bugün

isminden dolayı önyargıyla başlamıştım, ilk önce basit bir aşk romanı sandım, birkaç sayfa sonra ise feci yanıldığımı anladım. duygu ve insan tasvirinin mükemmel işlendiği bir solukta okunacak, ince romancık. * daha sonra "yok mu başka sabahattin ali romanı?" diye dolandırır, bağımlılık yapar.
edebiyatımızın erken kaybettiği isimlerden sabahattin ali'nin harika romanı.
belli bir yerden sonra oyle içine alıyor ki insanı bir yandan bırakmak istemiyor bir cırpıda okumak istiyor insan, bir yandan da cabucak bitişi karsısında yavaslayıp tadını cıkara cıkara okumadan edemiyor.
(bkz: maria puder)
edebiyatımızda psikolojik romanın ilk örneklerindendir. sabahattin ali'nin küçük burjuvanın dünyasına eğildiği, duyarlığı gelişkin bir çabanın ürünüdür.
"Artık benim için eskisinden beter bir hayat başlayacak. Gene makine gibi akşamüzerleri alışveriş edeceğim. Kim ve ne olduklarını merak etmediğim insanlarla görüşüp onların sözlerini dinleyeceğim."
Hayatımın yazarı/şairi diyebileceğim bir ismin, sabahattin ali'nin, eşsiz romanı. Benden önce davrananların yazdıkları kitabı hayal etmenize yeter de artar bile. Mutlaka bir sabahattin ali eseri okuyunuz okutunuz gerisi gelecektir zaten.
yky de bile kolay kolay bulunamayan sabahattin ali romanı.
dünya edebiyatına katkıları olababileceğine inandığım baş eser.
türk edebiyatının en başarılı psikolojik eseridir. raif efendi' nin aşkına kavuşacağını hissettirmesi okuyucuyu ümitlendirsede mecburi bir ayrılık , zor ruhla savaşan saf bir aşkı , "sırlarıyla yakan cehennem ateşine" benzettiğini ağır ağır anlatır sabahattin ali' nin kelimeleriyle. raif efendinin yazdığı günlük okundukça, tanıdığımızı sandığımız insanı, kitabın sonunda bile hala tanıyamamış olmanın sancısı hissedilir.
ve raif çok sevdiği maria' ya kendini unutturmamak için onun yanında intihar etmeyi düşünürken amacını şöyle anlatır: "... ömrünün sonuna kadar beni unutamayacağını, kendimi kanla hatırasına bağladığımı anlayacaktı."

ve maria' ya olan aşkını şöyle dile getiriyordu: " ...bu akşam anladım ki; bir insan diğer bir insana bazen hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş!"
almanyanın sanat kokan salonlarından ankara'ya uzanan bir öykü..
raif bey, özür dilerim. seni böyle mahkum ettiğim için tanımadan. senin de istediğin buydu biliyorum, yine de üzgünüm.

sabahattin ali öyle bir yazmış ki raif beyin bir zamanlar benimle aynı şehirde yaşadığına gönülden inanıyorum. başka şansı yok, böyle bir adam gerçekten yaşamamış ise yazılmış olması imkansız.
ve fakat şüphlerim var. kendimle çelişiyorum, biliyorum. ancak maria puder isimli bir kadın sadece düş dünyasında var olabilir.
bu durumda ya dünyadan bir zamanlar bir maria puder geçti ya da sabahattin ali dünyanın düş gücü en güçlü yazarı.
anlayamıyorum.
okumakta çook geç kaldığım muhteşem roman. keşke filmi yapılsa ve raif beyi şener şen canlandırsa. kitabı okurken benim hayalimdeki raif bey nedense hep şener şendi .ama maria puder kim olsun.işte onu hala bulamadım bulamıyorum.
''hayat ancak bir kere oynanan bir kumardır, ben onu kaybettim.''
kimse bir insanın ruh halini sebahattin ali gibi anlatamaz. bütün kitapları başyapıttır. kürk mantolu madonna ise başlangıç için çok idealdir. raif beyin suskunluğunun arkasında büyüyen aşkını anlatır. raif bey kürk mantolu madonna tablosunun önünde durduğu zaman kaçıncı şahıs okuyucu olursa olsun orada durulur ve gözler o tabloya dikilinir. aynı kadına aşık olunur..
okurken, insanın raif beyde ufacık da olsa en hassas taraflarıyla özdeşleşen bir şeyler bulacağı, raif beyin düşünceleri, hareketleri, yapısıyla ilgili satırlarda mutlaka bir kere olsun "ben de öyle değil miyim sanki!" diyeceğini, ya da "acaba ben de mi?" diye tereddüte düşeceğini düşündüğüm, sadece bir kitap olmayan kitap.

okurken o tozlu atmosferine çeker sizi. bazen raif beye ağlarsınız, bazen de maria puder'in raif beyin hayal gücünden ibaret olduğundan korkarsınız. okuyup bitirdikten çok sonraları bile olsa ara ara aklınıza düşerler, sanki gerçekten varolmuşcasına anarsınız raif'le maria'yı.

sabahattin ali'nin marifetli kalemi ve kelamı yüzündendir hepsi de.
raif efendinin her hali ile her hal e döndüğüm,maria puderi anlamakta zorlanırken,her şeyin inanmakla başladığını anladığım ve okuduğum bu kitabın ardından bana bu kitabı tavsiye eden arkadaşımdan ayrıldığım, netlikleri ile paradokslara sebep olan bir kitap...
aşk romanı olduğu için ilkin pek istekle başlamadığım, okudukça ve raif efendi karekterinin mükemmel tasviriyle karşılaştıkça sayfalarının arasında kendimi kaybettiğim kitap.. bir ruh hali bu denli iyi anlatılabilirdi..mutlaka okunsun derim..
çok mütevazi ama bir o kadar da güçlü bir dille anlatılmış bir aşk vardır bu romanda..hayal mi gerçek mi bilemezsiniz..bazen kadına kızarsınız, bazen de hak verirsiniz ama tek bir gerçek vardır, o da raif bey'in ne güzel bir aşık olduğudur..sabahattin ali'nin insan ve mekan betimlemeleri sizi de romanın içine çeker ve olanları dışarıdan izleyen üçüncü bir şahıs, bir figuran yapıverir sizi..
her erkekte raif efendiyi doguran besleyen ve öldürendir.
en başta isminden dolayı merak uyandıran, okudukça elden bırakamadığınız bir çırpıda bitirilesi roman. sabahattin ali'ye hayran olma sebebi.
türk edebiyatının en güzel romanlarından biridir. iki bölümden oluşur. ilk bölümde rus edebiyatının etkileri görülür. çalıntı gibi değil, ama rus edebiyatı kokusu alırsınız, mesela bir palto havası vardır bu bölümde. ikinci bölümde sebahattin ali, şimdiye kadar yazılmış en güzel aşk hikayelerinden birini yazmıştır. mesela şöyle bir şeyler söyler raif efendi; "seni seviyorum. deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum".
bu kitabı okuduktan sonra hala insanlara aynı gözle bakan, insanları, onların dış görünüşleri üzerinden değerlendiren ve hatta herhangi biriyle ilgili -yüzeysel bilgiyle- karakter analizi yapan insanların zekalarıyla ilgili şüphelerim vardır.
edit: yukarıdaki alıntı, raif bey'e değil maria'ya ait bir sözdür. hiç de uyarmıyorsunuz ha!
içimi yaka yaka beni ağlatan, sanki kalbime kezzap döken, raif efendi'ye adını koyamadığım duygular beslediğim, her aklıma geldiğinde nerde ne şekilde olursam olayım derin derin iç çektiğim, üzüldüğüm, kendime dert ettiğim, muhteşem sabahattin ali eseri. defalarca daha okuyabilirim. yine fena oldum.
romanda ismi geçen ve romanın iskeletini oluşturan tabloyu yorumlayan gazeteciler onun andrea del sarto adlı ressamın madonna delle arpei tablosuna benzetmektedirler ve buda bize maria puder hakkında azda olsa fikir sahibi olmamıza sebep oluyor.

işbu tablo ektedir.

http://jssgallery.org/Oth...adonna_of_the_Harpies.htm
Çok hoş bir romandır gerçekten.herkesin okuması gerekmektedir.
ilk olarak 1943 yılında basılan bir roman 2007 yılında okuyucusu üzerinde bu denli güçlü bir etki bırakabiliyorsa evet o roman bir klasiktir.

Ah, Raif... kimseye üzülmedim sana üzüldüğüm kadar, ne Prens Mışkın'e ne Genç Werther'e ne de Felix'e.
kitabın en can alıcı yerlerinden biri:

"Dünyada sizden, yani bütün erkeklerden niçin bu kadar çok nefret ediyorum biliyor musunuz? Sırf böyle en tabi haklarıymış gibi insandan birçok şeyler istedikleri için... Beni yanlış anlamayın, bu taleplerin muhakkak söz haline gelmesi şart değil... Erkeklerin öyle bir bakışları, öyle bir gülüşleri, ellerini kaldırışları, hulasa kadınlara öyle bir muamele edişleri var ki... Kendilerine ne kadar fazla ve ne kadar aptalca güvendiklerini farketmemek için kör olmak lazım. Herhangi bir şekilde talepleri reddedildiği zaman düştükleri şaşkınlığı görmek, küstahça gururlarını anlamak için kafidir. Kendilerini daima bir avcı , bizi zavallı birer av olarak düşünmekten asla vazgeçemiyorlar. Bizim vazifemiz sadece tabi olmak, itaat etmek, istenilen şeyleri vermek... Biz isteyemeyiz, kendiliğimizden bir şey veremeyiz... Ben bu ahmakça ve küstahça erkek gururundan tiksiniyorum."
"Hayatta yalnız kalmanın esas olduğunu hala kabul edemiyor musunuz? Bütün yakınlaşmalar, bütün birleşmeler yalancıdır. insanlar ancak muayyen bir hadde kadar birbirlerine sokulabilirler, üst tarafını uydururlar; ve günün birinde hatalarını anlayınca, yeislerinden her şeyi bırakıp kaçarlar. Halbuki mümkün olanla kanaat etseler, hayallerindekini hakikat zannetmekten vazgeçseler bu böyle olmaz. Herkes tabi olanı kabul eder, ortada ne hayal sükutu, ne inkisar kalır; Bu halimizle hepimiz acınmaya layığız; ama kendi kendimize acımalıyız. Başkasına merhamet etmek, ondan daha kuvvetli olduğunu zannetmektir ki, ne kendimizi bu kadar büyük, ne de başkalarını bizden daha zavallı görmeye hakkımız yoktur."

gibi cümlelerle demek isteyip de sustuklarımızı dile getiren kitap.