bugün

hissettirdikleri dedeye göre değişir, eğer torunun hatıralarında sevgiye dair ufak bir kırıntı yoksa zaten boşa yaşamıştır, ölmesinde de mahsur yoktur( mukadderat).
süper kahramanlar ölür mü?

amcam vardı benim. ileri derecede sara hastası. doktorlar 40-45 yaşına kadar yaşar demişlerdi.39 yaşına kadar yaşayabildi.d eniz mavisi gözleri vardı amcamın.

dedem vardı benim. 39 sene sara hastası oğluna bakan dedem. bir kere bile yakınmayan, bir kere bile onu bakımevine bırakmayı düşünmeyen tonton dedem. 35 gün dayanabildi oğlunun ölümüne. sonra gitti o da bu diyardan. onun da gözleri deniz mavisiydi.

süper kahramanlar ölür mü?
benim süper kahramanım öldü?

ve benim aklımda şimdi 2 şey var...

iki çift deniz mavisi göz.
%95 Torunların temammülen üzüldüğü hadise.
omrum boyunca belki cok tanıdıgımı kaybetmisimdir belki cok acı yasanmıstır ama gun olur hala da aklımda bir o kalır 24 ekim 2002 tarihinde kaybedilen bir dede.omrum boyunca en cok yanında huzur hissettigim omrum boyunca tum kalbimle sevebildigim tek insan.dedenin olmesi insana ne acı verir kim bilir ama hayatımda karsıma cıkan ender guzelliklerden bir tanesinin erken yasta olmesi inanılmaz bir huzun verir bana.
aksiliğiyle kimseyi yanına yaklaştırmayan, aslında ne kadar sevgi dolu olduğunu yalnızca bir kişiye söylediği güzel sözlerle herkesi şaşırtarak gösteren adam..
aksiliği yüzünden oksijen tüpüne bağlıyken bile sigara içen adam..
sırf aksiliği yüzünden yine yoğun bakıma alınan adam..
bir hafta yoğun bakımda kaldığı için yüzünü göremediğim adam..
yüzünde sonsuza kadar bir tebessümün kaldığı söylenen adam..hep somurtmasına ve hep sinirli olmasına rağmen..
sonra evinin kapısına bir tabutla gelen adam..

bremen mızıkacılarını kahkahayla anlatırkenki halini ve ben 5-6 yaşlarındayken evimize her gelişinde enteresan şekerler getirdiği için görmenin daha da tatlandığı anları ve daha birçoğunu bozuk plak gibi kafamın içinde tekrarlatan olay. bir tek beni seven ve hayatımda sadece birinin beni gerçekten sevdiğini hissettiren adam; tabutu kapının önünde duran ve herkesin beni o oradayken teselli etmek için çıkardığı teneke seslerinden farkı olmayan sesler.. "bir tek seni severdi. ağlamana üzülürdü, üzülme" diyenlere içimden içtenlikle "evet bir tek beni seviyordu" derken bundan emindim. çünkü bir gün bile bundan şüphe duymama sebep olmamıştı ve şüphe edeceğim zamanlar artık sona ermişti.
hergün bir anda karşıma çıksın diye dua etmeme, hep rüyalarımda görmeme ve gömülürken sadece mezarına bakıp ağlamama sebep veren dünyanın en çaresiz anı.
sırf adını taşıyor diye,torununa daire alan *,bütün mallarını erkek çocuklarının üzerine yapan,yaşamı boyunca dört ya da beş kez sizi gören bir dedeyse,sadece,özel üniversite finansmanını kaybettiğiniz için üzülünecek bir durumdur...
bazen deden hayattadır fakat varlığı ile yokluğu birdir.sonra sabahın köründe ölüm haberi gelir.o zaman anlarsın varlığı ile yokluğunun bir olmadığını ve koyar insana...
(#46351)) kesinlikle doğru.dedemi kaybedeli 4 sene oluyor.bu dünyada en çok annemi,sora dedemi severdim..halada seviyorum.salı günü sabahıydı.5:30 gibi.annem kaldırdı beni bende bırak anne uyuyacağım dedim.bana yaklaşıp deden öldü kızım kalk demesini hayatımın sonuna kadar unutamam.sonraki yarım saat ağzımı açmadım,sadece üstümü değiştirip babamı bekledim.babannemi görmek beni kendime getirdi.hayatta en çok sevdiğim insan ölmüştü ve ben yaşıyodum.o günden beridir aklımdan hiç çıkmadı.beni çok sevdiğini hatırladım hep,6 sene bana baktığını,geceleri kalkıp sütümü ısıttığını hatırladım.bi gün bile olsun beni kırmadığını hatırladım.onu her düşündüğüde ağladığımı hatırladım.o benim için çok farklıydı.ve şuan yanımda olmadısı herşeyden çok isterdim.belki şu an beni görüyodur yada duyuyodur.seni çok seviyorum dedecim!4 senedir değişmedi.hiçte değişmicek.
eğer aynı evde yaşıyorsanız sarsıntısı hepten büyük olacak durumdur...bu dede birlikte şarkılar söylenen(susamsokagı kız,güzel kız,şimdi sen nerdesin, nerde senin o güzel sesin.*),oyunlar oynanan(milli bayramlarda evde oklavanın ucuna kırmızı bez takıp marşlar söyleyerek dolaşmalar,onun taa çocukluğundan hatırladığı şarkıları öğretmesi vs...)bir dedeyse, şu dünyada tanıdığınız en sağlam, en temiz erkek, adam ve insansa, size 21 yıl boyunca babalık etmiş, gözü gibi bakmışsa acıların en büyüğüdür. o gittikten sonra hiç bi şey aynı kalmamıştır. bi anda büyütmüştür hayat sizi.trtdeki şarkılar daha bi hüzünlü olmuştur, son zamanlarında yattıgı hastanenin önünden geçen otobüs sık sık karşınıza çıkar olmuştur, bikaç gün yağmurdan sonra açan güneş daha bi sızlatmaktadır içinizi.böyle sürer gider.mekanı cennet olsun tüm dedelerin...
(bkz: çınar devrilmesi)
2 dedemde benden önce vefat ettiği için o acıyı ve onun şefkatini bilmediğim duygu.
Acılı bir duygudur.Ama mutlaka yaşanan bişidir.
zenginse yüklüce bir mirasın kaldığı andır
üzerinden 1 hafta geçmiş olan olaydır...
güle oynaya kapadokya gezisinden dönüyordum, artık dönüş yolundayım diye alıştırmak maksatlı "deden rahatsızlandı hastaneye kaldırdık, yoğun bakımda, bekliyoruz." şeklinde annemler bana haber* vermişlerdi. artık o yol gözümde büyümüştü, nasıl bitecekti... aklıma geliyordu bazı şeyler ama konduramıyordum. ne de olsa daha önce ölüm bu kadar yakınıma gelmemişti. kimseye yakışmadığı gibi dedeme de yakışmazdı. yok yok geçen seferki gibi yine iyileşecekti diye düşünüyordum... ama öyle olmadı işte, otobüsten indim, çoktan gerçekleşmiş olan haberi aldım, geriye kulaklarımdaki sesi, evindeki hayali kaldı, içim acıdı...
hatıraların gömülmesi, acıların dirilmesidir. bir seyahat sonrası ankara'da onlarda kalma isteğinin kafama dank etmesi, kahkahalarla geçen şahane bir gün, ve yemek ısmarlaması, üstüne bir de kaymaklı ekmek kadayıfı yedirmesi.. unutulmaz doyumsuz bir sohbet, akşam avrupa yakasında burhan altıntop'a kahkahalar atmak..kim derdi ki bu güzel günün altın değerinde bir final olacağını. meğerse öyleymiş, dedelerin en güzeli beni asil bir vedaya çağırmış, son kez kollarına sarmış. sonra geceyarısı dedemin anormal nefes alışverişlerine uyanmak, acil servise kaldırmak..en kötüsü de kocatepe camiinde onun o güleryüzlü resmini cenaze aracında görüp kabullenemeyip katıla katıla ağlamak..küçüklüğün ve gençliğin en tatlı tanığı güzel dedeyi kaybetmek böyle birşey işte.. *
siz dogduktan sonra ölen en yakın akrabanızsa ve ölüm sebebi akciğer kanseri ise hele birde onunla yaşamak istediklerinizin hiç birini yaşamadıysanız daha ufacıkken size aldıgı hediyelerden başka cok az şey varsa onunla ilgili hatırınızda tekrar tekrar koyan hadisedir.*
Büyük acı, tarifi yok. Sekiz senedir alışamadım yokluğuna.
bugün itibariyle uzun bir yoğunbakım macerası sonucunda,önce haberini almakla,sonra hastaneye gidip işleri ile uğraşmakla,hem kendini hem de diğer yakınlarını**teselli etmek,gasilhaneye ilk defa girip,morgdan ilk alışımda o kaskatı kesilmiş buz gibi ayaklarını görünce dünyamın başıma bir şekilde ters girmesini sağlamış,akabinde ikindi namazına müteakipen gömmek suretiyle yaşadığım olay..
belki kardeş, anne, baba acısı suretiyle aşağı bir yerlerdedir,ama bakış açınız diğer bir yerden olup da,dedenizin babanızdan daha yakınlık gösterdiği zamanlara denk geldiyseniz,ölümüne öyle kolay kolay katlanamazsınız,bir de öyle bir elzem ölü yıkama muhabbeti vardır ki;içinizi sanki neşterle narkoz-markoz muhabbeti olmadan deşerler,onun kaskatı kesilmiş vucüdunu bilinçsizce sabunlar,yeri ve zamanı geldiğinde sizin de bu hale geleceğenizi kestirmeye de çalışırsınız..arada bir de ama 20 ama 40 senelik yaşantınızda dedenizle geçirdiğiniz güzel günleriniz,ramazan olsa bile bir çayınızı esirgememeniz için kapınızı çalar,oturur o anılarla bir güzel dertleşirsiniz,arada bir ''dedenin sinirini tutamaması'' sonucu,kulak çekmeler de lafa girmek ister ama o anda o güzel anıları bozmamak adına ona izin vermezsiniz..aldığı çikolatalar,bayramlarda verdiği harçlıklar,uzun yolculuklar sonucunda denizin ortasında bir geceyarısı feribotun üst katında çay içişler,bir damla gözyaşı,arkada bir sürü insan..anıların sadece bir kaçıdır dededen arta kalan..bir devrin kapanması gibidir..üzerine ayağınızla bastırdığınız kazmadan aldığınız kuvvetle attığınız bir kaç toprak parçası esnasında,çevrenizden ''peeh gitti koskoca .. usta''diye gelen sesleri duyar daha da hüzünlenirsiniz..tanımadığınız kişilerin ''başsağlığı taziyeleri'' de cabasıdır işin..bundan sonrası içinse geriye kalanların hesabını yapmamak,dedenin huzurlu uyumasını sağlamak için elden geleni yapabilmek,dede için yapılabilecek en büyük katkılardan birisidir...oğlunun düğünündeki halleri,sünnetinizdeki el çırpışları aklınızdan,gözünüzün önünden gitmezken,şimdilerde ise yüzünüzü son gördüğünüz mosmor kaskatı hali kaplar..işte böyle bir acıdır...
geçen hafta dedeyi yitirmemize rağmen bu başlığın daha önceden açıldığını şimdi farkedip gecikmeli olarak da olsa entry girmeme neden olan hadise.
maalesef bazen tercih edersiniz öyle olmasını...çünkü kendinizi bildiğinizden beri dedeniz öyle güçlüdür ki,belki ileri de onun gibi olmaktır sizin için dik durmanın tanımı. yaşlıdır ama zehir gibi dama oynar mesela, yaptığınız hataları hemen farkedip "hay geçmişi boklu " diye işittirir babanıza. namaz dönüşlerinde dido getirir,en sevdiği tatlı olmasına rağmen sizin içindir cebindeki dido...boş çay bardağını almak için uzandığınızda emekli maaşından ayırdığı para bardağın kenarına yerleştirilmiştir özenle. terstir ama, beğenmez öyle hiçbir şeyi...ama bilirsiniz ki öyle görüp yetiştiği için okşayamaz başınızı, sevgi cümleleri öğrenmemiştir hiç hayatında, bilse söyler belki...
sonra işte, yıllar sonra onu bir yatağa bağlı görmek o kadar fena bir duygudur ki,sizden çok onun için, çünkü dimdik olmalıdır o her zaman,eski topraktır, başkasının yemek yedirdiğinin farkında değildir umarım, eğer öyleyse her gün ölüyor benim dedem...
dedenın yasaması sonucu, cevresındekı ınsanlar zarar goruyorsa, tercıh edılebılır haldır.
siz doğmadan önce olmuşsa; çok da derinden vurmayan, ama mutlaka hissettiğiniz bir eksiklik..
dedeniz kötü hastalığa * yenik düşmüştür 6 aydan beri yataktadır, bir gece telefon çalmasıyla uyanır bütün ev ahalisi, telefonda ağırlaştığı söylenir.anne ve babanız giderler siz evde kalırsınız. acaba öldü mü? sorusu beyninizi kemirir. telefon açmaya korkarsınız...en sonunda bir cesaret babanızı ararsınız.baba dedem nasıl? deden öldu...
işte o an gözlerinizden damlarlar süzülmeye başlar...
bir sene sonra çocuk aklıyla mutfağa su içmek için gitmişken fırına baka kalıp ağlamaktır, vefa bozacısının yakınlarından geçerken yaşlı bir amcaya baka kalıp ağladığını çaktırmamaktır dedenin ölmesi. birinin mezar taşına bakarken, cebinde diğerinin mezarından bir parça taşıdığını farkederken huzurdan boğulmak gibidir. bir de ölmek fiilini yakıştıramaz insan. "vefat etti." diye bahseder soranlara. gülerken ki, okuldan iş güçten bahsederken ki, aldığı hediyeye saldırırken ki keyifli, mutlu suratı kalır akılda. .
minicik, portatif bedeninizi istediginiz yere uzatip, uzandigiz yerde saga sola sallanmak suretiyle, saat tiktaklarini kornis citirtilarini ve yan bahceden gelen tavuk gidaklamalarini dinleyerek dalinan oglen uykularinı, masalları, masumiyeti, çocukluğunuzu ve daha neler neler neleri gömeceğinizin en acı habercisi!