bugün

(bkz: feromon)
ben whishaw'un yanında dustin hoffman'ın oyuncak gibi kaldığı film. ben böyle oyunculuk görmedim arkadaş!

film sırasında, aa dustin hoffman, aa alan rickman, aa şu şeyde oynayan kız diye diğer bilinen oyuncuları ayırdettik, edebildik. ama ben wishaw'u da bilmemize rağmen "aa şu şeydeki şey" diyemedik yahu. filmden bağımsız düşünemedik bu adamı. o adam cahil bir fransız köylüsü, başka hiç bir şey olamaz!

saflık, cahillik, farkındalık, yaşama sevinci, umutsuzluk.. bir surat hepsini oynayabilir mi?
ve bütün bunlar bir karaktere sığdırılabilir mi?

her yönüyle; senaryosuyla ve oyunculuğuyla olağanüstü bir film. geç izlediğim için çok şey kaçırmışım.

--spoiler--
mavi takımıyla cellatının yanında dururken ki sahne *
-sence böyle bir şey mümkün mü?
+bilmem denemek lazım..
- ?!!..
--spoiler--
bu satırlarinin yazarinin vaktinde sinemada izlemeyip kıcı kırık digitürkte seyretmesinden dolayi pek hayıflandiği ve vakti zamanında böyle bir filmi nasil pas gecerim diyerek kafasini duvardan duvara vurup aptal oldugu romandan uyarlama filmdir.

film ekseninden yorum yapmak gerekirse nedense benim aklımda Richis karakteri -allan rickman- kalmiştir. belki de eğriye eğriye dogruya dogru dediğinden ve mantik ile zekayla olayin çözümlenmesini istemesinden dolayi olabilir. fakat hayal gücünden yeksan oldugu kendi felaketini yaşamiştir.

konunun yan öğesi olan bir çok olayin arz-i endam ettiği güzelliğe ve estetiğe ulaşmak için tutulan yolun kişinin kaderi oldugunu beyan eden bir hikayedir.

yan enstrümanlarin bir filmin üstün amaca hizmet ettiği ve yan enstrümanlardan canlandiran karakterlerin herbirinin temelinden ayri ayri orjinal hikayeler yazılabilecek olan filmde baptisse efendiye iyiliği dokunan onun öyle ya da böyle ilerlemesini sağlayan kişilerin elinden olmayan sebeplerle dolayli olarak mefta olmasina sebep vermektedir.

realist gözle değilde romantik ve simgesel gözle izlendiğinde daha da fazla tadi cikacak olan bu filmi anlamak için direnç gösterilirse eğer 3. sinif vhs video izlenmiş gibi olur.

her filmde aklınızda kalan repliğin filmden aldiğiniz mesaj olduguna inanirim ben.

bu durum kişiye göre değişir elbette.

hadi biraz subjektif takilayim da o repliği yazarak bu entryi nihayetlendireyim.

'deha sessizlik ve huzur ister.'

ek olarak;

görme, duyma, tadma, dokunma ve koklama duygularimizin oldugunu biliyoruz. görme engelliler, duyma engelliler, tad alamama sikayetlerinin varliğini da biliyoruz. hadi buna fiziksel kötürümlük ve sinirlerin felç olmasi nedeniyle dokunma engelli olmayi da katalim. ama koklama duygusu bazen sinuzit gibi hastaliklar nedeniyle yok olur ama tamamen yok olmaz. ya koklama özürlüğü olsaydi o vakit var olabilmenin ispati olan duygulardan yoksun olanlar nasıl olurdu?

(bkz: iyi eser ilham verir)
yazarı patrick suskind in uzunca bir süre " kitabımı kimse sinemaya uyarlayamaz" diye teklifleri geri çevirdiği,sonunda pek de tanınmayan bir yönetmen olan tom tykwer e verdiği takdiri şayan bir kitap ve film uyarlaması. herkesi en çok düşündüren kitabın sonundaki sevişme kısmıydı ki onun altından da kalkılmış sayılır.
yapabileceğinin en iyisini yapmak için sana verilmeyen fırsatları bile sonuna kadar kullanmak, hatta bu uğurda öleceğini bilsen bile... ziyadesiyle sürükleyici film , senaryo için hiçbir ayrıntıdan kaçınmayıp dekor kostüm ve casting i ile oldukça kaliteli, klasikler arasında kendine ayrılan yere konmak üzre, layıkıyle hoş film.
parfümcülerin o güzel kokuyu bulabilmek için onikişer onikişer kadın katletmelerine sebep olacak filmdir...
Ben Whishaw'ın başrolünü oynadı ve harikalar yarattığı bir başyapıt.
Ben kitabı okumadım ama yazılanları okuduğum kadarıyla filme uyarlanması oldukça zor bir kitapmış. Daha doğrusu kitabın hakkının verilerek filme uyarlanması deyip düzelteyim yoksa taş meclisi filan gibi uyarlansa kolay olurdu zaten.
ilk cümlemden de anlaşılacağı üzere ben hayran kaldım filme. Filmin her sahnesi bir tablo adeta; her sahne özenerek, büyük bir titizlikle çekilmiş bu çok belli. Yaratılan gotik atmosfer kusursuz. Yönetmenin işi çok çok zormuş kanımca. Çünkü seyirciye güzel ve kötü kokuyu tarif etmek zorunda. Kokuyu görselliğe dönüştürmek gözle görülebilir bir hale getirmek imkansız bir şey sonuçta. Ama yönetmen bu imkansızı başarmış. Kötü kokuyu da güzel kokuyu da burnunuzla değil ama gözlerinizle rahatlıkla hissedebiliyorsunuz film boyunca.
egzotik ve bilinçaltına hitap edebilen bir film...
--spoiler--
film, küçüklüğünden beri hayatının hıçbir dönemınde önemsenmeyen birini anlatıyor ve önemsenmemenin sonunda ne gibi sonuçlar doğurduğunu.önemsenmeyen o birey bir gün kendine has ve özel yeteneğini keşfediyor.olağanüstü koku alma duyusu ve kendini hayatta sahip olduğu tek şeyle,yeteneğinle kanıtlamaya çalışıyor.o dünyanın en iyi parfümünü yapmaya çalışıyor ama bunun için güzel kadınlar öldürüp onların kokusunu kullanması gerekiyor çünkü yeteneği bunu emrediyor güzel kadınlar güzel kokar öldürmelisin diyor.o öldürüyor çünkü hayata tutunabilmesi için bu gerekli.şehirdeki güzel kadınlar öldürülüyor ve sıra en güzel kadına geliyor ona ulaşmak zor oluyor ama hırs her zorluğu atlattırıyor insana onun da hırsı en iyi parfümü yapmak farkedilmek istiyor çünkü ve sonunda kavuşuyor emeline göze batıyor bir anda aranan oluyor,yakalanıyor bir gün idam edilicek ama parfüm o kadar yumuşak ve kadınsı ki kokuyu etrafa yaydığında herkes dizlerine kapanıyor.tüm şehri esir alıyor,köle yapıyor....
farkedilmek için kadınlar öldürdü hem de en güzellerini hem intikam aldı hem kanıtladı kendini...
--spoiler--

bu filmden çok şey çıkardım..artık kötü,egoist vs. insan dediklerimi bile daha iyi inceleyeceğim çünkü kötümser duyguların altında mutlaka ezik bir ruh, önemsenmeyen bir beden olduğunu düşünüyorum.
görüp görülebilecek en başarılı roman uyarlaması olması yanında, kanımca romandan da güzel olmuş filmdir.
son 10 dakikasının nasıl çekildiği son derece merak edilen filmdir. kitabı okumasanmasa da kitabının filminden güzel olabileceğini tahmin edilir. *
filmin anlattığı şeyi tek kelimeyle özetleyecek olursak; fetişizmdir. anlayan anlar. koku olur, başka bişey olur farketmez. cinsellikten öte bir hazdır bu ve filmde bu şeye duyulan tutku anlatılmaktadır.
izlerken insanın üzerine bir sıkıntı veren bir gerginlik havası yaratan şu tuhaf çocuk burnu abuk subuk kokuların hepsini alabilen insanın güzel oyunculuğu ile on numara olmuş bir film.
kurgusu guzel, son derece lezzetli bir filmdir.
Rachel Hurd-Wood sayesinde filmi izlediğimde saçlarımı kızıl yaptığım film.
kitabını okuyup üstüne filmi izlendiğinde mükemmel zevk veren eser.
kitap ile film arasında ufak farklılıklar vardır.
kitapta jean baptiste grenouille * yalnızca bakireleri öldürür ancak filmde ilk öldürdüğü bir hayat kadınıdır.
ayrıca kitapta jean baptiste grenouille'ün çok çirkin oldugu belirtilir filmde gayet yakışıklı bir abimiz canlandırmıştır bu karakteri.
bu filmi 3 kez izledim. sırf filmde jean baptiste grenouille in başından geçenleri anlatan anlatıcının ingilizcesi için bu filmi izlerim. * adeta hayran kaldım diyebilirim.
film konu olarak sıradışılığı ile ayrı bir değere sahip. * ve bir katile, katil olduğu için kızamıyor olmam da bu filmin başardığı birşeydir. hani deriz ya filmlerde katil gelirken
-kızım kaç adam geliyor. diye.
işte bu filmde onu diyemedim. * * * *
başroldeki oyuncuyu da takdir etmek lazım ayrıca.*
tom tykwer'ın yönetmenliğinde, whishaw, dustin hoffman, alan rickman oyunculuğunda drama, gerilim türünde bir filmdir. yönetmen anlatmak istediğini tam olarak hatta daha fazlasını yansıtmış beyaz perdeye.
Rachel Hurd-Wood'un kızıl saçları ve güzeliğiyle damgasını vurduğu film. *
(bkz: )dur bekle ben geliyorum dedirten bir hikaye)
ayrıca jean baptiste grenouille'nin cenabetliğide ayrı olarak ele alınmalıdır.
(bkz: hayata bir kene gibi yapışmak)

--spoiler--
tüm hayatının ezikliğini, kokusu olmadığı için kişiliksiz ve fark edilmez oluşunun acısını, idam günü, hep düşlediği koku dünyasındaki tanrılığını gerçekte de ilan edip kendini tatmin edişi filmin en güzel ve en dumur bölümüydü. ama asıl istediğinin bu olmadığına karar verip, hayattan vazgeçti.
--spoiler--
Herşey unutulur koku asla tabirinin benimsenmiş hali. ihtiyacı tanımlayabildiği şeyler(taş,toprak,cam vb. ),öldürdüğü kadınlar değil,onların kokuları. Yaradılışının mükemmelliğiyle büyülenmiş jean baptiste grenouille'ün en güzel kokuya ulaşana kadar geçen serüveni. Muhteşem bir film.
parfümde sırrı çözülemeyen 13. esans insan kokusuymuş peki hoş ama filmin sonunda bunun tüm insanları seviştirebileceği kitapta yokken neden ve de saçmaca filme monte edilmiştir dedirten film .
patrick suskind'in kitabından sinemaya uyarlanan, yönetmenliğini Tom Tykwer' in yaptığı, oyuncu kadrosunu Ben Whishaw, Dustin Hoffman, Alan Rickman, Rachel Hurd-Wood ve Gonzalo Cunill' in oluşturduğu, 2006- Almanya, Fransa ve ispanya ortak yapımı olan 147 dk'lık drama - gerilim türündeki film.

--spoiler--
18. yüzyıl fransa'sında kokuya inanılmaz duyarlı olarak doğan Jean Baptiste Grenouille *, kötü kokuların hakim olduğu bir balık pazarında istenmeyen çocuk olarak dünyaya gelir ve çocukluğu hep sahip değiştirmekle geçer. yetişkin bir genç olduğunda Paris'te bir derici ustasına köle olarak satılır. bir gün kokusu da en az kendisi kadar güzel olan bir kadının istemeden ölümüne sebep olur. kadının ölümünden ziyade artık onun kokusunu hiç duyumsayamacağı için üzülür ve o andan itibaren kokuyu nasıl saklayabileceğiniöğrenme arzusuyla yaşar. kokuyu saklama yöntemini öğretmesi için bir parfümcünün yanında çalışmaya başlar. * parfümcüden daha fazla bir şey öğrenemeyeceğini anladığında, daha çok bilgi sahibi olabilmek için oradan ayrılır. yolculuğu sırasında kendi kokusunun olmadığını ve bu yüzden insanların ona yakınlık duymadığını farkeder. bunun üzerine kendi kokusunu yapmak için işe koyulur. kurbanlarını birbirinden güzel kızlardan seçen Grenouille, seri cinayetler işler ve istediği parfüme ulaşır. işlediği cinayetlerin bedelini idam edilerek ödeyecekken bir mucize gerçekleşir ve her şey bir anda değişir.. * *
--spoiler--

--spoiler--
parfümcünün, Jean Baptiste Grenouille' ye anlattığı efsane:
Mısır tanrısı firavun' un mezarı bulundugunda yayılan parfum kokusu ile bütün insanlar ilahi bir etki altına girerler ve bu ilahi parfümün içeriğinin peşine düşerler ve 13 çeşitten oluştuğunu tespit ederler. bu 13'ün çeşidin de sadece 12 çeşidinin ne olduğunu çözebilirler, 13. madde hep sır olarak kalır. işte Jean Baptiste Grenouille de bu 13. maddenin peşine düşer.
--spoiler--

--spoiler--
Jean Baptiste Grenouille'nin ayrıldığı her sahibinin başına felaket gelmesi de dikkat çekicidir.
--spoiler--

farklı yorumlara açık olan film, yer yer sıksa da görsel şölen sunması ve konusunun ilginçliği bakımından izlemeye değerdir. *