bugün

muhalif duruş, varlığı yeten duruş. misal...

http://img65.imageshack.us/img65/4525/18aj2.jpg
Geçenlerde kronik çerçevecim Ziya beyde, duvarda asılı hatlara bakarak, "Hangileri eski bunların?" diye sordum.

Bir ahbabımıza hediye alacağız da.

Zira yeni hatçılar da var: bol bol yeni, şahsiyetsiz, oldurulmamış, taklit hatlar üreten.

"şu ikisi eski," dedi kült çerçeveci/kitapçı Ziya bey. "şu ufak olan Beşiktaşlı Nuri'nin. Çok değerli bir hatçıdır."

Ay! O benim olsun, oldum. Beşiktaşlı ya. Ben de Beşiktaşlıyım ya. "Onu ayırın Ziya bey."

Beşiktaşlılık mühim bir hadisedir: şöyle bir hadisedir. Ben, Beşiktaş'ta, annemin büyükbabasının yıkılıp yerine apartman dikilmiş evinde otururum.

Anneannem Beşiktaş'ta (Yıldız'da) doğup büyümüştür. Annesi de. Dedem de. Dedemin babası da. (Annesi Rusya'dan.)

Benim 'ait' olduğum semttir. Ben natürel olarak Beşiktaşlıyımdır. Beşiktaşlılık zaten, natürel bir olaydır. Zorlama değildir. Olamaz. Olmamıştır.

Diyelim Fenerbahçe şampiyonluk yüzünü göremiyor diye Galatasaray'a (kazanan'a. başaran'a. Avrupai'ye.) geçen taraftar olayı

bu, Beşiktaşlılar için söz konusu değildir. Kenan Evren'den başlayarak bu başarı dönmelerinin hazin listesi, zihnimizin kara kutusunda gizlidir.

Hiçbir Beşiktaşlı dönmez. Döndürülemez.

Beşiktaşlılık, başarının o statik Te cetveliyle ölçülemez. Beşiktaşlı, Beşiktaşlı'dır. Öyledir. Öyle kalır.

Sevgilisi/kocası için takım değiştiren kadınlar (vardır öyle bir 'takım') Beşiktaş bünyesinden çıkmaz.

Beşiktaşlı kadın haysiyetlidir. Hiçbir adam /beraberlik/uyum balesi için takımını feda etmez. Öldür Allah dönmez, döndürülemez.

Beşiktaşlı, 'arabacı takımı' diye nitelenmesini de, şampiyonluk yüzü görmediği dönemleri de, köşeye itildiği vehmedilen devreleri de; vakar içinde geçirir. iplemez yani Beşiktaşlı, el âlemin fotoğrafını.

Beşiktaşlı, Beşiktaşlılığı içinde mutludur, huzurludur, tamamdır. Komplekssizdir. Rahattır.

Çok tuhaf bir Beşiktaşlı kitlesi vardır.

Ünlülerine bakın: Hikmet Çetin'den Rahmi Koç'a, Hülya Avşar'dan Mümtaz Sosyal'a, Ahmet Necdet Sezer'den, ismet Berkan'a, Adnan Bostancıoğlu'ndan Reha Muhtar'a Yetvart Danzikyan'dan Haziran Düzkan'a, Sedat Ergin'den, Hüsamettin Özkan'a hakikaten nevi şahsına münhasır bir karışımdır.

Dikensiz gül bahçesi olur mu? Mehmet Gül, Abdullah Çatlı gibi majiskül ve miniskül faşistler de, evet bu takıma gönül vermiştir. Olabilir. Olmuştur yani.

Ama neresinden baksan enteresan bir karışımdır Beşiktaş. Beşiktaşlılık, bir başkalıktır. Bir halet-i ruhiyedir.

istanbulluluktur. En istanbulluluktur. Şehrin içinden olma halidir. Kendini olduğu gibi kabul etmektir. Kendini olduğu gibi sunmaktır. Beşiktaşlılık, komplekssiz olma durumudur. Ee, bu da aşağılık kompleksinin ana baba vatanında; az buz bir erdem değildir.

Şimdi işte Şifo Mehmet'in bu jübileyi yapıyor olması, şerefine düzenlenen maçın tüm gelirini Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı'na bağışlıyor olması, bunu iLK KEZ bir futbol adamının AKIL EDiYOR olması, bu AKIL ADAM'ın Beşiktaşlı olması, pardon ama, tesadüfi değildir.

Akılla futbolcunun kesiştiği nadir vakaların, her daim Beşiktaş takımından cereyan etmesi...

O kadar tesadüfi midir? Olabilir mi? Nedir?

Paragözlülüğün, postmodern falloşluğun, tırmanıcılığın futbolumuzu, futbolcumuzu kesinkes/yüzde yüz esir aldığı bir zamanda; hırsın, aklın nefes borusunu kesip futbolu dangalaklara terk ettiği bir zamanda, oynadığı futbolda da her daim o nadir nesneyi: aklını, izanını, mantığını konuşturmuş Şifo Mehmet'in giderayak verdiği bu ders; çok anlamlıdır.

Şifo Mehmet'e helal olsun dememek için, helal süt emmemiş olmak gerekmektedir.

Şifo Mehmet'in Beşiktaşlı olması, en Beşiktaşlı olması, hep Beşiktaşlı olması (başa dönersek) tesadüfi değildir.

Beşiktaş, özel ve güzel bir takımdır.

Beşiktaş; stili olan, üslubu olan, şahsiyeti olan, haysiyeti olan bir takımdır. Renklerin en güzellerinden (siyah ve beyazdan semtlerin en güzelinden, müteşekkildir.

Şimdi şifo Mehmet'e böyle bir ders verdiği için, böyle bir akıl dersi verdiği için, böyle bir Beşiktaşlılık dersi verdiği için, ne kadar teşekkür etsek azdır.

Beşiktaş şampiyonluktan, ayrı düşmüş -bir süreliğine- olabilir. Bu Beşiktaşlı'yı çizmez. Umudunu kırmaz. Hop oturup hop kaldırmaz.

Beşiktaşlı, Beşiktaşlılığını bozmaz, bozdurmaz. Beşiktaş'ı mühim yapan budur. Canı gönülden sevilmesidir. Ruhumuzun en hakiki yerinden. Cidden. Tamam. Başarmayı da biliriz, tuttuğunu koparmayı da, pardon da. Beşiktaşlılık bambaşka bir olaydır: Yeri geldiğinde anlayana.

Perihan Mağden
kimselerin anlayamacağı bir duruştur.

yenilgilerde bile takımı sahiplenen duruştur bu duruş...
öyle maç üç sıfırken çekip gitmemektir stadı... hatta maç bittiğinde saatlerce boş stada bakıp hala tezahürat etmektir. "yağmurlu bir günde görmüştüm seni..."

dakika 61 ken ve takımınız 1-0 yenikken "kartal gol gol gol" ile desibel rekoru kırmaktır!...

biz küfür etmiyoruz ettirmiyoruz diyerek ana avrat düz gitmemektir. orospu çocuklarına orospu çocuğu diyebilmektir!... "bu hakem iyi mi? orospu çocukları" diyebilmektir...

aşkını sözlere dökebilmektir. "gözlerde bir damla yaş kalbimizde bir aşk sensin beşiktaş!" dır.

bunları anlatmaya kalkmaz beşiktaş! duruşu ile herşey ortadadır aslında evet,evet herşey ortadır duruşu ile ve herkes herşeyleri net görmektedir...

"övünmek gibi olmasın biz karakartallıyız."
g.tlerinden cumhuriyet uydurmayanların duruşudur...

Kendi Bayrakları üstünde cumhuriyet yazanların değil, Türkiye cumhuriyeti yazanların duruşudur...
(bkz: biz kaldırdık mı sokarız)
şöyle bir duruştur;
http://www.tumspor.com/photos-inner/956367218.jpg
görsel
komik bir meric tunca yazısı.

sadece birkaç maddesi;

hangisini fenerbahçeliler yapmıyor, varın siz söyleyin;

+ hakemle maç kazanırken ses çıkarmayıp, kötü oynayarak kaybedilen maç sonrası faturayı hakemlere kesmek demektir..

(saçmalıyorsun azizim, bu tipik bir "fenerbahçe duruşu"dur... son birkaç maça bakmak yeterli. lig'den çekileceklerdi hani...)

+ stadına maç yapmaya gelmiş rakip takım hocasının kafasına okkalı bir tükürük yapıştırmak demektir..

(rakip teknik direktöre telefon fırlatmak, rakip futbolcuya "nah" hareketi yapmak da pek farklı değil sanırım...)

+ 'Sahtekar' diye adlandırdıkları futbolcunun 1 yıl sonra transfer edilmesi demektir.

(kendilerine "g.t oğlanı" diyen bir futbolcuyu -tümer metin- veya annesine ve eşine edilmedik küfür bırakılmayan futbolcuyu -alpay özalan- transfer etmeleri de ilginç bir duruş olsa gerek...)

+ rakip oyuncuya dirsek atmak, dudağını patlatmak demektir..

(pardon? yanlış yere yazdı sanırım)

+ kendisine 100'üncü yıl şampiyonluğunu getiren başkana ana avrat küfür edip, kaçmasını sağlamaktır..

(kendilerine yıllarca şampiyonluk yaşatan kalecilerini -rüştü- hem de tamamen savunmasız bir şekilde arabasında dövmek çok daha iğrenç olsa gerek...)

+ kendisine her fırsatta kazık atan bir rakiple içlidışlı olup, "Kupayı biz alalım, şampiyon da onlar olsun'' gibi garip ittifaklar içine girmek demektir..

(hadi meriç, sen de biliyorsun gerçeği. komikleşme...)

+ sırtını akraba olan federasyon başkanına dayamak demektir..

(eğer arkamızı yaslasaydık bu sene her türlü şampiyon olurduk... tıpkı sizin 2003-2004 sezonunda 25 ocak 2004 besiktas samsunspor maci'yla birlikte -hani şu 5 kırmızı kart gördürdüğünüz- "başlatılan" süreçte olduğunuz gibi... elle atılan golleri, en yakın rakibin 2 metre ötede olmasına rağmen kendini yere bırakıp "verdirilen" penaltıları saymıyorum bile...)

e bu durumda aynı şeyler sizin için de geçerli. "fenerli duruşu" da aynı şey demek ki?

saçmalıyorsun bildiğin...

(ara: kari* akl* s*)
görsel
görsel

görsel
görsel
Ahanda bu.

görsel
süleyman seba'dan sonraki yönetimlerde bozulmaya başlamış, yıldırım demirören ile beraber "yönetimde" bozulmuş olan duruştur... bunu ismini vermek istemeyen 2. veya 3. şahısların gazteden okumasıyla bildiği ancak beşiktaşlıların tamamen gerçeklerin farkında oldukları da gerçektir... keza ismini vermek istemeyen bu kişilerin verdiği örneklerin tamamı da, seba sonrasıdır... aziz yıldrım küfür eden taraftarının ortasına otursun da görelim... yemez... şeref tribünü önündekilere bile söz geçiremez...

türkiye'de küfür edilen tek stad inönü değildir... kadıköy'de küfür edilmediğini zanneden bünyelere duyurulur... kadıköy'de küfür edilmiyormuş gibi bir havanın oluşmasının sebeplerinden bir tanesi, gruplar arasındaki ayrışmadır... biri küfür ederken diğeri tezahürat etmekte ve uğultu çıkmaktadır... beşiktaş tribünlerinde ise bir ayrışma yoktur... son dönemlerde küfür fenerbahçe maçı'nın son 3 dakikasında gelmiştir...
Bir kartal gibi "asil".
tam olarak açıklamak gerekirse şöyledir;

ayağa kalkın, ayaklarınızı birleştirin. avuç içleriniz yere temas edecek şekilde eğilin. ayaklarınız, dizleriniz, elleriniz yere temas etsin. formanızı giymeyi unutmayın. mutlaka arkadan birisi yanaşacaktır.
meric tunca'yi bilen insanlarin saygi duymalarini saglayan durumdur. soyle ki; bu adam bir futbolsever degil sadece ve sadece fenerbahce icin calisan eli kalem tutan -maalesef- bir canlidir. fenerbahce disindaki her seye herkese dusmandir. en buyuk fenerbahcedir, fenerbahceli olmayan herkes pistir, kotudur kakadir. allah belasini versindir.

dolayisiyla bu adam camur atiyorsa bilin ki bahsedilen/atifta bulunulan deger yuce bi' degerdir. besiktasli durusu fenerbahceli durusu(?)ndan farklidir. besiktas kendi futbolcusunu adam tutup dovdurmez en basitinden..

bir galatasarayli olarak gonul rahatligiyla soyleyebilirim ki "yaratici besiktas taraftari" buyuk besiktas camiasini en iyi sekilde temsil etmektedir. hatta merih tunca'nin sevgili fenerbahce'sini ve hakkinda yazdigi yazilari, yine kufur etmeden en guzel sekilde cevaplamistir, ya da -belki de en dogrusu- tumer'e yaptigi gibi kufur etmeden cevaplayacaktir. futboluyla, marsiyla, taraftariyla..

-besiktas carsisi erkege kufreder-
11.04.2016 bursa spor macindaki sosanin penalti pozisyonunda verdigi pozdaki durustur.

Serefli sampiyonluklar besiktas...