bugün

ayrıca emre belözoğluna yazdığı şiir sonrası emre belözoğlu k. iskender abi beni yanlış tanımış dedi..bunun üzerine k. iskender ben hayatımda hiç bu kadar yanlış anlaşılmamıştım dedi...
"Her pamuk şeker yediğimde aynanın karşısına geçip dilimin pespembe olmasını seyrediyorum büyük bir hazla.

Sonra sen geliyorsun aklıma. Acaba senin dilin ne renk oluyordu? Benim ömrümü yedikten sonra!.."

küçük iskender
iskenderin pipisi.
yıllar önce beyoğlunda bir bar kavgasında acayip delikanlı hareketler yapmış,yanındaki kızı korumuş,''kendi cinsinden hoşlanıyor ama gene de erkek'' intibağı uyandırmış şairimiz.
--spoiler--
Senin için ölürüm dedi.
"Benim için zaten öldün" dedim.
Cesedini alıp çıktı!
--spoiler--
--spoiler--
Kahvenden bir yudum bile almamışsın, "Korktun mu beni kırk yıl sevmekten... ''
--spoiler--
Sol açık'tan, netekim paşaya şu guzide satırlarla mektup döşeyen kişi....

sayın kenan bey,
bu mektubu size serin bir mart sabahı, atatürk'e dil uzatan bir youtoube videosunu seyredip sinirle kahvemi yudumlarken yazmaya karar verdim; satırlarımı pek de düşünerek sıralamayacağım; zaten düşünmek gibi ahlaksız bir eylemin girdabına kapılmış bir neslin yok edilememiş ender zatlarından biriyim; en azından özürlü bırakacağınızı umduğunuz bir devrin çocuğuyum; pek öyle lale devri de değil o; bal gibi kötek devri.

zat-ı âliniz, darbeyi yaptığında henüz 17 yaşındaydım; cebir hesabım kuvvetlidir; şu an cebren ve hileyle 44 civarında seyrediyorum; mamafih sizin kadar dirayetli ve müstakil bir soğukkanlılık sergileyemediğimin de farkındayım.

bizim aile de sayenizde çöktü; komünist babam arkadaşlarının gördüğü işkencelere, yaşadığı coğrafyanın güzel insanlarının genç / orta yaşlı demeden itinayla seçilerek imhasına tanık ola ola önce kendini, sonra yuvasını mahvetti; akademik eğitim görmüş bir ressam olmasına rağmen tünel'de yarısı yanmış, pislik içinde bir binanın karanlık odalarında canını teslim etti. ben sayenizde kabataş erkek lisesi'ndeki eğitimimi okulun koridorlarında dolaşan askerlerin eşliğinde, arada sırada canı sıkılanların bizleri copla sıra dayağına çektiği bir ilim yuvasında tamamladım; siz işkencelerdekilerle vakit geçirirken bendeniz girdiğim tıp fakültesindeki kadavraların başından mide bulanarak kaçtım; kendimi hep bir işkenceci gibi gördüm orada. sanki öldürdüğümüz yetmiyormuş gibi içini açarak hâlâ konuşturmaya çalıştığımız bir yurtseveri kesmek, daha da kesmek, mümkünse hücrelerine kadar inerek kesmek eğilimini bünyeme yediremedim. son kadavram bir çiftçiydi. onun, tahtaya çivilerle çakılmış o büyük ellerini, hayatı kavramaya, toprağı kucaklamaya hazır ellerini unutamadım; bir ölünün kutsal ellerini öpmek ne demektir, bilir misiniz?! ne faşizme yenilen babamın ellerini ne sizin ellerinizi öperim; o büyük köylünün elleri sizlerinkinden daha sıcak, daha şefkatli, daha öpülesiydi. ben o adamın elleri sayesinde hayattayım bugün.
asmayıp da beslediğiniz biri...

dedim ya, babam ressamdı, siz de resmi seversiniz; babam hayatı boyunca bir nü yapmadı, yapamadı kenan bey; masum bir içgüdüyle sanki çıplaklığı fakirliğe bağladı; fakir olan çıplaktı ve bunu resmetmek adeta alaydı onun gözünde; size nü konusunda ne ilham verdi kestiremiyorum ama, cinsel organlarına tazyikli su fışkırtılan kızların ya da hayalarına elektrik verilen devrimci delikanlıların çağrışım yapma olasılığı yüksek; kim bilir bizzat tetkik ettiğiniz bir seansta "bir gün bu vahşeti tuvallere estetik kaygı güderek nakşetmeliyim" diye düşünenler arasına da karışmış olabilirsiniz. malum, her yer, her şey karışıktı o vakitler; akıllar da dahil buna. insanın tamama gücü yetmiyor işte; asmayıp da beslediğiniz kişilerden biri olarak bunu ifade etmeyi ortamın müsaitliğine bağlıyorum.

vaktiniz varsa ve gözlerinizin sağlığı yerindeyse dostoyevski'nin 'suç ve ceza'sını okumanızı önereceğim naçizane. o pek nutuk havasında değildir ancak, gizliden gizliye barındırdığı tiratlarla iç hesaplaşmanın hastalıklı yapısını teşhir eder; ah elbette fazla toplumsal sayılmaz belki, kim bilir fazlasıyla bireycidir de, ancak topluma bir noktadan başlamak da lazım. birey, bunun için iyi seçilmiş bir giriş kapısı. başka hayatlara saygı duymanın solculukla doğrudan ilgisi olmadığına kanaat getirebilirsiniz; başka hayatlara saygı duymak, bu aralar önemini fark ettiğinizi sandığım özgürlük denen, sizce kızıl bir hevesin tezahürüdür aslında. yani sizin de anlayacağınız şekilde söylersem bir tarafta kızıl kuvvetleri temsilen özgürlük vardır, bir tarafta karanlık kuvvetleri temsilen derin devlet politikası. bir nevi warcraft; varsa torun torba, bu bilgisayar oyununun brifingini verebilirler size. güzel oyundur: insan ırkıyla yaratıkların mücadelesi. ama baştan seçmeniz lazım hangi tarafta olduğunuzu. inanır mısın, bir kaptırıyorsunuz kendinizi; ne şiir kalıyor, ne özlem, ne mücadele, ne memleketi kurtarma arzusu, pata da küte de, kılıç al, kalkan al, geçiyor ömür. ikinci el savaş oyunları, her zaman ucuzdur, herkese tavsiye ederim.

neyse, konu dağıldı, ee, kolay değil, şizofreniyi bir siper, bir sığınak kabul etmiş, hayatta kalmayı başarabilmiş bir neslin çocuğu olmak, bu acılarla barışık yaşabilmek; bazen benim de dengem kaybolabiliyor. mazur görmeli. ortalara bir yerlere dallas benim babamın bavulu olmadı hiç; çünkü her an yolculuğa çıkabilecek kadar tedirgin değildi; tam tersi, yerleşik bir adamdı o. davasına, düşüncelerine, sevinçlerine, üzüntülerine körü körüne bağlıydı; evcildi kısaca. eline tutuşturulmuş bir pusulayla yaşamadı. insanların işaret ettiği yerlere gitmedi. doğduğu ülkede doğduğu kadar temiz öldü. herkes onun kadar şanslı değil.

duydum ki, babamın doğduğu ve temiz öldüğü bu ülkeyi şimdi de eyaletlere ayırma, ortalara bir yerlere dallas yerleştirmeye niyetli taslaklar hazırlanıyormuş; bir oyun daha vardır; gizli hedef. oyunculara başta görevler dağıtılır ve herkes bir dünya haritası üzerinde ordularıyla bu gizli görevlerini sonuçlandırmaya çalışır. o da zevklidir.

madem oyun oynayacaktık kenan bey, madem her şey bu kadar pamuk helvası kıvamındaydı, madem oyunlar masumdu, o çiftçinin ellerine neden çiviler çakıldı, o zamanki yaşıtlarımın boyunlarına ilmik neden geçirildi; neden babalar ölüme, gençler işkenceye gönderildi, neden bir dönemin taze beyinleri coplar eşliğinde eğitildi; zarlar mı hileliydi, krupiyer mi ahlaksızdı, nü'ye malzeme model mi yoktu?!
sizi bu yaşta daha fazla yormamak lazım; kusura bakmayın, başta da dedim, şu videoya sinirliyim aslında. mektubuma son verirken, şu öpme / koklama bahsine gelmişken, eylemsiz kalmayı tercih ediyorum. kısmi "fikir arkadaşı"nız sayılabilecek yıldırım gürses'in dediği gibi 'biliyorum, bu son mektup ayıracak bizi' lakin, çıkarayak, bu coğrafyada düşünce özgürlüğünün sizin de canınızı yakmasına ben ve kahvehanedeki arkadaşlarım pek güldük. artık sayenizde okumuyor, düşünmüyor, statik bünyelerimizi okeyle, kingle, batakla tıka basa dolduruyor, boş vakitlerimizde nü resimlerin önünde 17 yaşlarımızın geç kalmış tatminlerini kolluyoruz.
shakira nasıl, biz hastasıyız.

hürmetler.
--spoiler--
senin kolların yok mu be kadın
her seni seviyorum diyene bacaklarını açıyorsun.
--spoiler--
pişmanlık dolu edit: bu dizeler iskendere değil.diego espinoza takma adlı bir kişiye aitmiş.artı basmayın artık utanıyorum.
"küçükken nasıldı?''diye sordu anneme;
"küçükken yaramazdı" dedi annem.
tebessüm etti..
doğru mu? dedi gözlerime bakarak...
"doğru" dedim
ve aynen tekrarladım annemin sözlerini;

"küçükken yaram azdı"
--spoiler--

"Oof!.." dedi.
--"Ne oldu?" dedim .
--"Hiiç..." dedi.
--"Herseyi bırak gel benimle" dedim.
--"Olur mu?!.." dedi.
--"Topu topu bir tabak fazla koyarız soframıza" dedim.
--"Olmaz!" dedi.
--"Neden?" dedim.
--"Aynı tabaktan yeriz..." dedi.
Bir daha Sevdim...
--spoiler--
annesinin, kendisini affetmedigi sair.
''annemin elini öper gibi öptüm seni dudaklarından
annemin cenazesinde kılmadığım namaz kadar masum
annemin mezartaşındaki imla hataları kadar sarhoş
annemin vasiyetindeki,
'oğlumu benim yanıma gömmeyin sakın' maddesi kadar sevecendin.

bazı eski romanlar
'yıl bin dokuz yüz bilmem kaç' diye başlardı,
ben çocukluğuma, çocukluğumun çocuk romanına,
senin oyuncaklarını kırarak başladım.
ben her sonbahara hep yaz'ı kırarak başladım.
yazları kırarak sonbaharlara başlamak...
bunlar benim sevişirken kaybettiğim savaşlardı!

firari bir aşka saklanacak kalp bulmak
anneme talip olan yalnızlığın sorumluluğundaydı.
belki o kadının ölüm nedeniyle ısınan gözlerinin,
uzak şehirleri hatırlatan soğukluğunda
bir kalp bulmak
bir kalbe çevrilmeyecek bir teklif sunmak
okyanusları birleştiren hayali ara denizlerin sonundaydı!''
(bkz: anneler ogullarini affetmez)
türkiye şiirini buraya yazmaktan onur duyacağım şair.

turkiye

oglanlardan ve alkolden vaktim arttikca seni dusu-
nuyorum turkiye, inan dogru bir kere yanilmasam
ve ruhumun yavsak zipirligi, hic degilse ayik
dolasmayacak kadar durustum,

turkiye, tarkan oleli cok oldu, artik onu unut; bunadi kurt.
playboy'a annemin ciplak resimlerini
satarak beyaz saray'a sirnasmayi dusluyorum
spermi biraz fazla kacirdigimda,

bes parasiz paraladigim sokaklarinda embesellerini
ve tasak kalpli aydinlarinin sidik yarislarini
gorup bol bol osuryorum, basbakani dinlerken
televizyon karsinda ekrana ekmek teknemi acmak
ya da esrar icmek, gegirmek en buyuk mutluluk bana verdigin

otuz bir cekmedigim gunlerde dusler kuruyorum senin
hakkinda, hur hulyalarimda sana zerre kadar
yer vermiyorum ama, maalesef ayakta kaliyorsun

sosyal demokrat idiotlarini, orospu tavukalarin
ugrak yeri sanat galerilerini, festival sarkaclarini,
olusevici kulturunun uyanik tezgahtarlarini
ve tezgahin altinda nelere dondugunu
farkedecek kadar sosyalistim

hapsine dusmedim henuz, o yuzden tan solcu
sayilmam kole pazari piyasasinda, kicina cop
girdigi icin sair olanlardan da degilim; eli
kulagindadir timarhanelerinden birinde tescilli
manyak olmamin ve koynuna girmediginden dorukta sicanlarin,
o yuzden ipneligim de test edilip onaylanmadi,

uyusukluklariyla iktidara peskes cekip
caktirmadan, sonnet'leriyle, balad'lariyla
koceklesen, raconlari kiyak gecme uzerine kurulu
mason-ulema tayfani da tanirim, sen de bilirsin ki
havlayan it isirmaz turkiye, bak, bizbizeyiz,
cekinme, su azinliklarin ne zaman kesip
kizartacagiz, cok aciktim turkiye,

nazim'i severim, buna kizabilirsin, ama bazi
-ne demekse- naif sairlerin, devlet sanatcisi
olmasina ve adinin iktidar saksakcisi
starlarlabir anilmasina dair cabalarina izin
verdiginden, sana korkunc mutesekkirim, intiharimi
hizlandiryorsun boylelikle, boylelikle artiyor kirim ve
seninle kirimiz, ne gam? iyi aksamlar. persil supra.

mustafa suphi, artik hamsi mi turkiye, dikkat et,
baliklar orgutlemesin,

allah'a inanmiyorum, osmanli'yim velhasil,akin
edip avrupa'ya, toplayip getirmesem de cillop
gibi veletleri, n'apalim, burdaki lumpen
teen-ager'larla idare ediyorum,

turkiye, ayiptir sormasi ne zaman akillanacagiz;
turkiye, kibris'in yakasini ne zaman birakacagiz
ve ne zaman yarasir olacagiz devrim sehitlerimize,

turkiye, hic terbiye edinemedim, yetenegim nu kadar;
cuk kadarken okudum sabahattin ali'yi,
kafka'yi, dostoyevski'yi, london'i, kapital'e baslayisim
babamla aramizda cikan kucuk bir harclik sorununa dayanir,

iq'larimizin dusuk oldugunu sanmiyorum, peki
bir essek sakasi mi bu; koy enstituleri,
halk egitimler, halkevleri ne ayak; behice boran,
iyi ki unutuldu; iyi oldu, eline saglik turkiye,

hasbelkaderbir onerim var: cia, eurovision'u
kazanmamizi, aet'na girmemizi saglayamaz mi acaba, suphesiz,
eh benim ki de salaklik, haklisin turkiye,

bizi milletce sevmeyenlere ayar oluyorum; agizlarini
burunlarini kirarak anlara medeniyet ogretmek istiyorum
turkiye,

ben, sex-shop'larin, kominist partinin, musluman
demokrat partinin, rock partinin, cesit cesit
gay barlarin acilmasini, askerligin kaldirilmasini
istiyorum turkiye; bu topraklarda nobel, oscar, lsd,
ozgurluk ve sik anitlarini gormek istiyorum: kisi basina
dusen milli gelirden bana ait payi iade ediyorum butun
bu harcamalar adina sana; hapishaneler, hayvanat
bahceleri, kamplar, timarhaneler bosaltilsin derhal;
ben butun kentlerinde barisla, erdemle, insanlik haklarimla
keyiften gebere gebere, islik calraka dolasan bir seyyah olmak
istiyorum; mandela kotu adam, dov onu turkiye,

'uzak asya'dan gelip akdeniz'e bir kisrak basi gibi
uzanan bu memleket..sizin! afiyet olsun efendiler'
demekten biktim, biktik,
anliyor musun, orda misin turkiye,

ama yine de memnun olmuyorsan bu tavirdan ve kiziyorsan
ve sinirleniyorsan, olsun, biz yine geliriz; yine yazar,
soyleriz; oluruz; biz yine gideriz; sen, rahatini bozma
o zaman, guzel bir cocuk gibi bu $ik dunya yataginda,
boyle masum boyle mazlum uyu turkiye,
seni ne kadar sevdigime senin için çektiğim 31 ler kanıt gibi bir lafı vardı.
farkli kelime kombinasyonlarini $iirlerinde ba$ari ile kullanan $air.(a$k sadrazami,seks destroyeri,organ prensi).ya sevilen ya da nefret edilen insan.sevenler hatta hastasi olanlar tarafinda oldugum varlik.kitaplari (in alphabetical order):

*666
*alp krizi
*bahname
*balik burcu hikayeleri
*belden a$agi a$k hikayeleri
*bir cift siyah deri eldiven
*bir nedeni yok yalnizca optum
*canguncem
*cehenneme gitme yontemleri
*ciddiye alindigim kara parcalari
*curuk et deposu
*dedem beni korkuttu hikayeleri/ arkaoda cinayetleri 1
*erotika
*gozlerim sigmiyor yuzume
*gozya$larim nal sesleri
*insectisid
*ipucu birakma sanati
*kahramanlar olu dogar
*kanli lagim farelerinden kucuk iskendere mektuplar,e-mailler,notlar,birakilmi$ $iirler
*klarnet
*made in hell
*papagana silah cekme
*periler olurken ozur diler
*pop h'art
*suzidilara
*$iirli degnek-birinci uc
*the kirmizi ba$likli istasyon $efi
*yirmi5april
*zatulcenp
Bir gaz sızıntısı olarak yaşıyoruz rahimden mezara doğru püfür püfür bir gaz sızıntısı.Hayata külfet mevzularla haşır neşir
Bir şişenin içine konulup atılan mesajlara benziyoruz kimin eline geçeceğimiz belli değil,boktan bir durum
Bir tür umumi helayız hayatımıza erkekler giriyor,kadınlar giriyor içimize sıçıp gidiyorlar,hatıralarımız yüzünden pis kokuyoruz.
Kartviziti olanlar kartviziti olmayanları eziyor ülkenin özeti bukadarcık bir bardak su mutlumudur bunu hiç düşünmüyoruz
Gülmece dergileri çıkıyor
Ağlamaca dergileri çıkmıyor
Ben ağlamak istiyorum inanmıyor kimse!
Sonra aşk hijyenikmi?
Yuvasına ekmek kırıntısını zorlayarak taşıyan karınca mutlumudur?bunu hiç düşünmüyoruz.
Evlilik anonimmidir?limitedmi?
isa'yı çarmıha gereceklerine kursuna dizselerdi hristiyanlar çok komik olurdu.
Bir nü tabloyu seyredermişcesine bakıyorum yıldızlı gecelerde gökyüzüne
bulutların üzerinde kiremit kaydırıyorum.
Fikret ürgüp'ün günlüğünde yazdığı gibi ''BAKALIM SAAT KAÇTA ÖLÜRMÜŞ iNSAN''
Bir düş görüyorum babam varmış yanımda çukurcumadayım,karşımdaki evin damında martılar var sabahları bağıra çağıra uyandırıyorlar yer yatağımda karanlıkta uzanıp sigaramı arıyorum,sonra elim bir şişe şaraba çarpıyor devriliyor şişe ılık ılık akıyor
Yapış yapış bir aralık gününün bütün sülalesi istanbulu işgal etmiş durumda
çıkıyorum bu izbe evden babamı bırakarak
Daire kapısına sıçmış yine apartmanın ürkek kedisi boka basmayacağım
üst sokaktaki börekçiye gidip ıstırap dolu siparişimi vereceğim
karnımı doyurduktan sonra basit bir hayat sürme arzusuna kapılacağım
BiR GAZ SIZINTISIYIM KiMSE KiBRiT ÇAKMASIN