bugün

bob dylan ı anlatan tuhaf bir film.. ozellikle basrolde ki 6 oyuncunun her birisinin bob dylan ı canlandırması ilgimizi cekmekte.. özellikle bu oyunculardan birinin cate blanchet oldugu dusunulurse..
cate blanchet in performansını doruğa çıkardığından bahsedilen film.
filmin teaser'ını izlediğimde, cate blanchett'ın 60'ların afro dylan'ının tıpkısı olduğunu gördüm. ayrıca harika da bir afiş yapmışlar filme. (bob dylan'ın bir albümünün kapağından esinlenmişler galiba)
cate blanchett'ın hem kendi performansını hem de filmin performansını doruga çıkardıgı film. içinde son batmanimiz christian bale, son jokerimiz heath ledger, michelle wiliiams, julianne moore, richard gere, David Cross gibi oyuncuları barındırmakta.
bob dylan külliyatına hakim olmayanların hiçbir şey anlamadan izlemesi muhtemel olan todd haynes filmi. çok uzun zamandan beri bob dylan'ı neredeyse saplantılı bir biçimde takip eden zat-ı alim içinse film boyunca dylan'la ilgili her bir ayrıntıyı izlemek ve bunların efsane değil de, somut gerçekler olduğunu görmek keyifliydi.

--spoiler--

yaşayan efsane dylan'ın, binbir surat bir karaktere büründürülmesi şaşırtıcı ve son derece parlak bir fikir. ben whishaw'la* cate blanchett'ın oynadığı ve dylan'ın 1965-1968 yılları arasındaki afro dönemine denk gelen karakterler kronolojik olarak biraz çakışmış. richard gere'li bölümse tek kelimeyle muhteşem. özellikle muamma kasabası ve pat garrett and billy the kid'e (bob dylan, 1973'te çekilen filmde başrollerden birinde oynar ve filmin soundtrack'i dylan'a aittir) yapılan göndermeler yerli yerinde.

country'nin babalarından woody guthrie'nin gitarının üzerinde yazan "this machine kills fascists" yazısı da bol bol göze çarpıyor.

christian bale, dylan'ın '62- '64 yılları arasındaki safi sübyan, folk singer hallerine pek kasıntı ve gereğinden fazla iyi görünümlü kaçmış.

julianne moore'un joan baez'i oynaması ayrı bir güzel olmuş.

filmin en iyisi tabii ki cate blanchett.
ben whishaw in siyah beyaz arthur rimbaud karakterini canlandirdigi izlenesi film.
izle-yeme-diğim en kötü biyografik filmlerden biri. yenilikçi, eleştirmenlerin seveceği cinsten ama yıllarca bob dylan dinlemiş biri olmama rağmen zerre zevk alamadığım bir sinema deneyimi oldu. neyse ki dvd player'ın ileri sarma tuşu vardı da sonunu görebildim zira kırk dakika boyunca filmin ritmi ha oturdu ha oturacak derken bir baktım öyle devam ediyor. hatta gözlerimi kapatıp sadece film müziğine odaklanmak daha keyif vericiydi. buna rağmen bir de eleştirmen gözü diye bir şey var tabii. kerem akça'nın empire'da yayınlanan yazısından bir kuple:
''Kuşkusuz türler ve formüller, nesiller geçtikçe yenilenme ihtiyacı hisseder. Müzikal ve melodramda devrim yaratan bağımsız ve postmodern yönetmen Todd Haynes de, bu sefer elini biyografiye atıyor. Bob Dylan'ın yaşamına odaklanan I'm Not There biyografi kalıplarını ters yüz eden yapıbozucu ve çığır açıcı bir film. Haynes için, 'Biyografi türünün kodlarını yeniden yaratıyor' diyebiliriz. Türün klasik iskeletine baktığımızda, tarihi bir kişiliğin merkezde katharsis malzemesi yapıldığını görebiliyoruz. Tabii yaşam, dönemlere ayrıldığında zaman atlamaları da algımızı bozar çoğu zaman. Ama esas olan ciddi anlamda bir baş karakter eşliğinde, insancıl kavramlarla dolu uzun bir kariyerin üzerine gidilmesidir. Yani seyirci, hikayesini anlatmak isteyen yönetmenlik yoluyla, kendine özdeşleşecek bir karakter bulur. işte Todd Haynes de bütün bu ana maddeleri bir çırpıda yıkıyor. Bunun için de ilk yaptığı Bob Dylan'ın hayatını inceleyerek; militan, isyancı ve çapkın bir kişilik olduğunu kavramak olmuş. Bu doğrultuda 6 farklı karakter yazarken, onların öykülerini 20'şer dakikalık birbirinden bağımsız kısa filmler olarak peliküle aktarıp üst üste bindirmiş. Yani filmde ne gerçek bir Bob Dylan, ne klasik bir hikaye akışı, ne yazılı tarihler, ne de belli bir kariyer görüyoruz. Gerçek anlamda bir Bob Dylan yerine, biyografi formülünü bozarak elde edilen 6 Bob Dylan'dan bir kimlik oluşturuyoruz. Böylece algı bozmayı hedefleyen belleksel bir yapı kurulmuş oluyor. Bu sayede de, biyografide cesaret edilemeyen bir şeyi, muhalif bir kişiliğin benliğinde yaparak bir anti-model yaratıyor Todd Haynes. Ruh haline göre değişerek 6 farklı stile bürünen eklektik görsel yapısı da buna destek oluyor kuşkusuz. Tabii 6 kişinin de Amerikan siyasi tarihinin kilit dönemlerinde çıkmaları, bir anlamda bu psikolojik biyografinin yönünü belirliyor. Yenilikçi bir sinema dili oturtmasına destek oluyor.''

not: filmin Türkiye gişe Seyirci Sayısı sadece 3693 ancak siyad üyesi eleştirmenlerin 1 ila 4 arası verdikleri oyların ortalaması 3.2
http://www.siyad.org/yildiztablosufilm.php?id=767
ilk kez yerli eleştirmen oylarının ortalamasıyla bu kadar zıt fikirdeyim.
-dili kirleten ağzını soktuğun yerler değil dilinden dökülenlerdir.-
müzik listemi açıp dinlermiş gibi filmin dvdsini takıp, gerek izlediğim gerek sadece dinlediğim filmdir. bob dylan'ın kendi onayı alınarak çekilmiş ve insanlığı etkilemiştir.
Hani bazı filmler vardır, izledikten hemen sonra anlayamazsınız değerini... Çünkü düşünmek gerekmektedir o filmlerin üzerinde. izlemek için ayırdığınız iki saat, o filmin hakkını vermemektedir. O film, sizden fazlasını istemektedir, izlemeye başladığınız ilk saniyeden itibaren kanınıza girmektedir.
"I'm Not There." yukarıda anlatmaya çabaladığım tüm bu özelliklere sahip bir film işte. Bir biyografi olmasına karşın, algınızdan çok daha fazlasını istiyor sizden. Mesela ruhunuzu, duygularınızı. Bu filmi izleyen seyirciyi çok ama çok zor bir deneyim bekliyor. Bu filmden nefret etmek çok kolay.
Bunun nedeni bu biyografinin bildiğimiz biyografilere benzememesi. Bob Dylan'ın hayatı, iniş-çıkışlarına göre bölünerek tam altı oyuncu tarafından canlandırılıyor. Bol iniş-çıkışlı zor bir kariyeri olan Bob Dylan hakkında bir şey bilmeden bu filmi sakın izlemeye kalkmayın, kaybolursunuz.
Kulaklarınıza çalınan onlarca olağanüstü Dylan şarkısı kulaklarınızın pasını silerken yönetmen Todd Haynes, resmen bir sinematografi şov yapıyor. Cate Blanchett ise Dylan'ı canlandırırken(evet Cate Blanchett) döktürüyor.
Bilindik formüller izlemiyor film, anlamak için üzerinde epey düşünmek, filmin vermek istediği duyguyu defalarca tatmak ve bu tada alışmak gerekiyor.
Filme aşık olan ve filmden nefret eden birçok kişi biliyorum; ancak filmi izleyen herkes, filmin çok farklı olduğu konusunda hem fikir.
Ben ise sadece mükemmel olduğunu düşünüyorum.
ne diyeceğimi bilemedim, filmidir. cool bi filmdir biraz da. müthiştir işte ya. neden kastım ki.
heath ledger'ı bağımsız bir şekilde izleyemedim ama. *
bob dylan hakkında hiç bir şey bilmeseniz bile izleyin derim.
bob dylan başganın hayatına yapılan onlarca göndermeyle dolu bir film.
marcus carl franklin ve cate blanchettli bölümler çok keyifliydi benim için.

bir de Arthur Rimbaud halinin söyledikleri şahaneydi.
(bkz: saklanarak yaşamanın 7 basit kuralı)
bob dylan'ın hayatı hakkında çok bir fikrim olmamasına rağmen müziklere ve cate blanchet'e hayranlık duyduğum, etkilendiğim film. izlenmesi gerek bence.
dylan'ı sevdirmiştir cate'iyle dahi.
cate blacnhett'ın donuk güzelliğine aşık ettirendir.

http://oznurdogan.com/201...adam-filmi-bob-sen-misin/
ben whishaw'ın sağlam oyunculuğuyla tekrar canlanan arthur rimbaud fikrini pek şahane ve ilginç bulduğum filmdir. hele hayatta saklanmanın 7 kuralında söyledikleri çok vurucuydu. o sahneye kadar filmi anlamamış çözememiş ve bu yüzden sinirlenmiştim. Ama dedi ki:

zevkten ve aşktan uzak durun. ikisi de geçici ve çabuktur.

son kuralda da "hiçbir şey yaratmayın. insanlar yanlış yorumlayacaklardır. hayatınızın sonuna kadar bu yarattığınız sizinle gelecektir. asla değişmeyecektir." diyor.

bir insan daha ne desin.
sıradanlıktan sıkılanlar için sıra dışı bir film. tv 2 gördüm akşam merak ettim, hemen izledim. gerçekten kötü bir film değil. tabi nereden baktığına bağlı.
çocukluğunda sürekli dayak yediği için protest ödünleme yapan bob dylan şarkıcısının hayatının anlatıldığı başarısız film. filmin görsel kalitesi alelade bir yeşilçam filminden bile kötüdür.
Harika diyalog ve tiradların olduğu, 6 tiplemeyle Bob Dylan'ın anlatıldığı biyografik eser.

Billy kid, Jack rollins ve rimbaud tiplemeleri enfestir.

Cafe blanchett'in aşmış performansı da etkileyicidir.

Bob Dylan (jude quenn) sorar:

"Milletler öfkeyle köpürüp, krallıklar sendelerken. Felaket üstüne felaket derken ve her yer yanda kol gezerken dehşet...
Neden beni suretin olarak yarattın ?"

saklanarak yaşamanın yedi kuralı :

1- Asla yağmurluklu bir polise güvenmeyin.
2- Çoşku ve aşktan sakının. ikisi de geçicidir ve çabuk etkiler.
3- Dünyanın sorunlarına önem verip vermediğinizi soran olursa bunu soranın gözlerinin içine bakın. Bir daha sormayacaktır.
4- Asla asıl adınızı söylemeyin.
5- Kendinize bakmanızı söylerlerse de sakın bakmayın.
6- Karşındaki kişinin anlayamayacağı birşey asla söyleme ya da yapma.
7- asla birşey yaratmayın. yanlış anlaşılır. Sizi zincirler ve izler. Hayatınız boyunca kurtulamazsınız. Hiçbir zamanda değişmez.

Güzel filmdir. Jimi hendrix'e adanmıştır.