bugün

--spoiler--
hastalara organ sağlaması için taşıyıcı olarak yaratılan insan klonlarının anlatıldığı dystopian bir kazuo ishiguro romanı. roman ingiltere'de geçmektedir. anlatıcı kathy h., kendisi ve çevresindekilerin, bir hapishane gibi bir yatılı okuldan mezun olup nasıl önce birer carer (yani hastabakıcı gibi bir şey) ve daha sonra donör olduğunu ve sonunda bütün organlarını bağışladıktan sonra öldüklerini, daha doğrusu görevlerini tamamladıklarını anlatıyor gibi görünse de romanın genelinde verilmek istenen yine o tipik klon da olsa, robot da olsa, replicant da olsa bunların bir şey hissedebildikleridir. bu yüzden kanımca çok iyi bir anlatış tarzı olsa da teması pek özgün değildir. daha önce philip k dick'in do androids dream of electric sheep ve ondan uyarlanan film olan blade runner'da, i robot'ta, ve hatta chuck palahniuk'un survivor'ında bile bir nebze aşina olduğumuz bir insan ve insan olmayan ayrımının çetrefilli tarafları sorgulanıyor gibi... tabii bu işin sadece bir boyutu. kitaba birçok farklı okumayla da yaklaşılabilir. okuma açısından baktığımızda ise oldukça sürükleyici ve her yeni detayla bol bol mnskm dediğimiz bir roman olarak karşımıza çıkıyor.
--spoiler--
Ciddi anLamda dikkat ediLmesi gereken bir fiLm... Hem de her yönüyLe... KarakterLerden tutun da ağır ama etkiLi göndermeLerine kadar fiLm birçok yönüyLe dikkate aLınmaLı bence...

YaratıLan "kLon dünya"Larında karakterLere baktığımda gördüğüm tek şey minimize ediLmiş topLumdan başka birşey değiLdi.
3 arkadaşın birbiriyLe iLişkisindeki çeLişkiLer, okuLLarı, ortamLarı ve acı gerçekLerLe yüzLeşmek zorunda kaLdıkarı zamanLar...
Birçok karesinde; kLon da oLsaLar, nasıL topLumdaki insanLar gibi davrandıkLarını çoğu zaman pasif bazen de umursamaz oLdukLarını görüyoruz.
Bu pasifLikLeri "zombi toLum" oLarak tabir ettiğimiz yemek-çaLışmak ve uyumak üçgeninde yaşayan topLumLara gönderme değiL de nedir?

Burada karakterLerin önemi artıyor tabii..
Kathy ve sorunLu Tommy karakterLeri hep birşeyLer hisseden ama bunLarı diLLendiremeyen yani kendiLerine sunuLanı kabuL edip fazLası için savaşmayan karakterLer...
Yani pasif..
Aktif gördüğüm tek karakter Ruth...
ÖzeLLikLe finaLe yakın yaptığı konuşmada hangimiz empati kurmadık, onu anLamadık? HakLı demiyorum ama bi düşünün...
istediği şey için harekete geçtiği için de -yanLış da oLsa- içLerinde en gerçek karakter odur bence...

FiLmin böyLe gerçekçi yanLarının yanısıra bir de duygusaL ve dramatik boyutu var tabiki...
Tommy ve Ruth'un son sahneLeri beni fazLasıyLa etkiLedi...
Kathy'nin monoLogLarı ise fiLmin nokta atışLarı gibi.
Etkiyi artıran ama dozunu da aşmayan o monoLogLar fiLmi hem anLamLı kıLıyor hem de duygusuyLa insanın boğazına bir yumru gibi oturuyor.
EtkiLetici...
PerformansLar da öyLe Andrew GarfieLd son dönemin dikkat çeken isimLerinden.
Kendini ispatLama yoLunda emin adımLarLa iLerLiyor. Carey MuLLigan da hiç fena değiLdi.
O naif karakteri başka kim canLandırabiLirdi biLemiyorum.
Keira KnightLey ise zaten aLanında usta oyuncuLardan. Yine inandırıcıLığı had safhadaydı...
Çocuk oyuncuLarı da es geçmiyorum tabii, hepbi çok başarıLıydı...

Yani türünün güzeL örnekLerinden fiLm...
KLon hikayesi aLtında 3 karakteri izLiyoruz asLında.
Biraz biLim kurgu boLca dram var yani...
Ağır ama etkiLi bir fiLm...
Türünü sevene tavsiyedir.
az önce izlediğim, sonuna doğru karnıma ağrılar girmesine neden olmuş, bol dramlı kitaptan uyarlama duygusal film.

--spoiler--

çocukluklarından itibaren donör olmak üzere yetiştirilmiş üç çocuğun ölüme doğru giden yolculuğu. film aslında bu kişilerin de ruhlarının olduğunu ve onları birer inek gibi görmemek gerektiğini ağlatma seviyesinde durgun ve duygusal bir şekilde vermektedir. belki kitapta vardır diye belirterek yine de kafama takılan noktalara değiniyorum;

bu çocuklar klonlanmış ve hatta tasarlanmış. ruhları yok diye sürekli olarak ölene kadar hayati orgalarını alıyorlar. kathy h ve tommy madama gittiklerinde galeriyi sizin ruhunuz var mı anlayalım diye kurduk cevabını alıyorlar. peki bu arkadaşlar bu çocukların hareketlerinden hiç mi anlayamamışlar bir takım duyguları olduuklarını. madem meraklıydın resimden önce insanlara baksaydın ve bu çocukları o salak soruyu sana sorduklarında savunsaydın ?

doktorlar organları alırken; hayatını kaybeden donöre neden müdale etmiyorlar. hiç mi yemin etmemişler ?

tommy ruth ile bol bol sex yapıyor, hamile kalsaydı ne olurdu ?

bu klonların ruhlarının olduğu daha en başından belliydi; tommy gayet insani tepkiler veriyor ve gayet de haykırıyordu. duyarlı olduğunu anladığımız madame bunları gördü de hiç mi başkasına göstermedi ?

ruth çocukluğundan beri yine tüm insani duyguları taşıyordu kıskançlık, aşk, ihtiras, sex, v.s. , e o zaman hocaları amerika muhabetti yaptığında nasıl olur da kaçmayı, diğer insanlara haykırmayı düşünemedi ?

cevapları bilenler beri gelsin lütfen..

--spoiler--
burdan sesleniyommm la sakın yemeyin yorumları vasat bi roman ayrıca filmi de öğğhhh. siz anladınız.
the million dollar hotel adlı filmin soundtrackinde yer alan bir u2 şarkısı ki u2 sevmeyen bünyeleri bile fena çarpar fazla dozda alınırsa, bağımlısı yapar.

you take a stranger by the hand
a man who doesn't understand
his wildest dreams

you walk across the dirty sand
and offer him an ocean
of what he's never seen

maybe i was blind
or i, i might have closed my eyes
maybe i was dumb
but what i forgot to say
if you didn't know
is never let me go
never let me go

you run from love and don't believe
unless it catches you by the heel
that even then, you struggle

from red i learned to cross the strand
your footprints still there in the sand
everything else, washed away

i may not be alone
oh i, i may have found my home
i may have lost my way
but what i forgot to say
if you didn't know
is never let me go
never let me go
uyarlama film. konusu çok güzel, oyunculuklar harika hele carey mulligan.. ancak kötü senaryoya sahip. keira knightley yine tüm güzelliğiyle karşımızdaydı. gerçi bu kez carey mulligan daha bir tatlı göründü gözüme..
bugün izlediğim filmdir.bir an bile sıkılmadan, bir an bile dalgınlığa düşmeden izlediğim ender filmlerden biri oldu,e sanat bu olmalı sanırım.
nasıl içimizi ısıtan bir filmdir. sevgi kavramını sorgulatır. tavsiye edilir.
romandan uyarlama bi film olduğunu filmi izledikten sonra öğrendim. kitabı okuyanlar film hakkında olumsuz düşünmüşler, fakat ben filmi, oyunculukları falan çok beğendim. izleyecek olanlara tavsiyem mutlu olduklarında değil de mutsuz oldukları bi anda izlesinler lakin film bütün enerjinizi alıyor, kısacası depresif bi film.
çağan ırmak filmleri tadında, kaliteli film.
daha fragmanıyla bile beni etkilemiş, tüylerimin diken diken olmasına neden olan film. fragmanı da "hemen bu akşam izlemeliyim bu filmi" dedirtmiştir. tommy nin o haykırışları çok etkilemiştir. fragmanı için buyrun;

[http://www.youtube.com/watch?v=sXiRZhDEo8A ]
son derece sade, basit ve aynı dozda etkileyici bir film. yani bırus vilıs ölsün istemiyorum ama o üç gencin yerine koyabiliyor insan kendini. gerçeklik noktasındaki uçukluğa rağmen kişiyi empatiye meylettirmesi filmin başarısı olsa gerek. şu da var ki bir uyarlama olmasaydı daha çok severdim kendilerini. filmden sonra kitabı arzuluyor insan, öylesine engin bir derinliği var ki doyamıyorsunuz mevzuya.

filmin yıldızı ise kesinlikle carey mulligan, keira knightley de yakışmış hani, tip olarak hayat verdiği karaktere cuk oturmuş. andrew garfield'ın o çelimsiz halleri de katkı sağlamış karakterine. yalnız bu adam nasıl peter parker olacak orası da ayrı bir muamma.
velhasıl hoş film, 10 üzerinden 6.5-7'yi hak ediyor.
elvis'in (bkz: love me tender) şarkısında geçen söz asla gitmeme izin verme gibi bir anlama geliyo sanırsam.
ağzına ettiğimin filmi. gece gece hıçkırıklara boğulmama neden olmuştur. ama cidden ya çok güzel bir filmdi herkese tavsiye ederim.

(bkz: allah kahretsin ya niye kaçmadılar ki)
cumartesi akşamına izlemek üzere özel olarak hazırlandığım filmdir. nedenini bilmemekle birlikte kendi kendime büyüttüm filmi; beni çok feci alıp götürmesini, paramparça etmesini bekliyorum filmden. *
dayanamayıp cuma akşamı * izlediğim filmdir. hakkında söylenecek çok şey bulunmaktadır; önceliklecarey mulligan o kadar tatlıdır ki keira knightley'in gemeliğini arka plana itmeyi başarmıştır. andrew garfieldsocial network te az birazcık ortalarda yakışıklı yakışıklı gezen aktörümsü zannetmiş olsam da ona da aferin * * her ne kadar biraz öylesine anlatılmış olsa da eninde sonunda belki de kendileri için öylesine yaşıyor oldukları kanısına varıyorsunuz. bir de şu var ki biz insanlar klonlar kadar olamıyoruz bazen.* *
imdb'den 7.3 almış filmdir. sade ama güzel.
bilim ve kurgu severlerin.. (burada kastım matrix ile bilim ve kurguyu öğrenmemiş insanlar.) izlemesi gereken filmlerden biri daha...
aklımda bir kaç soru işareti bırakan guzel bir film. carey mulligan filmden kopmamı saglayan kişidir.o kadar sevimli ve çaresiz bakışları var ki filmde, izlerken gercekten içinizdeki o acıma duygusunu hissediyorsunuz. izlenilesi, tavsiye edilesi, dağ çileği tadındaki film.*
izleyebileceğiniz en değişik film ki bide ingilizler yaptı... of! tadından yenmez
gece 3.00 sigarasından derin derin çekerken göz yaşlarıma da hakim olamadığım film, duygusal biri hiç olmadım ama ağlatıyor be adamı. beni Düşündüren yanı ise onların öleceklerini bilerek yaşamaları. sanki günlük yaşam koşturmasında ölümü unuttuğumu hatırlattı bana. Ne zaman öleceğimizi bilmesek de ölümün varlığını unutmamamız hepimizin yararına olur sanıyorum. Sevdiklerimize daha sıkı sarılmak gerek , dinimiz imanımız para iş güç olmasın azıcık da hayata bakalım, duygularımızı dinleyelim. Efkar bastı gece gece.
mükemmel, kesinlikle tavsiye edilecek bi film. sondaki carey mulligan'ın sözlerine bittim.
--spoiler--

filmi izlerken hepimizin en azından bir karakterden beklediği davranış: 'arkadaşlar napıyoruz biz ya ölcez gitcez, kaçcak zaman cok haydee' bu idi. ama bırak bi karakteri hepsi yaptıkları bu onurlu ama güç davranışın o kadar normal olduğunu sergiliyo ki yalnız kalıyosun, resmen seni dışlıyolar, öteki oluyosun ve uzaktan bakan biri olarak yanlışın ne olduğunu bulmak, sonra sorgulamak.. neyi mi? bize dayatılan bu hayatı.

depresyonun kız kardeşi olan bu filmin ana teması, tabiki de orda olduğunda herşeyin üstüne geçen ölüm. peki ölüme isyan etmemeleri saçma değil mi? peki ölümün bu kadar kötü bişey değilde 'tamamlamak' olduğu ve bunu çevrendeki herkesin bi ödev gibi yaptığını görsen isyan eder misin? belki evet diyosun çünkü biliyoruz ölüm korkunç.. ama hayatındaki bi çok şeyi ekrandan izleyemediğinin, sana dayatılan bi çok şeyin farkına varamadığının farkında mısın? mesela en basit örnek olan 'din'. küçüklüğünden beri sıkı bi dini eğtimden geçen biri sorgulıyamıyo.. tıkanıp kalıyo.. filmde aman canım sende bu klon,, insan olsa kesin bişeyler yapardı demiyelim diye klonlarında bi ruhu olduğunu ispatlamışlar bize, yani saf insan bunlar, al bi insanı istediğin gibi eğit hatta ve hatta konu ölüm olsa bile gık demez,, işte bol soru sordurtan film.. hayatımızın sembolik görünüşü..
--spoiler--
nasıl ve ne zaman öleceğini bilen insanların! filmi. bilim kurgu'nun bu denli dramla komplex olduğu bir filmi daha önce izlememiştim desem yeridir.

kathy'nin bakışlarındaki acı, tommy'nin çaresiz haykırışları, öfkesi, ruth'un ihtiraslı halleri 'ama insan bunlar bakın' diye ekranla konuşturur sizi izlerken. içiniz burkulur her sahnede.

ayrıca pek çok soruyu da akılda bıraktıran filmdir, cevap bulamazsınız.

imdb puanı da oldukça güzel olan bu film, izlenmelidir efendim.
maybe i was blind
or i, i might have closed my eyes
maybe i was dumb
but what i forgot to say
if you didn't know
is never let me go
never let me go

bu dizeleri yakan u2 şarkısı. belki de dünyanın en güzel şarkısı.