bugün

heyhat
bizim içindi hayat
vakti zamanı gelince yıkılacaktı köhne virane
ama şahane
gel ip atlayalım
yok yok sek sek
ikiler üçler beşler
ya sesler?
konuşuruz gibi halâ
gözlerine hayran olduğum
"dilber dilber".
Allahaısmarladık

Elimi beş yerinden dağladı beş parmağın,
Bağrımda da yanmadık bir yer bırakmadan git...
Bir yarın göçtüğünü,çöktüğünü bir dağın
Görmemek istiyorsan ardına bakmadan git!

Yavrusunun yoluna dalan bir dul bakışı
Andırıyor ışıksız evinde pencereler.
Biraz yeşermek için beklesin artık kışı
Çağlayansız yamaçlar,suyu dinmiş dereler.

Bir sarı yaprak gibi düştü gönlüm yoluna,
Buğulu gözlerimden geçmediğin gün olmaz:
Benim kadar titremez hiç bir yiğit oğluna,
Hiç bir ana kızına bu kadar düşkün olmaz.

Bin fersahtan duyarım kimle gülüştüğünü,
Alnından öz kardeşim öpse ben irkilirim.
Değil yalnız ardına kimlerin düştüğünü,
Kimlerin rüyasına girdiğini bilirim.

Gözlerimi gün gibi kamaştıran yüzünü
Daha candan görürüm senden uzaklaşınca.
Sararırsın dönüşte görünce öksüzünü:
Bir gelinlik kız olur aşkım senin yaşınca.

Elimi beş yerinden dağladı beş parmağın,
Bağrımda da yanmadık bir yer bırakmadan git.
Bir yarın göçtüğünü,çöktüğünü bir dağın
Görmemek istiyorsan ardına bakmadan git!

Faruk Nafiz Çamlıbel
Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum

a. ilhan
(bkz: yalnızlığım benim sidikli kontesim).
bülent ecevitten...
cuk oturmuş...

görsel
Önce upuzun, sonra kesik saçın vardı;
Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı.
içini gıcıklardı bütün erkeklerin
Altın bileziklerle dolu bileklerin.
Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin;
Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla.
Ne çapkın komşumuzdun sen, Fahriye abla!

Gönül verdin derlerdi o delikanlıya,
En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya.
Bilmem şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın,
Hâlâ dağları karlı Erzincan'da mısın?
Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın;
Hâtırada kalan şey değişmez zamanla.
Ne vefalı komşumdun sen, Fahriye abla!

a.muhip dranas
Bu gece okuduğum ve en çok etkilendiğim şiir. (bkz: shakespeare in korkuyorum şiiri)
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte...
Yalnızlıklarımda ağlarım.
Dertlenir dertlenir gene ağlarım.
Düşlerimde bir kadın.
Komidinin üstünde bir suret.
Bakar bakar ağlarım.
Gümüş bir çerçeveye saklanmış.
Hergün tozu alınmaktan,
Rengi ağarmış.
Gizli sırlar saklıyor.
Karışmış renkler birbirine.
Yaşananlar çerçeveden taşıyor.
Hayaller anılarda yaşıyor.
Bazen bir deniz kenarında.
Kimi kere ormanda,
Ulu meşenin altında.
Karanlık bir gecede yildızlarla beraberken.
Ya da masmavi bir günde.
Güneş bize rehberken.
Neler yaşamıştık neler.
Şahidimiz bazen rüzgar bazen yağmur.
Saçların ıslak yüzün mahmur.
Bir gül kadar zarif.
Bir heykel gibi mağrur.
Bazen bir çift kuş olurduk.
Yüce bir ağaç dalında.
balık olurduk kimi kere
masmavi bir havuzda.
Cenneti özlemezdik.
cennetti bize dünya.
Zerafet nedir tarifi sendin.
Uzandığın zaman bir deniz kızına benzerdin.
Bir kuş gibi sekerdin,
Yemyeşil çimenlerin üzerinde.
Şimdiyse bir çerçevenin içindesin.
Benden uzak gönlümün içindesin.
Yalnızlıklarımda ağlarım.
Dertlenir dertlenir gene ağlarım.
Düşlerimde bir kadın.
Komodinin üstünde bir suret.
Bakar bakar ağlarım.

Bana ait
Böyle bir kız değildin sen eskiden 
Sana ne yaptılar, sana ne yaptılar? 
Kirpiklerin ıslanıyor durup dururken...
Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
Birbirine uzanamayan
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız

Ne kalacak bizden?
bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim su kırık dökük şiirim
Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
Bizden diyorum,
ikimizden
Ne kalacak?
1.
Gözlerinin rengi gibi
Yüreğinin rengi gibi
Saçların da kendi renginde

Ama ben, ellerini gördüm önce
Toplayan, düzelten, onaran ellerini
Dokunduğuna soluk aldıran
Telâşlı, usta, sevecen ellerini

Geç anladım ve inandım
Her gün daha çok inanıyorum
Ellerin, güzel işlerin karıncası
Ellerin, ellerden bıkmış ellerime sığınak

2.
Yüzünün rengi gibi
Dudaklarının rengi gibi
Saçların da kendi renginde

Ama ben, özverini gördüm önce
içinden çavlan gibi dökülen özverini
Hep koşan, yürümeyi bilmeyen
Hesapsız, gücendirmeyen, saydam özverini
Neye uzansa dirilten
Susan, hüzünlenen, sıcak özverini

Geç anladım ve inandım
Gün gün daha çok inanıyorum
Özverin, güzel işlerin arısı
Özverin, sözcüklerden yılmış kafama barınak

3.
Derinin rengi gibi
Sesinin rengi gibi
Saçların da kendi renginde

Ama ben, seni gördüm önce
Gülen, yaşayan, bilen seni
Körpe bir söğüt dalı gibi çırpınan
Durduğu yere can veren
Gönüllü, duyan, seven seni

Geç anladım ve inandım
Şimdi daha çok inanıyorum
Sen, hayatın ablası
Saf olan her şeyin mayası
Sen, eşyalardan usanmış kalbime dayanak

4.
Sevgili arkadaşım benim
Sana “sevgili arkadaşım” diyorum
Budur, bizim anladığımız sevdanın tanımı
işte sana bir aşk şiiri
içinde “sevgilim” sözcüğü geçmiyorsa
Suçun yarısı senin
Çünkü, ben de bize yaraşanların sözcüğünü değil
Kendisini seviyorum senin gibi

Süreyya Berfe.

https://youtu.be/jry03_3nkoM
Ben seni severim sevmesine de toplum buna hazır değil
Nükleer denemeler, kyoto sözleşmesi, küresel ısınma falan.
Belki sen çok küçüksün, belki benim ruhum ölü
Biraz Nietzsche, biraz Kant, kafan karışmış belki
Parlıamanet'i de bozdular, tutunacak dalımız mı kaldı?
Pavyonda tanıdığım bilge bir pezevenk vardı!
Kötü kitaplar okumak, kötü yaşamak gibidir derdi.
iyi kitaplar okudum, bir boka yaramadı..

Ben seni severim aslında da düzenim bozulur diye korkuyorum
Durduk yere başımıza saçma sapan bir aşk çıkar
Sinemaya gitmeye, ele ele tutuşmaya falan kalkarız
işin yoksa çiçek al, saç tara, parfüm sık.
Küsmesi, barışması, ayılması, bayılması
Hatta eninde sonunda kaçınılmaz ayrılması
Meyhanede tanıdığım gerzek bir filozof vardı!
Güzel kadınlar insanın ömrünü uzatır derdi.
Bir sürü güzel kadın girdi hayatıma
Hepsi ağzıma sıçtı..

Ben seni severim belki de rabbim buna hazır değil.
Her şeyin güzelini sever o ideal birliktelikler ister
Seninle benim yan yana oturacağımız çekyata
Ne ilahi adalet sığar ne de diyalektik..
içime çöreklenmiş sığ bir sığır var benim.
Ben seni severim sevmesine de
iş çıkarmasana şimdi ne gerek var güzelim..
Gidelim buradan... Göğsünü sıkan, içini daraltan o laneti geride bırakıp gidelim. Burada yağmur bile güzel yağmıyor artık. Yağmuru güzel yağan bir yerlere gidelim.

Gidelim buradan... Burası bizim değil. Nasıl baş ederiz bu kadar saçmalıkla? Her şeye sıfırdan başlanabilecek bir yerlere gidelim.

Gidelim buradan... ilaçlarını yanına alma. Kitaplarımı almayayım ben de. Biraz da onlar çıldırtmıyor mu bizi? Havası ilaç, denizi kitap bir yerlere gidelim.

Gidelim buradan... Bıktım tepemizde sallanan manasız sorulardan. Soru sorma artık bana. Soru sormayayım sana. Her türlü sorunun tedavülden kalktığı bir yerlere gidelim.

Gidelim buradan. Ya sen bana gel ya da ben geleyim sana. Sonra gidelim. Hadi...
Gülüm bu gece birden bire yüreğimde sıcak bir mermi gibi hissettim yokluğunu. 
Bu gece yaz havası gibi etimdesin. 
Dişlerinle ısırdığın kızılcığa doyamadığım,
karabardos sesi geliyor dere boylarından. 
Bu gece ayrılığımızın bin kere bininci gecesi galiba 
Tütün gibi tükendi zaman 
Oysa ben seni erken yaşayıp hiç kaybetmemek için taze, hudutsuz sevdim. 
Yüreğimin yenilmez aşk tanrıcası 
Galiba bu gece yazık ve özlemlerin gecesi 
insanlar kapı önlerinde ki ayakkabılarını içeriye almayı öğrendiği tarihlerde 
Biz Bolivya Dağlarında dolaşıyorduk 
Minik ellerin avuçlarımda,
sonsuz ufuklarda ki insanlığa,
hürrüyet kadar sevdiğimiz 
insanlara doğru 
bu gece el gibi çıplağım sevgilim.
Galiba bu gece ölümsüzlüğün gecesi 
sözlerim kendim üstüne
bir uzak yerlere gitmek üstüne
sanki günler tek bir güne birikti
bense çıkmazda kaldım, usandım
çıkmazlarda üst üste
birikmiş ufuklar kadar derindim

ve dedim: elbette deneyeceğim.

edip cansever - saplantı

hakkında yalnızca cansever sevdiğini bildiğim ve şimdi sözlükte göremediğim arkadaşın da kulakları çınlasın.
Karanlık kör olmuş,
Aydınlık sağır.
Kimse kimseye farz değil.
Ama sen nafile.
sıcak pazar sabahları gönendiriyordu
bin yıllık bir kent gibi
"sende bu sevinç oldukça
çok direnirsin ölüme"

oysa sevinç değildi bu
ışığıydı bir gaz lambasının
onu öyle tanıdı öyle bildi
solgundu ama dirençliydi
çözümsüz bazı geceleri
göçleri kırımları ölümleri
bir su inceliğinde tarttı
ve olumlu kıldı

kimdi çünkü ölümlü kıldı aynı zamanda
"ve hayatı böylece somutladı" dedi birisi

bütün bunları kim söyler ki
bakır ve kağıt toplayan bir hurdacının ardından
duyguların çıkmazda olduğu bir akşamüstü
kiremitler incelir yağmurlardan
oluklar paslanır
"ama" demiş birisi
"su koşar ama taş yorulur"

ne demek olursa olsun
insan gözlerini bir kez hazirana açtı mı
bütün yaşlı kadınlar
akasya ıhlamur ve iğde
ıhlamur ihtiyar kadınlar ve iğde
özlediğim bir duyguydu,
zahiyatı kalbimde sustu,
gözlerimden okunurcasına,
ellerinde kayboldu..
susma gözlerinin yaşına yaşımı akıttığım,
susma hisleriyle hislenip, dertleriyle dertlendiğim,
susma kalbinin parçalarıyla parçalandığım,
susma,
susma çünkü.
görsel

biraz utangacım...
ama biraz..

biraz da hüzün var gözümün önünde,

dudağımın kenarında denize taş atan bir yaramaz bakışlı çocuk,
halka halka yayılan dalgaların arasında.

keyifli ıslak bir kedi yavrusu asılır bazen dudağımın orta yerine,

beni kurut derken..

yüzüme tebessüm Yayan ya da vicdanımı dile getiren yavru bir köpeğin bakışı bağlar hayata,

oynayan çay kaşıkları bir şarkı söyler bazen tam ortasında hayatın.


kulaklarımda yine Müzeyyen,

benzemez kimse sana..

"Şiiren"
...

insan arkadaşına benzer
ve iyidir benzemesi
arkadaşlığın da eski bir şehre
hele usul sesliyse şehir, trenler de
bölmemişse henüz arkadaşlığın sesini
ben benzemenin iyi olduğu şehirlerden
yani benzediğim ne varsa eskiden
yavaş akan bir şehir, sakin kitaplar,
su aziz ve biz büyüdükçe yeşil
bir nehir, kuşları bile dalında yerli
bir şehirden birden kanatsız uçtum
kayıp ikizlerle dolu bir şehre düştüm
baktım herkes benzersizin peşinde
herkes kayıp arayan yok kendini
anladım beyhûdeymiş benzerimi aramak
eski arkadaşlıkların payına bir damla bile
gözyaşının düşmediği şehirde

yağmur gibi fransızca konuşacaktık
bulut gibi türkçe ağlayacaktık
biz, iki çocuk kalacaktık, büyürsek
dokunur diye gözlerimiz o güle
konuşmadık
ağlamadık
dokunmadık
biz, iki çocuk...
kalmadık!

H. Ergülen / Yağmur ve Fransızca
Kanatlarım yok ki benim.
Bugün gene uçamadım.
Hasretim gökyüzünün enginliğine.
Hasretim bulutların şefkatine.
Hasretim özgürlüğün zenginliğine.
Kalkış saatim belli benim.
Varış saatim belli benim.
Tıklım tıklım dolu içim.
Ben tarifeli bir trenim.
Gece gündüz gidiyorum,
bir uğurluyanım dahi yok.
Son durağa gelsem bile,
Daha gidecek seferim çok.
Dolar dolar boşalır içim.
Kirlenir kirlenir temizlenirim.
Ben tarifeli bir trenim.
Zincirlerle bağlanmışım bu dünyaya.
Parangalar vurulmuş ayağıma.
Mahkumum iki tane raya.
Gidiyorum bir o yana bir bu yana.
Ben tarifeli bir trenim.
Kırılmış kolum kanadım.
Bugün gene uçamadım.
Hasretim gökyüzünün enginliğine.
Hasretim bulutların şefkatine.
Hasretim özgürlüğün zenginliğine.
Ben tarifeli bir trenim.

Bana ait.
ya turgut uyar'a ya da nazım hikmet'e ait olmalıdır. çünkü gece ya yalnızlıktır ya coşku.

işte herkes yüz yüze şimdi geceyle
karşılıksız suçlamalarla avutuyor kendini
'senin aşkındır' diyor uzun iç-çekişlerle birisi
birisi 'her şey uzakta artık'
istanbul karagümrükte bir evde
belki de başka bir yerinde dünyanın
'hayır' diyor birisi ama neye
bir oyun sanrısı gidip geliyor
gidip geliyor
deniz dibinde bile terlenen bölgelerde

'ölsen ne yaparsın' diyor birisi
'her gün ne yaparsın'
tut ki avukatsın istanbul barosuna kayıtlısın
'ellerindeki ve göğsündeki çeşmeler' diyor biri
'suçsuz çıkarmıyor seni'
tut ki almanyaya bir mektup atmışsın
'ilkinde doğrusuna raslamadım ki'
diyor birisi
dışarlarda bir omcanın dibinde
bir üzüm tanesi çürüyor azar azar
gece çürüyor
'sonrası iyi olsa ne yazar'
diyor birisi

tut ki bir fransız bayrağı bulmuşsun
bleu blanc rouge
ya da bir olimpiyat meşalesi
kim barıştırır seni dünyayla
hangi sulh hukuk
hangi uyuşmazlık mahkemesi
"derin dereleri derin mi sandın"
diyor birisi radyoda

marmara ereğlisinden geliyor birisi
-güzel bir yer olsa gerek marmara ereğlisi-
geceyle başka bir kentte karşılaşınca
ne marmara kalıyor ne ereğlisi
bir caminin taşıyıcı sütunu altında
ya da bir içki-evinde
ölümle başlayacak bir yalnızlığın
tadını duyuyor ağzında
'ölüm bir kazadır' diyor birisi
ivmesi artıyor umarsızlığın
'ne ki herkesin başına gelir'

'arada bir adım sorsalar' diyor birisi
belki de öyle birini tanıyorumdur
geçmişinde cakalı ayak izleri
sonsuz denecek kadar sürekli
günden geceye geçerken şaşkın
hatta -nedense- öfkeli
'bir gemi düşlüyor da ondan' diyor birisi
'hep günden geceye kalkan'
ama nerde öyle bir gemi

'beni bir gün bir yerde bulurlar'
diyor birisi
sağında gazetesi solunda bir ağustos bahçesi
göğsünde dünyayla ilişkisi
darmadağınık saçmasapan toz gibi
'saçların kapkara gözlerin korku irisi'
herkes kendi elini tutuyor
öbürlerini bırakıp
kopkoyu bir çığlık bekleniyor karşıki evden
herkes geceyle yüz yüze şimdi.
Her gece mi bu uykusuzluk!
Hele saatin tıkırtısı!
Ya karasinek düşünceler!
Çıldıracağım bu gidişle;
Yatak değil sanki cehennem.

Deliksiz bir uykuysa vaadin,
Günün dolmuş veya dolmamış,
Gençliğime filan bakmadan,
Derhal gelebilirsin ölüm;
Kapı açıktır, lamba sönük.

Cahit sıtkı