bugün

paulo coelho'nun yazdığı, insanın ufkunu açan, kişisel menkıbesinin peşinden gitmesi gerektiğini her seferinde hatırlatan güzel bir kitaptır.
paulo coelho'nun en ünlü kitaplarından biridir.
insanı kendi dünyasına çeken büyüleyici bir kitaptır. yazar size bi bakış açısı kazandırmak istiyor ancak bunu öyle büyüleyici hikayelerle gizlemiş ki... kitabı bitirdiğinizde hem olayın felsefesini hem de yazarın anlatmak istediğini anlıyorsunuz. hayatımda okuduğum en etkileyici kitaplardan biri.
simyacı,brezilyalı eski şarkı sözü yazarı paulo coelhonun üçüncü romanıdır.1996 yılından bu yana türkiyede de çok sevildi,çok övüldü,çok yerildi bu kitap.ayrıca büyük bir doğu klasiği olan mevlananın ünlü mesnevisinde yer alan bir küçük öyküden yola çıkarak yazılan bir romandır.mistik tarzı sevenler için birebir...
68 defa başka bir dile çevrilmiş oluşuyla, yaşayan bir yazarın en çok çevrimiş kitabı rekorunu elinde bulunduran paulo coelho romanı.
kısa olmasına rağmen içi oldukça dolu müthiş romandır.
romandaki kurgudan tutun dil ve anlatıma kadar bir çok eksiklik hemen göze çarpıyor... puslu kıtalar atlası gibi, edebiyattan anlamayan insanların fazlasıyla iltifatlarına maruz kaldığı çok açık. ilk yayınlandığında edebiyat dünyasını 4'e bölen kitapta hiç bağlaç olan 'ki' eki kullanılmaması ve 3 yerde dahi anlamındaki 'de' nin bitişik yazılması tam bir skandal...aynı şeyleri ortalama bir türk yazar bile gözü kapalı karalayabilir. kurgu tekniği çok amatörce. yabancı olunca tatlı geliyor tabi. aşağılık kompleksi devreye giriyor. birey kendi toplumunu görmezden gelip kıytırık bir romana sırf yazarı yabancı diye kendini peşkeş çekebiliyor. insanları anlamak çok güç.
her ne kadar basit bir mantık üzerine kurulmuş olsa da verdiği mesajlarla, okunulabilirliği yüksek eserlerden biri.
ayrıca türkçe çevirisini özdemir ince'nin yapması da şahsımı şaşırtmıştır.
demek ki kendisi arada bir de olsa, mantıklı şeylere imza atabiliyormuş.
Mevlana'dan fena halde etkilenmiştir.Yine de okunasıdır,yine de hayallere daldırandır.
henüz okumadığım daha doğrusu lisede başlayıp yarım bıraktığım ve az sonra tekrar başlayacağım kitap.

bildiğim kadarıyla fazla kaderci bir yapısı var yazarın da, kitabın da. dolayısıyla daha materyalist şeylere ihtiyacımız olduğunu düşünen insanlar tarafından pek sevilmeyecektir. ben seveceğimi düşünüyorum çünkü övgüler kadar yergileri de okudum ve çok büyük bir beklentim yok kitaba karşı.
mükemmel bir öndeyişe sahip hayatımda okuduğum en güzel kitaplardan biri. çoğu kitabın 500 sayfada veremediğini 166 sayfada fazlasıyla güzel veren bir kitaptır ayrıca.

öndeyiş;

--spoiler--

Bir kervancının getirdiği kitabı eline aldı simyacı. kapağı yoktu kitabın ama gene de yazarın kim olduğunu anladı: Oscar Wilde'dı yazar. Kitabın sayfalarını karıştırırken Narkissos'u anlatan bir öyküye rastladı.

narkissos'un kendi güzelliğini her gün bir gölün sularını seyretmeye giden bu yakışıklı delikanlının efsanesini biliyordu simyacı. bu delikanlı kendi görüntüsüne öyle vurgunmuş ki, günün birinde göle düşüp boğulmuş. onun göle düşüp boğulduğu yerde de bir çiçek açmış, bu çiçeğe nergis adı verilmiş.

ama kendi yazdığı öyküyü böyle bitirmiyordu oscar wilde.

tatlı su gölünün kıyısına gelen orman tanrıçalar oreas'ların onu bir acı gözyaşı kavanozuna dönüşmüş olarak bulduklarını yazıyordu oscar wilde.
- neden ağlıyorsun? diye sormuş oreas'lar.
- narkissos için ağlıyorum, diye yanıtlamış göl.
- ne var bunda şaşılacak, demiş bunun üzerine orman tanrıçaları. bizler ormanlarda boşu boşuna onun peşinde dolaşır dururduk, ama onun güzelliğini yalnızca sen görebilirdin yakından.
- narkissos yakışıklı bir genç miydi? diye sormuş göl.
- bunu senden daha iyi kim bilebilir ki? diye karşılık vermiş iyice şaşıran oreas'lar. her gün senin kıyılarına gelip sularına bakıyordu.

göl bir süre sessiz kalmış. sonra şöyle konuşmuş:
- narkissos için ağlıyorum, ama onun yakışıklı olduğunu hiç fark etmemiştim ben. narkissos için ağlıyorum, çünkü sularıma eğildiği zaman, gözlerinin derinliklerinde kendi güzelliğimin yansımasını görebiliyordum.

- işte çok güzel bir hikaye, dedi simyacı.

--spoiler--
--spoiler--
Bir gün en yaşlı ve en ürkütücü kahin, deveciye, neden bu kadar gelecekle ilgilendiğini sormuştu.

''Bir şeyler yapabilmek için'' diye yanıtlamıştı deveci. ''Ve olmasını istemediğim şeyleri tersine çevirebilmek için.''

''o zaman bu senin geleceğin olmaz ki'' , diye yanıtladı kahin.

''Ama belki de olacaklara kendimi hazırlamak için geleceği öğrenmek istiyorum.''

''Bunlar iyi şeylerse hoş bir süpriz olacaklar'' , dedi kahin. ''Kötü şeylerse daha gerçekleşmeden acı çekeceksin.''
--spoiler--
" simyacı " yı okumak; herkes uykudayken, şafak vakti, güneşin doğuşunu beklemektir.
geçen günlerde bitirdiğim paulho coelho'nun pekte beğenmediğim kitabıdır. sonlara doğru cıvıtıldığını düşünüyorum. acemi şansı ve kişisel menkıbeden bahsediliyor. koyun güden çobanın hayatının nasıl değiştiği yazılmıştır.
--spoiler--
Eski zamanların birinde bir adam hayatın anlamının ne olduğuna takmış kafayı...
Bulduğu hiçbir yanıt ona yeterli gelmemiş ve başkalarına sormaya karar vermiş..
Ama aldığı yanıtlar da ona yetmemiş.
Fakat mutlaka bir yanıtı olmalı diyormuş..
Ve dolaşıp herkese bunu sormaya karar ve...rmiş..
Köy, kasaba, ülke dolaşmış, bu arada zaman da durmuyor tabii ki ...
Tam umudunu yitirmişken bir köyde konuştuğu insanlar ona:
-Şu
karşı ki dağları görüyor musun, orada yaşlı bir bilge yaşar istersen ona
git belki o sana aradığın yanıtı verebilir, demişler.
Çok zorlu bir
yolculuk sonunda Bilgenin yaşadığı eve ulaşmış adam.
Kapıdan içeri
girmiş ve bilgeye hayatın anlamının ne olduğunu sormuş .
Bilge
"sana bunun yanıtını söylerim ama önce bir sınavdan geçmen gerekiyor"
demiş.
Adam kabul etmiş.
Bilge bir çay kaşığı vermiş adamın eline ve
içine de silme bir şekilde zeytinyağı doldurmuş.Şimdi çık ve
bahçede bir tur at, tekrar buraya gel ...
Yalnız dikkat et, kaşıktaki
zeytinyağı eksilmesin, eğer bir damla eksilirse kaybedersin..
Adam, gözü çay kaşığında, bahçeyi turlayıp gelmiş. Bilge bakmış evet demiş "kaşıkta yağ eksilmemiş, peki bahçe nasıldı?"Adam şaşkın...
Ama demiş ben kaşıktan başka bir yere bakmadım ki ...
Şimdi tekrar bahçeyi dolaşıyorsun, kaşık yine elinde olacak ama bahçeyi inceleyip gel, demiş Bilge...Adam
tekrar bahçeye çıkmış, gördüğü güzelliklerle büyülenmiş, muhteşem bir
bahçedeymiş çünkü ... Geri geldiğinde bilge.adama "bahçe nasıldı" diye
sormuş ...
Adam gördüğü güzellikler karşısında büyülendiğini anlatmış.
Bilge gülümsemiş "ama kaşıkta hiç yağ kalmamış" demiş ve eklemiş:
- Hayat senin bakışınla anlam kazanır. Ya sadece bir noktayı görürsün, hayatın akıpgider, sen farkına varmazsın... Ya da görebileceğin tüm güzelliklerin tam ortasındahayatı yaşarsın, akıp giden zamanın anlam kazanır ...
HAYATIN ANLAMI SENiN BAKIŞLARINDA GiZLi...

--spoiler--
okumak için can attığım yeni kitabi "kazanan yalnızdır" olan paulho coelho'nun en ünlü romanının ismi.
kişinin hayatta ne istediğini anlaması için kesinlikle okuması gereken bir kitaptır.hani hep klişeleşmiş bir cümle vardır,bir okudum hayatım değişti.eskiden saçmalık gelirdi ama aklıma tanımlayacak başka bir cümle gelmedi.anlatılan ise santiago adlı bir çobanın kişisel menkıbesine ulaşmasıdır.
kitap okumakla uzaktan yakından alakası olmayan ev arkadaşım endemik şahsiyete* kitap okumayı aşılamış bir eser. mutlaka okunması gereken paulo coelho'nun en çok satan romanı.

diğer bir paulo coelho eseri için; (bkz: veronika ölmek istiyor)
kitap okumaya yeni başlayanlar içindir. çocuk kitabıdır.
sonu ile derinden etklilemiş kitaptır.okurken o hazinenin yerine kendi hayatından bir amaç bir değer koyar okuyucu en azından ben öyle tahmin ediyorum.ulaşılması mümkün olmayabilecek bir değerin peşinden ne kadar gidebilirz neler feda edebiliriz buydu bana verdiği mesaj.hazinenin yerine koyduğum değer Sevdiğim'di.ulaşmam mümkün görünmese de sevdiğime...çoğu insana göre kavuşamayacağımız bir sevgi bizimkisi önyargılar sebebiyle...kitabın deyimiyle kişisel menkıbemdir bu sevgi ve o kadın.tekrar beni o sevgime bağlayan imkansız mı değil mi öğrenmen için sonuna kadar gitme arzusunu biraz daha alevlendiren kitaptır.
okuduğum iyi kitaplardan birisidir simyacı.geçmişi kısa olmasına rağmen klasiklere girmiş bir eserdir.
kesinlikle bir çocuk kitabı olamayacak kadar bol mesajlı, harika kitap. kişisel menkıbesinin peşinde koşan bir delikanlının o menkıbeyi sonuna kadar zorlayarak- ortaya hayatını, sevdiği fatıma yı, birçok kez kaptırdığı paralarını, billuriye dükkanındaki durumunu istikbalini bırakarak- elde etmiş ve asıl hazinenin o düşün peşinde koşmak olduğunu kavramış küçük bir gezginin hikayesidir. bir insan hedefini belirlediğinde ona erişebilmesi için tüm evrenin ona yardım edeceği ve kararlılığıyla sonunda evrenin ruhunun onunla olacağından bahseden harika bir kitaptır simyacı. kesinlikle çocuk kitabı değildir.
içe bakışın, içe dönüşün simgesi bir coelho eseridir.
500-600 sayfalık kitaplar vardırki bunlar sadece okunur başka bir şey istemez.Ama Albert Camus'Un Yabancısı olsun Simyacı olsun böylemi?Sayfa sayıları var bir 150 ama içi,manasıçok derin.Neyse yani diyeceğim o ki sayfa sayısı hiç bir nane ifade etmez.Yok çocuk kitabıymış yok şuymuş...

Önemli olan ne? Yol mu yoksa varış noktası mı?Bugünler de özellikle içinde bulunduğumuz su zaman diliminde kendime sorduğum soru.işte bu kitapta da bu var.Varış noktasına varmak için bir yol var bir de adam var.
paulo coelho'nun hem para kazandığı, hem mastürbasyon yaptığı saçma sayfalar bütünü.