bugün

Ölümün her daim var olduğu...

(bkz: Aldırma gönül)
televizyonda izlediği multimilyoner dilenci haberlerinden sonra sokakta gördüğü, kucağında bir kaç aylık bebeğiyle dilenen kadına para verip vermeme arasında gidip gelen duygular...

not:şu hackleme olayında silinmiş olan bir entry idi bu, o gün girdiğim diğerlerini hatırlamıyorum ama bu duygu sözlüğe yazdıktan sonra unutulup gidenlerden olmadığı için yeniden yazma ihtiyacı hisssettim.
yere düşen cocuga bir tokat da annesinin atmasi..
gecenin bi yarısı yalnız ve mutluyken sevilmeye muhtaç naçiz bir insan olduğunu anlamak.
memleketten upuzak bi yerde adını düzgün söyleyen biri çıkınca, hayatın anlamını söylemiş gibi söylene bakmak..
3 kilometre uzaklıktaki okullarına asker abilerinin refakatinde yürümek zorunda olan ilkokul çocuklarını haber bülteninde görerek, insanın elinden üzülmekten başka birşey gelmemesi.
(bkz: terör)
(bkz: baba beni okula gönder)
bir gün gene sıkıcı bir günde okulun yolunu tutmuştum. sırt çantamam doldurduğum her şeyimle sanki yatıya gider gibiydim. sabahın köründe olan derste yarı baygın yarı uyanık bir halde dersi bitirdikten günün tamamını fırsat bilerek hem hizmetten zevk aldığım hemde ekmek paramı çıkarttığım istanbul üniversitesi merkez kütüphanesinin yolunu tuttum ama fazla uzun değil yaklaşık 5 dakika sonra görevimin başında idim. beraber çalıştığım insanlara gerekli selamları çaktıktan sonra işlere bakmaya başladım.her bir kaç saatte bir de dışarı çıkıp sigaramı içmeye çıkıyorum. kapıda bir kızcağız bekliyor oluyor her gidişimde ve geri döndüğümde bir kişi durmadan bir şeylere isyan halinde. durmadan yayın isteyen bu kız, benim içerde bulunduğum sürede yaklaşık 10 tane kitap istedi ama içeriğine baktıkça sinirlenen bir hali vardı. en sonunda dayanamayıp isyanını ve sinirini bana anlatmaya başladı.

bu kullanıcı beykent üniversitesinden geliyormuş. araştırma yapmaya çalıştığı şey ise arkadaşının ödevi. diyor ki:
- kız başını açmadı diye kütüphaneye almadılar. ne kadar geri bir toplum olduk. gelişmek isteyenlerin de önünü kapıyoruz artık. kız okumak bilgilenmek istiyor biz ne yapıyoruz kütüphanelere girmesini engelliyoruz. neymiş efendim başında başörtüsü varmış. "rahibe gelse böyle yapmazlar"
diyerek kendini rahatlatırken, bende yaklaşık 4 saattir bir bekleme salonu bile olmayan istanbul üniversitesi merkez kütüphanesi'nin hemen girişinde bekleyen kızın akıbetini anlıyorum.

bilgiyi edinmek isteyenin ya da bilgiyi geliştirmek isteyenin ne olduğuna nasıl düşündüğüne ne zamandır önem veriyoruz meraklar içinde kalıyorum.

gelileo da dünya yuvarlak diyordu, herkesten farklıydı düşüncesi hayatı da. galileo asıldı ama baki kalan dünyanın yuvarlak olduğu oldu.

işte böyle dostlar dünya yuvarlaktır ve kimin götüne afedersin kalesine girip gol olacağı belli olmaz...
okulun biter, master yaparsın... sıra iş aramaya gelir... arkanda dayın yoktur, babanın da holdingleri yoktur... mecbur ya haftasonları ik eklerini takip edersin ya da kariyer sitelerinde vakit geçirirsin. derken birkaç görüşmen olur, biz sizi ararızların müdavimi olursun. kariyet net'te bir ilan görürsün, ingilizce bilen, yurtdışından gelen turistleri karşılayıp, istanbul'u dolaştıracak eleman aramaktadırlar. turist rehberliği sanırsın, zira üniversitede her boka el attığın gibi bunu da yapmışsındır kısa bir dönem. geçici de olsa para kazanırım dersin, başvurursun ilana. ararlar seni, gidersin görüşmeye.
home ofis tarzında bir yerdir gittiğin. aslında sadece "home"dur ya, neyse... onu ofis yapan bir laptopsa o birçok evde var zaten. adam seni salondaki "yemek masası"na buyur eder. oturursun, başlar işi anlatmaya... ulan iş bildiğin escortluktur. bunun için güzide sitemiz kariyer net'e ilan vermiştir herif. "müşterilerden" 1000$ aldığından, sana da bunun %20'sini vereceğinden bahseder. hatta bugün dubai'den bir "misafir" geleceğinden bahseder... ilk başta anlamazsın pek. eve gelirsin tedirgin bir şekilde olay mahalinden uzaklaştıktan sonra, işin vehametini adamın kartına bakınca asansörde anlamışsındır gerçi ama sitesine girinde internette bu ülkede kadın olmanın, kadın olarak çalışabilmenin zorluğunu daha bir iyi anlarsın. yediremezsin bir yandan kendine senelerce sarfettiğin emeğin karşılığı bu mu diye...

başlıkla entry belki uymadı ama, benim içimde çok derin bir yerler cidden burkuldu.
özgürlük için mücadele verirken , özgürlüğünden olmak

birde en çok dikkatimi çeken olay ;

yere düşen çocuga bir tokat da annesinin vurmasıdır.
arkadaşım büroma ilk defa gelecekti. bu sebepten dolayı kendisini kapıda sekreter değil de kendim karşılamak istedim. merdivenlerden bir ses geldi ve kapıya yöneldim, kapıyı açtım. korkuluklara tutunarak zorla merdivenleri çıkan bir adam vardı. basamakları çıktı ve büroya geldi. "buyur abi" dedim. birşeyler anlatmaya çalıştı ama anlamadım. yürümekte zorlandığı kadar konuşmakta da zorluk çekiyordu. defalarca anlattı bense defalarca anlayamadım. "abi kağıda yazar mısın?" dedim ama kollarını da çok rahat kullanamıyordu.

sonra bürodakilerden biri adamı tanıdı ve ailesine haber verdik. geldiler aldılar.

bense adamı anlayamadığım için hala kendime kızıyorum.
"Fenerbahçe Spor Kulübü'ne
Sayın Başkanım;

Fenerbahçe Spor Kulübü'nün 100. kuruluş yılı etkinlikleri çerçevesinde hem ülkemizde ve hem de tüm dünyada gıpta ile izlenen ve özenilen ve imrenerek bakılan etkinlikler gerçekleştirdiniz. Basından ilgi ile izlediğimiz etkinliklerin bize göre en anlamlısı ve topluma mal olanı ne mutlu bize ki kentimizde gerçekleşti. Hatay Fenerbahçeliler Derneği'nin 100. yıl etkinliklerinden biri olan yüzde yüz sosyal sorumluluk, yüzde yüz tekerlekli sandalye kampanyası bizleri gerçekten ihya eden bir düşüncenin örnek insanlık dersinin ürünüydü. 17. şampiyonluk balosunun gerçekleştirildiği gün tam 135 engelli yurttaşımız derneğinizin gerçekleştirdiği kampanya sonrası eve, yatağa bağlanmaktan ve de en önemlisi bir başkasına bağımlı olmaktan kurtularak yaşama karışma olanağı bulabilmiştir.
Başkanım düşünebiliyor musunuz, bir yudum su içmek, bir lokma ekmek yemek için bir başkasının minnetine muhtaç olmanın çaresizliğini düşünebiliyor musunuz? Yaşayabilmek için en temel gereksiniminizi sağlayamamanın yürek acısını? Fenerbahçeliler işte tam bu durumdaki 135 kişiye yeniden yaşama, hareket edebilme ve kendilerini yeniden toplumun bir parçası olma hissini verdiler. 135 elbet bütün ihtiyaç sahiplerine cevap veren bir rakam değildi. Ama en azından birileri tarafından hatırlanmakta biz engellilere büyük bir yaşama sevinci vermeye yeterdi. Bizleri artık düşünen birileri var diyerek desteklenmenin de gururunu yaşarken edinilen yepyeni tekerlekli sandalyelerin sevincini yaşarken bir haber daha aldık sizlerden. Değerli yönetim kurulu üyeleriniz sizin önderliğinizde 100 tane sandalye daha bağışlamışsınız. Balo gecesi sizin bağışınıza 15 sandalye eklenince Fenerbahçelilerin örnek davranışının toplumu nasıl motive ettiğini ve ne şekilde etkilediğini çok daha iyi anlama olanağını yaşadım. Fenerbahçeli olmanın gururunu ve sevincini yaşıyorum.
Sayın Başkanım; ne mutlu bize ki sizin önderliğinizdeki büyük Fenerbahçe ailesinin ilgisine mazhar olduk. Ne mutlu size ki siz yönetim kurulu camianız ve camiamızın Yurdumuzun her yerdeki temsilcileri, dernekleriniz, üyeleriniz, ülkemize Fenerbahçe camiasına ve ulusumuza her konuda önderlik yapmaktadır. Bizlere yaşattığınız bu gurur ve duygulardan dolayı başta siz ve yönetim kurulunuz olmak üzere tüm camiamıza minnet ve şükranlarımızı sunarız.

Not: Ellerim olmadığından dolayı mektubu imzalayamadığım için engin anlayışınıza sığınırım.

Sabit Köse
Türkiye Sakatlar Derneği
Antakya Şubesi Yön.Kurl.Bşk."

kaynak: http://fenerbahce.org/icerik/haber/9303/
geçen gün akşam üzeri, en pişkin, sinirli tavrımı takınıp bütün gün üzerinde dünyayı gezdiğim ayaklarımın ağrısından, aklımdan yeni küfürler uydurmaya çalışırken bir anda otobüs durakta belirdi.

yaklaşık 10 15 dakikadır araba bekliyordum, 6 saat ayakta 100lerce insanla uğraştığım yetmezmiş gibi bana nispet yaparcasına otobüs hem geç hem dolu geldi. bir sonrakini beklemek daha zor geliyordu tıklım tıkış bindik.

farkında olmadan akşam trafiğine yakalanmışız, gülerim ağlanacak halime. cam kenarında bir sote yere geçip içerdeki boğucu havadan sıyrılmak için bir pencereyi hafif araladım. durakları ilerleyip yola devam ettikçe otobüs hınca hınç doluyor o sote yerde sıkışmaya başlamıştım. benim durağımdan önceki sondurak'la benim durağım arasında yaklaşık 10 kilometre otoban var, başka durakta yok. trafiğe yakalandık dedik ya...

herkes kendi arasında muhabbete dalmış yolun bitmesinin, evdeki akşam yemeğini hayalini kuruyor sanırım ya da arabadaki tek aç benim. muhabbet edecek arkadaşları olmayanlar ise çoktan cep telefonlarına kulaklıklarını takmışlar bile. konuşmayı unutuyoruz günden güne, birileri güzel müziklerle kulaklarımızı önce açıp sonra kulaklıklarla hem kulağımzı hem de ağzımızı kapatıyor, dilimizi yutturuyor bize ama kendi diliyle.

arabadaki tıklım tıkış duruş bazı konuşmalara mecuri katılımı da beraberinde getiriyor. tipinden asker olduğu izne geldiği çok belli olan iki kişi kendi arasında düştükleri yerle alakalı yorumlar yapıyor. biri komando eğitimi alıp malatya'ya düşmekten şikayetçi iken diğeri şırnak'a düşmekle kaderine minnettar olan bir tutum içinde...

bu konuşmaya dinleyici olarak katılmak şimdilik benim için en ideali. dayanamayıp söze karışan biri ile muhabbete başlıyor askerler. ama işin ilginç tarafı askerlerin yanındaki bir bayan. konuşmayı dinliyor, düşünüyor, yorumunu kafasında kurguluyor ama yutkunuyor. bu olay bir kaç sefer olduktan sonra dayanamayıp söze karışıyor.

askerler kendi aralarında ve muhabbete katılan beyefendi ile k.ırak tartışması yapıyorlar. askerlerden malatya'ya düşen terörist öldüremeyeceği için kaderine isyan, komutanlarına yarı küfür yarı argolu konuşmalar yaparken, aldığı eğitimi kullanamayacak olmanın, vatanına hizmet edememenin isyanı içinde.

- gerekirse bu vatan için canımız feda olsun diyor, gerekirse...

kadın ordan söze karışıyor
- neden sen ölesin be evladım. neden başbakan çocukları cumhurbaşkanı çocukları ölmüyor da ölen hep fakir fukara oluyor ?

diye yüksek sesle hem isyan ediyor hem haykırıyor.

- çocuk yineliyor, gerekirse canımız feda, ama kimseye değil bu can devletime vatanıma feda...

çocuğun yüzüne bakıyorum ölmekten korkar bir hali yok. sanki ölmek için can atıyor...

kadın oradan önemli bir şeyi beyan edeceğini belli eden bir şekle girip sözleri sıralamaya başlıyor.

- bak evladım şimdi demesi kolay sana. yarın bir gün anne baba olunca anlarsın. ateş düştüğü yeri yakıyor, gelmişsin 20 - 21 yaşına bir çocuk büyütmek kolay mı sanıyorsun sen... ama bilemezsin işte anne - baba olmadan bilemezsin..

çocuk inatçı bir tutumla "gerekirse canım feda" diyor. kadının suratı asılıyor çaresizce gözleri nemleniyor...

"allah yolunu açık etsin" etsin deyip konuşmayı bitiriyor.

bende o arada otobüsten inmeye çalışıyorum...
kemoterapiden çıkmış ve artık bünyesi kaldırmayan 50 yaşında bir adam. artık yarardan çok zararını görüyor belli, sırtında bantlar var ne olduğu bilinmeyen. sıranın sizin hastanıza gelmesini beklerken geliyor yanınıza;

- siz kaç senedir çekiyorsunuz bu kanseri?

teyze kanser olduğunu bilmiyor, elinizi kolunuzu nereye koyacagınızı bilmiyorsunuz şaşkınlık içinde,
+ yok biz kanser değiliz ciğerleri su toplamış. diyorum ağlamaklı.
kulağıma eğilip;
- bilmiyor mu?
+ hayır bilmiyor!
teyzem atlıyor,
-biliyorum. çok yakında dinecek bu acı. bana ayna versene. olmayan saçlarıma bakayım.
Birdaha gelmeyeceğini bildiğiniz sevdiğinizin cansız bedenine son bakış...sevdiğinizi ne kadar çok sevdiğinizi anlayayacağınız o an.. Çaresizliğin katlanılamaz çığlığı.
ayağına giyecek çorabı olmayanlarla bir ayakkabıya eski parayla beş yüz milyon veren insanların yan yana ama birbirinden habersiz yaşaması. *
Ortaokul yıllarından itibaren eğilip bükülmeye başlamaktır.
Anne ve babanın aşırı ilgisi sonucu kız gibi yetiştiğinden olsa gerek korkak olmaktır. Israrla üzerine gelen beladan kaçmaktır, sürekli kaçmaktır. kanı beşpara etmez hayvanların sizi ezmesine göz yummaktır. Suçu sakat ayağına atmaktır, sakat değilkende böyle olduğunu unutmaya çalışmaktır.
Suçu hayata atmaktır. kız gibi yaşamak ve kız gibi ölmektir.
Lanet etmektir.
Herşeyden şikayet eden ağlayan, anaya babaya uf puf çekenlerin; sokaklarda yatan, yiyecek ekmek bulamayan ve bunları göremeyecek kadar kör olmaları, dünyada beterin beteri olduğunu unutanlar.
yer:kızılay
bir akşam vakti, iş çıkışı...
sebepsiz yere oralarda, kısa süreliğine dolaşma isteği sonrası denk gelinen yaşlı bir amca.hava çok soğuk, montun kapşunundan yüzüm bile görünmüyor.o derece...
işportada bir şeyler satanlara * her zaman ilgisi olan ben tahta kaşık satan amcaya fiyat soruyorum.söylediği fiyat oldukça pahalı, nerdeyse iki katı. olsun diyorum, hava soğuk, amca yaşlı...
kaşığımı alıp parayı uzatıyorum, uzatıyorum, bekliyorum...amca parayı almıyor. daha sonra yanındaki ufaklık uzanıyor,"alayım abla"
ben kalabalığa karışıp gidiyorum elimde kaşıkla,poşete sığmamış, poşet de çantama...
sonradan öğreniyorum amca körmüş.
daha 6 yasında günahsız bir yavruya annesinin gözü önünde hızla gelen arabanın çarpması
annenin metrelerce havaya fırlayan kuzusunu öylece izlemesi sonra hastahanenin bekleme odasında bütün bir gece gecmeyen saatlerde yavrusundan bir kıpırtı beklemesi , ertesi gün kaza saatine kadar yavrusuyla beraber canının bir parçasınıda toprağa gömüp gelmiş olmasıdır .
yirmi dört saat içinde yalan olmak ,
tüm dünyanın basına gecmesidir . evlat acısıdır .
yatalak bir ninenin, yakınlarının şikayetinden bıkıp, sürüne sürüne çıktığı iki katlı evin damından atlayarak intihar etmesidir.
O şiirdir : '' Sizin hiç babanız öldü mü ? '' Bu şiir, hayata dair iç burkan detayların piridir.
katsayi engeline takılıp düşük puanlı bir bölüme gitmek. lisede adam yerine bile koymadığın serserilerin, güzel bölümleri bitirip iyi paralar kazandığını alışveriş sırasında görmek, gözgöze gelip gözlerini kaçırmak.
herkes sevgilisi, nişanlısı, eşiyle dansa kalkmışken, sizin bu tabloya dansetmeniz gereken kişinin o an bulunduğunuz ülkenin sınırlarının dışında oluşunu acı bir şekilde farketmenizle bakakalmanız, boynunuzun bükülmesi.
annenizi 2,5 yıldır görememek.
selçuk'un hücuma çıkarken çok fazla top kaybetmesi.

edit: bunu eksileyen arkadaşa sesleniyorum: niye eksiliyosun sen selçuk musun? hücuma çıkarken top kaybetmiyor musun lan işte?
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar