bugün

isminden dolayı önyargıyla başlamıştım, ilk önce basit bir aşk romanı sandım, birkaç sayfa sonra ise feci yanıldığımı anladım. duygu ve insan tasvirinin mükemmel işlendiği bir solukta okunacak, ince romancık. * daha sonra "yok mu başka sabahattin ali romanı?" diye dolandırır, bağımlılık yapar.
kitabın en can alıcı yerlerinden biri:

"Dünyada sizden, yani bütün erkeklerden niçin bu kadar çok nefret ediyorum biliyor musunuz? Sırf böyle en tabi haklarıymış gibi insandan birçok şeyler istedikleri için... Beni yanlış anlamayın, bu taleplerin muhakkak söz haline gelmesi şart değil... Erkeklerin öyle bir bakışları, öyle bir gülüşleri, ellerini kaldırışları, hulasa kadınlara öyle bir muamele edişleri var ki... Kendilerine ne kadar fazla ve ne kadar aptalca güvendiklerini farketmemek için kör olmak lazım. Herhangi bir şekilde talepleri reddedildiği zaman düştükleri şaşkınlığı görmek, küstahça gururlarını anlamak için kafidir. Kendilerini daima bir avcı , bizi zavallı birer av olarak düşünmekten asla vazgeçemiyorlar. Bizim vazifemiz sadece tabi olmak, itaat etmek, istenilen şeyleri vermek... Biz isteyemeyiz, kendiliğimizden bir şey veremeyiz... Ben bu ahmakça ve küstahça erkek gururundan tiksiniyorum."
maria puder karakterinin arif efendiye;

"demek beni kıskanmayacak kadar çok seviyorsunuz"

demesinden sonra kitaba ara verilir, bir sigara yakılır, camdan gökyüzüne bakılır.
''hayat ancak bir kere oynanan bir kumardır, ben onu kaybettim.''
"Hayatta yalnız kalmanın esas olduğunu hala kabul edemiyor musunuz? Bütün yakınlaşmalar, bütün birleşmeler yalancıdır. insanlar ancak muayyen bir hadde kadar birbirlerine sokulabilirler, üst tarafını uydururlar; ve günün birinde hatalarını anlayınca, yeislerinden her şeyi bırakıp kaçarlar. Halbuki mümkün olanla kanaat etseler, hayallerindekini hakikat zannetmekten vazgeçseler bu böyle olmaz. Herkes tabi olanı kabul eder, ortada ne hayal sükutu, ne inkisar kalır; Bu halimizle hepimiz acınmaya layığız; ama kendi kendimize acımalıyız. Başkasına merhamet etmek, ondan daha kuvvetli olduğunu zannetmektir ki, ne kendimizi bu kadar büyük, ne de başkalarını bizden daha zavallı görmeye hakkımız yoktur."

gibi cümlelerle demek isteyip de sustuklarımızı dile getiren kitap.
"insanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar."

ilişkileri bam telinden yakalayan, her okuyuşta farklı tat bırakan ölümsüz kitap.

çok yaşa sabahattin ali.
edebiyatımızın erken kaybettiği isimlerden sabahattin ali'nin harika romanı.
belli bir yerden sonra oyle içine alıyor ki insanı bir yandan bırakmak istemiyor bir cırpıda okumak istiyor insan, bir yandan da cabucak bitişi karsısında yavaslayıp tadını cıkara cıkara okumadan edemiyor.
(bkz: maria puder)
iki ergen tatilinde okuduğu diye ya da kahve ile instagrama fotoğrafı koyduğu için kıymeti zedelenmeyecek harika romandır.

götünden element uyduran sözlük yazarları anca bok atar.
"Artık benim için eskisinden beter bir hayat başlayacak. Gene makine gibi akşamüzerleri alışveriş edeceğim. Kim ve ne olduklarını merak etmediğim insanlarla görüşüp onların sözlerini dinleyeceğim."
kitaptan altını çizdiğim kısımlar ;

-insanlar birbirilerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirilerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar.

-niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rastgeldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatıyla öteye geçiyoruz.

-dünyada bana hiçbir şey, tabiattan melül bir insanın zorla gülmeye çalışmasıkadar acı gelmemiştir.

-bir kitabı okurken geçen iki saatin ömrümün bir çok senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu farkedince insan hayatının ürkütücü hiçliğini düşünür ve yeis içinde kalırdım.

-benim fikrimce aşk diye ayrı, mücerret(soyut) bir mefhum(kavram) yoktu. insanlar arasında çeşit çeşit kendini gösteren bütün sevgiler., sempatiler bir nevi aşktı.

- ve aşkın oluşumu da şöyle anlatılmış yazar tarafından ;

- 'bu söylediğiniz bir an meselesidir ' dedim. ' içimizde mevcut olan sevgi, alaka,sarih olarak bilinmeyen bazı vesilelerle, zamanı tayin edilmeyecek olan bir anda, birdenbire birikir, tekasüf(yoğunlaşır) eder ; nasıl tatlı tatlı ısıtan güneş ışığı bir adaseden geçtikten sonra bir noktada toplanıyor ve yakmaya başlıyorsa, kuvvetini fevkalade arttıran bu sevgi de sizi sarar ve tutuşturur. onu dışardan birdenbire gelen bir şey zannetmek doğru değildir. o, içimizde zaten mevcut olan hislerin bizi şaşırtacak kadar şiddetlenivermesinden ibarettir '

- yılbaşının sence hiçbir hususiyeti yok mudur ? diye sordu.

' hayır ' dedi. senenin diğer günlerinden ne farkı var sanki ? tabiat onu herhangi bir şekilde ayırmış mı ? ömrümüzden bir sene geçtiğini göstermesi bile o kadar mühim değil ;çünkü ömrümüzü senelere ayırmak da insanların uydurması...insan ömrü doğumdan ölüme kadar uzanan tek bir yoldan ibarettir ve bunun üzerinde yapılan her türlü taksimat sünnidir.

-o beni mahzun zannediyordu. halbukş değildim. şimdi, gülemeyecek kadar mesuttum ve saadetimi ciddiye alıyordum.

-hayat beni kaybetmekle hiçbir şey ziyan etmeyecekti.

raif ve marianın aşkına... (kopyala yapıştır değil, alınteri) *
"Nedense hayatta bir müddet beraber yürüdüğümüz insanların başına bir felaket geldiğini, herhangi bir sıkıntıya düştüklerini görünce bu belaları kendi başımızdan savmış gibi ferahlık duyar ve zavallılara, sanki bize gelebilecek belaları kendi üstlerine çektikleri için, alaka ve merhamet göstermek isteriz."

insan yorum yapmaya çekiniyor, saygıdan. bu nasıl bi' gözlem, bu nasıl bi' tespit.
türk edebiyatının en başarılı psikolojik eseridir. raif efendi' nin aşkına kavuşacağını hissettirmesi okuyucuyu ümitlendirsede mecburi bir ayrılık , zor ruhla savaşan saf bir aşkı , "sırlarıyla yakan cehennem ateşine" benzettiğini ağır ağır anlatır sabahattin ali' nin kelimeleriyle. raif efendinin yazdığı günlük okundukça, tanıdığımızı sandığımız insanı, kitabın sonunda bile hala tanıyamamış olmanın sancısı hissedilir.
ve raif çok sevdiği maria' ya kendini unutturmamak için onun yanında intihar etmeyi düşünürken amacını şöyle anlatır: "... ömrünün sonuna kadar beni unutamayacağını, kendimi kanla hatırasına bağladığımı anlayacaktı."

ve maria' ya olan aşkını şöyle dile getiriyordu: " ...bu akşam anladım ki; bir insan diğer bir insana bazen hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş!"
Cümlelerinde kimi zaman kendimi bulduğum, kimi zaman anlamını bulmak için dakikalarca üzerinde durduğum türk edebiyatının unutulmaz eserlerinden.

Ey Sabahattin Ali şu güzel eserin sonununda Raifin yüzünü güldürseydin ne güzel olurdu.
okumakta çook geç kaldığım muhteşem roman. keşke filmi yapılsa ve raif beyi şener şen canlandırsa. kitabı okurken benim hayalimdeki raif bey nedense hep şener şendi .ama maria puder kim olsun.işte onu hala bulamadım bulamıyorum.
-beni seviyor musun?
-kürk mantolu madonna.
-anlamadım.
-kürk mantolu madonna.
derken anlar esas kız bunun 1 şifre olduğunu. araştırır taraştırır, şifrenin bir kitap olduğunu anlar. okur satır satır, o kitabı okumak onun için da vinci'nin şifresini çözmeye eş değerdir. sonra anlar ne kadar sevildiğini, sevinci ne kadar da büyüktür.
kıssadan hisse tanım: dünyanın aşka dair gelmiş geçmiş en hüzünlü, en eğlenceli, en karışık, en basit, en haşin, en uysal kitaplarından biridir.