bugün

liberal sağı anlarımda liberal sol nedir amünyum.
Benimsediğim ideolojidir.
Çok güzel sen de gelsene.
kendisiyle durmadan çelişen, ne yaptığının farkında olmayan insanların ideolojisidir. günümüzde bir hayli yaygındır.

oksimorondur. liberal sol diye bir şey olabilir mi? sol devlet elidir, baskınlıktır. ama liberallik özgürlüktür.

hem vegandır hem solcudur mesela. sosyalizm gelse vegan diş macunu kullanamayacağını düşünmez, düşünemez.

olimpiyatlarda xy'lerin xx'lerin kategorisinde yarışmasını destekler mesela. ama yıllarca çalışmış didinmiş kadıncağızın hakkını yemeninin feministlikle bağdaşmayacağını düşünmez, düşünemez.

islamiyet'i destekler, özellikle amerikalılarda çok var bu malum azınlık orada müslümanlar. ama aynı anda feminist vegan lgbt destekçisi falandır. islamiyetin laikliği kabul etmeyeceğini düşünmez, düşünemez.

liberallik için bir lekedir. liberalizmin moderni, solu, otu boku olmaz. liberalizm tek ve birdir. (bkz: allah tektir)klasik liberalizmdir. klasik liberal olmayan adam da liberal falan değildir.

klasik liberaller bu dünyanın en asil insanlarıdır. (bkz: en asil duyguların insanı)
teknik olarak imkansız bir fikir akımı olsa da adam kandırmaya birebirdir.

liberalizm, iktisadi bakış ile baktığımızda piyasanın işçi ve işverene tamamen devredilmesi, yani genel bir serbestlik üzerinden fikir üretiyor.
benim memurum bilir işini, benim sanayicim bilir işini, benim işçim bilir işini hesabı. taban, tavan her türlü devlet baskısıyla fiyatlandırma ve her türlü devlet müdahalesi ortadan en başta bir kere kaldırılıyor.
fransa da sağ sol meselesinin oluşmasına sebebiyet veren durum, büyük mücadeleler sonunda işçilerden oluşan bir ekip ile işverenlerden oluşan bir ekibin masada toplanması, işverenlerin sağa(muhafazakar - aslında dindarlıkla ilgisi yoktur, parayı muhafaza maksat) işçilerin de sola oturmasıyla şekilleniyor.
işçi solcuysa meselenin çıkış noktası esas alındığında, her türlü işçiye nazaran tercih gücünü elinde bulunduran işveren takımına "sınırsız serbesti" vermek ne kadar doğrudur bir solcu açısından? yahut şöyle diyelim, bir solcu neden liberalizmi(serbest piyasa koşullarını) sevsin ki? eğer öyle olsa milyonlarca özel sektör çalışanı kpss'ye girmezdi sanırım.
(bkz: cihangir solu)
(bkz: sol liberalizm)
(bkz: sosyal liberalizm)
" yha cnm allah vr mı yoq mu blmem ama bi qüce inanyrm bn " diyenlerin yan sanayisidirler.
kanada bunun cennetidir.
şimdi yeni jenerasyon ergen solcularımız çıktı meydana. marifeti, alakalı olsun, alakasız olsun her linkin altına atatürk ve 1. cumhuriyet'e saldıran çoğu sınıfsal temelden yoksun, en azından ıq'su ayakkabı numarasından büyük kişilerin ortaya atamayacağı tezleri, kinder süpriz yumurtadan çıkarmışcasına ortaya çıkıp söyleyebilmesi.
hiçbirşey eleştirilmez değildir, dolayısı ile yanlış olan eleştiri yapması değil bunu hangi akla hizmet, ne şekilde yaptığıdır. bugün artık 1.cumhuriyet'ten eser kalmamışken, ona ait tüm kurumlar 1990 sonrası doğu bloğunun çöküşü ile ivme kazanarak büyüyen 2.cumhuriyetçiler tarafından revize edilmişken, bu oyuna 12 eylül sonrası mutasyona uğrayan, soldan devşirme liberal solcular eşlik ederken, kemalist aydınlar, generaller, rektörler, gazeteciler, milletvekilleri yani tüm küçük burjuva askeri-sivil zümre bu dinci-gerici 2.cumhuriyetler ve liberal solcuların eli ile hapislere hücrelere tıkılırken, kurulmakta olan yeni cumhuriyeti görmeyip sürekli artık hiçbir kurumundan eser kalmamış bir olguya saldırmanın adı takıntılı ruh halidir, zararlıdır. çünkü sınıf bilincinden yoksul her eleştiri, burjuva ağzı ile yapılan her saldırı yine o burjuva düzene hizmet eder.
liberal-burjuva-sınıf aklı, kendi hayalinde yarattığı dünyanın özgül kavram ve kategorilerinden yola çıkan, gerçekliğe de, kendi sınıf çıkarlarına denk bir epistemolojiyle yaklaşan bir akıl olduğundan, baştan eksik/yetersiz ya da sakatlanmış/sorunlu bir akıldır.
akademiye, medyaya ve entelektüel çevrelere de büyük ölçüde hâkim olan burjuva akıl/dünya görüşü (buna katıksız liberaller kadar sol liberaller, sivil toplumcular, ikinci cumhuriyetçiler, hakiki demokratlar, radikal demokratlar vb dahil), toplumsal olguları, sosyal koşullar ve ilişkiler dışında duran, sabit, yalıtık gerçekliklermiş gibi ele aldığından, cumhuriyeti de yanlış bir zeminde sorunsallaştırmaktadır.

örneğin, bu bakış açısının, genellikle, ya bir takım özsel-sabit niteliklerle yüklü kavramlar, dolayısıyla fiktif (ideal-tipik) modeller veya tekil-ampirik olgular ile onların görüngüleri üzerinden cumhuriyeti sorguladığı görülmektedir. bu tarz bir yaklaşım, özü gereği (tarih-dışı kavramları ve toplum-ötesi modelleri referans aldığından), skolastiktir. ikincisi, olgunun tarihselliği ve toplumsallığını göz ardı ettiğinden idealist/metafiziktir. üçüncüsü, toplumsal gerçekliğin bütünlüğünü; olguların gerek kendi aralarında gerekse bütünle ilişkilerindeki diyalektiği hesaba katmadığından, partikülarist/pozitivisttir.

1.cumhuriyet, atatürk, kemalizm tabii ki eleştirilebilir, ancak 1.cumhuriyeti eleştirebilmek için en az ona ait kurucu ideolojiden daha yüksek bir ideolojiye sahip olmak gerekir. bunlar şüphesiz ki sosyalistlerdir. ve sosyalistler de burjuva-liberal, ergen ağzı ile değil sınıfsal bakış açısı ile eleştiri yaparlar!

cumhuriyet karşısındaki sosyalist tutum, küreselleşme ve solun yenilgisiyle hegemonik bir güç elde eden liberallerden ve islamcılardan ayrılmak zorunda. dolayısıyla cumhuriyet, onun aştığı (hilafet, monarşi, işbirlikçilik gibi) değerlerle örtüşen perspektiflerle eleştirilmekten kaçınılmalı.
sistemin orasından burasından nema kapma peşinde olan, tuzu kuru dantel tayfasıdır. işçi sınıfı demekten korkan aydıncık kuşlarının sol versiyonlarıdır. ne şiş yansın ne kebap yansın ama kebapsız da olmaz diyenlerin oluşturduğu az soslu solculuk oyunudur.
(bkz: dsip)
(bkz: ufuk uras)
aslında kavram kargaşasından başka bir şey değildir. bir araya geldiklerinde sıkıntı yaratan, çelişen, düşündüren, düşündürürken yok anasının gözü dedirten bir öbektir.
uras,bilge, altan, burdan soruyorum, hangi liberal demokraside öğretmenin teki öğrencilerine darwin anlattığı için ceza alır?

cevabını ben vereyim? tabi ki sizin ve sizin gibilerin meşrulaştırdığı erdoğan demokrasisinde.
sol kavramı dönemden döneme farklılık gösteren değişken bir kavramdır. örneğin ulus devletler 20. yy başlarında ileri bir modelken bugün muhafazakar/milliyetçi (dinci değil) kesimimin savunduğu bir modeldir. tabi türkiye karışık bir ülkededir, neyin ne zaman sol ya da sağ olduğu pek açık seçik değil kabul ediyorum. ancak liberalizm bir kavram değil ideolojidir. onun için liberal sol diye bir şeyin olabilmesi için, liberalizmin dönem koşullarına göre sol olarak sayılabilmesi gerekir. öyle mi peki? bugün milyonlarca insanın liberal ekonominin bataklığında boğulduğu bir ideoloji sol olabilir mi?
liberteryenlerden post-marksistlere ve hatta demokratik sosyalistlere kadar geniş bir yelpazedeki siyasal düşünceleri adlandırmak için kullanılan, kimi çevrelerce hafiften aşağılama imaları da içeren bir kelime.

Aslen bu gurupp üyeleri birbirlerine pek benzemezler. Ciddi kapitalizm taraftarlarından, iskandinav modeli sosyal demokrat ekonomi isteyenlere, yeşillerden sosyalistlere kadar farklı ekonomik yaklaşımlar vardır bu grubun içerisinde. Ortak noktaları ise sosyalist gruplardan birey özgürlüğü ve homofobi-karşıtlığı, CHP tayfasından da idealleştirilmiş resmi tarih ve onunla el ele giden ulusalcı söylemi sebebiyle ayrılmış olmaları, merkez sağ partileri ise eklemlenebilecekleri kadar samimi bulmamaları ve özellikle sosyal devlet konusunda eleştirmeleridir.
sol olmayan aslında kapitalist gibi görünsede tam da öyle olmayan, içinde biraz faşizanlık ta bulunan sosyal demokratmış gibi görünsede bu görünümün altında muhafazkar açılımlar bulunduran bir görünüm sergilemişken liberaltrak gelişimin içinde kendine yol bulurken ılıman islama da göz kırpan, bu göz kırpma komunist çevreler tarafından yanlış anlaşılırken sosyalist mücaitleri dernekler federasyonu tarafından şevkatle karşılanan görüşler silsilesi denilesi şeyler bütünümsü.
emperyalizmle barışık sol yaratma derdindedir. yandaşları son(her) zamanlarda taraf sularında gezinirken rezilce açıklamalar yapmaktadırlar. denizlerden dem vurup che'ye mao'ya giden yolda oturdukları yerden adeta istifra faaliyeti ile meşguller. (bkz: rasim ozan kütahyalı)
özgürlükçülüğün tekellerin sınırsız sömürü özgürlüğü olduğu yerde "tam bağımsızlık tam barbarlıktır" diyen emperyalist kukllalar bu noktada tam da kendi tarihlerinin son demlerinin hazırlığını yapmaya başlıyorlar aslında.
iki şey söylesek fena olmayacak: kendilerinin dışındakileri son zamanlarda milliyetçilikle suçlamaya başladı bu liberal demokratlarımız. sovyet kelimesini bir millet sanıyorlar galiba. bir de yanlış okuyorlar; doğrusu "ya sosyalizm ya barbarlık" olacak.
liberalizmin nimetlerine özenen solcuların mastürbatif avuntularının bir sonucu olarak ortaya çıkan deli saçması oksimoronik kavramdır..

liberalizm, hem siyasi hem ekonomik özgürlüğü vaadededer. bunun birisini kabul edip, birisini reddetmek; bir insanın ayaklarını kesip ellerini serbest bıraktıktan sonra "işte ideal insan bu" demeye benzer.. işte bu yüzden klasik liberalizm sapasağlam bir ideolojiyken, liberal sol, ancak yarım yamalak doğrular içeren bir düşünce demeti olabilir..
kemal derviş gibi amerika dan ithal edilen düşüncedir. *
"sovyetler birliği'nin dağılması ve duvarların yıkılmasından sonra, örgütlü sol ile bağlarını koparan ve kendilerini 'sol liberal' diye adlandıran kimi aydınlar açısından ergenekon tartışması bir yanıyla turnusol işlevi gördü. sırtlarını akp rüzgarına dayayan bu aydınlar, ergenekon sürecine karşı alınan tutum üzerinde, solun içine yönelik bir tartışmayı giderek yoğunlaştırdılar. oysa türkiye'de örgütlü solun önemli temsilcilerinin, ergenekon'un tüm bağlantılarıyla birlikte açığa çıkarılmasını savunduğu ve fırat'ın ötesindeki ergenekon'un da açığa çıkartılıp yargılanması gerektiğini söylediği çok açık. ayrıca aynı örgütlü solun temsilcileri bugüne kadar cuntaya ve onun süren etkilerine karşı mücadele ettiler ve etmeye de devam ediyorlar.

ancak, ergenekon'a karşı tutum üzerinde bir tartışma yürüten ve 'sol liberal' diye anılan aydınlar, sözde cunta ile mücadele adına, bugün o cuntacı güçlerle mutabakat halinde yürüyor, birlikte sınır ötesi harekat yapıyor ve 1 mayıs'ta alanlara çıkan emekçilere birlikte tavır alarak, akp hükümeti'ne toz kondurmuyorlar.

türkiye'de gülen'den akp'ye uzanan işbirlikçi liberal ılımlı islamcı siyasal hattın, 'sol liberal' aydınların zaten cılız olan 'sol' taraflarını iyiden iyiye törpülediği açıktır. türkiye'de ergenekoncu güçlerle akp arasındaki kutuplaşma ise, bu 'sol aydınların' tamamen sağa kayışlarını örten bir geçiş imkanı sunmuştur. derin devlete karşı çıkmak adına muhafazakar, liberal islamcı bir iktidarla uzlaşmayı savunmak da maalesef ülkemizin kimi aydınlarına düşmüştür. dünyanın başka neresinde bu kadar pusulayı şaşıran vardır, gerçekten bu ciddi bir merak konusudur. merak edilen bir başka nokta da, 'sol liberal aydınlar'ın emek ve onun hakları üzerine hiçbir tartışmaya girmemeleridir.

bütün bunlarla birlikte, son kertede sol ile, 'sol liberal aydınlar'ın, ayrışmasının temelinde 'sol liberal aydınlar'ın kendisini emperyalizmin stratejilerine bağlı olarak konumlandırmış olmaları gerçeği vardır."

(bkz: levent tüzel)
"liberal sol, iktisadi liberalizm ile siyasi liberalizm arasında daimi bir parelellik bağı kurar ve bu denklem onun sosyal alanları ıskalamasına yol açar. hak ve özgürlükler konusunda, bunları taşımak konusunda bir varlık gösteremez. oysa marksist sol liberal solun paralellik kurduğu bu alana tersten bakar ve dolayısıyla arada bir asimetri vardır. liberalizm emekçi solun kollektif emeği ve tepkisini sermaye karşısında geride tutmaya, sınırlandırmaya çalışır ki bu da marksist sola göre bir demokrasi mücadelesi olamaz.
bizim tarihsel ayrımımız gerilimli bir işbirliğiyle uzunca bir dönem daha az görünür olmuştur. bireylerin devlet karşısında korunması, azınlık hakları.. vs, gibi konularda liberal sol ile kurulan bu gerilimli taktik işbirliği artık kurulamaz olmuştur. son zamanlarda aradaki uçurumun bu kadar açılmasının asıl sebebi bahsettiğim bu tarihsel ayrımımızın daha da ayyuka çıkmasındandır.

sol liberallere göre akp'de ve ab sürecinde ciddi bir demokrasi umudu vardır ve onlar türkiye'deki kutuplaşmayı darbeciler ve sivil siyasi güçler olarak okuyarak hayırhah bir tutum içindeler. oysa marksist sol tabloyu böyle okumuyor; ordu gücü, para gücü ve dinin sentezlendiğini görüyor ve ileri sürerek bunlara karşı bir tavır sergiliyor.

onlar iki kutuplu bu okumalarına sosyalist solu katmayı hedefleyerek 'gelin demokrasi cephesine diyorlar'. biz ise bu okumanın yanlış olduğunu, onların okumasındaki iki kutup arasında derinden bir sermaye bağı bulunduğunu söyleyerek onları bir '3. cepheye' çağırıyoruz. (ki onlar da bu cepheyi hayal olarak tanımlıyorlar) oysa liberal solun bazı fantezileri var: onlar küreselleşmeyi iyi buluyor. açık ekonomiyi seviyor.

küreselleşme ve demokrasi arasında ciddi bir bağ görüyor. akp'nin ab sürecinde şeriat- laiklik kutuplaşmasına şifa olacağını düşünüyor. ve işte bütün bunları gelip marksist sola anlatıyorlar çünkü onlar için bu kesimin kanaati önemli. bu kesim onlar için sağlama yeri ve biz de onlara bu okumalarının yanlışlığını söylediğimizde, sular biraz daha hırçınlaşıyor.

ortaya çıkan bu yeni para, ordu, din egemenliğine karşısında cılız da olsa bir itiraz üreterek doğru tavır takınacak tek kesim bugün marksist soldan fazlası değildir. haksız yere her neyse suçlanırsa suçlansın (ırkçılık dahil!) bu tartışmalardan en az şekilde yıpranarak, stratejik duruşunu korumalı. zaten bir seçim yapması gereken sosyalist sol değil liberallerdir. onlar bu haksız gücün yanında mı, karşısında mı duracaklarına karar vermeliler."

(bkz: kenan kalyon)
"kendilerini açıkça marksist olarak tanımlayan, söylem ve eylemleriyle liberalizm ya da milliyetçiliğe bulaşmadığı açık olan isimler bile halihazırda tarafsız olmakla, hatta tarafsız olarak 'diğer'lerinin tarafında yer almakla suçlanıyorlar. sanıyorum bu isimler taraf olduklarını ama taraf* olmadıklarını, bir sürecin doğal olarak sadece iki tarafının olmayacağını anlatmaktan yoruldular.

asıl sorunlu olan da bu zaten, türkiye'de son birkaç yılda tartışmalar öyle bir hal aldı ki, demokrasiden, özgürlükten dem vuran sol liberal söylemler açıkça despotikleşti. özellikle kendilerine musallat olan bu despotik yaklaşımın gölgesinde marksistler, türkiye ve dünya gerçekliğini anlamak, açıklamak bağlamında kendilerini ifade edebilmeleri bir yana, bu saldırıyı püskürtme çabasına girmek zorunda kaldı.

hemen her fırsatta demokrasiden ve özgürlükten dem vuran özellikle sol liberal dünya, marksistlerle kurdukları ilişkilerde kullandıkları kavramlar ve aldıkları tutumlar itibarıyla açıkça bir 'metal yorgunluğunun' işaretlerini gösteriyor. bu arkaik ve bu nedenle de despotikleşen algılayışların, sol liberal düşünce dünyası tarafından acil bir restorasyonu gerekiyor. bu restorasyon da ancak marksizm ile bugün yeniden ilişkilenerek gerçekleştirilebilir."

araş. gör. koray yılmaz
marmara üniversitesi iktisadi ve idari bilimler fakültesi
yalandır. yok artıktır.
ilk duyulduğunda "oldu canım" , "oha", "bi yaşıma daha girdim", "biz de sizi seviyoruz" tarzında yorumlara yol açan fantastik olgudur. daha doğrusu olamayacak bir olgudur. "ultra fenerli" yada "genç cimbomlular" gibi, hatta daha da saçma bir şeydir.