bugün

http://dukkan.dharma.com....g/books/i/975696330-1.jpg
tolstoy'un, türkiye'nin sağ kesim olarak tabir edilen(ne derece doğru bir tabirdir bilmem) mütedeyyin kesimi tarafından sevilmesine neden olmuş kitaptır.iyiki yazılmıştır.
Nicolas Sarkozy'nin Karakutu Yayınlarından yayımlanan, 2006 çıkışlı kitabı. bu kitap kendisine politika camiasında oldukça popülerite katmıştır.
tolstoy'un güzel bir kitabıdır. kendini kaybedenler faydalanabilir.

bazı alıntılar...

"kendimi kaybolmuş ve keyifsiz hissediyordum. ancak bu durum çok sürmedi ve ben de eskisi gibi yaşamaya devam ettim. sonra bu kafa karışıklığı gitgide daha sık ve hep aynı şekilde nüksetmeye başladı. bu dönemlerde aklıma hep şu sorular geliyordu: ne için? amacı ne?"

"haydi bakalım gogol'dan ya da puşkin'den ... ya da dünyadaki geri kalan bütün yazarlardan daha ünlü olacaksın! olacaksın da ne olacak?"

"sonsuzluk içerisinde gelişimin ve ilerlemenin hiçbir amacı ya da doğrultusu olamaz."

"inanç insanın varoluşunun anlamına ilişkin bilgidir."

"günaha sapmaktan beni yalnızca şu gerçek korudu: seçkinci tutumumdan kopmayı, sade emekçi insanların gerçek yaşamlarını görmeyi ve sadece bunun gerçek varoluş olduğunu anlamayı başarmıştım. anlamıştım ki, hayatı ve anlamını kavramak istiyorsam, bir parazitin hayatını yaşamamalıydım. gerçek bir hayat yaşamalıydım ve bu yaşamın- gerçek insanlıkla birlikte ve o varoluşa kendimi de katarak- geçerliliğini doğrulamalıydım"

"tanrı'ya ilişkin olan algı tanrı'nın kendisi değildir. ... ben onsuz varoluşun olmayacağı şeyi arıyorum."

"o onsuz yaşanılamayandır."
tolstoyun harika, okunması şart kitabıdır itiraflarım.eğer tanrı ile aranız bozulduysa eğer O'na küstüyseniz ya da inanç olayı sizi terk ettiyse, hayata anlam veremiyorsanız bu kitabı okumalısınız. eğer aklınızın içinde aslında çoktan var olması gereken "hayatın anlamı nedir? ben kimim? niçin varım?" tarzı sorular mevcutsa ve bu soruları cevaplayacak yolları kendi çabanızla bulamyorsanız bu kitaba bi el atmanız sizin yararınıza olacaktır.
kitap aynı zamanda tolstoyun ilk gençlik yıllarında geleneklerden ötürü hristiyan oluşunu kendisinin diliyle alaya almaktadır. daha sonraları aydın denilen(ne kadar aydınlıktır bu şüphedir)arasına girer ve aklın yolunda ilerlemeye çalşır; akıl ise inancı budalaca bulur. aslında var oluşu rastlantısal bir şekilde moleküllerin birleşmesindendir. yukarda saymış olduğum soruların cevabını bilim işte bu şekilde vermektedir. lakin bu cevap yazarımızı doyurmaz ve yaşamış olduğu bunalımdan ötürü intiharın pençesinde gider gelir ama buna da cesaret edemez. sonunda bilimin onun için doğru yol olmadığını anlar; fakat bunca yıldır kibirinden aşağıladığı gelmiş geçmiş milyonlarca insanın, halkın yoluna gider ve inanç diye bi kavramın var olduğunu görür. doğru yolun bu olduğunu kendisine ıspatlar veee yaşama tekrar döner.
bir adada hayvanlar tarafından büyütülüp tek başıma yaşasaydım nasıl edip de allah'ı bulabileceğimi ve o'na karşı görevimi yerine getirmiş olacağımı düşünürdüm. bazen de bunu yapmamın mümkün olmadığı ve yapamayışım için de cezalandırılmamın haksızlık olacağı fikrine varıyordum. bu kitabı okudukdan sonra ikna oldum ki aklı olan her insan sonunda allah'ı bulur ya da o ızdıraplı yola dayanamayıp hayatına son verirmiş. teşekkürler tolstoy.

tolstoy'un hristiyanlıktaki yanlışları görüp başka dinlere yöneldiği doğrudur. ancak müslüman olarak mı öldü bilmiyorum. öyle diyenler de var demiyenler de. http://www.ideefixe.com/k...?sid=XISPYM7DKM3MGV7JBRUL

bir iddaaya göre de öldüğü tren istasyonuna islamı daha yakından tanımak ve yaşamak için istanbula gitmek üzere gittiğidir.
resimlerini şurada bulabilirsiniz;
http://flag.blackened.net/tolstoy/index.html
(bkz: itiraflar)
tosltoy' un birçok romanında olduğu gibi sonunu tanrıya dayandırdığı çalışması.

baştan sona kiliseyle olan mesafesini ayarlamaya çalışır ve sonunda iyiler her zaman kazanır. *
itiraf ediyorum;

çaylak olma sebebim olan entry de moderasyona laf sokmak gibi bir idealim yoktu, sadece o başlığı açana olan kızgınlığım ile o başlığın halen sözlükte varolmasının bende bıraktığı sancı hem yazarlara hem de moderasyona hakaret eder gibi bir entry yazmama sebebiyet verdi.

emre'nin milli maçta yaptığı hareket gibi olacak ama sözlükte varsayımlar üzerine kurulu başlıklardan sıkıldım. biz gecemizi gündüze katıp vakt-i zamanında entry gammazlarken yatanlar şimdi ağa paşa oldular..

ey moderasyon sözüm sana, ya beni o entryden dolayı silin ya da ceza vermeyin çünkü vereceğiniz ceza kendimi sildirmeme sebebiyet verecek...

uludag sözlük mderasyonu başlığında edilen bariz küfürlere takılmıyorsunuz, nick altlarında size giydirenleri görmezden geliyorsunuz bunu da görmezden gelin bakalım, ya da öyle bir görün ki benim uludag sözlük maceram da burada bitsin.

eşşağan ala gazuğu'da uludag sözlük'ten geçen sessiz bir gemi olsun, bir daha bu limana gelmeyecek olan bir gemi...
tolstoy'un kendini tanıma serüvenine eşlik etmek. inancı/inanmamayı sorgulayışını adım adım takip etmek. insanı biraz daha iyi anlamak. daha da mutsuz olmak...fazla da abartmamak. son tahlilde pişman olmamak.

ve şimdi alıntılar:

Birinci Bölüm:

O zamanki tek gerçek inancım, mükemmelleşmeye olan inançtı. Ama bunu ifade edemiyordum. Fakat mükemmelleşmeye çalışıyordum.

ikinci Bölüm:

Dünyada bir genci olgun bir kadınla ilişkiye girmek kadar olgunlaştıran birşey yoktur.

Yazarlık çalışmalarına işte o sıralar başladım, hem de kibirden, çıkarcılıktan ve gururdan. Hayatımda yaptığım şeyleri, yazılarımda da yaptım. Ün ve para için yazıyordum ya, bunları elde etmek için kötünün göklere çıkarılması , iyinin ezilmesi gerekiyordu. Nitekim ben de öyle yaptım...Ne geçti elime? insanlar beni alkışladılar ya!

Edebiyatın önemine ve hayatın ilerleyişine olan bu inanç, bir din idi ve ben onun rahiplerinden biriydim. Beni şüpheye götüren ilk etken , bu inancın rahipleri arasındaki çekişmeyi fark etmek oldu...Bu inancın rahiplerinin hemen hepsi, yani tüm yazarlar, ahlaksız ve çoğunluk kötü, karaktersiz insanlardır. Bu insanlardan tiksiniyordum, kendimden de iğreniyordum ve bu yazarlar inancının bir aldatmaca olduğunu anlamıştım.

Şimdi anlıyorum ki, herşey tam olarak tımarhanede olduğu gibiydi. Fakat o zamanlar bunu belirsiz bir şekilde seziyordum ve bütün delilerin yaptığı gibi ben de benden başka herkesi deli sayıyordum.

Üçüncü Bölüm:

Herşey gelişiyor ve ben de gelişiyorum; herşeyle birlikte benim de niçin geliştiğim ileride ortaya çıkacaktır.

Benim için hayatın henüz araştırmadığım ve bana kurtuluş ümidi veren bir yanı daha vardı: Aile hayatı... Evlendim. Mutlu bir aile hayatının oluşturduğu yeni şartlar, beni hayatın anlamını araştırmaktan tamamen alıkoyuyordu. Mükemmelleşme çabası yerini kendimin ve ailemin rahat etmesi çabasına bırakmıştı. Böylece 15 yıl geçti. Yazarlığı faydasız bir iş olarak görmeme rağmen yazmaya son vermedim, tadını bir kez almıştım...Sonra şüphe anları sarıyordu beni. Dengemi yitirdim ve melankoliye düştüm. yinelendi daha sık daha sık ve hep aynı şekilde hayatın durduğu bu anlar hep aynı sorularla ortaya çıkıyordu: Niçin? Peki ya sonra ne olacak?

Dördüncü Bölüm:

Hakikat şuydu: Hayat anlamsız birşeydir...

Beni hayattan uzaklaştıran güç, iradeden daha yaman daha ağırdı. Daha önceki yaşama içgüdüsüne benzer bir güçtü bu, yalnız ters yönde. intihar fikri bana, aynen daha önceleri hayatımı geliştirme fikri gibi normal geliyordu. Bu düşünce öyle çekiciydi ki, bir an önce uygulamamak için her türlü çareye başvurmam gerekiyordu. Sebebi; çünkü denediğim hiçbir şey kalmasın istiyordum. Bunu başaramayacak olursam öteki işi nasıl olsa yaparım. evet ben yani mutlu insan, o sıralar her türlü ipi saklıyordum, her akşam üstümü değiştirdiğim odada dolapların arasında kendimi asmayayım diye. Ne istediğimi kendim de bilmiyordum. Hayattan korkuyordum, ondan kaçıyordum ve herşeye rağmen ondan yine de birşeyler ümit ediyordum.

Beni dünyaya getirmekle son derece aptalca ve kötü bir şaka yapmıştı birisi.

Bana istediğin kadar -hayatın anlamını kavrayamazsın düşünme yaşa- desinler, bunu yapamam. Çünkü daha önce çopk yaptım Şimdi elimden gelen beni ölüme götüren günü geceyi seyretmektir. işte bir tek bunu görüyorum; çünkü bu bir tek şey hakikattir. Geri kalan herşey yalan.

Sanat edebiyat...Uzun zaman kendimi, başarının ve insanların takdirinin etkisi altında bunlara inandırmaya denedim ki bu, insanın bir gün her şeyi, yani eserlerini ve onların hatırasını yok edecek olan ölümün geleceği gerçeğine aldırmaksızın adayabileceği birşeydir. Ama hemen ardından bunun da bir aldatmaca olduğunu gördüm. Anladım ki, sanat hayatın bir süsüdür, yaşamaya cezbetmedir. Oysa, hayat benim için cazibesini kaybetmişti, başkalarını nasıl cezbedebilirm ki?

Altıncı Bölüm:

Çünkü, bilgeliğin olduğu yerde fazlaca üzüntü var. Çok öğrenmek isteyen kişinin çok acı çekmesi gerek. Bilge nasıl ölüyorsa, deli de öyle ölüyor. Bu sebeple yaşamaktan tiksindim.

Yanılma yok bunda. Herşey boş. Doğmamış olana ne mutlu. Ölüm, hayattan daha iyi, hayattan kendini kurtarmak gerek.

Yedinci Bölüm:

Gördüm ki benim çevremin insanları, içinde bulunduğumuz bu korkunç durumdan kurtulmak için 4 yol bulmuşlar. Birinci çıkış yolu bilgisizlik yoluydu. ikinci çıkış yolu: insan hayatının umutsuzluğunu bilse de onun sunduğu nimetleri tadar, Üçüncü çıkış yolu; güç ve enerjinin çıkış yoludur. Esası şu: insan hayatın dert ve saçmalık olduğunu anlayınca onu yok etmelidir. Çok güçlü ve tutarlı insanlar böyle hareket ediyor. Dördüncü çıkış yolu ise zayıflık yolu. Esası Şu: insan hayatın dert ve saçmalık olduğunu kavradığı halde onu sürdürmeye son vermez, bundan bir şey çıkmayacağını bilerek. Bunlar bilir ölüm hayattan iyidir ama kendilerini öldürerek akıllıca davranma gücüne sahip olmadıkları için, sanki birşeyler bekliyor gibi yaparlar. Bu zayıflığın yoludur. Ben bu gruptayım.

Sekizinci Bölüm:

akla dayalı bilgiden çıkan sonuç şuydu: hayat bir beladır ve insanlar bunu bilirler. yaşamamak insanların elindedir ama onlar yine de yaşadılar ve yaşıyorlar.
inançtan çıkan sonuç şuydu: hayatın anlamını kavramak için, kendimi akıldan kurtarmalıyım, hani bu anlam olmadan var olmayan akıldan.

onbirinci bölüm:

anladım: hayatın anlamını kavramak için, herşeyden önce hayatın anlamsız ve kötü olmaması gerekir. ben ne diye bir süre böyle apaçık bir gerçeği görmeden dolaşmıştım?

onikinci bölüm:

gördüm ki, ben yalnızca tanrıya inanınca yaşıyordum.

onüçüncü bölüm:

gerçeğe ulaşmak için insan kendisini çevresinden soyutlamamalıdır. bunu yapabilmesi için de insanın sevgiye ihtiyacı vardır, evet demediğiyle barışması gerekir.

onbeşinci bölüm:

hayatımın anlamı bu inanç öğretisine dayalıdır ya da en azından onlardan ayrılamayacak kadar içiçedir. bunu anlamış durumdayım. eski katı aklımın ölçülerine göre bana ne kadar tuhaf görünse de, o kurtuluşun tek ümididir.

dı end...

sayfalar tükenir. kitap yaşlanmıştır artık. güzel bir kitabı bitirdikten sonra ön kapak ve arka kapağa uzun uzun bakıp sonra sondan başa ve de baştan sona sayfaları bi çırpıda çevirmek eşliğindeki hüzünlenme seremonisi olmazsa olmazı yerine getirilmelidir. getirilir. o kadar...
j.j. rousseau'nun bir eserinin adıdır. anı türünde bir eserdir.
Kenan Evren, bu başlıkta bir kitap yazsa, dünyada en çok satanlar listesine girer.
en kof ceviz bile kırılmak ister sözü geçer bu kitapta.

en katı gönüller tutunacak bir şey arar. o şey sevgidir. her zaman tanrı sevgisi olmayabilir. fakat bu kitapta ki şey, tanrı sevgisidir.
Tolstoyun kilisenin ipligini pazara cikardigi sonrasinda da bu yuzden aforoz edilip entelijansiya tarafindan dislanmasina yol acan kitap.

Kendi din ve tanri kurgusunun ilk yayimlanmis taslagini da icerir.