bugün

büyük siyasetçi... kenti almadığı önlemlerle önce susuz bırakıp, suyu getirdikten sonra da, "su getirdim... ankara'ya 100 yılın projesini yaptık" diye oy toplayacak ve büyük ihtimalle varoşlardan alacağı oylarla yine belediye başkanı olacak olan zattır... ayrıca kızılırmak'tan gelecek sudaki sülfat oranının yüksek olması sebebiyle "suyun tadı önemli değil canım" diyebilen organizma...

bunun ağası da, "biz geldiğimizde 1,5 milyon kişi kömür yardımı alıyordu, biz geldik yardım edilen kişi sayısını 6 milyona çıkardık" diyerek oy aldı... kimse de demedi ki, "bunun anlamı "biz gelmeden önce 1,5 milyon kişi devleten kömür yardımı almaya muhtaçtı, biz geldik muhtaç sayısını 6 milyona çıkardık" demektir" diye...

velhasıl biri insanları fakirleştirir, yardım ediyoruz diye sosyal görünümlü caka satar, öteki uyarılara rağmen önlem almaz üstüne hiç utanmadan "sorumluluğum yok" der, insanları 6-8 ay susuz bıraktıktan sonra "hizmet ettik, su getirdik" diye oy alır...

durmak yok, yola devam...
görsel
ben ilkokuldayken ankara büyükşehir belediye başkanı olan ve bu görevini aralıksız sürdüren(ki üniversiteden mezun oluyorum bu yıl) ısrarcı vatandaş...
çocukları ona sürpriz yapmıştır. odtü yolu inşaatından kendisinin de haberi yoktur.

yani öyle iddia etmiş kendisi. vay be. adama sürpriz yapan koca bir büyükşehir belediyesi kadrosu var demek ki.

(bkz: yüzsüz)
(bkz: i melih gökçek)
yabancı sermayeye peşkeş çekilmiş ve bu yüzden yüz kamyon dolusu işçinin her defasında işsiz kaldığı özelliştirmeler sonrası kameralar karşısında yüzünde iğrenç bi orgazm ifadesiyle beyanat verirken sinirimizi hop hop hoplatıp, zıp zıp zıplatan bi maliye bakanımız var madem....

adının karıştığı onca pisliğe rağmen hala tahammül sınırlarımızı ölçmeye and içmişcesine sırıtabilen siyasetçilerin, çıktıkları her canlı yayında üzerimize sıçrattığı ifrazatlara da çoktan alışmış olmalıyız.

oysa alışmak kötüdür. bazı şeylere alışmamalı insan.

***

melih gökçek...

bir hezeyan markasıdır bu adam. pişkinliğinin ucu bucağı yoktur. ve ne acıdır ki, insanları gözlerinin içine baka baka ahmak yerine koyarken zerre utanmayan bu arsızı olumlayacak kadar ahlak züğürdü yığınla insan vardır bu ülkede. hal buyken "ne mutlu türküm diyene"nin üzerini günde üç kez cilalasan ne olacak... pespayesin işte!

hazır şu başlığa bir şeyler yazmışken, mücahit yavrulara bi öneriyle bitireyim;

on onbeş tane balon alın. bi tane de toplu iğne. sonra gelip sözlüğün orta yerinde bir bir patlatın, üzerine evrim, sosyalizm filan diye yazdığınız o balonları.

sayenizde biz de neşemizi buluruz biraz.
fazla söze gerek yok
görsel
bugün tv karşısında pişkin pişkin;

MADDE 3- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 23 üncü maddesinin üçüncü fıkrası
asagıdaki sekilde degistirilmistir.

"Vatandasın yurt dısına çıkma hürriyeti, ancak suç sorusturması veya kovusturması
sebebiyle hâkim kararına baglı olarak sınırlanabilir."

bunun neresi kötü? demiştir.

çal çal siktir ol git ülkeden, bunun neresi kötü de!

tam bir "i".melik gökçek.
flash tv'deki bir programda bozuk, tarihi geçmiş olduğu iddia edilen yardım paketlerini savunmak için bütün paketleri tek tek açmış, içindekileri yemiş, yedirmiştir. iddia ediyorum o program cem yılmaz'lı var mısın yok musun'dan daha komikti. o derece yani.*
-bakın peynire bakın, lezzetine bakın.
+şimdi melih bey bu damak tadıyla ilgili bir şey.
-mis gibi peynir işte. bakın zeytini de açalım.*
-bakın sabunlar, deterjanlar...
+melih bey markasını göstermeyin, reklam oluyor.
-sonra da kötüsünden vermiş diyorlar ama!

-burada makarna çeşitlerimiz var. bu burgu makarna...
+o düdük efendim, düdük makarna.

gibi dialoglarla gece vakti koparmıştır melih gökçek. bakkala dönen stüdyodan bahsetmiyorum bile...
bir zamanlar metin uca tarafından bu şekilde hitap edilmiş ve busebepten dolayı işsten çıkarılmış metin uca."tek sucum i melih gökcek demekti"diyen uca. i=ibrahim demiştir.
"ankara'Da gökçek var ankara'da hizmet var" mesajları eşliğinde o sevimli yüzü, şu günlerde ankara'nın reklam panolarını süsler. bir de kapıya bacaya koydukları kendi döneminde yaptıklarıyla ilgili bilgilendirme kitapçıklarında "maalesef bir siyasi partinin mahkemeye başvurması sonucuyla belediyemizin şu güne kadar öğrencilere verdiği burs artık verilememektedir" vs. tarzında bir üzüntü cümlesi dikkatimi çekmiştir. yani "biz mahkemeye yani hukuk'a karşı gelmişiz" değil de "bizi şikayet ettiler o yüzden artık yapamıyoruz" anlamına gelen böyle -yüzsüzce- bir ifadeyi -utanmadan- büyük puntolarla yazabiliyorlar. bir şey daha...bizden (ankara halkından) haksızca aldığı (çaldığı?) sayaç pili paralarının usülsüzlüğünün anlaşılması sonucu "mahkemeye gidenin parası iade edilir" gibisinden bir ifadesi vardı bunun. yalnız mahkeme masrafları > alınacak para olduğu için kimse de gitmiyor. adam işi kılıfına nasıl uyduruyor, hayret doğrusu.

öbür tarafta yatacak yerin yok senin, ölümsüz olduğunu sanıyorsun bence...
bu adamı eleştireceğine asfalta yapışmış sakızı eleştir. belki yapışmaz.
görsel
Şu caps bitiriyor beni.*
Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Ankara'lıların sorunları dışında herşeyle ilgilenen şahıs.

(bkz: senin üstüne vazife mi)

eskişehir ile uğraşır, izmir ile uğraşır, odtü ile uğraşır, onla uğraşır bunla uğraşır. çok yoğun ve meşgul bir kişidir. ankaralı'nın sorunlarıyla kendisini meşgul etmemek gerekir...
jean jacques rousseau ne demiş.. "halklar hak ettikleri şekilde yönetilirler."
ne yazık ki..