bugün

bakıyorum avatarlarda herkes fotoğrafını paylaşıyor. neyim eksik aga? nicki gören mesac atmaya tırsıyor, ben de kendimi ifşa edemiyorum. 3 gün boyunca düşünüp doğru yeri buldum. nick altımda kendimi sergilemek istiyorum müsaade varsa:

görsel
(bkz: #18041312) *

her ne kadar süt kardeş olmadığımız ortaya çıkmış olsa da, onun büyücü olmadığına kanaat getirdim. büyücü böyle yapmazdı. onun planları daha kusursuz olurdu.

*** *** *** *** ***

hala ''sır'' konusunda gram ilerlememiştik. birbirimizi bulmaya çabalarken tekrar kaybetmek için aptal, beyhude korkular neyimize idi. bir an önce iki mektubu yan yana getirip aradaki yedi farkı bulmalıydık. hatta bir fark bulsak bile, bizim için kârdı.

işin aslı; farkı bulsak da bulamasak da biraraya gelebilmeliydik.

oturup ruhsal hezeyanları sonlandırma çabalarına vakit ayırmalı, çıkacağımız içsel yolculuklar için yanımıza alacağımız ''üç şey'' in ne olduğuna karar vermeliydik.

delireceksek beraber delirmeliydik.

*** *** ***

kendi kendine gençliğini hatırladı, gözünün önüne gelen binlerce kareyi birleştirip sinemalaştırdı.

üç kişilerdi; yanlarında bir de arkadaşları vardı. can sıkıntısından ne yapacaklarını düşünürken, onlara bir oyun oynamayı teklif etmişti. onlar da kabul etmişti.

oyun basitti. fakat ''dürüstlük üzerine kurulu'' olması şeytan'ı da oyuna katarak riski üçe değil dörde böldürüyordu. üç kişinin oynadığı ama şansların yüzde yirmibeş olduğu bir oyun...

bir anlamda kumardı. fakat onlara şeytan'dan bahsetmedi. bunu sonra anlatacaktı..

*** *** ***

- hadi anlat

dedi facalı. diğeri;

+ evet anlat da bir an önce başlayalım sıkıntıdan patladık

dedi.

* tamam başlıyorum; gülmek dalga geçmek yok ama.. eğer daha iyisini bulan olursa, o dakka söylesin. bunu bozar ona geçeriz.

- peki

+ tamam

* aklınızdan, bir den üç e kadar bir sayı tutun ve dillendirmeyin, sabitleyin ve kimse söylemesin. herkes tuttuğunda kafasını sallasın. herkes seçtikten sonra açıkladığımızda, iki kişi aynı sayıyı seçerse kazanır, tek kalan kaybeder.. nasıl??

+ harika

- süper

* hadi başlayalım

hepsi aklından kendi sayısını tutmak için düşünürken, anlamamış olma ihtimallerini de göz önünde bulundurarak, göz göze bakan arkadaşlarına ilk işareti verdi. diğerleri de onu takip edip kafalarını salladılar.

* ilk ben açıklamak istiyorum

dedi hipnozcu. diğerleri susarak devam etmesini sağladılar.

* üç

diğeri;

+ iki

- bir

inanılacak gibi değildi. herkes farklı bir sayı tutmuştu. gülümsediler.

* bir daha yapalım hadi.

+ aynı sayıyı seçebiliyor muyuz?

* hangisini istersen onu seç, sıkıntı yok

+ tamam

hepsi birden anlaşmışçasına kafasını salladı.

* bu sefer ilk sen söyle facalı

- iki

+ bir

* üç

kahkahalarla güldüler.

farkında olmadan şeytan'ı atmışlardı masadan, çünkü dürüstlüğü bozan olmamış, ihtimaller yine üçe düşmüştü.

ama o, görev icabı da olsa asla pes etmezdi ki..

* son bir kez daha yapıp oyunu bitirelim, inanıyorum bu sefer çıkacak

- uyar

+ peki

kafalarını salladılar. ''bu sefer sen söyle'' dedi facali diğer arkadaşına;


o yine ''bir''i seçmişti

+ bir

* ben bu sefer ikiyi seçtim


dedi sırımtırak bir suratla hipnozcu.

- üç

yine tonlarca kahkaha uçuştu havada. üç denemede de aynı sayıyı denkgetirememişlerdi.


* benim peşime düşüp üçü seçtin di mi?

- evet

* ben de bu sefer değişiklik olsun diye düşünmüştüm

- kısmet

* ya da doğru zamanlama

- hey bunun doğru zamanlama olduğunu iddia edemezsin

* nereden biliyorsun edemeyeceğimi?

- ederim dersen; ben de bunu bir kere daha denersek, üç seferin en az bir tanesinde aynı rakamı bulacağımızı iddia ederim

* yani kısaca bir daha aynı şeyin olması imkansız mı diyorsun?

+ senin doğru zamanlama iddianı çürütüyorum dostum


*** *** ***


şeytan masadaydı. konuşmaları sessizlik içinde izliyordu. artık ilk başarısız deneme her ne kadar hırslandırmıyor olsa da kendisinden binlerce yaş küçük bu gençleri çok da fazla ciddiye almayı kendine yakıştıramadı. en sevdiği günahtan bir yudum aldı. tüm günahların tadını almasına rağmen ''kibir''in yerini hiçbirisinin tutmamasını seviyordu. aynasını çıkardı ve kendine baktı, ayna, korkudan onu en güzel haliyle gösterdi. saçları hafif dağılmıştı. elini ağzına götürdü, koca bir tükürüğü avucuna doldurdu. saçlarını bununla ıslattı ve beğenmediği yerleri düzeltti.

gülümsedi...


*** *** ***


diğer arkadaşları araya girdi;

+ bi dakka bi dakka

ona baktılar.

+ o zaman ben de, şayet bir üç deneme daha yaparsak üçünde de mutlaka iki aynı sayının denk geleceğini iddia ederim.


*** *** ***

şeytan işbaşındaydı.

*** *** ***

kumara yatkın heyecanlı ruhuyla facalı lafa karıştı;

- sanki bu ufak ufak bir kumara dönüşmekte

* evet dostum, ''şeytan'' kağıtları dağıtmamızı istiyor. oyuna katılabilmek için birimizi kandırıp hile katmak istiyor. buna gönüllü olacak kimse yok aslında farkında değil.

- nasıl yani?

* istatistikle

- bu ne demek oluyor?

* bak dostum; istatistik, ''şeytan''ın, ''sayısı belli olmayan milyon yıl'' önce, icat ettiği bir araçtır

- çok saçma

* değil

- nasıl?

* anlatayım... şu oynadığımız basit oyunda kaç tane ihtimal var hesaplayalım; bir, herkesin seçtiği sayı aynı çıkar. atıyorum herkes ''üç''ü seçmiştir ve kaybeden olmaz. bu ilk ihtimal.

ikinci ihtimalde herkes farklı bir sayı seçmiştir ve kaybeden yine olmaz. sen bir, facalı iki, ben de üç ü seçmişsem mesela.

+ okey

* diğer ihtimal de kazananın olduğu, yani iki kişi aynı sayıyı seçip kendilerini kurtarırken, seçilmeyen sayıyı seçenin ise kaybettiği ihtimal.

- evet doğru

* peki kaç ihtimal oldu?

- üç ihtimal

* oyunu kaç kişi oynuyoruz

- ee üç!

* o zaman kaybetme ihtimali yüzde kaç oluyor hesaplar mısın?

- tabi basit. hepsi aynı ya da hepsi farklı geldiğinde kaybeden olmuyor, aynı iki sayı denk geldiğinde ise farklı sayıyı seçen kaybediyor. dolayısıyla üç ihtimalli bir oyun olduğu için kaybedilen oyun ihtimali yüzde 33.3 iken, pas geçilen oyun çeşidi iki olduğundan ihtimal yüzde 66,6 ya çıkıyor.

* bu da oyunda pas geçilme ihtimalinin, kaybedilen oyun ihtimalinden daha fazla olduğunu göstermez mi?

- evet.. üç oyunda ikisi pas, bir oyunda da kaybeden çıkmalı bu hesaba göre

* ama öyle değil işte

- nasıl değil yahu, iyice kafamı karıştırdın


*** *** ***,

şeytan sinirden kuduracak gibiydi. masada oturuyor olabilmeyi çok isterdi. hipnozcu yine birilerine bir şeyler öğretmeye çalışıyordu. bunun tek sevinilecek tarafı yeteneğinin farkında olmamasıydı. ''bunu fark etmemesi için tetikte olmalıyım'' dedi kendi kendine. ''bu çocuğa dikkat etmeliyim''...

öyle ya yeteneğinin farkında olan birileri bile olabilirdi.

*** *** ***

* ben size bu oyunu ilk açıkladığımda ''aklınızdan ''bir''den ''üç''e kadar bir sayı tutun ve söylemeyin demiştim ve siz bu sayıyı seçmek için karar merciine başvurmuştunuz. yani ''ben''liğinize, yani ruhunuza..

- evet, doğal olarak

* tabi doğal, fakat ihtimal hesabını ikiniz de yapmamıştınız haksız mıyım?

+ evet ben yapmadım

- valla ben de yapmadım

* eveeet geldik can alıcı noktaya; oyun başlamadan önce kaybetme ihtimalinin yüzde 33,3, kaybetmeme ihtimalinin ise yüzde 66,6 olduğunu size anlatsam ve oyuna başlasak, üç denemede de kaybetmeyen çıkmasını normal karşılamaz mıydınız?

+ ben karşılardım

- ben de

* işte şeytanın istatistiği kullanarak heyecanı ve inancı yitimemize sebep olması böyle oluyor.

- bunu biraz daha açar mısın?

* tabi; herkes aklından bir sayı tuttuğunda, bunun tek kalan, yani kaybeden sayı olmayacağına inanarak tutar. bu inanç sana kazanmaktan çok, kaybetmemen için yardım eden olgudur. ama bunu kimse bilmez.

tam anlamıyla inandığın için kaybeden sayıyı asla seçmezsin. ama kazanamazsın da. herkes farklı bir sayı seçer ve oyun pas geçer. ne zaman ki istatistiği hesaplar ve kaybetme ihtimalini saniyenin binde biri sürede de olsa aklına getirirsin, işte o zaman şeytan devreye girer ve istatistiği bozman için seni dürtükler.

bu da onun olgusudur.

biz buna kumar diyoruz. inancını yitirip aslında seçeceğin sayıyı seçmemen için ''istatistiği yanıltmak'' gibi bir fırsatı önüne seriyor; içinde yatan marjinal olma duygusu da seni faklı kılabilmek adına aslında inanmadığın sayıyı seçmeye zorluyor. insan bunu farkında olmadan yaptığını zanneder fakat düşünüp bulanlar asıl marjinallerdir.

hipnozcu devam etti;

* ingiltere'de çok saygın bir teknik direktörün istatistik hakkında bir yorumu vardır bilir misiniz? ''istatistikler mini etek gibidir, görsel olarak harika olsa da asla asıl görmek istediğiniz şeyi göstermez'' der.. ya da bunun gibi bir şeydi. belki de çözdü ve buraya vurgu yapmak istedi. bilemiyorum.

- sayı seçmece oyununu bir daha oynamak istiyorum, bunu bir daha denemeliyiz.

* hayır artık istatistiği biliyorsunuz, ona yenilirsek bu konuştuklarımız boşa gider. bugün şeytan pas geçecek, oynamayalım!..

*** *** ***

''bu çocuğu gerçekten sevmiyorum'' diye hayıflandı şeytan. ''adi piç kurusu!!

*** *** ***

* arkadaşlar plecebo olarak bilinen, yani ilaç görünümünde fakat içinde ilaç yapımında kullanılan tozlardan başka bir şey olmayan hapları duymuşsunuzdur. bir çok hastalık üzerinde denenen plecebolar, hastalara bilmeden gerçek ilaç olarak yutturuluyor ve hastaların üçte biri iyileşiyor bunu biliyor muydunuz?

cevap vermelerini beklemeden devam etti; bu, şu anlama geliyor ki, ''insan inandığında'' ; yani o ilacın kendisine iyi geleceğine inandığında, ilaç niyetine içtiği pleceboların içleri inançla dolduruluyor ve inanç, insanı iyi edebilmek için var gücüyle çalışıyor. tabi ölçümlemelere göre başarılı da oluyor.

- vay be

+ vay ki ne vay

* size bir soru; bu oyunu oynamaya başlarken, yani ben ilk defa ''bir sayı seçin'' dediğimde, kaybeden sayıyı seçeceğiniz korkusu yaşadınız mı? aklınızdan bir defa bile olsun o ihtimali geçirdiniz mi yani?

düşündüler. sanki bir zaman tünelinin içerisindeydiler. sessizce birbirlerine baktılar. cevapları ''hayır''dı.



*** *** ***


şeytan artık ağlıyordu. hırs ya da sinir bilemem. ellerimi gözyaşlarına sürdüğümde, dolaylı da olsa bir tarafımdan tutup beni de hikayenin içine bulaştırmaya çalıştığını anladım. ''geri durdum''

gözlerime baktı, gözbebekleri gözyaşlarından seçilmiyordu. içine çekmeye çalıştığını nasıl anladığımı soranlara bu paragrafın ilk iki cümlesini tekrar okumasını tavsiye ederim. ''geri durmak'' kalemi bırakmaktı. içmesem de kibrin tadına bakmıştım işte.


*** *** ***


- kanka bu anlattıkların harbiden ilginç şeyler, bana farklı bir şey düşündürdün

* söyle olm düşündüklerini, paslaşalım ki bi boka benzesin

- bir ütopya yaratacağım bak dinle, ama baya işe yarayacak eminim.

* benim vaktim bol

+ benim de.

- aslında çok düzmantık. madem plecebolar üçte bir gibi büyük bir iyileştirme oranına sahip, neden onları tüm dünya onları leblebi gibi kullanmıyor?

+ adamlar onun plecebo olduğunu öğrendiğinde etkisi sıfıra inmiyor mu birader?

- iniyor, fakat kimse bilmeyecek ki

+ bu nasıl olacak?

- bunun bir çaresi olmalı

* bence bu zaten farkında olunmadan yapılmaya çalışılan bir şey. neden son zamanlarda organik tarım ve bitkilerle daha göt göte yaşamaya başladığımızı sanıyorsunuz?

- ne yani aslında otlar bir işe yaramıyor da plecebo görevi görsün diye mi pazara sunuluyor diyorsun?

* hayır tam olarak bu değil. otlar işe yarıyor fakat insanlar farkında değil-ki içlerine işe yaramayan bir ot eklense ve ağrılara iyi geldiği söylense-inanarak içen insanların üçte birinin ağrısı geçse fena mı olur.

+ sen bir dahisin

* oha! o kadar da değil, sadece nasıl delirebileceğimi biliyorum.

- şaka maka da kafamız açıldı be mayko, şu günahı olmayanlardan yapsan da arındırsak kendimizi.

* plecebo oğlum plecebo o

- siktir lan


*** *** ***

gülmüşlerdi. neydi o günler. çok kafa patlatırdı, ciddi manada efsunluydu. ama bunu hiçbir zaman önemsemedi.
beyler iç işleri bakanlığı teftiş müdürlüğünden geldiler. doğum gününe vergi alınıyormuş, haberimiz yok.

ekip otosundan yazıyorum, sizin yüzünüzden 6 ay yatarım var. silik falan olmayın çıkınca ufak bi işimiz var.
bazı sanatsal fotoğraflarımı paylaştığım ve edebi betimlemeler yaptığım sayfam için lütfen aşağıdaki linki tıklayın. umarım beyyyenirsiniz:

http://thefakirisbek.tumblr.com/
bazı gerçeklerin artık gün yüzüne çıkması gerekiyor. hayatım pahasına bunu bugün, tam da burada yapıcam.

bizim bunla tanışmamız yeni değil aslında; süt kardeşiz biz.

sonradan sahtekar bir büyücünün, bana mis süt, ona ise gerçek mimciş sütü verdirdiğini öğrenip, sebebini araştırdığımızda, kutsal kasesine bakıp ileride bizi karşı karşıya getirme planı olduğunu anladık.

lan dedi, neden böyle bir şey yapmak istesin?

dedim; oğlum, belki biz züper gahramanızdır.

- yav bak dalgana dalgan büyüsün be abi

dedi. dalganın bakarak büyüyebileceğini işte o gün ondan öğrendim.

- bunda bir sır olmalı

dedim.

- yav sen gerçekten inanılmaz paronayaksın

dedi. ne içtiğini gerçekten merak ediyordum. acaba bana da ayırmış mıydı?

aynı ülkede yaşayan iki deliydik. aynı dünyada yaşasak da fark etmezdi. herhangi bir ''aynı'' birleştirebiliyordu kafamızı. uçağa bindim ve kaldığı küçük kasabaya ulaşmam tam üç saatimi aldı. kapıyı çaldım; bu sırrı artık çözmeliydim.

kapıyı açtı. yine her tarafı façalıydı, kıpkırmızı kan olmuştu.

o ne zaman kendini kesip her tarafını façalasa, aklıma kıpkırmızı karpuz içi geliyordu. böyle bir iğrençliği beynimde barındırdığım için kendimden utanıyordum. ancak bir gün sonra tüm yaralar kaybolup kendi kendine normal hale döndüğünde bu vicdan azabından kurtuluyordum. hemen gidip bir karpuz kesiyordum, ogggyşş. kıpkırmızı bir kankarpuzu.

- kanka be sen böyle kendini kesip ne anlıyorsun?

dedim.

- rahatlıyorum be moruk biliyorsun vücudum sizin vücut tepkilerinize benzemiyor, bir gün sonra tüm yaralar kapanıyor ve iz de kalmıyor.

dedi.

- tamam eyvallah kapanıyor da, peki sen bu işten ne anlıyorsun?

diye sordum.

- zevk alıyorum

dedi.

işte o gün ondan korkmaya başladım.

- aramızdaki sırrı çözmek zorundayız, bu benim paronayamı had safhaya çıkarıyor ve psikolojik anlamda derinlere girip çıkmamam için elinden geleni yapıyor

dedim.

- bunun için büyücüyü bulmalıyız

dedi.

işimiz gerçekten de çok çok zordu. tam otuz sene önce yetimhanede büyüyen bu iki genç, bir büyücünün eline düşüp süt kardeş ilan edilmişti ve yıllar sonra kaderleri ayrılıp yolları birbirine şehir mesafesinde uzamasına rağmen, aldıkları birer mektupla, aslında süt kardeş olmadıklarını öğrenmişlerdi. mektuplar aynı gün aynı saatte ellerine ulaşmıştı ve hemen sarıldıkları android telefonlarıyla birbirlerini aramışlardı.

+ alo mayki naber moruk ben facali ve yarali yurek

- olm facalı kısmından sonrası bize vakit kaybettiriyor kısa kes de mehter marşı olsun

+ mehter marşı uzun olur saf, daha uygun bir şey bulamadın mı?

- kankito siktiret marşı filan da, bir mektup aldım pek de hayırlı haberlerim yok

+ mektup mu?

- evet de neden şaşırdın?

+ olm ben de bir mektup aldım lan

- hasiktir kimden?

+ önce sen söyle

- hayır sen

+ olmaz sen

- hay amk ya, büyücüden

+ harbi mi lan, ben de ondan aldım mektubu

- mektup yanında mı?

+ evet yanımda

- son cümleyi oku lan

+ ee okuyum; ''gözlerinden öperim''

- amına kodomo köylüsü ya hala bu devirde gözden öpen mi var

+ sen ilk cümleyi oku

- okuyorum; ''mektubuma başlamadan önce''

+ mal lan bu adam

- niye?

+ mektuba başlamadıysa bu anlatıkları ne oluyor ki amk? mektubuma başlamadan önceymiş, dalyarak!

- olm adam efsunlu anlamıyor musun? mektup yazar gibi yapıp, başlamadan da not gönderebiliyor görmüyor musun?

+ elim ayağım titriyor lan

- kanka ben seni bir beş dakika sonra arayım mı?

+ neden?

- kendimi kesicem

+ olm böyle zorlu bir durumun ortasında zevk yapmayı nasıl düşünürsün lan ipnelik yapma

- pahalı zevklere sahibim kanka.

dedi ve telefonu kapattı. o günden sonra bir daha ondan haber alamadım. ta ki bu sözlüğe üye olup sahte de olsa süt kardeşimle karşılaşana kadar. evet bu kesinlikle o.

fakat üstünden uzun yıllar geçti ve paranoyam ilerleyip deliliğin son kapısına kadar geldim. göt korkusu her yanımı sarmış durumda ve hayatımdaki herkesten şüphelenir bir haldeyim.
düşünüyorum; bunca yıl aramadı sormadı. mektup bilene yazmadı. benim süt kardeşim bunu yapmazdı, mutlaka bana ulaşır siktiriboktan da olsa bir yerlerden haber uçururdu, ne de olsa milenyum çağındaydık amk.

hayır bu o olamazdı. büyücünün ta kendisiydi o, ve onu temizledikten sonra sıranın bana geldiğini anladıktan sonra deliliğin son kapısını da açtım.

bu arkadaş büyücüdür. küçükken bana mis sütü normal süt diye içirip facalı ile süt kardeş olmamızı sonra da yollarımızın ayrılmasını sağlayandır. onu gebertti ve şimdi de benim gibi bir delinin gözyaşına bakmayacak. imdaaaaat kurtarın beniiiiiiiiiii!

devamı için; (bkz: #18073898)
seksist konularda uzman olduğu daha 1300 km den belli olan yazar. şimdi bu adama kızıyorum.

neden?

diyor ki gelip gelip benim nick altıma pisliyorsun,
yani her halükarda nickaltım pislenmiş oluyor. hadi daha kısa ve anlaşılırını söyleyelim, olur ya 10000 tane okur var nickaltı yerine altına diyelim daha anlaşılır olsun.

e pisledik de ne oldu. adamın altı pislendi. ama biz temizlemesini de biliriz. hiç unutmuyorum bir gün hastane acilinde nöbetçiyiz, bir hasta geldi üzerindeki tüm kiysiler kıpkırmızı, ulan dedim ya milli maçtan geliyor ya da galatasaray'ın düz kırmızı forması.
adam bir yandan da nasıl bağırıyor ama, uuaaaaah leeeeeeen filaaaaaaaaan falaaaaaaaan.

dedim ki bu kesin taraftar, arada trübünde öğrenemediği besteleri tekrar yoluyla tazeliyor.

sonra ne kadar mal olduğumu anladım. hastane acilinde fanatik taraftarın işi ne olm dedim kendi kendime ve hafif silkelenip ürpermeyle karışık kendime geldim.

meğerse adam büyük bir trafik kazasa yapmış ve her tarafı kan içindeymiş, bendeki sik kırıklığına bak. malın önde gideni.

neyse hemşire geldi ve üzerindekileri çıkartmalısınız dedi. dünyanın en seksi olmayan üst çıkarması. ne çıkarsa çıksın meşhur yılbaşı kırmızısıyla çıkıyor. kadın olsa yanımdaki abaza üzerine atlayacak, erkek merkek farketmez abi dedi ama zor tuttum hergeleyi.

neyse soyduk soğana çevirdik adamı değerli eşyalarını zarfladık ve bizden çıktı. kazada tam yüreğinden bir darbe aldığını öğrendim doktordan. durum ciddi dedi.
nedir doktor ben bunu öğrenmeliyim dedim.
yüreği faça almış dedi.
la dedim ne façası şunu anlayabilecğeimiz hastane diliyle anlatsana.
bipolarit logatirma destekli tandans kronolojisi oluşmuş dedi. ananım amı dedim doktora.

adam gibi konuş lan dedim ve bağırdım; sinirlenmiştim.

dinlemiyorsunuz ki beyefendi dedi. yürekten faça almış bu hasta, dolayısıyla buradaki yara nın iyileşmesi için ciddi bir dinlenme süreci gerekecek. onun sışında gerçekten çok ciddi bir duruma sahip değil, dedi

doktor, sana orhan gencebay arabeskinde bir aforizma söyleyeceğim ama yaptıracağı çağrışığım senin beyninle ya da zekanla birebir alakalı. çözemezsen ikinci kez sorma dedim.
tamam dedi.

tüm yaralar geçer ama dil yarası geçmez doktor dedim. ütüsüz deli gömleği giydirdiler amk.

en sevmediğim şeydir. sana bu satırları bakırköy'den yazıyorum.
düşünen adamın da çok çok selamı var halan gillere, amıcan gillere hepsiciğine selamları varmış onun da.

he seksist konularda yapacağım eklemeyi unuttum, yakın zamanda sevişelim. bende unutkanlık da başladı, ah bu depresif ilaçlar. alkolsüz de içilmiyor ki meret.
(#20724986)

Sözlükte gerçekten kaliteli, yazdıkları insan ruhuna yaşantısına, gizli kalmış hislere ve benliklerimizde değerlendirip yaşadığımız bir çok olaya açıklık getirebilecek ve bunu yazara aksettirebilecek yazarların hepsinin nick altında adı olan adam..

Kıskanıyorum bu yazarı ben. Niye ?

çünkü adam okuyor..

cidden okuyor ve kaliteli yazı ve yazarları asla es geçmiyor...
herkese bol bol teşekkür ediyorum hepinizi ağzınızdan öpüyorum arkadaşlar. ayrı ayrı, itina ile. kukla sen uzak dur daha gencim amk.

şu an çalıştığım ofiste bir doğum günü partisi veriliyor. geçen hafta da vermiştik. o kadar salak bi patronum var ki anlamadı herif. ben de ayrı bi salağım gerçi, hipnozcu burda doğum günün kutlu olsun yazınca inanıyorum hemen.

şimdi bütün ofis arkadaşlarımla odanın bi ucundan bi ucuna koşuyoruz tempolu şekilde. on dakika daha devam edip zemine oturucaz. pantullarımızı çıkarıp apış aralarımızı koklıcaz.

o sıra doğum günümden faydalanarak yasemine yürürüm diye düşünüyorum. yasemin çok değerli bir arkadaşım bu satırları okuyorsa ona da sevgilerimi yolluyorum. canım ya çok tatlısın seni sikerim.

son olarak beni bu yaşlara getiren, renkli televizyonla tanışmamı sağlayan, ülkeye otobanı getiren, ırakta 1 koyup 3 almayı amaçlayan rahmetli özal ile taçsız kral peleye de minnetlerimi sunmak istiyorum.

"raşit usta nefis tavuk döner" - > paket servisimiz mevcuttur. (haftada bir doğum günü kutlanınca millet reklam vermeye başladı. iyi ki varsınız arkadaşlar ve iyi ki benimsiniz)
eski futbolcu, yeni otobüs durağı.
Gecen barda gündüzün cafede olsun. Altında BMW x5 in üstünde Levis kotun olsun. Hep iç kafan güzel olsun. Gecen yatağında gündüzün msnde olsun. Müziği aç bass ı koy komşular kopsun. Hayatın neşeli, doğum günün kutlu olsun.

kandil mesajıymış, sonunu değiştirdim. idare et yieenim.

not: bu kandil mesajını nasıl bir kafa yazmıştır, izninizle onu düşünecem bikaç saat.

edit: sonunu değiştirmeyi de becerememişim, sori.
sözlüğe dökülmüş, okuyanları da dökmüş ambulans şoförü. türk filmi gibisin lan.
görsel

60 kiloysak, 59'u taşşak.
anladığım kadarıyla beni seviyor ve aynı zamanda benden nefret ediyorsun. lanet olsun dostum, içine düştüğün ikilemmadan ötürü kendime kızdım. ama sakın! sakın! sakın hüseyin, bu ikilemmanı suistismar etme ve başkalarına da ettirtme.

sana şu an diyeceğim tek şey var: bu tipi bozma.
ben bu herifle monopoli oynamam. yani muhabbetine falan bişi diyemem ama bazı insanlarla monopoli oynamamanız gerekir. iki kere iki dört. aklıma geldikçe delirecek gibi oluyorum.
gördüğüm ilk yerde cebine para sıkıştıracağım fakir, manyak zenginim olm ben.