bugün

iyi insanların saf salak zannedilmesi, ezilmesi, hatta dışlanması.
Senelerce uğraşarak bazı insanları hayatınızdan çıkarmayı başarıyorsunuz ama,
Yinede istediğiniz her şeyi yapmıyorsunuz yaptırımlar hayatı zehir etmeye devamediyor.
Bu bazen anlatılamayacak kadar karmaşık bir durum. Olayları adeta kendi içinizde dibine kadar yaşıyorsunuz fakat anlatamıyorsunuz.

(bkz: Delirdim ben anne!)
Ölene kadar bipolar olmam.
Herkesin bir gün engelli olabilme potansiyelinin olması.

Uzuv eksikliği önemli bir detay hayatta. Empati yoksunları bilmez o ayrı.
bir adam biliyorum, dayımın arkadaşıydı.
az bilinen sol bir örgüte üye olduğu için yıllarca hapis yatmış, içeride psikolojisi bozulmuş. yıllardır kendini alkole vermiş. emekli maaşının yanında hurda toplayarak içki parasını çıkarıyor. mahallesinde "hurdacı" olarak biliniyor. en sonunda da esrara düşmüş, adamın kafa gidip geliyor, gözlerinin orta kısmı toplu iğne başı kadar küçük.
Öyle şiddet uygulayan bir adam falan değil fakat bütün bunlar yüzünden, hem kendinin hem eşinin ve üç çocuğunun hayatını alabildiğine zorlaştırmış. işin daha da üzücü yanı, adam fiziksel olarak dişarıdan sağlıklı görünüyor, hızlı seri hareket ediyor, yerinde durmuyor. fakat bunun sonu ya siroz ya kanser, gidişatı iyi değil, başına ağır bir hastalık geldiğinde de eşinin başına yük ve dert olacak. karısının elbet maaşı olsa o evde durmaz.
eşi kendisinden bayağı, bir 15 yaş falan küçük. kınalı uzun saçları, koyu zümrüt yeşili gözleri var. o kadar güzel ki. hayli de küçük evlenmiş, kocaman oğlu var.
lakin bu kadın, bu yorucu ve zorlu yaşantının sonucu olarak çökmeye başlamış ve giderek çökecek. o iç burkan türden işte.
Adana’da eşi bir yıla aşkın süre işsiz kalan ve ev kirasını 8 aydır ödeyemeyen 26 yaşındaki Emine Akçay, çocuklarının üşüdüğünü görünce cebindeki son parayla odun almaya gitti. O kadar az parası vardı ki oduncu ‘Bacım bu paraya odun mu olur’ dedi. Ama anne Emine Akçay ısrar etti, bir çuval odunu alıp eve geldi. Odunlar ıslandığı için yanmadı. Lastik parçalarını tutuşturmaya çalıştı; olmadı. Emine Akçay, çocuklarının ısınması için çalıştırdığı saç kurutma makinesini küçük oğluna verdi. Daha sonra diğer odaya gidip, tavandaki salıncak demirine ip bağlayarak, kendini astı.

Şu olayı okuduktan sonra kendi dertlerime siktir çektim. Ne boş bir dünyada yaşıyoruz.
Uzun sürenizi birlikte geçirdiğiniz, ağlamalı gülmeli günler geçirdiğiniz insanla artık eskisi gibi anlaşamamak. Söyleyememek. Ne yapacağını bilememek. Onun da soğukluğunu hissetmek, ama hiç bir şey yapamamak.
yolda kaldırım kenarında yaz kış demeden 3 kuruş para kazanmak için bir şeyler satan yaşlı amcalar ve teyzeler.
gördükçe içim burkuluyor.
Hiçbir zaman huzur bulamamak. Hiçbir zaman aile içi huzura kavuşamamak. Sabah akşam kavga gürültü çekmek. Yaşadığım hayatın tadını hiçbir an çıkaramıyor oluşumun verdiği sancı dibe çekiyor.
iki güne öleceğiz.
Adaletin olmamasıdır. Suçsuz,günahsız insanların her gün öldürülmesi,katledilmesi buna örnektir.
az önce instagramda bir kadınla mesajlaştım. liseye başladığım sene, üst sınıfımdaydı ve 4 aylık çabalarımın sonucu bemimle 1 hafta sevgili olmayı kabul etmişti, gençlik işte..

ankarada bir hastanede, kalp yetmezliği ve ilik kanseri yüzünden ölmeyi bekliyormuş. kemoterapiden saçları dökülmüş ama yüzü hala çok güzeldi.. kamera açtık birbirimize. görmeyeli yıllar olmuş. boğazım düğümlendi ağlayamadım. allah her şeyle sınasın ama çaresizlikle sınamasın, ve sakın bugünkü halinize güvenip hareket etmeyin. 12 sene önce bütün okul başak’ın peşindeydi, ayakları yere basmazdı yürürken.. 3 ay ömür biçmişler.. allah geride kalacaklara sabır versin, sağlığınıza dikkat edin.
bir gün yaşadığım fakir mahallede, bisiklete binerken çocukların beni izlediğini farkettim. ilk başlarda farketmedim fakat daha sonra içlerinden birinin bakışları bana her şeyi anlatmaya yetti. paraları yoktu, benim de ortalama bir hayat yaşadığım söylenemez. bisiklete bakarken gözlerinde gördüğüm şey hayranlık veya istekten öte çaresizlikti. daha o yaşta ailelerinden bisiklet istemenin bile ne kadar beyhude bir durum olacağının farkında olmak onların mahkumiyetiydi. çok istedim param olsun mahalle çocuklarına bisiklet dağıtayım. fakat kusura bakmayın, günümüz türkiyesinin ortalama bir insanının bile buna gücü kolay kolay yetmez. kalburüstü bir bisiklet 500 liradan aşağı değildir. içim ezildi, gözlerim doldu. yine fakirliğe ve hayatın adaletsizliğine lanet ettim. çocukları sırayla bisiklete bindirdim elbet ama yetmeyecekti. en azından vicdan yükümü hafiflettim ve devam ettim. tüm çocukların,çocukluğunu kaybetmeden afili bir bisiklete sahip olması dileğiyle.
yakında bisiklet çalmayı öğreneceklerdir. merak etme.
acılar çekiyoruz
acılar nefretleri
nefretler yıkımları getiriyor
hayatlar tel tel dağılıyor
paramparça oluyor.

ama kimi zaman yaşanan bir felaket
büyük bir mutluluğun
kaynağı olabiliyor.

bir çocuğun ağzından dökülen
kırık dökük sözcükler
mucizeye dönüşebiliyor.

"yaşanan onca mağlubiyete rağmen"

-alıntı.
Adaletsizlik. Heryerde adaletsizlik var. Allaha inanmamin en güçlü sebebi bir gün mutlak adaletin sağlanacak olması. Herkes ettiğinin karşılığını tam manasıyla almalı.
karşı binadaki komşularımızla 5 yıl önce pikniğe gitmiştik, hayat pahalılığından konuşuyorduk. ben de komik mezar taşı yazısı örneği olarak "ölüm allahın emri, enflasyon olmasaydı." örneğini vermiştim. adam da "enflasyon olsa da olmasa da ölüm allahın emri" demişti.
4-5 yıl sonra hayat pahalılığın kat be kat arttığı şu dönemde, karısı hastalanarak genç yaşında öldü.
Dün, Şu an çok kırgın olduğum ve haftalardır konuşmadığım birinin numarasını acil durumlarda aranacak iki kişiden biri olarak kaydettirdim. Bunu yaparken bir kere daha kırıldım. Kendime mi ona mı emin değilim, Et tırnaktan ayrılmaz umuduyla yapmış olabilirim.
üniversitede bütün güzel kızların, sizinkinden farklı bölümlerde olması.
Artık gözyaşımı kontrol etmeyi öğrendim ama bu daha çok acıtıyo keşke eskisi gibi kimseyi umursamadan ağlayabilsem. Elbet bi kılıfını bulurdum. Başım, boğazım, gözlerim çatlayacakmış gibi.
Bir tane kadın tanıyorum. 2. Evliligini yaptı. Daha yaşıda genç. 2 çocuğu var.
Kocası seviyor . Bugün onu sahilde bir kafeye girerken gördüm 50 yaşlarında bir adamla. Yanında nr çocukları ne kocası vardı. Tabi asla bu gördüğümü kimseye söylemeyeceğim.

Bu insanlar niye böyle oldu? Buna üzülüyorum. Kadını da erkeği de b.kunu çıkardı aldatmanın. Neyin peşindeler?
Neden çocuklarına bile saygı duymuyorlar?
Ne bu bencillik?
temel ihtiyaçlarını karşılayamayacak durumda olmak. üstelik çalışan bir bireyse bu daha da iç burkan bir detay.
Kız arkadaşa doğum günü hediyesi alamamak, calışılmadığı için.
Yalan o kadar normalleşmiş, o kadar girmişki hayatımıza ve ruhumuza, " doğrusunu söylemek gekirse" diye bir kalıp türetilmiş.
Bakın bu bir dramdır!
Güvendiklerimiz hep arkamızdan vuracak ...