bugün

facali ve yarali yurek

(bkz: #18041312) *

her ne kadar süt kardeş olmadığımız ortaya çıkmış olsa da, onun büyücü olmadığına kanaat getirdim. büyücü böyle yapmazdı. onun planları daha kusursuz olurdu.

*** *** *** *** ***

hala ''sır'' konusunda gram ilerlememiştik. birbirimizi bulmaya çabalarken tekrar kaybetmek için aptal, beyhude korkular neyimize idi. bir an önce iki mektubu yan yana getirip aradaki yedi farkı bulmalıydık. hatta bir fark bulsak bile, bizim için kârdı.

işin aslı; farkı bulsak da bulamasak da biraraya gelebilmeliydik.

oturup ruhsal hezeyanları sonlandırma çabalarına vakit ayırmalı, çıkacağımız içsel yolculuklar için yanımıza alacağımız ''üç şey'' in ne olduğuna karar vermeliydik.

delireceksek beraber delirmeliydik.

*** *** ***

kendi kendine gençliğini hatırladı, gözünün önüne gelen binlerce kareyi birleştirip sinemalaştırdı.

üç kişilerdi; yanlarında bir de arkadaşları vardı. can sıkıntısından ne yapacaklarını düşünürken, onlara bir oyun oynamayı teklif etmişti. onlar da kabul etmişti.

oyun basitti. fakat ''dürüstlük üzerine kurulu'' olması şeytan'ı da oyuna katarak riski üçe değil dörde böldürüyordu. üç kişinin oynadığı ama şansların yüzde yirmibeş olduğu bir oyun...

bir anlamda kumardı. fakat onlara şeytan'dan bahsetmedi. bunu sonra anlatacaktı..

*** *** ***

- hadi anlat

dedi facalı. diğeri;

+ evet anlat da bir an önce başlayalım sıkıntıdan patladık

dedi.

* tamam başlıyorum; gülmek dalga geçmek yok ama.. eğer daha iyisini bulan olursa, o dakka söylesin. bunu bozar ona geçeriz.

- peki

+ tamam

* aklınızdan, bir den üç e kadar bir sayı tutun ve dillendirmeyin, sabitleyin ve kimse söylemesin. herkes tuttuğunda kafasını sallasın. herkes seçtikten sonra açıkladığımızda, iki kişi aynı sayıyı seçerse kazanır, tek kalan kaybeder.. nasıl??

+ harika

- süper

* hadi başlayalım

hepsi aklından kendi sayısını tutmak için düşünürken, anlamamış olma ihtimallerini de göz önünde bulundurarak, göz göze bakan arkadaşlarına ilk işareti verdi. diğerleri de onu takip edip kafalarını salladılar.

* ilk ben açıklamak istiyorum

dedi hipnozcu. diğerleri susarak devam etmesini sağladılar.

* üç

diğeri;

+ iki

- bir

inanılacak gibi değildi. herkes farklı bir sayı tutmuştu. gülümsediler.

* bir daha yapalım hadi.

+ aynı sayıyı seçebiliyor muyuz?

* hangisini istersen onu seç, sıkıntı yok

+ tamam

hepsi birden anlaşmışçasına kafasını salladı.

* bu sefer ilk sen söyle facalı

- iki

+ bir

* üç

kahkahalarla güldüler.

farkında olmadan şeytan'ı atmışlardı masadan, çünkü dürüstlüğü bozan olmamış, ihtimaller yine üçe düşmüştü.

ama o, görev icabı da olsa asla pes etmezdi ki..

* son bir kez daha yapıp oyunu bitirelim, inanıyorum bu sefer çıkacak

- uyar

+ peki

kafalarını salladılar. ''bu sefer sen söyle'' dedi facali diğer arkadaşına;


o yine ''bir''i seçmişti

+ bir

* ben bu sefer ikiyi seçtim


dedi sırımtırak bir suratla hipnozcu.

- üç

yine tonlarca kahkaha uçuştu havada. üç denemede de aynı sayıyı denkgetirememişlerdi.


* benim peşime düşüp üçü seçtin di mi?

- evet

* ben de bu sefer değişiklik olsun diye düşünmüştüm

- kısmet

* ya da doğru zamanlama

- hey bunun doğru zamanlama olduğunu iddia edemezsin

* nereden biliyorsun edemeyeceğimi?

- ederim dersen; ben de bunu bir kere daha denersek, üç seferin en az bir tanesinde aynı rakamı bulacağımızı iddia ederim

* yani kısaca bir daha aynı şeyin olması imkansız mı diyorsun?

+ senin doğru zamanlama iddianı çürütüyorum dostum


*** *** ***


şeytan masadaydı. konuşmaları sessizlik içinde izliyordu. artık ilk başarısız deneme her ne kadar hırslandırmıyor olsa da kendisinden binlerce yaş küçük bu gençleri çok da fazla ciddiye almayı kendine yakıştıramadı. en sevdiği günahtan bir yudum aldı. tüm günahların tadını almasına rağmen ''kibir''in yerini hiçbirisinin tutmamasını seviyordu. aynasını çıkardı ve kendine baktı, ayna, korkudan onu en güzel haliyle gösterdi. saçları hafif dağılmıştı. elini ağzına götürdü, koca bir tükürüğü avucuna doldurdu. saçlarını bununla ıslattı ve beğenmediği yerleri düzeltti.

gülümsedi...


*** *** ***


diğer arkadaşları araya girdi;

+ bi dakka bi dakka

ona baktılar.

+ o zaman ben de, şayet bir üç deneme daha yaparsak üçünde de mutlaka iki aynı sayının denk geleceğini iddia ederim.


*** *** ***

şeytan işbaşındaydı.

*** *** ***

kumara yatkın heyecanlı ruhuyla facalı lafa karıştı;

- sanki bu ufak ufak bir kumara dönüşmekte

* evet dostum, ''şeytan'' kağıtları dağıtmamızı istiyor. oyuna katılabilmek için birimizi kandırıp hile katmak istiyor. buna gönüllü olacak kimse yok aslında farkında değil.

- nasıl yani?

* istatistikle

- bu ne demek oluyor?

* bak dostum; istatistik, ''şeytan''ın, ''sayısı belli olmayan milyon yıl'' önce, icat ettiği bir araçtır

- çok saçma

* değil

- nasıl?

* anlatayım... şu oynadığımız basit oyunda kaç tane ihtimal var hesaplayalım; bir, herkesin seçtiği sayı aynı çıkar. atıyorum herkes ''üç''ü seçmiştir ve kaybeden olmaz. bu ilk ihtimal.

ikinci ihtimalde herkes farklı bir sayı seçmiştir ve kaybeden yine olmaz. sen bir, facalı iki, ben de üç ü seçmişsem mesela.

+ okey

* diğer ihtimal de kazananın olduğu, yani iki kişi aynı sayıyı seçip kendilerini kurtarırken, seçilmeyen sayıyı seçenin ise kaybettiği ihtimal.

- evet doğru

* peki kaç ihtimal oldu?

- üç ihtimal

* oyunu kaç kişi oynuyoruz

- ee üç!

* o zaman kaybetme ihtimali yüzde kaç oluyor hesaplar mısın?

- tabi basit. hepsi aynı ya da hepsi farklı geldiğinde kaybeden olmuyor, aynı iki sayı denk geldiğinde ise farklı sayıyı seçen kaybediyor. dolayısıyla üç ihtimalli bir oyun olduğu için kaybedilen oyun ihtimali yüzde 33.3 iken, pas geçilen oyun çeşidi iki olduğundan ihtimal yüzde 66,6 ya çıkıyor.

* bu da oyunda pas geçilme ihtimalinin, kaybedilen oyun ihtimalinden daha fazla olduğunu göstermez mi?

- evet.. üç oyunda ikisi pas, bir oyunda da kaybeden çıkmalı bu hesaba göre

* ama öyle değil işte

- nasıl değil yahu, iyice kafamı karıştırdın


*** *** ***,

şeytan sinirden kuduracak gibiydi. masada oturuyor olabilmeyi çok isterdi. hipnozcu yine birilerine bir şeyler öğretmeye çalışıyordu. bunun tek sevinilecek tarafı yeteneğinin farkında olmamasıydı. ''bunu fark etmemesi için tetikte olmalıyım'' dedi kendi kendine. ''bu çocuğa dikkat etmeliyim''...

öyle ya yeteneğinin farkında olan birileri bile olabilirdi.

*** *** ***

* ben size bu oyunu ilk açıkladığımda ''aklınızdan ''bir''den ''üç''e kadar bir sayı tutun ve söylemeyin demiştim ve siz bu sayıyı seçmek için karar merciine başvurmuştunuz. yani ''ben''liğinize, yani ruhunuza..

- evet, doğal olarak

* tabi doğal, fakat ihtimal hesabını ikiniz de yapmamıştınız haksız mıyım?

+ evet ben yapmadım

- valla ben de yapmadım

* eveeet geldik can alıcı noktaya; oyun başlamadan önce kaybetme ihtimalinin yüzde 33,3, kaybetmeme ihtimalinin ise yüzde 66,6 olduğunu size anlatsam ve oyuna başlasak, üç denemede de kaybetmeyen çıkmasını normal karşılamaz mıydınız?

+ ben karşılardım

- ben de

* işte şeytanın istatistiği kullanarak heyecanı ve inancı yitimemize sebep olması böyle oluyor.

- bunu biraz daha açar mısın?

* tabi; herkes aklından bir sayı tuttuğunda, bunun tek kalan, yani kaybeden sayı olmayacağına inanarak tutar. bu inanç sana kazanmaktan çok, kaybetmemen için yardım eden olgudur. ama bunu kimse bilmez.

tam anlamıyla inandığın için kaybeden sayıyı asla seçmezsin. ama kazanamazsın da. herkes farklı bir sayı seçer ve oyun pas geçer. ne zaman ki istatistiği hesaplar ve kaybetme ihtimalini saniyenin binde biri sürede de olsa aklına getirirsin, işte o zaman şeytan devreye girer ve istatistiği bozman için seni dürtükler.

bu da onun olgusudur.

biz buna kumar diyoruz. inancını yitirip aslında seçeceğin sayıyı seçmemen için ''istatistiği yanıltmak'' gibi bir fırsatı önüne seriyor; içinde yatan marjinal olma duygusu da seni faklı kılabilmek adına aslında inanmadığın sayıyı seçmeye zorluyor. insan bunu farkında olmadan yaptığını zanneder fakat düşünüp bulanlar asıl marjinallerdir.

hipnozcu devam etti;

* ingiltere'de çok saygın bir teknik direktörün istatistik hakkında bir yorumu vardır bilir misiniz? ''istatistikler mini etek gibidir, görsel olarak harika olsa da asla asıl görmek istediğiniz şeyi göstermez'' der.. ya da bunun gibi bir şeydi. belki de çözdü ve buraya vurgu yapmak istedi. bilemiyorum.

- sayı seçmece oyununu bir daha oynamak istiyorum, bunu bir daha denemeliyiz.

* hayır artık istatistiği biliyorsunuz, ona yenilirsek bu konuştuklarımız boşa gider. bugün şeytan pas geçecek, oynamayalım!..

*** *** ***

''bu çocuğu gerçekten sevmiyorum'' diye hayıflandı şeytan. ''adi piç kurusu!!

*** *** ***

* arkadaşlar plecebo olarak bilinen, yani ilaç görünümünde fakat içinde ilaç yapımında kullanılan tozlardan başka bir şey olmayan hapları duymuşsunuzdur. bir çok hastalık üzerinde denenen plecebolar, hastalara bilmeden gerçek ilaç olarak yutturuluyor ve hastaların üçte biri iyileşiyor bunu biliyor muydunuz?

cevap vermelerini beklemeden devam etti; bu, şu anlama geliyor ki, ''insan inandığında'' ; yani o ilacın kendisine iyi geleceğine inandığında, ilaç niyetine içtiği pleceboların içleri inançla dolduruluyor ve inanç, insanı iyi edebilmek için var gücüyle çalışıyor. tabi ölçümlemelere göre başarılı da oluyor.

- vay be

+ vay ki ne vay

* size bir soru; bu oyunu oynamaya başlarken, yani ben ilk defa ''bir sayı seçin'' dediğimde, kaybeden sayıyı seçeceğiniz korkusu yaşadınız mı? aklınızdan bir defa bile olsun o ihtimali geçirdiniz mi yani?

düşündüler. sanki bir zaman tünelinin içerisindeydiler. sessizce birbirlerine baktılar. cevapları ''hayır''dı.



*** *** ***


şeytan artık ağlıyordu. hırs ya da sinir bilemem. ellerimi gözyaşlarına sürdüğümde, dolaylı da olsa bir tarafımdan tutup beni de hikayenin içine bulaştırmaya çalıştığını anladım. ''geri durdum''

gözlerime baktı, gözbebekleri gözyaşlarından seçilmiyordu. içine çekmeye çalıştığını nasıl anladığımı soranlara bu paragrafın ilk iki cümlesini tekrar okumasını tavsiye ederim. ''geri durmak'' kalemi bırakmaktı. içmesem de kibrin tadına bakmıştım işte.


*** *** ***


- kanka bu anlattıkların harbiden ilginç şeyler, bana farklı bir şey düşündürdün

* söyle olm düşündüklerini, paslaşalım ki bi boka benzesin

- bir ütopya yaratacağım bak dinle, ama baya işe yarayacak eminim.

* benim vaktim bol

+ benim de.

- aslında çok düzmantık. madem plecebolar üçte bir gibi büyük bir iyileştirme oranına sahip, neden onları tüm dünya onları leblebi gibi kullanmıyor?

+ adamlar onun plecebo olduğunu öğrendiğinde etkisi sıfıra inmiyor mu birader?

- iniyor, fakat kimse bilmeyecek ki

+ bu nasıl olacak?

- bunun bir çaresi olmalı

* bence bu zaten farkında olunmadan yapılmaya çalışılan bir şey. neden son zamanlarda organik tarım ve bitkilerle daha göt göte yaşamaya başladığımızı sanıyorsunuz?

- ne yani aslında otlar bir işe yaramıyor da plecebo görevi görsün diye mi pazara sunuluyor diyorsun?

* hayır tam olarak bu değil. otlar işe yarıyor fakat insanlar farkında değil-ki içlerine işe yaramayan bir ot eklense ve ağrılara iyi geldiği söylense-inanarak içen insanların üçte birinin ağrısı geçse fena mı olur.

+ sen bir dahisin

* oha! o kadar da değil, sadece nasıl delirebileceğimi biliyorum.

- şaka maka da kafamız açıldı be mayko, şu günahı olmayanlardan yapsan da arındırsak kendimizi.

* plecebo oğlum plecebo o

- siktir lan


*** *** ***

gülmüşlerdi. neydi o günler. çok kafa patlatırdı, ciddi manada efsunluydu. ama bunu hiçbir zaman önemsemedi.