bugün

entry'ler (21)

dersteyken telefonun çalması

eğer telefon melodiniz 'happy tree friends' in theme şarkısı ise ve koca anfimsi sınıf pür dikkat profesörü dinliyorsa, o telefonun eşhedüye başlaması gereken durumdur.

animal farm

bornova belediyesi şehir tiyatrosu tarafından bizlere sunulmuş basit ama güçlü etkiler yaratan gösteridir. george orwell in aynı isimli romanından çevrilmiştir. tiyatroyu izlediğinizde canınız sıkılır. çünkü manor çiftliğinde proletaryanın, halkın, halkın umudunun nasıl ezildiğini görürsünüz. bizim yaşadığımız dünyamızı modern fabl şeklinde oynarlar. aslında her zaman aklına gelmiyenler gelir. nasıl da güdülürüz, nasıl da başkalarının idealleri kümesinin içine sokuluruz, algılıyamadan, cahil bilgisiz biz, hep uyuruz. hikayenin içindeki iyi niyetli boxer gibi eğer hep çalışırsan güzelliklerin sana verilceğini düşünürüz.

george orwell'ın bu yapıtı komunizmin bir eleştrisi değildir. aksine hikayede marks'ın düşüncelerini temsil eden 'old major' karakterini övmüştür. fakat düşünceler uygulamaya dönüşünce nasıl da sapıtıldığını göstermekte, insanoğlunun içindeki despotu, hırsı, daha fazla arzusunu stalin'i temsil eden napolyon karakterinde sunar bizlere. sonundan çıkarılcaklar 'komunizm kötüdür' olmamalıdır. bu sistem için yeterince eğitimli olmadığımızın kanıtıdır. hikaye, tam örtüşmese de fight club denen film ile benzerlikler gösterir. iksinde de sistemin çöküşünü vurgular. ve hikayeyi şarkılara dökmüş bir grubumuz vardır. (bkz: http://www.youtube.com/watch?v=ft7QMuliH2M)

sevgiliyi özlemek

sevgiliye özlem duymak bazıları için kolay değildir. özlem geçmiştedir. geçmişi aklına getirmek için hayalperest bi bünye daha uygun olacaktır. hayalperest bi bünye mevcut fakat geçmiş aklına gelmiyorsa kişi bulunduğu durumdan çok memnundur, geçmişi aramaz. bu yüzden sevgiliyi neden özlemiyorum ben yaa diyen kişi yapman gerekenler; gözlerini kapa ve bulunduğun dünyadan kop, sevgiliyle geçirdiğin en tatlı anı hatırla, içindeki organlarını değiştiren cücelerin çokluğu, özlemin şiddetini belli eder. ama en hası sevgilinin yanına geldiğinde hissettiğin özlemdir. olmıycak şeyler yaptırabilir. tabi haftalarca görmediğin sevgilinin yanına geldiğinde suratına bile bakmıyorsan, özlemin adı bu topraklarda anılmaz, yerli.

parodi din

uydurma dindir.insanların diğer dinlerin de bazı insanlar tarafından uydurulabileceği sorusunu sordurtur. ülkemizde azınsanmıycak tepkidedir. onbeş mayıs sansür eyleminde pastafaryanlar ön plana çıkmıştır. bkz: http://www.haberpatlat.com/taxonomy/term/232 .

estivasyon

kışın metabolizması düşük hayvanların baş vurduğu 'kış uykusuna yatmak' eyleminin yaz versiyonudur. bu da su kaybetmemek adına yapılır. cehennemi yakinen hissettiğimiz yaz aylarında estivasyon sadece çölde yaşayan hayvanlara mahsus değildir.

kadınlar kendilerini güldüren erkeklerden hoşlanır

erkeklerin statik, dinamik, kinetik olan potansiyellerine göre güldürme katsayıları artar, yani demem odur ki aslında komik olan erkek değildir, komikliği sağlayan erkeğin görünüşü, duruşu, bakışı, statüsüdür. cem yılmaz ın yeni türk telekom reklamın da ki elemanın yakındığı gibi 'indir bakim naylon brandoyu' o yapsa gülmeyiz. o yüzden kadınlar kendilerini güldüren erkekler hoşlanır, doğrudur efendim.

hoşlanılan kızın ateist olması

tahlihsizlik olarak gören bünye bu ilişkinin içindeyse yazık olan durumdur. lakin 'yazık çok yazık' diyeceğimiz nokta ateist hatunun bulunduğu noktadır. nasıl ola ki bu beyni dini kitaplar arasında iki boyutlu kalmış birine gönül vermiştir. gönül bu ota da konar b. k da ama b. k a konmıycaksın işte. burdan dünyada böyle koyun gibi zihniyetlerin olduğunu belirtmek isteriz hüsrana uğramış ateist kızımıza. ha bir de şanssızlık olarak gören bünye nasıl bir şansızlık olarak görür bu olayı orası da ayrı bi komiklik. yaşıyacakları anılarının azalıcağından mı korkar? tabi gerçi beraber namaz kılıp, beraber zekat vermenin dayanılmaz hazzını unutmuşum.

insanlar ikiye ayrılır

dünyadan birşeyler alanlar, dünyaya birşeyler verenler diye.

cennete giden ateistin ilk sözü

bu dünyanın adaletsizliğini görüp ateist olan biri, 'oleeeyy hiç çalışmadan yüz aldım' demesi olasıdır. bir de öbür dünyanın balını kaymağını (huri) bir güzel götütür..

bir erkeği elde tutmanın yolları

eve bir playstation alırsanız o da 'pes' eder.

agnostik

aslında yüzeysel bakıldığında, siyasi dünyada liberallerin aldığı konumdadır, orta yolcu gibi görülürler, lakin bu konu biraz farklıdır.. ne ergenus gibi davranıp tanrının olmadığını ispatlamaya kalkarlar ne de bağnaz tutucular gibi dini savunurlar, gerek yoktur çünkü. körü körüne bir şeye inanmak onlara ne kadar saçmalık geliyorsa, aksini ispatlamak da aynı derece saçmalıktır. önlerine geldiğinde inancaklardır efendim.. akıl yormayan veya üşengeç bi insan agnostik olmaz, zamanında yorarak bu kanıya varırlar.

balığın suda boğulması

komik bir zıtlıktır, düpedüz ironi yaratan cümleciktir.

capella

björk'un medulla albümünde kullandığı müzik türü, baskın olarak kafa sesi çıkar, bir de mitolojide 'dişi keçi' anlamındadır ki sevgiliye göre o benim.

arizona dream

'bir şeyi yapmayı düşünmek, onu yapmaktan daha zordur' düşüncesinin içinde geçtiği, geçerken de aklıma annemin, abimle bana mırıldandığı gıcık şarkı gelir; bir hastalık vardır bilir misiniz, satılık deseler alır mısınız, tembellik denilir onun adınaaa bıdılılı bıdılııı diye.. emir kustrica ve goran bregoviç ikilisinin alladığı pulladığı güzel bir film.

unravel

björk'un yorumunda anlarsın şarkıyı.. içerlerde bi yerde koca heybetli nefret ile küçük kırılgan umudu aynı yerde yanyana yaşadığını

görürsün.. düğüm olduğu halde, olacağını bildiği halde.. beklemiş tekrar düğüm olmayı şu sözlerdeki gibi:
----
he'll never return it
so when you come back
we'll have to make new love
----

allahcc

bu ay marie claire dergisine röportaj vermiş, kırmızı denizi ikiye yardırtan, bizimde verdiği tivitlerle her yerimizden yardırtıp

kanal projece gibi hissetmemizi sağlayan twitter kullanıcısı.. bu zat kanımca ukala bi yapıya sahiptir zira kendisini allah

sanmaktadır elbet bu şizo günler geçecek, ateşin onu çağırdığını anlıycaktır, ama yine de severiz.. yine de candır.. yine de haytımda

olmazsa olmazımdır.. laubali tanrımız bugün terlemiş sanırım:

--spoiler--
bu sıcağı gören kul tabi cehennemden korkmaz. bu ne sıcak miko?

--spoiler--

suze rotolo

bob dylan'nın bıçkın bir delikanlı iken (1961-1964) dünyalar tatlısı biricik italyan sevgilisi.. aslında dylan'nın düşünce yapısının temellerini, komünist bir aileden gelen suze rotolo oluşturmuş.. şairlik tarafında ona ilham kaynağı olmuştur..the freewheelin bob dylan albümündeki bir çok şarkıyı suze rotolo'ya ithafen yazmıştır.. ve albüm kapağındaki o harika sıcacık fotoğraf, insanların bir ilişkiden tam da ne istediklerinin resmidir.. ne yazık ki 25 şubat 2011'de akciğer kanserinden vefat etmiş, bob dylan'nınno direction home isimli belgeselinde yer almıştır.

never let me go

--spoiler--

filmi izlerken hepimizin en azından bir karakterden beklediği davranış: 'arkadaşlar napıyoruz biz ya ölcez gitcez, kaçcak zaman cok haydee' bu idi. ama bırak bi karakteri hepsi yaptıkları bu onurlu ama güç davranışın o kadar normal olduğunu sergiliyo ki yalnız kalıyosun, resmen seni dışlıyolar, öteki oluyosun ve uzaktan bakan biri olarak yanlışın ne olduğunu bulmak, sonra sorgulamak.. neyi mi? bize dayatılan bu hayatı.

depresyonun kız kardeşi olan bu filmin ana teması, tabiki de orda olduğunda herşeyin üstüne geçen ölüm. peki ölüme isyan etmemeleri saçma değil mi? peki ölümün bu kadar kötü bişey değilde 'tamamlamak' olduğu ve bunu çevrendeki herkesin bi ödev gibi yaptığını görsen isyan eder misin? belki evet diyosun çünkü biliyoruz ölüm korkunç.. ama hayatındaki bi çok şeyi ekrandan izleyemediğinin, sana dayatılan bi çok şeyin farkına varamadığının farkında mısın? mesela en basit örnek olan 'din'. küçüklüğünden beri sıkı bi dini eğtimden geçen biri sorgulıyamıyo.. tıkanıp kalıyo.. filmde aman canım sende bu klon,, insan olsa kesin bişeyler yapardı demiyelim diye klonlarında bi ruhu olduğunu ispatlamışlar bize, yani saf insan bunlar, al bi insanı istediğin gibi eğit hatta ve hatta konu ölüm olsa bile gık demez,, işte bol soru sordurtan film.. hayatımızın sembolik görünüşü..
--spoiler--

bob dylan

ikili ilişkilerde, hediye edildiği taktirde kuvvetli etkiler yaratan halk ozanı, deha, mükemmel şair. şarkıların içinde janis japlin ile gülmeleri (bkz: it ain t me babe) ayrı bir tat olup, bir de üzerinde küfürlü dedelerin mütevaziliği vardır:

?: bu kadar cok sarkiyi nasıl yazdınız?
dylan : kıçımdan uyduruyorum.

spongebob squarepants

süngerbob ve kankisi patrick'in saflık söz konusu olunca kudurdukları dizidir. dizi bitince bikini kasabasına yakışır bi müzik çalar. ister istemez şapşallaştırır. çok fazla dinlemeyin. hı bir de ufacık tefecik içi dolu fıçıcık olan plankton'nun yengece karşı olan hırsı da göz yaşartıcıdır. işte görüldüğü üzre her duyguyu yansıtan biricik çizgi dizimizdir o bizim.