bugün

yağmur şairi.. 1960 horasan doğumlu. okul hayatını erzurum'da tamamladı. iktisadi ve idari bilimler mezunu. halen aynı üniverisitede profesör olarak çalışmaktadır.şiir ve roman dalında ödül sahibi
şiir kitapları: çiçekler üşümesin, yankı ve hüzün, siyah gözlerine beni de götür, denizin son martıları, yağmur, gül ve ben, nuyageva, aşkım isyandır benim, yanılgı saatleri, yürüyelim seninle istanbul'da, sensiz kaln bu şehri yakmayı çok istedim, müpteladır gemiler denizlerime, birkaç deli güvercin...
(#1038680)
(bkz: siyah gozlerine beni de gotur)
(bkz: ruveyda)
(bkz: yagmur)
(bkz: son sarki)
(bkz: sensiz kalan bu sehri yakmayi cok istedim)
kocaeli universitesi isletme bolumu ogretim gorevlisi yuce profesor. yonetim ve organizasyon dersleri verir. bizim de secmeli dersimize gelmisti. iyi ki de o dersi secmisim dedirtir. inanilmaz bir karizma, kendini dinletme ve etkileme yetisine sahip bir insan. anilarini anlatirken oyle akici konusuyor ki kendinizi hikayenin icinde buluyorsunuz. zaman zaman okudugu siirleri alir gotururdu ogrenciyi.
yonetim ve organizasyon dersini bize caktirmadan vermisti aslinda. ders konularini, anlattigi hikayelerin icine serpistirirdi. boyle olunca en rezil ogrenci bile istemeden dinliyordu dersi. kendine has bir tarzi vardi. hitap ve liderlik vasiflari had safhadaydi. daha once bircok buyuk sirketin de danismanligini ve yoneticiligini yapmistir. ellerinden opuyorum...
1960 Erzurum doğumlu, Atatürk universitesinde öğrencilik ve akademisyenlik yapmış, prof. dr. ünvanına sahip, yaşayan en büyük türk şairlerden. Hiç şiiri olmasa da gelmedin şiiri bu paye için O'na yeterdir. Naat türünde bi şiiriyle bilmem ne ödülü de almıştır.
Şimdi Kocaeli universitesindeymiş.
ilk olarak babamın elinde gördüğüm Rüveyda adlı şiir kitabıyle tanıdım, sonra vay be babam şiir okuyor kim diye benim de okumamla başlamış bir sevginin sahibi.
(bkz: gelmedin)
(bkz: gözlerine yazılmış bir destan)
türk şiirindeki büyük bir boşluğu öyle bir yağmur'la doldurmuştur ki, okur değil de alanında yazan diğer şairler dua etmeli arkasından.

o kadar mı bir yağmur, o kadar.
gözlerine yazılmamış bir destan

bu şiirde iki göz var
biri senin; biri onon
senin o karanlık, o küf kokulu
matem gözlerini terkediyorum

biliyorum; saçlarının sarısı
gözlerinin yeşiline karışmış
biliyorum; sana benzemek için
melikeler birbiriyle yarışmış
fosforlu ve derin bakışlarına
çağlar boyu nice destan yazılmış
oysa ben görülmedik bir nane yaprağına
gökleri kıskandıran bir destan yazıyorum
gözlerin değişip kaplasın karanlığı
bütün ufukları sarsın gözlerin
gene de hep ben de kalsın gözlerin

kapama gözlerini; karanlıktan korkarım
atlıları kaybeder yolunu, hasretimin
posta güvercinleri geri dönmez ülkeme
yaslı dereler gibi mutsuzluğa akarım
kapama gözlerini; karanlıktan korkarım

ateşten ve köpükten sıyırıp ellerimi
mekanımı gülistan eyleyendir gözlerin
isyanıyla ihtiras ve gerilim yaşayan
kabil'in ruhunu kan eyleyendir gözlerin
vuslat aşkını leyla düşürmedi çöllere
arzı mecnun'a hicran eyleyendir gözlerin
gözlerinle başladı tarihin macerası
adem'i havva' ya ram eyleyendir gözlerin
kerem dağlar ardında aradı gözlerini
kamber'i bile viran eyleyendir gözlerin
ferhat dağları deldi yolunu bulmak için
sevmeyenleri giryan eyleyendir gözlerin
suların emzirdiği muamma bir çocuğu
yedi iklime hakan eyleyendir gözlerin.
yagmur sairi. daha ne olsun. mukemmel bir naat-i serif yazmistir. yeter mi yeter.

vareden'in adiyla insanliga inen nur
bir gece yansiyinca kente sibir dagindan
topragi kirlerinden arindirir bir yagmur
kutlu bir zaferdir bu ebabil dudagindan
rahmet vadilerinden bosanir ab-i hayat
en müstesna dogusa hamiledir kainat

yillardir boz bulanik sulari yudumladim
bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsallari
yagmur, seni bekleyen bir tas da ben olsaydim

hasretin alev alev içime bir an düstü
degisti hayel kösküm, gözümde viran düstü
sonsuzluk çiçeklerle donandi yüregimde
yagmalanmis ruhuma yeni bir devran düstü

ihtiyar cübbesinden kan süzülür nebi'nin
gökyüzü dalgalanir ipekten kanatlarla
mehtabini düslerken o mühür sahibinin
sarsilir ebu kubeys kovulmus feryatlarla
evlerin arasina dikilir yesil bayrak
yeryüzü avaredir, yapayalniz ve kurak

zaman, ayaklarimda tükendi adim adim
heyûla, bir ag gibi ördü rüyalarimi
çölde seni özleyen bir kus da ben olsaydim

yagmur, gülsenimize sensiz, baldiran düstü
düsmanlik içimizde; dostluklar yaban düstü
yenilgi, ilmek ilmek dügümlendi tarihe
her sayfaya talihsiz binlerce kurban düstü

bir güzide mektuptur, çaglarin ötesinden
ulasir intizarin yaldizli sabahina
yayilir o en büyük mustu, pazartesinden
beyazlik dokunmustur gecenin siyahina
susuzluktan dudagi çatlayan gönüllerin
sükutu yar, sevinci dualar kadar derin

çaresiz bir takvimden yalnizliga gün saydim
bir cezir yasadim ki, yasanmamis, mazide
dokundugun küçük bir nakis da ben olsaydim

sensiz, kaldirimlara nice güzel can düstü
yarilan gögsümüzden umutlar bican düstü
yagmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin
en son, avucumuzdan inci ve mercan düstü

melekler sagnak sagnak gülümser maveradan
gümüs ibrik tasiyan zümrüt gagali kuslar
mutluluk nagmeleri isitirler hiradan
bir devrim korkusuyla halkalanir yokuslar
bir bebegin secdeye uzanirken elleri
paramparça, atesler sahinin hayalleri

keske bir gölge kadar yakininda dursaydim
o mücella çehreni izleseydim ebedi
sana sirilsiklam bir bakis da ben olsaydim

sarardi yesil yaprak; dal koptu; fidan düstü
baykusa çifte yali; bülbüle zindan düstü
katil sinekler deldi hicabin perdesini
istiklal boslugunda arilar nadan düstü
dolasan ben olsaydim save'nin damarinda
tablosunu yapardim yikilan her kulenin
ebedi aska giden esrarli yollarinda
senden bir kivilcimin, süreyya bir sulenin
tarasaydim bengisu fiskiran kakülünü
on asirlik ocagin savururdum külünü

bazen kendine asik deli bir firtinaydim
firtinalar önünde bazen bir kuru yaprak
ugrunda koparilan bir bas da ben olsaydim

sensizlik depremiyle hanci düstü; han düstü
mazluma sürgün evi; zalime cihan düstü
sana meftun ve hayran, sana ram olanlara
bir bela tünelinde agir imtihan düstü

badiye yaylasinda koklasaydim izini
kefenimi biçseydi ebva'da esen rüzgar
seninle yikasaydim acilar dehlizini
ne kaderi suçlamak kalirdi ne intihar
üstüne piril piril damladigin bir kaya
bir hurma çekirdegi tercihimdir dünyaya

suskunluga dönüstü sokaklarda feryadim
tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu
bahira'dan süzülen bir yas da ben olsaydim

haritanin en beyaz noktasina kan düstü
kirildi adaletin kilici; kalkan düstü
mahkumlar yargiliyor; hakimler mahkum simdi
haklarin temeline sanki bir volkan düstü

firakinla kavrulur çölde kum taneleri
ahularin içinde sevdan akkor gibidir
erdemin, bereketin doldurur haneleri
sensiz hayat topragin sirtinda ur gibidir
semsiyesi altinda yürürsün bulutlarin
sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatlarin

devlerin esrarini aynalara sorsaydim
çözülürdü zihnimde buzlanmis düsünceler
oksadigin bir parça kumas da ben olsaydim

sensiz, tutundugumuz dallardan yilan düstü
ilkin karardi yollar, sonra heyelan düstü
güvenilen daglara kar yagdi birer birer
sensizlik diyarindan püsküllü yalan düstü

yagmur, duysam içimin göklerinden sesini
yagarsin; taslar bile yemyesil filizlenir
yildirimlar parçalar çirkefin gövdesini
sel gider ve zulmetin çöplügü temizlenir
yagmur, bir gün kurtulup çagin kundaklarindan
alsam, ölümsüzlügü billur dudaklarindan

madeni arzularin ardinda seyre daldim
küflü bir manzaranin çürüyen güllerini
senin için görülen bir düs de ben olsaydim

sehirler kabus dolu; köylere duman düstü
tersine döndü her sey sanki; asuman düstü
kirik bir kayik kaldi elimizde, hayali
hazindir ki; dertleri asmaya umman düstü

ayriligin bagrimda büyüyen bir yaradir
seni hissetmeyen kalp, kapisiz zindan olur
sensiz dogrular egri; beyaz bile karadir
sesini duymayanlar girdabinda bogulur
ana rahminde ölür sensizlikten bir cenin
saskinliga açilir gözleri, görmeyenin

saatlerin ardinda hep kendimi aradim
bir melal zincirine takildi parmaklarim
yeryüzünde seni bir görmüs de ben olsaydim

sensiz, ufuklarima yalanci bir tan düstü
sensiz kitalar boyu uzayan vatan düstü
bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül
yüzyillardir dorukta bekleyen sultan düstü

ay gibisin; günesler parliyor gözlerinde
senin tutkunla mecnun geziyor günes ve ay
her damla bir yildizi süslüyor göklerinde
sümeyra'yi ariyor her damlada bir saray
tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin
mekanin firçasinda solmayan resim senin

yagmur, birgün elimi ellerinde bulsaydim
güzellik sahikasi gülümserdi yüzüme
senin visalinle bir gülmüs de ben olsaydim

tavani çöktü askin; duvarlar üryan düstü
toplumun gündemine koyu bir isyan düstü
iniltiler geliyor dogudan ve batidan
sensizlikten bozulan dengeye ziyan düstü

islakligi sanadir ahimin, efgahimin
içimde hicraninla tutusuyor nagmeler
sendendir eskimeyen cevheri efkarimin
nazarin ok misali karanliklari deler
bu degirmen seninle dönüyor; ahenk senin
renkleri birbirinden ayiran mihenk senin

bir hüzün ülkesine gömülüp kaldi adim
kapaniyor yüzüme aralanan kapilar
sana hicret eden bir kureys de ben olsaydim

yagmur, sayriligima seninle derman düstü
beynimin merkezine ölümsüz ferman düstü
silindi hayalimden bütün efsunu ömrün
bir dönüm noktasinda aklima rahman düstü

nefsinle yeniden çizilecek desenler
çehreler yepyeni bir degisim geçirecek
aydinliga nurunla kavusacak mahzenler
anneler çocuklara hep seni içirecek
yagmur, seninle biter susuzlugu evrenin
sana mü'mindir sema; sana muhtaçtir zemin

damar damar seninle, hep seninle dolsaydim
batili yikmak için kusandigin kilicin
kabzasinda bir dirhem gümüs de ben olsaydim

kardesler arasinda heyhat, su-i zan düstü
zedelendi sagduyu; körlesen iz'an düstü
sarrkisiyla yasadik yillar yili baharin
insanlik bahçemize sensizlik hazan düstü

yagmur, seni bekleyen bir tas da ben olsaydim
çölde seni özleyen bir kus da ben olsaydim
dokundugun küçük bir nakis da ben olsaydim
sana sirilsiklam bir bakis da ben olsaydim
ugrunda koparilan bir bas da ben olsaydim
bahira'dan süzülen bir yas da ben olsaydim
oksadigin bir parça kumas da ben olsaydim
senin için görülen bir düs de ben olsaydim
yeryüzünde seni bir görmüs de ben olsaydim
senin visalinle bir gülmüs de ben olsaydim
sana hicret eden bir kureys de ben olsaydim
damar damar seninle, hep seninle dolsaydim
batili yikmak için kusandigin kilicin
kabzasinda bir dirhem gümüs de ben olsaydim
rüveyda gibi bir başyapıtın sahibi ;

RÜVEYDA



fezayı bağlayarak yorgun kanatlarına

bir güvercin uçurup kıtalar arasından

çağırdın beni

geçerek birer birer sürgün kanyonlarını

derbeder koşup geldim ışıldayan tahtına

yarım koyup bir bardak kurşun rengi çayımı

yıkarak yalnızlığa kurduğum sarayımı

yetim çığlıklarımı duyurmak üzere sana

koşup geldim; iliştir beni memnu bahtına



adını söylemek istemiyorum

her hecesi amansız bir kor dudaklarımda

her harfine yıllardır şimşeklerle yarıştım

zindanlara karıştım, ölümlerle tanıştım

adını söylemek istemiyorum

Rüveyda dediğim zaman

anla ki, senin için yürüyor kelimeler

çığlığımın atardamarlarından



hangi yıldızdır bilmem, gözlerin

kayar da üzerime Rüveyda

önce tuhaf bir deprem yayılır bedenime

sonra açılır önümde ıstırab vadileri

silik renkleriyle adımlarıma

çözülmeye yüz tutan bir mazi mühürlenir

hayalin bittiği menfeze doğru

alaca bir at koşar içimde

zamansız, mekansız nefese doğru



uslanmaz bir yürek taşıdığıma dair

yaygın bir kanaat dolaşır aynalarda

oysa Rüveyda

baştan başa ben

kevser akan, gül kokan bir kalbin filiziyim



kitaplara sürdüğüm kapkara lekelerden

bir anlatsam nasıl utandığımı

bir doğrulsam eğrildiğim yerden

ağarır tanyeri nilüferlerin

alaca bir at koşar içimde

ezer toynaklarıyla anılarımı



sular köpürmemeliydi Rüveyda

kırılmamalıydı ıslak dalları hasret selvilerinin

ben zehire alışkınım, şerbete değil

rüyalar nefret eder avare duruşumdan

kabuslar çekerek ancak derdimi yeryüzünde

sen gün boyu simsiyah bir ufukla beraber

ben her gece bir mehdi türküsüyle çilekeş

yargılamak için zeval kayıtlarını

inkilap bekliyorum



hangi umut çiçeğidir bilmem, ellerin

uzanır da gönlüme Rüveyda

derinden bir ok saplanır bağrıma

beynimi çağıran bir sese doğru

alaca bir at koşar içimde

zamansız, mekansız nefese doğru



varlığın cinayettir memleketimde işlenen

akıtır kanını asil pehlivanların

yokluğun sükunettir kuşatır evrenimi

varlığın ve yokluğun ölümüdür baharın



artık eskisi gibi bakamıyorsun

göklerinde bir belkıs otururdu Rüveyda

binlerce gökkuşağı olurdu kirpiklerin

güneş bir ane gibi dururdu başucunda

artık dokunamıyor kakülün bulutlara

karalara bürünmüş saçlarında dolunay

edit : videosunu bulduğumda aktarıcam , dur bakalım
divan siirinin cagimiza yansimalarindan biri, belki en coskunu, en berragi. kana kana ictigi aski, izdirabi, cileyi kalbinde ozenle buyutup bir fuzuli belki nedim veya seyh galip tarzinda katreler halinde sunar halden anlayanlara. berrak, duru bir pinar coskun bir sele donusur siirlerinde. ve o sel, gunumuz insaninin kuruyup catlayan gonul tarlasina bir ab-i hayat olur, cennetvari bir iklime donusturur...
işin aslı:

şair, yazar. ama ille de şair! efkarın ve hüznün şairi. şiirleri sıklıkla hançer görevi icra eder, sızılı ve dağlayan... hele de ruveyda şiirleri...

(bkz: ruveydaya ağıt)
http://umutfm.com/izle.php?id=6119

işin vikipedi kısmı:

Nurullah Genç (d. 9 Eylül 1960, Horasan, Erzurum) Türk şair, akademisyen. 1990 Türkiye Diyanet Vakfı N'at-ı Şerif Büyük Ödülü Sahibi (Yağmur Şiiri ile).

1983 Yılında Atatürk Üniversitesi iktisadi ve idari Bilimler Fakültesi işletme bölümü'nü bitirdi. Aynı üniversitede Yüksek Lisansını tamamladı. Yine aynı üniversiteden Doktor, Doçent ve Profesör unvanlarını aldı. Şu anda Kocaeli Üniversitesi iktisadi ve idari Bilimler Fakültesinde Öğretim Görevlisidir

Kitapları

intizar
Başarı Bedel iister
Zirveye Götüren Yol: Yönetim
Müpteladır Gemiler Benim Denizlerime
Yürüyelim Seninle istanbul'da
Aşk Ölümcül Bir Hülyadır
Yağmur
Rüveyda
Gül ve Ben
Hüznün Lalesidir Dünya
Sensiz Kalan Bu Şehri Yakmayı Çok istedim
Birkaç Deli Güvercin
her hafta sonu boğaza karşı yapılan bir kahvaltının anılarını bizimle paylaşırdı. hesabı da kendi öderdi. ne büyük adamdı, ne büyük şairdi.
kocaeli universitesi hocalarindandir..dersi dinlenesidir..yonetim ve organizasyon gibi bos bir derse bile girmek geliyor insanin icinden..
ayrica sairdir ki, galiba herkes biliyor..
ibrahim sadri ve dursun ali erzincalı nın bazı şiirlerini seslendirdiği günümüzün eşsiz kalemlerinden sadece bir tanesi. eğer bugüne kadar dinlemediyseniz bir deneyin. şiir seviyorsanız beğenme ihtimaliniz yüksek.
pek klasik bir açıklama olsada 'şair'dir. domates soydum ,menemenim beri gel türü zırvalıkları şiir diye yutturanların okuması gereklidir.
Erzurumlu bir şairdir. Aynı zamanda Kocaeli Üniversitesinde işletme profesörüdür.Sohbeti hoş, ruhu derin, kalemi bıçak gibidir.
"UNUTURSUN " DEYiŞiNE

unutmak, yıldızların ciğerine saplanan
bir lâle yaprağına gömmektir sevgiliyi
unutmak, bir kaktüsün küllerinde ansızın
alevli bir tapınak eylemektir sevgiyi
unutmak, semendere zehir sunmaktır, gülüm
taş dolu yüreklerin lügatinde bulursun
unutmak, sessizliğe yine kanmaktır, gülüm
unutulursa şair, sen de unutulursun

bir dağın bir kuyuya tohum ektiği yerde
balığın yüzgecinden irin döktüğü yerde
kralın, kölelerin emrinde yürüdüğü
geminin bir köpükte okyanus aradığı
ay'ın arzı terkedip gökte durduğu ânda
serseri bir kurşunun ay'ı vurduğu ânda
başını ellerinin arasına al ve dur
işte o lahza gülüm, bu can seni unutur

unutmak, bir saatin kırılan camlarında
zamanı çürüterek öldürmektir sevgiyi
unutmak, bayramlığı giydirilen çocuğun
aldatılan göğsünde vurmaktır sevgiliyi
unutmak, bir ülkenin tozlu kaldırımlarında
taşlara boğdurmaktır yağız atlı yiğidi
unutmak, susturmaktır yolların ayrımında
şairlere can veren muhteşem bir ağıdı
unutmak, koparmaktır çiçekleri dalından
sisli bir yalnızlığın ekseninde bulursun
unutmak, ayırmaktır arıları balından
unutulursa şair, sen de unutulursun
Gönlümün maviliği gitmesin gökyüzünden
Kuşların gülücüğü eksilmesin yüzünden
Kar yağsada bu sessiz vadiye, gün bitmesin
Yapraklar üşüse de, çiçekler üşümesin.
(bkz: cicekler usumesin)
SENi BENiM KADAR SEVEMEYENLER

seni benim kadar sevecek olan
başını taşlarda çürütmelidir
yarasına dikenleri sarmalı
kalbinde dağları yürütmelidir

gözleri her sabah başka bir çeşme
her akşam krater, her gece duman
gökleri günboyu alevlenirken
boynunda bir kement olmalı zaman

yollar düğüm düğüm boğmalı onu
ızdırap sızmalı baktığı yerden
kaplan tutuşmalı, kurt inlemeli
saçından bir teli yaktığı yerden

sana benim kadar tutulmak demek
vurulmak demektir kartallar gibi
tâcını, tahtını kaybetse bile
gülümseyebilmek krallar gibi

seni benim kadar sevecek olan
ruhunu kapından kovabilir mi
seni benim kadar sevemeyenler
seni benden fazla sevebilir mi
yağmur şairidir,
en sevgiliye susuz bir şairdir,
yağmuruyla susamışları kandırmıştır en sevgiliye.
DiKEN DiKEN

zembilcide büyüyen, dal üstünde uyuyan
gülmek sende gül olur, sen bende diken diken
elmas beşik içinde kundağını öptüğüm
sevmek tende gül olur, ten bende diken diken
inci döker gözlerin asil kirpiklerinden
umut kanda gül olur, kan bende diken diken
kezzap akıtsan bile filizlenir yüreğim
ölüm canda gül olur, can bende diken diken
maverayı bulunca kapında süvariler
kılıç kında gül olur, kın bende diken diken
kafdağından öteye gidenler birgün döner
hasret handa gül olur, han bende diken diken
hasadı diriliştir tarlasında sevginin
buğday unda gül olur, un bende diken diken
acıların birikir, birikir de içimde
her şey bende gül olur, ben bende diken diken
HıÇKıRıKLAR

Saatler bitmiyor yapayalnızım
Gülmek istiyorum,gülemiyorum
Sensiz olmak mıdır hep alınyazım
Bilmek istiyorum,bilemiyorum.

Esirgedin nazlı,hilal kaşını
Harap ettin çiçek kokan başını
Yüreğime akan gözüm yaşını
Silmek istiyorum,silemiyorum.

Sanki her şey efsaneydi,masaldı
Ayrılık ruhumu elimden aldı
Gözlerim yollara takılıp kaldı
Gelmek istiyorum,gelemiyorum.

Göğüs germek için acılarıma
Titreyişlerime,sancılarıma
Seni bir kez olsun avuçlarıma
Almak istiyorum,alamıyorum.

Saçılan bir köpük olmak dilinde
Boğulmak saçının ince telinde
Sır gibi sonsuza değin kalbinde
Kalmak istiyorum,kalamıyorum.

Unutuyor beni sırlı gözlerin
içimde bir yara işliyor derin
Kulakların,dudakların,ellerin
Olmak istiyorum,olamıyorum.

Bölerek uykunu rüyalarına
O kucak dolusu hülyalarına
Gece gündüz uçup aynalarına
Konmak istiyorum,konamıyorum.

Deli gibi aşık olsa da güle
Kim acır çöllerde öten bülbüle
Bir gün alev alev yanıp da küle
Dönmek istiyorum,dönemiyorum.

Hıçkıra hıçkıra ağlamaktansa
Başına karalar bağlamaktansa
Bu yüreği her gün dağlamaktansa
Ölmek istiyorum ölemiyorum.
meşhur yağmur şiirini yazan büyük şair. her okudugunuzda rahatladıgınızı cok farklı yerlere gittininzi hissedersiniz. beni yakışına ve hayal limanına demirleyen yelkenliye; şiirleride tayyip erdoğan tarafından okunmuştur. hatırası köz olsa yüreğimde saklarım mısrasıyla gözümde büyüdükçe büyüyen şair. fazlasıyla hakediyor bunu.
EY SARI GöK BULUTU

dön kendine, gözlerimi yüzünde
vur kendini kimsesiz yollara ömrünün
ey sarı gök bulutu, ey ızdırap gülşeni
zaman definesini taşı dağarcığında
yoksa aşkı bir belalı vadiye çekersin

eline geçince ruhun dizginlerini
umudunu imkansız çöllere taşır ölüm
kumların dehşetine salar gezginlerini
efsunlu bir vahanın bağrına düşer ölüm

eteği neden yaslı keremsiz kalan dağın
hangi rüzgar kuruttu duygular tarlasını
ey sarı gök bulutu, ey ızdırap gülşeni
dokundur ellerini şiirin alevine
yoksa aşk, bir köşede ansızın yakar seni

dön kendine, anlarsın; yıllar boyu çaresiz
olmak ne kadar acı karanlık bir kuyuda
birer birer kapanır güneşin perdeleri
kaybedersin bir daha dönmemek üzere geri
riyakar neşeyi de, budala uykuyu da