bugün

ülkemizde canlı canlı ve heyecanlı yasanmıs olaylar buyrun seyredelim.

Dumurlar :

Kalp ameliyatı oldum. 4 ay rapor aldım ve bu 4 ayın
sonunda rapor paramı almak için Fatih SSK'ya gittim.
Klasik bir şekilde eksik evrakları parti parti söyledikleri için 3 gün
uğraştım ve büyük gün geldi. Param hesaplanıyor.

Bankodayım, sorular geldi.
- Hastanede yattın mı?
- Herhalde abi, dedim, henüz evlerde kalp ameliyatı yapamıyorlarmış.
Hiç yorum yapmadı ve 2. soruya geçti.
- Çıktın mı peki? Ve ben dumur...
- Hayır, hala akşamları işten sonra yatmaya hastaneye
gidiyorum. Ve kafamı duvarlara vurduracak soru geldi.
Espri bile anlamaktan aciz bu adam sordu:

- istanbul'da kimsen yok mu yav.
Niye hastanede kaliyorsun ki hala?

********

Geçen gün akşam vakti dolmuşta gidiyorum,
arkadan teyzenin biri bağırdı: "Evladım şu sarı kamyonetin yanında
indiriver." Dolmuş şoförü dumur olmuş bir vaziyette:
- iyi de teyze, o kamyonet hareket halinde, nerde
duracağını nerden bileyim...

******

Geçen sene Hava Harb Okulunun Sınavı'na gitmek için
Bursa Terminali'nde otobüsümü bekliyodum. Bu arada ilginç bi
olayatanık oldum. Adamın teki karısını istanbul'a yollamak
için bi otobüs firmasından bilet almıştı. Fakat otobüs firması
adama ayırdığı bileti başkasına satmış. Adamda bu
sinirle gişede görevli olan memura şu şekilde bağırıyodu: 'Karımı s...
s... götüreceksiniz istanbulaaaaaa...

******

Şimdi arkadaşımla Taksim'de takılıyoruz. Bi adam
ağlayan çocuğunu susturmaya çalışıyor. Yanında da
bi polis var; sonra adam çocuğa dedi ki: "Sus yoksa seni
polise veririm." Yandaki polis de bi dellendi:
"Lan gerizekalı, biz adam mı yiyoruz da bize veriyon çocuğu?

*****

Bir gün izmir' de belediye otobüsünde gidiyoruz arkadaşlarla.
Bizim arkadaş boş yer buldu ve oturdu.
Sonraki durakta da eli bastonlu yaşlı bi amca geldi.
Arkadaş da kıllığına adama yer vermedi. Adam o
arkadaşın oturduğu koltuğun yanına geldi ve ayakta arkadaşın yer
vermesini bekliyor. Fakat arkadaş yerini vermedi.
Neyse adamcağızın da yazık, bastonu otobüs hareket ettikçe bi
o tarafa bi bu tarafa kayıyo. Arkadaş dayanamadı ve yaşlı amcaya:
'Amca bastonun ucuna lastik takarsan kaymaz'dedi.
Adam şöyle baktı, sonra 'o lastiği zamanında baban taksaydı
şimdi sen olmazdın, ben de orda oturuyo olurdum' deyince
bütün otobüs koptu.
Arkadaş o gün bu gündür belediye otobüsüne binmez.

*****

Bu komik olayı arkadaşım anlattı. Arkadaşım, okulun
ingilizce hazırlık bölümünde gereken "More Reading Power" adlı
kitabı almak için okulun yakınına tezgah açan kitapçıya gitmiş.
Kitapçıya kitabın ismini söylediğinde adam ona üzerinde yalnızca
"Reading Power" yazan mor renkli bir kitap uzatmış.
Arkadaş doğal olarak kitabın o kitap olmadığını, "More
Reading Power" adlı kitabı istediğini yinelemiş. Adam
ise şu cevabı vermiş:
- Kardeşim bu mor ya işte.
Alacaksan al şunu, almıyosan tezgahın önünü kapama!

*****

Bir kız arkadaşım ve ablası beraber Zeki Triko'ya
gidiyolar mayo bakmaya. Neyse bi bayan ilgileniyo,
arkadaşımın ablası bi mayo beğeniyo, bayan diyo
ki "aa çok güzel bi tercih yaptınız, zaten onun
çizimini Zeki Bey'le ikimiz yaptık, ben Zeki Bey'in
yeğeniyim."
Ablamız "aa sizin de mi soyadınız triko"
deyince, arkadaşım arkasına bakmadan olay
mahallinden uzaklaşıyo.

*****

Bir gün böle 3-4 arkadaş Ankara'da Ankara Metrosu
istasyonundayız; bekliyoruz metroyu.
Tam da okulların çıkış saati filan, etraf hınca
hınç dolu. Neyse 2-3 dk. sonra metro geldi herkes
hücum etti; biz baktık "tren çok doldu bi
sonrakine binelim" dedik ve gittik ordaki
banklardan birine oturduk. Daha tren gitmemiş bir
ding-dong ve anons:
"istasyonlarimizda gereksiz bekleme yapmak yasaktır."
Biz sallamadık, nolcak filan derken bir ding-dong daha
ve ikinci anons: "Hişt gençler size söylüyorum binin lan trene!

******

işhanımızın kapıcısı ismet Abi'ye bir gün laf olsun diye
"ismet Abi binada dinozor görmüşler.
ilaçlamazsan çogalırlar, hastalık yaparlar"
dedim. O da, "Ula dinozor ne ki?" diye sordu.
Yemi yuttuğunu görünce sıraladım:
"Küçük, fare gibi bir hayvan, çabuk ürer." Bir süre
detaylı attım.
Hepsine inandı. Yarım saat sonra:
"ismet Abi, sana şaka yaptım,
dinozor filan yok burada," dedim.
Cevabı yüzünden iki dakika kendime gelemedim:
"Ben biliyordum zaten.
Hayvanat bahçesinde hiç mi dinozor görmedim ki!"

*****

Bir arkadaşım küçük bir firmanın otobüsüne biniyor.
Otobüs hareket ettikten kısa süre sonra şoför
mikrofonu eline alıyor ve şunları söylüyor:
"Hostes bacımız iki gündür uyumuyor. Muavin de
amcasının cenazesinden geldi.
Bugünlük su filan içmeyin.
Elleşmeyin gariplere."

******

Bi gün arkadaşla dolmuş bekliyoruz. Üst geçit
var ama kendi halinde bir kadıncağız
yayaya kırmızı yanarken caddeden geçmeye çalışıyo.
Üst geçitin altında beklemekte olan polis otosundan şöyle
bir anons yapılıyo:
- Hanım nireeee, hanım nireee?
Teyzeden cevap:
- Eltimgileee, beyimin haberi var. Sana ne kiii.
sadece türkiyede olmasına sasılmıyacak durumlardır aynı zamanda.
(#174594)
(bkz: yok böyle bir anket)
Melih gökçek'in konuk olduğu bir televizyon programında yayına bağlanan bir hayat kadınının sözleri:"melih bey iyigünler, biz bizim keranede 100 tane orospu senin gibi bitane orospu çocuğu doğuramadık" demesi.
babanınızın msn den size titreşim spamlaması
pazar da tezgaha konulmuş vitrin mankenlerinin üstünde sırasıyla sibel kekilli, gamze özçelik ve sibel can yazması.
(bkz: fantezinin böylesi)
bir x kentinin y devlet hastanesinde rapor almışım onu kaşeleyecekler. kaşeleyecek doktor bahçede çayını içtiği için rapor koçanını bize verir odasını tarif eder ve aralarında başhekimin de kaşesinin olduğu 20 küsür çeşit kaşeyle bizi yalnız bırakarak bize doğru kaşeyi arattırır. *
ankara üniversitesi Ord. Prof. Dr. Ş. Aziz Kansu Binası'nın yemekhanesinden lavaboya giden kızların eşyalarını da toparlayarak çıkarız, merdivenlerde oturup onları beklerken, elinde bir montla cranium arkadaşımız gelir:

- abi bu mont da kalmış kimin montuydu bu?
+* ne bilelim abi.
- ya ben kokladım bu parfümü tanımıyom ben..
+ manyak mısın abi sen ne kokluyon. tamam ver , aslı'nındır o.

5 dakika boyunca no witzki arkadaşımız monta sarılmış vaziyette oturur, arkadaşlar gelmeden hemen önce yemekhaneden panik halinde tanımadığımız bir kız çıkar.

* pardon montumu alabilir miyim?????
+ aa sizin miydi. pardon!! *

çoook sonra gelen edit: ulan bu adamlar yazar oldular şimdi. kızmasınlar... *
öğlen dersinden çıkan anadolu üniversitesi öğrencisi zemberek yılanı yemekhanenin yolunu tutmuştur. o gün yemekte ne olduğunu düşünerek sabırsızlanmaktadır. yemekhanede geçen yaklaşık 45 dakikalık bekleyişin ardından yemeğine kavuşur ve büyük bir iştahla yemeye başlar. derken gözüne birşey takılır salatasının içinde bakar bu nedir diye birde ne görsün "salyangoz" midesi bulanır ve bunu aşçıya göstermeye gider ve durumu anlatır.

aşçının tepkisi: "şu yan tarafa döküver yemeği"

üstüne siniri bozulan zemberek yılanı idareye doğru yola koyulur ilk engeli aşmış idarenin kapısına ulaşmıştır yetkili ile görüşmek istiyorum der ve elindeki tabldotu gören beyefendinin bir tanesi buyrun ne vardı diye cevap verir. üstüne durumu ikinci kez anlatan zemberek yılanı verilecek mükemmel cevabı beklemeye koyulur ve en sonunda gelir.

"siz onu şu kenara bırakın aşağıdan yenisini alın"

bunun üstüne sinirleri hepten bozulan zemberek yılanı tüm içtenliğiyle teşekkür ederek odadan ayrılır ve güzel başlayan günü bu şekilde boka sararak devam eder gider. ayrıca anadolu üniversitesinin yemekhanesinde yapılan yemeklerin içerisinden herşey çıkabileceği birkez daha görülmüş olur.
şu an internet ortamlarından isim verip te rencide etmek istemedigim, yarın bireysel olarak gidip küfürlerimi iletecegim bir pastaneyle geçti bu olay.

olay bayramın son gününden bir gün sonra olan bugün geçmekte ve pastanemiz bayram boyunca sürdürdügü promosyonu bir hafta daha uzatma kararı almış, binalara afiş asmış. bir tepsi kadayıf 15 ytl.
anasını satayım bu fırsat kaçmaz, normalde zaten kilosu 10 lira civarında kadayıfın. neyse açıkgözlü at kuyruk hemen aradı tabi pastaneyi, tamam efendim yarım saate kadar elinizde olacak dedi.
amınakoyim meger elinizde olacak degil, elinize vericez çatır çatır yiyeceksiniz demiş te ben anlamamışım o heyecanla.

tepsi dedigin nedir? şöyle en kötü 5 kilo bir şeyler alır degil mi? dikdörtgendir. en önemli özelligi ise büyüktür. bakın büyük olmasına dikkatleri çekmek istiyorum. tabi ben de sizin gibi çılgın bir tepsi bekliyorum, çılgın olmasa da bildigimiz tepsilerden. bu tepsiyi de her seferinde oldugu gibi bir romancı edasıyla betimlemek istiyorum: şöyle normal bir roman boyuna 10cm, enine de 5cm daha ekleyin. heh işte gelen tepsi budur.
amınakoyim sen tepsi göndermedin ki tabak gönderdin lan. bildigin pasta tabagı bu. bir de gitmiş para verip tepsi yaptırmış şerefsizin evladı. ulan nerden aklına geldi? nerede gittin yaptırdın bu tepsileri?
bakalım milleti sikecek başka daha ne yollar bulacaksınız?
ama bekleyin şunları yiyim geliyorum birazdan kafanızı gözünüzü yarıcam sizin.
az önce başımdan geçen bir olaydır efendim;

kutupsal insanı sakin sakin oturmuş bilgisayarında iken, kapı çalar. *
buraya kadar herşey normal, ancak bundan sonra yaşadığım o bir kaç saniye tam bir dumur..
kapı açılır*, kapı açıldığı anda biri dalar eve, böyle yelekli melekli*, kutupsal insanı anlamaz 'kim bu, ne bu?' sorularıyla kıvranırken karşı da koymaz, çünkü bir an aklından 'lan yoksa polis mi bastı evi?' diye geçirmiştir, zira aynı binada 3 ü gayet tanınmış 4 siyasi partinin ilçe teşkilatı vardır, ama bu saniyeler içinde de bir anda karşılık vermeye yeltenir, yabancı, 'pardon ben yanlış girdim galiba' der ve çeker gider....
cumartesi sabahı çok erken kalkılır ve kahvaltı etmek için mutfağa doğru gidilir, anneye seslenilir fakat yanıt gelmez, anne ekmek almak için dışarı çıkmıştır ancak dış kapıyı tamamen kapatmayı unutmuştur, apartmanda da tadilat vardır, bu arada sabah rehavetinin etkisiyle gevşeme ve esneme hareketleri yapılırken işçilerden birinin ayağı kayar evin içine dalar, dehşetli bir bakışma yaşanır.

işçi - pardon abla yanlış yere düşmüşüm. *
annenin gece saat 3 te antibiyotik içmesi gerekmektedir, bunun için saati kurmuştur. saat çalar, kutupsal odaya dalar uyandırma amaçlı, anne uyandırılır. anne insanı, yatağın yanındaki konsoldan* ilacını alır ve düşürür. işte bu saniyeden sonra sırasıyla, anne ilacı aramaya başlar, kutupsal'a ışık açtırılır, anne yatağın içinde yorganın altında dört dönerek kapsül arar, bulamaz, ensonunda "aman be son ilaçtı zaten" diyerek uykuya devam etme kararı alır, kutupsal ışığı kapatıp çıkacakken, anne " ahan da buldum, yastığın altına kaçmış" der..*
doğu ekspresi ile eskişehir'e gidilmektedir.

a:ark.
b:ben
70yat:70 yaşlarındaki aşmış teyze

bilecik dolaylarında:

a: ne biçim şehir bura ya resmen köy aq
b: öle deme olm şimdi böle olabilir ama osmanlı bu civarda kuruldu.
a: yaw yeme beni
70yat: evet doğru söylüyor osmanlı 1299'da burada daha doğrusu söğüt'te kuruldu.
arkadaş a doğru yumruk üzerine vurulan şaplak efekti yapılır.

teyze'nin bombaları devam etmektedir

(arkadaş singapur'a gidecektir)

a: ee ne getireyim sana ordan
b: laptop hardiski getir
a: oha
b: öle deme lan orda 100, 200$ dan gidio laptop'un kendisi.
a: hadi be kendime alırım o zaman
b: almazsan ayıp
70yat: yeni çıkan mp3ler çok güzel, çok ucuz orda onlardan alırdım yerinde olsam.
b,a: blue screen

not: mevzu bahis teyze gazetemin bulmaca ekini istemiştir. fakat 3 dk içnde çok kolaymış diye çözülmüş halde geri vermiştir. "o kesmediyse burada gayet zorları var" denilerek cep sudoku kitapçığı verilmiştir ve bilecikten eskişehir'e kadar kitapçığın yarısı teyze tarafından bitirilmiştir.

(bkz: vay anasını sayın seyirciler)
sozluk okurken, gozun ekranin sagina kayması ve eski sevgilinin isyerinin reklaminin gorulmesi.
üzerine giydiği "deep throat" tişörtüyle, elinde dondurma olduğu halde yürümekte olan şeker mi şeker, tatlı mı tatlı 1,50 boyundaki liseli kız.
arkadaşım web cam ı açtığında konuşmaya başlamıştık. sonra kakara kikiri yaparkene bir de baktım arkadan iç çamaşırıyla bir kız. gayet rahat bir şekilde kameraya el sallamıştı. ben de selam söyle demiştim ama kız ve arkadaşımın rahatlığı beni çok şaşırtmıştı. ben rahatsız oldum kız nerdeyse fazlalığı da çıkartcaktı. neyse seviyeli bir ilişkileri var. *
hocanın sınavda karanlık oda mikroskobu niye karanlıkta kullanılır sorusuna çünkü aydınlıkta görünmüyor diye yazmıştım. cevabı hoca sınıf içinde okuyup dalga geçmişti. o gün o kişi olduğumu ben ve hocadan başkası bilmiyordu. kimseye söylemedim çok utanmıştım. hala söylemiyorum ya.
mhp'nin bundan onceki koalisyon hukumetinde kendi imza attigi***** konularda, su anda secim propagandasi olarak varolan hukumete "siz yaptiniz, hiirr" gibi bindirmeler yaparak oy toplamaya calismasi.*

(bkz: ecevit in yaninda kabadayi mi olsaydim)*
sene doksanların sonları, lise sona gidiyorum. bayrak merasimi. aynı zamanda babamın samimi arkadaşı olan müdür muavini "çocuklar sizden bir şey isticem der". bu gibi durumlarda genelde car car konuşan gençlik birden susar ve burnumun tam dibinde olan muavin "pöfffff yine para isticek" dediğimi net bi şekilde duyar. mikrofona eğilir ve bana seslenir; "yok be çernom * senden para aldık mı bu güne kadar". *
uzakdogunun nadide ulkesi Thailand'da, turistik pazar yerini geziyorsunuz. mis gibi tropik meyvelere konsantre olmusken, nereden geldigi belirsiz bir canak suyla "fossssssuuurrrt!!!!!" diye islatiliyorsunuz. arkanizi donuyorsunuz ve iste o an dumur anini yasiyorsunuz: bir tuktuk'un icinde oturan budist rahip, elindeki kapla saga sola rastgele su fiskirtarak ortaligi kutsuyordur!!!
"pazarda buddha tarafindan kutsanmak; basima bu da gelecekmis, hayirdir insallah deyip"... meyvelere bakmaya devam ediyor bunye. sonrasi, iyilik saglik guzellik.
hoşlanılan kıza gösteriş yapma amacıyla kardeşin scooterı alınır. kızın karşısında artistik hareketler yapılırken scooter ayağınızın altından kayar ve göt üstü yere çakılınır. tabi kız dumur çevredekiler dumurdur. sonuç olarak amaca ulaşılmış kız ayarlanmıştır.
pilar ternera, şekersiz çay ve bendeniz bin bir zorluklarla girdiği odtu'den ayrılırken minibüse binip kızılay'a varma hayalleri kurmaktadırlar. bendeniz ayakta duruyor arkadan gelen paraları o sıkışıklık içinde başkalarına vermek vasıtasıyla şöföre iletmek görevini icra ediyordum. bunları yaparken bizim yazarlardan gelen * parayı öne uzattım ve para üstü bekleyişine başladım. bir iki dakika sorna birisi bana para üstü verdi ben pek alışkanlığım olmadığı için saymadım ve direk cebe attım. çok geçmeden aynı insan bana tekrar para verdi bunu da gönderdiler dedı ve ben o parayı da cebe attım saymadan.

beş dakika sonra arkadan gelen ses: beş milyonun üstü vardı.
sonra arkadan gelen başka bir ses: üç milyonun üstü vardı.
....
daha da sonra benim kalbimden gelen ses: oğlum cesaretlenip cebindeki para üstünü çıkarıp ver dedi. ama nerde. utanmıştım ulan salağa bak dedirtemezdim ve dedirtmedim.

minibüsten indim ve kendimi çok kötü hissettim ve arkadaşlarıma açıkladım olayı. ama bir durum daha vardı bir dakika içinde üç milyondan fazla kazanmıştım ve vermek istemiyordum.

işte bu olayın üstüne bir olay daha yaşandıki sormayın.

hep beraber bu parayı ne yapalım derken oralardan bulunan bir büfeden şeker alalım dedik ve büfeye yöneldik. ben hemen atıldım şekeri ben alayım ben de olan elli milyon bozulsun diyerek parayı uzattım. ufak paralarda geçerli olan para saymama alışkanlığı büyük para verince geçerli olmadığından dolayı parayı saydım. bir de baktım ki elimde seksen milyon var *. içimdeki şeytan dürttü verme parayı diye. bu arada ben de allah tarafından sınandığımı hissediyordum ve şeytanı dinlemedim o parayı geri verdim ve minibüs yolculuğundan kazandığım parayı da mendilci bir çocuğa vererek rahatladım. * *
bikaç dakika önce başıma gelen olaydır.

evin pencere ve balkon kilitlerini kontrol edip dışarıyı seyrederken yoldan geçen arabanın aniden durması.
arabadan bi adamın inip yola işemeye başlaması. siz daha nolduğunu anlamadan sanki haberi varmış gibi pat diye dönüp size bakması.* nanskym efektiyle çekilen perde. *
az önce sol frame de itirafçıların aslında demek istedikleri diye bir başlık görmek;
"ulan bu site hala duruyo mu dur bi bakayım" diyip siteye girmenin akabininde platonikim bölümünde yakın bir arkadaşın tarifine rastlamak;
kendisine haber verip dalga geçmek istemek ama yurt dışında olduğu için başaramamak.

nerden mi biliyorum o olduğunu;

"her sabah x numaralı otobüsteki (her sabah beraber okula gittiğimiz, genelde sabit 15 kişi taşıyan ve herkesin sima olarak birbirini tanıdığı otobüs) kaprili ipod lu çocuk... "