raporların, istenilen şekilde tanzim edildiği görüldü. Muş’taki tarihî Murad Paşa Câmii’nin minaresinin dinamitle havaya uçurulduğunu eski müftülerden Mehmed Çağlayan gözyaşları içinde anlatırdı. 1935’te “Askerî mektepte câmi olur mu?” denerek Heybeliada Câmii yıktırıldı. Sadece istanbul’da 1000’in üzerinde câmi yıktırıldı. Böylece 1937’ye gelindiğinde Türkiye’deki câmilerin takriben % 60’ının kadro dışı kaldığı görüldü. Mesela Bursa’da 64 câmiden 40, Anteb’de 39 câmiden 22 tanesi bırakıldı. Bunların hepsi resmî arşivlerdeki malumata dayanır.

HER KESEYE GÖRE CÂMiMiZ VAR!
1927’den itibaren tasnif dışı bırakılan yüzlerce câmi, ihale ile belediyeye veya hususî şahıslara satıldı. istim sonradan geldi. 1935 senesinde çıkarılan vakıflar kanunu bu işi tanzim ediyordu. ilk satılan câmi 623 lira 90 kuruş ile Sivas’da Hacı izzet Paşa Câmii ve 4996 lira 45 kuruş ile Fatih’de Hadice Sultan Câmii oldu. En ucuza satılan câmi 2,5 lirayla Eskişehir Servihisar semtindeki Melikşah Mescidi (1940); en yüksek fiyata satılanı ise Kayseri’de 57 bin liraya Hacet Mescidi (1968) oldu.
Satış muameleleri 1972’ye kadar sürdü. Satılan 3900 câminin % 84’ü 1927-1949 arasında satıldı. Bazı hayırseverler sırf muhafaza etmek maksadıyla bunları satın aldı; işler düzelince tekrar câmiye çevrilmek imkânı hâsıl oldu. 1950’den sonra yıkılan câmiler, daha ziyade yola, köprüye kurban gitti. Vatan Caddesi ve Boğaz Köprüsü çok tarihî câmiyi yuttu. Hatta bazıları Adnan Menderes’in bunun narına yandığını söyler.


Depo yapılan da var, gazino da!
Eminönü’nde Sultan II. Mahmud yapısı Hidayet Câmii, ticaret bankası deposu; Küçüksu Mescidi, CHP ocak merkezi; Balıkesir Yıldırım Câmii, Halkevi; izmit Sâdık Mescidi, meteoroloji binası; Şehzadebaşı Câmii’ne yakın olduğu halde, emsalsiz burmalı minaresi sayesinde kazmadan kurtulan Burmalı Mescid marangozhane olarak kullanıldı. Müze yapılmayan câmilerin ekserisi CHP, askeriye ve toprak mahsulleri ofisi tarafından işgal edildi. Bazıları belediyeden satın alan hususî şahıslar tarafından dükkân, ev, hatta yazlık sinema olarak kullanıldı. Selânik’te sinema salonu yapılan câmiye ağıt düzenlerin, bundan nedense hiç haberi olmadı!
Kapalı câmilerden kalan haylisi Demokrat Parti devrinde ibadete açıldı. Çok eski değil, ben doktora yaparken bile meselâ Sirkeci Garı arkasındaki Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Câmii, Anadolu Saz Gazinosu idi. Cağaloğlu’ndaki Cezerî Kasım Paşa Câmii, defterdarlık deposu idi. 1980’lerin sonunda mahkeme yoluyla geri alınıp ihya edildi. Bayezid’de üniversite yanındaki Kaptan-ı Derya Câmii, kütüphane deposu idi. Su bastı. Kitapları taşıdılar. Hayırseverler de câmiyi ihya etti. O günlerde reisicumhur Kenan Evren, mektepten çok câmi olmasından yakınıyor; “vazifeşinas” gazeteler “câmi furyası”na dikkat çekiyordu.

Hâfızayı güçlendiren ilaç var mı?
Tek parti devrinde sadece câmiler değil; medreseler, sıbyan mektepleri, kabristanlar, hatta türbeler bile satış mevzuu oldu. Din hizmetlilerinin vazifesine son verildi. Kalanların maaşları düşürüldü. Bunlar başka bir yazıda inşallah ele alınır. Şimdi bazılarının hâfızası zayıflamış olabilir. Ama bu o günleri görenler hâlâ yaşıyor. Gördüklerini de net bir şekilde hatırlıyorlar. Şair ne demiş: Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın? 1918’de ağababası ittihat ve Terakki’nin yaptığı gibi, Halk Partisi de 1950’de kendi kendini feshetmek büyüklüğünü gösterebilseydi; hem demokrasi muhalifliği, darbe bezirgânlığı, insan hakları ihlalciliği, faşistlik, din düşmanlığı gibi ithamlarla karşı karşıya gelmekten kurtulur; hem de memlekette hakiki bir sosyal demokrat teşekküle imkân verilerek demokrasinin önü açılmış olurdu.

Perşembe, Ocak 03, 2013 Prof.Dr.Ekrem Buğra Ekinci..

---------