bugün

yalanlanmış sanrı. gerçeklik, iktidar yani güç tarafından oluşturulmuş bir fikirdir. başkalarının fikirlerini yaşıyor, hayata geçiriyoruz. savunduğumuz o gerçeklikse zindanımıza duyduğumuz aşktır.
insanlar hayatlarını doğru ve gerçek kabul ettikleri şeylere bağlı olarak yaşarlar.

"gerçekliği" böyle tanımlarlar. peki ama "gerçek" ve "doğru" ne demektir?

bunlar çok belirsiz olgular. "gerçeklikleri" sadece bir ilüzyon olabilir.

onları kendi inançlarına göre yarattıkları dünyalarında yaşayan insanlar olarak değerlendirebilir miyiz?

Kendisini pek sevmediğim naruto adlı japon çizgi filminde (evet çizgi film zorunamı gitti?) yer alan hayali bir karaktere söyletilen sözdür. ayrıca bu güne kadar gördüğüm bütün sözler arasındaki en mantıklı olanıdır.
sizce gerçeklik nedir?
Var olan herşeydir.
kişiye göre değişir, kine göre maddedir, kimine göre bir delinin rüyaları(din), kimine göre hiçliktir.
Gerçeklik insanın inandiği şeydir. Daha doğrusu görüp, dinleyip, dokunup, hissedip, kavrama mekanizması sayesinde vardır. Suan da dünya üzerinde gördügümuz her şey gerçek bir zamanda yaşıyordur. Ama hepsi bizim algı dünyamız ile ilgili olabilir. Ben mesela tahta kelimesi söyleyince insanların aklında bir odun parçası oluşturuyorum. Ama gerçeklik işte burada algıya dönüşüyor. Ben tahta dediğimde o alandaki insanların her biri farklı bir tahta algısı oluşturdu kafasında. Her şey illüzyondan ibaretse yaşadığımız acıların nedeni nedir?

(bkz: algı dünyası)
uçsuz bucaksız birşeydir. kimse tamamen gerçeği bulamaz hayatta. yanılır, şaşırır. gerçeği sürekli ararız ama gerçek dediğim sonu olmayan bir yoldur. bir gerçek başka sorulara yol açar, sonra o gerçeğin peşinde koşmaya başlarız. bitmez bir yolculuktur sonu da ölümdür.
Ego öldüğü anda aynaya bakınca karşınıza çıkan korkunç, güzel, yalın şeydir.
Öylesine soğuk , öylesine karanlık , öylesine belirsiz ki...

Ama yapacak bir şey yok işte bu bizim gerçeğimiz.
Gerçeğin iç hareketidir. Amacı, sonucu ve dönüştürme kuvveti vardır.
felsefede özellikle farklı tanımları olan bir olgudur. ben tanımlamaktan ziyade - ki tanımlama çabası bazı -ist'leri sinirlendirecektir- kendi gerçekliğimden bahsetmek istiyorum.

tek kelimeyle: dönemseldir. içerisinde bulunduğum koşullar, duygu durumu, takıntı haline getirdiğim iyi ve ya kötü şeylerin karakterize ettiği her şey benim o dönem için gerçekliğim oluyor. şu anda tek gerçeklik, burası olmayan her yerin benim için daha çekici olduğu, doğanın beni çağırdığı ve bunun için elimden geleni yapmam gerektiği. birkaç sene sonra çocuk sahibi olmak üzere evlenmek gibi bir gerçekliğim olmayacak gibi görünüyor.

insanların da bir kısmı belki de böyle. bir şeyi savunurken, iddia ederken, ileri sürerken kendisinden hareket ettiğimiz referans noktaları da döneme göre değişiyor. haliyle, çok zıt bir şeyi savunurken buluyor insan kendini. gelecekte neye dönüşeceğimizi bilmeden, neden sürekli bir şeyleri yana yakıla iddia ediyoruz, garip geliyor. bu pencereden baktığımda, hiçbir şey konuşamazken buluyorum kendimi. sanki gelecekteki ben'e ihanet edecekmişim gibi.
Ontolojide -ya da heidegger ontolojisinde diyeyim- gerçeklik bir varlık koşulu değildir. "Nasıl yani??" denilebilir, haklı olarak.

Heidegger, gerçeklik'e çok fazla anlam yüklediğimizi ve varlık atfettiğimizi söyler. Ona göre gerçeklik "varlık'ın görünme biçimlerinden sadece birisi"dir. Sakın bana "gerçek olmayan var-olan var mıdır?" diye sormayın, zira her şeyi açıklayacak değilim.

Edit: Ya da söyleyeyim heidegger burada gerçek olmamanın, var-olmamak olmadığını söyler. Çünkü gerçeklik öylece -adeta- durağan bir şey değildir, o var da değildir. Bir "gerçekleşme" söz konusudur. Daha başka bir ifade ile gerçeklik var değildir, sadece varlığın açılma biçimlerindendir.
Hakikatten farklıdır.
Ve biz bir acayip yol seçtik...
Ne demiş cibran:
"en doğru yol: en dikensiz yoldur" diyenler seni aldatıyorlar.
onlar, karanlık evlerinde kaybettiklerini sokak lambasının altında arayan şaşkınlardır.
aldırma....
hayaller ve hayatlar cümlesindeki hayatlar kısmıdır.
karnım acıktı, hop ver bi 24 volt. elektrikli mürsel.
diyalektik ile işlendiğinde bir üst versiyonu olan hakikate varılır.

ama ülkemizde diyalektiğin aptallık olduğunu iddia eden zırcahil profesörler vardır, ismi lazım değil celal şengör öküzü.
gerçeklik nedir? elektriğin kesilmesi mi ya da bir şeylerin krizini geçirmen mi? birinin sana oturduğun yerden seslenmesi mi ya da sırtına binen ağrı mı? seni; karşından oturduğun aydınlıktan ayıran ve sadece kendini sorgulamaya iten şey nedir? Seni bu karanlığın ve yapaylığın ortasından tutup çıkaran şeye ne denmekte?
her ne kadar akıl veya bilim tarafından belirlenmiş ve belirlenme süreci içerisinde olsa bile, hiç bir ilke ve yasa tarafından kuşatılamayacak heterojenlikler ve tekillikler alanından ibarettir denebilir.
Bir ilüzyonun sürekli halidir.
olup olmadığından asla emin olunamayacak bir kavramdır. eğer bir gerçek varsa da neye göre kime göredir.
bilim insanları arasında tartışma yaratan konu. yaşadığımız makro evren ayrı kuantum düzeyindeki mikro evren tamamen ayrı bir dünya. günümüz filozofları da gerçekliği yeniden yorumlama adına düşünceler üretmeye çalışıyor ancak onlar da henüz farklı ve yeni bir açıklama getirememiş durumda. yine de bu tanım bir gün yapılmak zorunda. bilim insanları kuantum mekaniği alanında ileri gidip gerçeklik tanımımızı derinden değiştirecek yeni bilgiler ortaya çıkardığında artık gerçeklik tekrar ve bu sefer ciddi olarak ele alınıp tamamen yeni bir anlama kavuşturulmak zorunda olacak.
görsel

gerçeklik bir mozaik fotoğraf gibidir. sürekli hareket halindeki madde bedenimizle, o an için, sürekli hareket halinde olan başka maddeleri formatladığımız haliyle algılamamızdır. o an da, aynı zamanda, başka pek çok hateketin küçücük bir parçasıdır. şu halde kim kimin gerçeğidir?
sanırım gerçeklik de göreceli olabilir çünkü herkesin kendine göre bir gerçeklik anlayışı olabilir ve oluyor da aslında. yani aslında "hangi gerçekliğe göre?" sorusunu akla getirir.
Lisede felsefe hocamız hakikat ve gerçekliği farklı şeyler olarak anlatmıştı ama bilemiyorum altan bilemiyorum.