bugün

görsel
Ben sana hep üşüyordum,
Çünkü hep kışdın...
Nakıştım...
Bakıştım
inkar etmiyoyrum da bunu,

Büyük işlere kalkıştım
Seni sevmek gibi..
Ve Lütfen inkar etme...
#özdemir asaf#
bir seçim daha sona erdi. aslına bakarsanız sona erdirilmeye çalışılıyor, atı alan üsküdarı geçti üslubuyla elbette. kimisi şaibe var diyor, kimisi mühürsüz oylar diyor, kimisi kabullenin diyor, kimisi ise boş vermiş umurunda bile değil.
evet kazanmış, hayır kazanacaktı falan derken günden güne hepimiz kaybediyoruz.
seçim bitti ama bir tarafın içine sinmeden. tabi hemen savunma hazır "hep kaybedensiniz, bir kere kabul edin" diye.
kabul edelim etmesine ama hiç aklına gelmez mi insanın bu ülkede "sınav soruları çalındı, haksız kadrolaşmalar yapıldı, kadrodakiler uydurma belgelerle uzaklaştırıldı, yeni oluşum kadroların bir kısmı iktidarın daha güçlü olmasını sağlamak için harcadı tüm imkanları, bir kısmı da ihanet etmek için (fetö) kullandı kadrosunu".
tamam sindirelim sindirmesine de nasıl unutacağız yaşadıklarımızı? önceki tecrübelerimiz hatırlatmayacak mı? bu durumu da şüpheyle yaklaşmamıza neden olmayacak mı?

şimdi boşverin başkanlık bu ülke için yararlı olacak ya da olmayacak kısmını. diyelim ki başkanlık süper, peki ya ne yapacağız mühürsüz oyları? hem herkes kabul ederken bu gerçeği, nasıl görmezden geliriz.
etrafta bir sürü mühürsüz piyango bileti, mühürsüz çek, damgasız para şakalarına nasıl sadece gülüp geçeriz?
evet koyu kullanan arkadaş, sen nasıl kabul edersin bu saçmalığı, nasıl içine sindirirsin?
bakın 2019 yılında başkanlık seçimi yapılacak (bu hukuksuz durum çözülmezse ki çözülmez). sen bugün tayyip erdoğan başkan olsun diye verdin evet oyunu. yarın başkanlık seçimini tayyip erdoğanın rakibi olarak çıkacak kişi kazansa ve bunu çok az oy farkıyla gerçekleştirse, aynı günün içinde sen mühürsüz oylar,tescil edilmemiş oyların olduğunu öğrensen? konuyu hemen kapatsalar? ysk kararı falan deyip geçiştirseler? atı alan üsküdarı geçti deseler? sen tamam deyip kabullenecek ve "1 kere kaybetmiş olduk" mu diyeceksin?
tepki vermek için kaybetmeyi beklemenin manası yok. bakın mühürsüz oy çok ciddi bir durumdur. şaibenin hasını katar duruma. bugün istediğin sonuç var diye görmezlikten gelirsen yarın sana yapılınca söz söyleyecek mecalin kalmaz. hatta demokrasi düşmanı diyerek yerin dibine sokarlar bilgin olsun.

kaybettik, kazandık diyaloglarına da girmenin manası yok. kazanırsak hep beraber kaybedersek de hep beraber kaybedeceğiz. bugün başkanlık gerçekten ülke yararına işler yapmak için faydalı sistem olursa bundan "hayır" verenlerde yararlanacak ya da başkanlık kötü sonuçlara gebeyse hepimiz birden mahvolacağız. bir yarışa, inada girmek, ben kaybettim,ben kazandım demek saçmalamaktır.

acizane fikrim, evet verip kazandık diye sevinenler lütfen mühürsüz oyu gör. mühürsüz oyu görürsen bir daha kimse mühürsüz iş yapmaya cesaret edemez. asıl birlik olunacaksa şimdi birlik olunmalı.
Önce Taksim'deydi. Beyoğlu'nda, istiklal Caddesi'nde pek de ortalıkta olmayan duvarlarda gördüm:
“Ne olur geri dönme!”
Sonra Nişantaşı'nda gördüm aynısını. En afilli duvarı bile acısıyla tarumar edecek kadar acayip bir cümle gibiydi:
“Ne olur geri dönme!”
Büyük harflerle, şehre sığamayan büyüklükte.
“Buralarda bir çocuk herhalde” dedim. “Kendi kendine çekmek istiyor acısını ve söylüyor bunu şehirde yürümekte olan sevgilisine.”
Sonra işler değişti. Maslak'ta, ki uzaktır Nişantaşı'na, oto sanayiinin duvarında gördüm aynı yazıyı, aynı harfler, aynı yazımla:
“Ne olur geri dönme!"
Ne oluyor? Biri, bir genç adam muhakkak, şehrin duvarlarına kaydetmeye mi karar verdi acısını? Şehrin duvarlarını çize çize mi katlanıyor yalnızlığa? Çünkü sadece Avrupa yakasında değil, Anadolu yakasında da:
"Ne olur geri dönme!”
Büyük harflerle, kendine sığmayan büyüklükte…
Alışır insan. Alıştığı, alışmaya başladığı anı da bilir üstelik. Gidenin yokluğuna alışmaya başladığını, bir hastalığın nekahet dönemine girdiğini bildiğin gibi bilirsin. Ve ondan sonra esecek bir rüzgâr, çalacak bir telefon, gecenin bir yarısı pişman olmuş biri beliriverdiğinde kapıda… En baştan, ta en baştan başlamak zorunda kalırsın hummaya. O yüzden işte, bir gün bir anda artık istemez olursun, geri gelmesini hiç istemez olursun. Giden bir kere gitmiştir çünkü. Bir kere giden ne kadar geri gelse gelmez. Gelişi bir türlü dikiş tutturamaz. Bu yüzden içinden, çok içinden yalvarmaya başlarsın:
“Ne olur geri dönme!”
Artık geri dönme…
italo Calvino'nun bir hikâyesidir. Âşık olduğu sevgilisinin her anını fotoğraflamaya karar verir adam. Giderek bir saplantıya dönüşür bu. O kadar çok fotoğraf çekmeye başlar ki, sonunda kadın bıkar ve gider. Bu kez adam, kadının yokluğunun fotoğrafını çekmeye başlar. Kadın “her yerde olmadığı” için her şeyin ve her yerin fotoğrafını çekmeye başlar adam, her anın fotoğrafını. Giderek kadının yokluğu, var olan her şeye yayılmaya başlar böylece. Onun gibi bir şey işte. O yüzden bir genç adam da elinde kara bir boyayla dolaşıyor istanbul'da bugünlerde. Her yere yazıyor:
“Ne olur geri dönme!”
Belki önce kızın geçme ihtimali olan yerlere yazıyor. Sonra biraz düşününce başka yerlere. Sonra geceleri aklına geliyor kızın şehrin herhangi bir yerinde, orasında ya da burasında olabileceği, şuraya ya da buraya işinin düşebileceğini. Gidip oralara da yazıyor:
“Ne olur geri dönme!”
Bunun ne acıklı olduğunu, ne korkunç bir alışmak olduğunu biliyor adam. Peki kadın biliyor mu? Adamın nasıl bir isyan ve inatla ağulu aşkı başından kovmaya çalıştığını? Geri dönse adamın yeniden bütün şehri dolaşacağını… Bütün şehri dolaşıp tek tek o yazıların üzerini daha da kara bir boyayla kapatmaya çalışacağını… Hayatın maskarası olduğunu düşünüp düşünüp enayiliğine ağlayacağını… Şimdi, bugün, hayatın karşısında böyle maskara olmamak için bağıra bağıra yazdığını o cümleyi:
“Ne olur geri dönme!”
Ve bunun dünyanın en güçlü geri dön çağrısı olduğunu…
istanbul'da genç bir erkek, bugün, delirircesine istiyor bir kadının geri dönmesini. Şehir duvarlarının manşetlerine taşıyor bunu. O adama işte, kolay gelsin diyorum..

Ece Temelkuran

görsel
görsel insanı insan olarak görmek (Nur suresi 30.-31. ayetler her 2 cinse de bakışları indirip sakındırın rahatsız edici şekilde bakmayın denilen kısım -olmayan kelimele eklenip de (hamr kelimesi olmamasına rağmen türkçeye çevrilirken varmış gibi zannettiriliyor) emir varmış gibi suistimal edilen ayetlerden biri tıpkı nisa 34'teki gibi olmayan dövme-şiddet anlamının çıkarılması gibi-), dengeli davranma ve insanın güvenliği hakkında kısa ve öz alıntı. tabi insanlar biraz ilgili okusalar, düşünseler ve hayatı zorlaştırmaya çalışmasalar bu tarz istatistikler olmazdı.
"Sadece arkamı dönmüyorum, geri gitmiyorum. Geçmişten korktuğum için değil.
işin aslı başka.
Pembe çiçekli, güzel ağacı görmeden devam etmek istemem."
"ali ve ayşe güçlü kalalım, savaşalım dese ve ardına baksa görecek ki,
elinde telefonla birkaç geri zekâlı sosyal medya hesabına video yüklüyor.
savaşamıyoruz çünkü yalnızız.
kazanamıyoruz çünkü gücümüz yetmiyor."
Ruuhunu satacak bir insan arıyordu her yerde ama bulamadi çünkü ruhunu alacak kimse yoktu ve ruhunu alacak bir ceset de olmayacağına göre ruhu yine bedeninde kaldi. Zira üzgün degildi de bundan çünkü kendisi kendine kendinden bir ruh uflemeye gerek yoktu.
ibrahim Tenekeci'nin Ayrılık ahlakı yazısı ;

insanla münasebette temkinli olmak iyidir. Bugünün yarını da var. Yarının sadece ne getireceğini değil, ne götüreceğini de bilemeyiz. Ayrıca: Allah'a inanır, insanlara itimat ederiz. insana inanmanın sonu hüsranla, ayrılıkla bitebilir. Yapmam diyen yapabilir, söylemem diyen söyleyebilir, gitmem diyen gidebilir. Son tahlilde, insan, sözünü tutamamış olandır.

insan insanın emanetidir. Yolculuk esnasında yaşananlar, yollar ayrıldıktan sonra ifşa edilemez.

Devamı şurada efenim ;

https://www.fikriyat.com/...ayrilik-ahlaki-1603630791
Selamün aleyküm, Öğle vaktine inceden bir giriş yapalım dedik.

görsel