bugün

bir cem adrian şaheseri.
bir pencere, bakmaya
bir pencere, duymaya
bir pencere, yeryüzünün yüreğine ulaşan tıpkı bir kuyu gibi
tekrarlanan mavi şefkatin enginlerine açılan.
yalnızlığın küçücük ellerini
cömert yıldızların verdiği gece bahşişi kokularıyla
dolduran bir pencere
belki de konuk etmek için güneşi şamdan çiçeklerinin gurbetine
bir pencere, yeter bana

oyuncak bebeklerin ülkesinden geliyorum ben
bir resimli kitap bahçesinde
kâğıt ağaçların gölgesi altından
toprak yollarında geçip giden
kurum mevsiminden, kısır aşk ve dostluk deneylerinin
sıralarında veremli okulların
alfabelerin soluk harflerinin büyüdüğü yıllardan
ve karatahtaya taş sözcüğünü yazar yazmaz çocuklar
ulu ağaçlardan sığırcıkların çığlık çığlığa kanat çırparak
uçup gittikleri
o andan
etobur bitkilerin köklerinden geliyorum ben
ve hâlâ başım
dopdolu
bir deftere toplu iğnelerle
çakılan
o kelebeğin yabancı sesiyle

asılınca güvenim adaletin koptu kopacak ipiyle
ve bütün kentte
parıldayan ışıklarımın yüreğini parça parça edince onlar
koyu renk mendiliyle yasanın, bağladıklarında
aşkımın çocuksu gözlerini
ve isteğimin acı şakaklarından
fışkırdığında kan
yaşamım artık
hiçbir şey olmadığında, hiçbir şey olmadığında duvar saatinin
tiktaklarından başka
anladım birden yolum yok yolum yok yolum yok
çılgınca sevmekten başka

bir pencere yeter bana bir tek pencere
bilince ve bakışa ve suskunluğa
işte öylesine boy atmış ki ceviz fidanı
anlatabilir artık genç yapraklarına tüm bir duvarı
ve sor aynadan
adını kurtarıcının
ve işte senden daha yalnız değil mi
ayaklarının altında titreyen yeryüzü?
yıkıntı elçiliğini, peygamberler
kendileriyle birlikte getirmediler mi çağımıza?
ve yankıları değil mi o kutsal metinlerin
bu patlamalar art arda
bu zehirli bulutlar?
ey dost, ey kardeş, ey herkes!
yazın tarihini gül soykırımının
aya vardığınızda!

düşler
ne kadar safsalar o yükseklikten düşer ölürler
şimdi dört yapraklı bir yoncayı kokluyorum ben
eski düşüncelerin gömütünde boy atmış yonca
ve soruyorum saflığın ve bekleyişin kefeninde toprak olan o kadın
gençliğim miydi benim?
çıkabilecek miyim yeniden o merak merdivenlerinden?
merhaba diyebilecek miyim o iyi tanrı'ya çatılarda dolaşan?

seziyorum zaman geçip gitti artık
seziyorum an, tarihin yapraklarından benim payıma düşendir
seziyorum aldatıcı bir aralıktır bu masa saçlarımla o garip ve kederli
adamın elleri arasında

bir şey söyle bana
teninin tüm sevgisini sana bağışlayan insan
ne istiyor diri kalma duygusundan başka?
bir şey söyle bana
kıyısındayım pencerenin
ve güneşle bağlantıda...

furuğ ferruhzad
Pencere:Bir evin Gunes ısınlarindan ve ısısından faydalanabilmesi icin dizayn edilmis,uzerinde seffaf malzeme olarak camin kullanildigi gorunuste basit ama icerikte zengin olan bir mimari yapidir.
Pencere kıs mevsiminde bugusuna kalp cizdigimiz yaz mevsiminde macunlarini sokup solucan yaptigimiz en guzel oyuncagimizdir.Pencere,pislendiginde kolonya puskurtup gazete ile sildigimiz ve silerken dis gicirtisi gibi sesler cikaran en guzel enstrumandir.Pencere,mahallede top oynayan cocuklarin kirmaktan en cok korktuklari cam madenini kalbine civilemis,ilkokulda 4 bolmeden olusan ve iki tarafindan perde sarkitarak resmettigimiz samimi bir dosttur.
Plastik pencerelerde cift camlarda bu samimiyeti ariyorum.
Pimapen hayatimiza girdigin gunden beri pencereden disari bakasim gelmiyor.Ne sokakta top oynayan cocuklari duyabiliyorum,ne ruzgarin ıslıgıni dinleyebiliyorum ne de macununla solucan yapabiliyorum.
Sen benim gozumde bir monitorden farksizsin.
dışarı açılan tek gözün, yoksa duvarlardan nefret ederdin.
kasa ve kanat elemanlarını barındırır.
Pencereyi kapama.
Gök dolabilir içeri.
Sen neyi görebilirsin canım,
Islak bir bulutun ağışını mı?

Pencereyi kapama,
Kuş dolabilir içeri.
Sen neyi taşıyabilirsin canım,
Kırık bir dalının yükünü mü?

Pencereyi aç.
Soluğun çıksın dışarı.
Sen büyütmedin mi canım,
Yüreğinde onu?

Pencereyi aç.
Sesin sarsın dünyayı.
Duyulur elbet canım.
Duyulur ta ötelerden.
Duyulur elbet canım.
Yürek tanır kendini.
Bu dünya bir penceredir...
Her gelen bakar gider...
Bir evde odada mutlaka olması gerekir. Hatta sırf bu Yüzünden Gökdelen gibi bir şeyde yaşamak isterim böylece perde takma olayı olmadan ve alabildiğince penceresi olan bir ev. Hatta duvar bile Olmasın cam olsun her yer.
Gökyüzü mavisini göstermiyorsa o sadece havalandırma deliğidir.
https://www.youtube.com/watch?v=-67s_nQSrq4
hint avrupa dillerinde ışığın geldiği yer anlamından antin kuntin bir kelime.
pencereyi kapama
gök dolabilir içeri
sen neyi görebilirsin
ıslak bir bulutun ağışını mı

pencereyi kapama
kuş dolabilir içeri
sen neyi taşıyabilirsin
kırık bir dalın yükünü mü

Pencereyi aç
soluğun çıksın dışarı
sen büyütmedin mi ciğerinde onu
Kokusu hayatı yıkasın diye

Pencereyi aç
sesin sarsın dünyayı
duyulur elbet ta ötelerden
Yürek kendini tanır

sadık Gürbüz ustaya saygı ile !
evinizin dünyaya açılan kapısıdır.
Bir ayten alpman şarkısı ve her ayten alpman şarkısında olduğu gibi cem Adrian 'ın harika yorumladığı şarkıdır.
ispanyolcası ventana arkadaşlar.
yapayalnızım şimdi unuttum gülmeyi
ne sevdalar ne ümitler gömdüm
aşkı yalansız duygulardan ördüm..
“bak, dedi. pencere, penc ve re kelimelerinden oluşuyor. “penc”, şu tavladaki sayı, yani beş demek. “re” ise yol demektir. burayı, şu dört duvarı düşün. hangi tarafa gitsen yol yok, kapalı. pencere de bu dört duvarın arasında açılan beşinci yoldur, unutma.”
görsel
Tren yolunun kenarında sıralanmış rengarenk çiçekler olduğunu söylüyor şiir kitapları. Fakat bizim vagonda pencere yok. Yine de kapama pencereyi. Gök dolabilir içeri.
Kış aylarında bahçedeki zeytin ağacının üzerine düşen kar tanelerini izlemesi güzel olan evin bir parçası.
Perdesini havalandıran rüzgardan, bana esmeyi anlat diye ricada bulunulan hede.
görsel
görsel
Dünyayı görmek için açılan gözler. O gözleri bir perdeyle kapamak kimin aklına düştü ilk?
(bkz: katre i matem)
görsel
Odamdan bir pencere görüntüsü.
Arkadas zekai ozger in bestelenmis guzel bir siiri. Sadik gurbuz muthis hale getirmis.

Listen to Sadık Gürbüz-Pencere by Mervil on #SoundCloud
https://soundcloud.app.goo.gl/Dao9r