bugün

olay içeren öykülerin babasıdır.
lisede edebiyat derslerinde adı geçince öğrenciler arasında 'lahn maupasant ta ibneymiş' diye geyiği yapılan. adından dolayı kendini bilmez insanlardan çekmiş edebi kişilik
olay öyküsü'nün mucidi kişi.. haklı bir üne sahip tabi..
1850-1893 YILLARI ARASINDA YAŞAMIŞ NATURALiZMiN ÖNCÜLERiNDEN SAYILAN YAZARDIR.'BiR HAYAT', 'GÜZEL DOST', VE 'ÖLÜM KADAR ACI'; EN ÖNEMLi ESERLERiNDENDiR.
Doğalcılık akımına bağlı Fransız öykü ve roman yazarıdır. Öykü alanında Fransa'nın en büyüklerindendir. Parisli bir borsa oyuncusunun oğlu olarak 5 ağustos 1850'de Dieppe kenti yakınlarındaki Miromesnil şatosunda dünyaya geldi. Guy de Maupassant, burada Normandiya bölgesini ve köylülerinin yaşamını yakından tanımak fırsatını buldu. ilk eğitimini Kilise'den aldı. 13 yaşında gönderildiği ilahiyat okulundaki yaşama ısınamadığı için kurallara aykırı davrandı. Böylece kendisini okuldan kovdurdu. Öğrenimini Rouen lisesinde tamamladı.

1869'da Paris'te hukuk okumaya başladı. Fransa ile Almanya arasında savaş çıkması üzerine öğrenimine ara verdi. Gönüllü olarak savaşa katıldı. 1870'de seyyar jandarma birliğinde asker oldu. Maupassant, o dönemde tanığı olduğu olayları, yaşadıklarını, gözlemlediklerini daha sonra kaleme aldığı birçok öyküsünde anlattı. 1871'de terhis olduktan sonra Paris'te hukuk öğrenimini sürdürdü.Babasını yardımıyla Donanma Bakanlığı'nda bir iş buldu. Atlet yapılıydı, iyi yüzer ve kürek çekerdi; yalnız aklı denizcilikte değildi; yazar olmak istiyordu. 1879'da da Eğitim Bakanlığı'na geçti. Canlı ve taşkın bir kişiliği olan Maupassant, hayatın zevklerine ve çalışmaya aynı coşkuyla sarılmıştı. Şair Louis Bouilhet, onun ilk şiir denemelerini teşvik etti. Yaşamını kazanmak için çalışmaya başladığı Bakanlıklarda bürokrasi dünyasını tanıdı. Böylece bürokratların bulunduğu ortamı gözlemlemek fırsatını buldu.

Maupassant'ın yazarlık hayatı, 1871'den sonra başladı. Şiirler yazdı (Le Mur, Au Bord de l'Eau). 1871 ile 1880 arasında, özellikle, annesinin çocukluk arkadaşı romancı Gustave Flaubert'in etkisinde kaldı. Flaubert, Maupassant'ı iyi bir yazar olarak yetiştirmek için çok çalıştı. Ona gerçeği değişik bir bakışla gözlemlemeyi, yalnız gördüklerini ve duyduklarını yazmayı öğretti. ilk yazdıklarını okuyup düzeltti. Flaubert, onu Emile Zola, Ivan Turgenyev, Edmond de Goncurt ve Henry James gibi ünlü yazarlarla tanıştırdı. Flaubert'in 1880'de beklenmedik ölümü, Maupassant'ı çok derinden etkiledi.

1880'de, Flaubert'in ölümünden bir ay önce, aralarında Emile Zola'nın da bulunduğu natüralist (doğalcı) bazı yazarların öykülerinin toplandığı "Les Soirées de Médan" (Médan Akşamları) adlı kitapta Maupassant'ın da bir öyküsü yer aldı (Boule de Suif - Kartopu - is Yumağı). Bu öykü, Maupassant'a ilk büyük başarısını getirdi ve onun öykü yazarlığına olan eğilimini ortaya çıkardı.

Maupassant, 1880'den 1891'e kadar, 18 kitapta toplanan yaklaşık 300 öykü ile 6 roman yayımladı. Romanları şunlardır: Bir kadının yaşamı boyunca uğradığı hayal kırıklıklarını anlatan ve ilk romanı olan "Une Vie" (Bir Hayat - 1883), "Bel Ami" (Güzel Dost - 1885), "Mont Oriol" (Oriol Dağı - 1887), "Pierre et Jean" (Pierre ile Jean - 1888), "Fort Comme la Mort" (Ölüm Gibi Kuvvetli - 1889) ve "Notre Coeur" (Kalbimiz - 1890).

Maupassant, en güzel öykülerini, 1881 ile 1886 arasında yazdı. Elde ettiği başarılar, ona yüksek sosyetenin kapılarını açtı. Son romanlarında, yüksek sosyeteye ilişkin yaşantılarını anlattı. Bu romanlar, doğrudan doğruya, Maupassant'ın karşı cinsle olan ilişkilerinin verdiği sıkıntılardan esinlendi. Öykü kitaplarından elde ettiği gelirle "Bel Ami" adlı bir yata sahip oldu. Maupassant, bu yatla Akdeniz'de geziler yaptı ve yolculuk izlenimlerini 1884'te yayımlanan "Au Soleil" (Güneşte), "Sur l'Eau" (Denizde - 1888) ve "La Vie Errante" (Serseri Hayat - 1890) adlı öykülerinde anlattı.

Maupassant, genç yaşında baş ağrılarından şikayet etmeye başladı. Hastalığı, 1884'ten itibaren, zihin yorgunluğunun ve gördüğü hallüsinasyonların etkisiyle gittikçe artıyordu. Sağlık durumu günden güne bozuluyordu. Ne olduğunu bilmediği ve kendisine düşman bellediği bir varlığı hep yanı başında hissediyor ve ölüm düşüncesi sürekli olarak aklını kurcalayıp duruyordu.

Guy de Maupassant, 1887 yılında yayımlanan "Le Horla" adlı öyküsünde, delilik belirtilerinin nasıl başladığını ve insan üzerinde ne gibi değişiklikler meydana getirdiğini anlattı. Bu kitap yayımlandıktan sonra, iyileşmek ümidiyle, uzunca bir deniz yolculuğuna çıktı. Yolculuktan döndükten sonra "Pierre et Jean" adlı romanını tamamladı. Daha sonra "Notre Coeur" adlı romanı kaleme aldı. 1890'da yayımlanan "La Vie Errante" adındaki yapıtından sonra da pek bir şey yazamadı. Sağlık durumu da adamakıllı bozulmuştu. Fazla ilâç almak yüzünden o iriyarı bedeni ve zihni yıpranmıştı. 1892'nin Ocak ayında kendini öldürmeye kalkıştı. Ağır hasta olarak Paris'e getirildi ve bir sağlık yurduna yatırıldı. Maupassant, 1893 yılında iyileşemeden öldü. Paris'teki Montparnasse mezarlığına gömüldü
Zengin bir babanın oğlu olarak şatoda doğduğundan olsa gerek,hikayelerinde köylülerden pek de hoş bi uslupla bahsetmeyen ama herkesin hayatında en az bir kitabını okuması gerektiği Fransız yazar.
paris'i seven ama eyfel kulesinden nefret eden şahış. umut sarıkaya zamanında bir karikatüründe işlemişti.
-mösyö, bu kuleden nefret ettiğinizi söylüyorsunuz ama hergün burada yazıyorsunuz
-bu şehirde bu iğrenç yapının gözükmediği tek yer burası da ondan(buraya kadarki diyalogun gerçek olduğu rivayet edilir)
-hadi lan! bir çayla sabahtan akşama kadar oturuyorsun
(kaçarken)- ehe ehe paris ateş pahası!
umut sarıkaya, eyfel kulesi olayını başka bir karikatüründe şöyle işlemiştir;

-mösyö yazılarınızda sürekli eyfel kulesini sevmediğinizi söylüyorsunuz ama sizi sürekli eyfel'de görüyoruz. sebep?
+çünkü paris'te eyfel kulesinin görünmediği tek yer burası da ondan.
-hımm iyiydi.
+şaşırdın mı, bi de şunu dinle. büdü'yü gördün mü büdü'yü?
-hangi büdü mösyö?
+inyakenabüdü ehe ehe he
-abi tamam birini beğendik diye gaza gelip coşma
+o laflar boy boy seni s.ken guy de maupassant kovboy
tam iki vize bir final gecelerimi çalan kaçık öykücü.son sınav gecesi gaziantep sokaklarında my name is moupassant diye gezmeme neden olan iyi öykücü. bizde ömer seyfettin ile refik halit karay ı çok etkilemiştir.bu arada dersten kaldım.
lise dönemi boyunca adını 2408246 kere duyduğumuz insan.

ekürisi vardı birde, molliere olabilir emin değilim, zira ilgilenmiyorum da.
eserlerinde almanların fransayı işgalini fazla milliyetçiliğe kaçmadan anlatan, öykülerinden ateist olduğunu çıkardığım fransız yazar...
olaylara ironik bir yaklaşımı vardır, özellikle öykülerini okuduktan sonra beyinde tek bir kelime dolaşır;
(bkz: aptal)

ayrıca;
(bkz: gerdanlık ve diğer öyküler)
Bugün doğum günü olan* Fransız yazar. "Ayışığı", "Kartopu", "Cinnet" gibi tanınmış eserleri mevcuttur.
edebiyat dersi gören herkesin muhakkak anton çehov ile karşılaştırmasını yaptığı ünlü fransız yazar..
seçme hikayeler adı altında birçok hikayesinin bulunduğu kitap antik batı klasikleri'nden okunabilir. fiyatı tam kısıtlı bütçe dostu, korsansavardır. 5 tl.
http://www.maupassant.org/
sadece fransız hikayesinin değil, dünya hikayeciliğinin de en başarılı örneklernden biridir. "deli: belki de değil" adlı enteresan bir hikayesi vardır. o hikayede şöyle enteresan bir tespit göze çarpar. (tercüme ve kelimeler biraz eski gelebilir, anlamaya çalışalım):

"her şey esrar. eşya ile ancak zavallı, noksan, sakat ve kudretleri nihayet etrafımızda ne olduğunu anlamaya yeten hasseler sayesinde münasebete giriyoruz. her şey esrar. musikîyi, bu ilâhî sanatı, bu ruhu altüst eden, sürüp götüren, uyuşturan ve zıvanadan çıkaran sanatı düşün. nedir? hiç.

anlıyor musun? dinle. iki cisim birbirine dokunuyor. hava titriyor. bu titremeler dokunuşa göre az veya çok sayıda, az veya çok süratli, az veya çok kuvvetlidir. kulağımızda da bu hava titremelerini alan ve ses suretinde zihnimize taşıyan küçük bir zar var. bir bardak suyun ağzında şarap olduğunu düşün. işte kulak zarı bu inanılmaz inkılâbı, bu hareketi sese dönüştürmek gibi akılalmaz harikayı gerçekleştiriyor. olan, bu.

şu halde musikî, bu karışık ve esrarlı, bu cebir kadar belli ve rüya kadar müphem sanat, bu riyaziye (matematik) ile meltemden oluşan sanat, yalnız küçük bir zarın acaip hassasından doğuyor. bu zar bulunmasaydı, kendi başına bir titremeden başka bir şey olmayan ses de bulunmayacaktı. kulaksız musikî olur muydu? hayır. öyle ise biz, kendilerini bize duyuracak uzuvlarımız olmadığı için varlıklarından hayatta şüphelenmeyeceğimiz şeylerin ortasındayız."
(bkz: 19 uncu yüzyıl fransız edebiyatı)
gustave flaubert onun koruyucusu, akıl danışmanı ve edebiyat ve gazetecilik hayatının başlangıcında yön göstericisi olmuştur.
olay öykücülüğünün kurucusudur. her öyküsünde gerçeklik kokusu vardır. "bir mucizedir yaşamak" adlı eseri okunmaya değerdir.
daha evvelinde hiç kitabını okumamış olmama rağmen, pierre ve jean eserindeki önsözü ile beni benden etmiş, kimmiş lan bu lavuk diye gecenin bir vakti bilgisayar başına sürüklemiş dayı.
cehov tarzı oykuye tepki olarak kendi tarzini yazmıştır.
fransız yazar. ölmüş.
olaya dayalı yazan yazar lisede soyadı ile ilgili bir kodlamamdan dolayı hiç unutmam.
faruk yener'in çevirisinden midir nedir, en ufak bir zevk alamadığı efsane öykücü. okursanız okuyun ama gidin başka bi çevirisini alın kardeşim. çünkü bi insan bu metinle bu kadar önemli yazar olmaz.
guzel nouvelles'leri vardir.
Yani sonu beklemediginiz sekilde biten kisa hikayeleri.

en taninmisi (bkz: la parure) sanirim, bir çok dizide islendi konusu.
hipokondri ve depresyondan muzdarip olmuş ünlü yazar.
Tıpkı benim gibi.