bugün

yepyeni bir recep tayyip erdoğan beyanatı.

http://www.haberturk.com/...cat=110&dt=2008/08/22
sadece daniskasıyım kısmı doğru olan başbakan cümlesi.
başbakana yakışmayan cümledir. ama başbakanlıkta ona yakışmadığına göre sorun olmaz.
çevreciymiş...
kasımpaşa lehçesiyle söylenmiştir. mahalle dilidir.

ee ne de olsa o da halktan biri (!)
daniska olan rte sözü. *
(bkz: rte arşiv)
recep tayyip erdoğan ın çevreci olduğunu beyan etmek için sarf ettiği cümle. kulağa kaba gelse de anlama kapasitesi olan insanlar ne demek istediğini gayet rahatlıkla anlamıştır.
tayyip erdoğan'ın sayıca çok az olduklarını iddia ettiği kendine göre "boş zaman aktivisti" çevrecilerin yetersizliklerini belirtmek için sarf ettiği söz.

kendisi bütün aktivistlerle, emek örgütleriyle, memur sendikaları ile, stk'larla çok haşırneşir olduğundan herhalde vardır bir bildiği diye düşünüyor insan ister istemez.
bu arada. eklemek lazım. alkışlanan(!) bir beyanattır. varın bu halkın eğitim durumunu siz düşünün.
kyoto protokolünü hala imzalamadığımız göz önüne alınarak tekrar irdelenmesi gereken cümledir..
tam da seviyesiz ifadelerle ucuz oy peşindeki bir başbakandan beklenen cümledir..

+başbakanım küresel ısınma için ne düşünüyorsunuz?
-ak ben onun.. ölüyo lan kutup ayıları yazık değil mi! garanti bankasının reklamında gördüm ben..
+pardon?
-her şey türkiye için.. durmak yok yola devam!
+ama başbakanım orman yasası ile ormanlar talan ediliyor, kuraklık aldı başını gitti önlem alınmıyor hem kyoto'yu da imzalamadık daha?
-lan asabımı bozma ananı da al git hadi!

(bkz: yuzde 47)
(bkz: durmak yok uyumaya devam)
doga nin bagrindan gelen dogu karadenizli basbakanimiza yakisacak ifade.

istanbulun suyunu kim temizledi nankorler.
http://www.renkhaber.com/...an_i_Kizdiracak/7802.html
2B yasasını çıkaran tayyibin çok farklı bir daniska yönüydü ki, şimdilerde greenpeace üyelerine bile taş çıkartacak laflarla toplumun kasıklarını gıdıklamaktadır. hani böyle sözlükte dikkat çekmek için başlık açan tipler var ya..a.q. onlardan biri kesin başbakan bu ülkede.
(bkz: tayyip erdogan in çevresi olması) *
tayyib hükümeti tarafından yasalaştırılmak istenen taslak. orman vasfını yitirmiş (bilerek yakılan) orman arazilerinin imara vesaireye açılması için satılmasını öngören bir yasa tasarısı.

ormanı yak, bekle, 2b yasasi çiksin. parti ilçe başkanı ve belediye başkanıyla iletişimini kur, sonra o arazinin üstüne ne istersen onu kur.

bağımsızlığını sattın amerikaya bop eşbaşkanı olmak için
ülkeni sattın 2. beş yıl daha amerikanın kucağında oturabilmek için,
karşılığında gemicikler yüzdürdün, müridlerin pek dişli çıktı.
yedin doymadın,
annen para eder mi bilmem ama eğer etse kesin satardın.
onurunu satılığa çıkartmışsın
alan çıkmıyo maalesef çünkü beş para etmez.
gölgelerin gücü adına, güç bende artık tadında bir söylem olmuş. bir de yapılan icraatlara göz atmak lazım tabii, hani iktidarda bulunmamış partilerden ellerinde olmayan yetkiyle yapmaları beklenen.

maksat burada kesinlikle günümüzdeki iktidara çamur atmak değil; aslında onlar da sütten çıkmış ak kaşık değiller fakat hafızamda yer edinmiş olan hiç bir partinin veya hükümetin de bu yönde dişe dokunur bir proje hazırlamış olduğunu hatırlamıyorum.

her yeni iktidar kendi siyasi görüşünü kitlelere yayma telaşı içinde kaptırıp gidiyor, burada hangi siyasi görüş doğru veya yanlış önemli olan o da değil; zira fikirler gelip geçicidir, değişirler, bambaşka şekiller alabilir ama baki olan iktidardeyken verilen hizmettir.

büyük millet meclisi tarihine kısa bir süre için göz atarsanız göreceksiniz ki, mevcut olan hemen her ideolojiyi temsil eden en az bir parti bulunmuş hükümette. e peki, cumhuriyet'in kurulduğu tarihten bugüne kadar olan sürede hangi dönem kısa zamanlı bile olsa halkın genel refahının tatmin edici hale geldiğini, toplumda kültürel yozlaşmanın önüne geçildiğini veya doğayı korumaya yönelik projelerin ele alındığını söyleyebilirsiniz ?

eğer körükörüne bir görüşü savunmuyorsanız cevabınız hayır olacaktır; bu da demek oluyor ki iktidar döneminde halka verilmiş olan hizmetin o zaman için geçerli olan güncel siyasi görüşle bir alakası yok, zira başa gelen herhangibir hükümet tüm vatandaşlara karşı sorumluluk sahibi olarak göreve gelir ki maalesef hiç biri bunu bırakın karşıt görüşü içerecek biçimde, kendisine oy veren yandaş kesimi bile tatmin edecek biçimde başaramamış.

devlet dediğin ne işe yarar, akla gelen belli başlı maddeleri sıralayalım:

ülkeyi iç ve dış tehditlere karşı korur, halkın refahını geliştirecek faaliyetlerde bulunur, vatandaşlar ve kurumlar arasındaki ilişkileri hukuk çerçevesinde düzenler vs vs...

farkettiyseniz tüm bu maddeler insanın maddi ve manevi olarak gelişmesine yönelik, kısaca medeniyet dediğimiz şeyi bir adım ileriye taşıma amaçlı maddeler.

peki tüm bu olgular, içinde cereyan edebilecekleri bir ortam bulunmadığı takdirde gerçekleşebilir mi sizce? kısacası, doğa dediğimiz şey bir gün yok olursa eğer devlet, millet, ülke var olabilir mi?

aslında doğa açısından korkmamızı gerektiren bir durum yok, zira tabiat kendisine karşı vefasız davrananları bir şekilde bünyesinden arındırıyor. doğa için endişelenmek yerine esas kendimiz için, insanlığın devamı için endişelenmemiz gerekir. insanoğlunun varlığından önceki 5 milyar sene süresince de doğa varlığını değişen tezahurlerde sürdürdü, ve varlığını sürdürmek için de insanoğlunun desteğine ihtiyacı en ufak derecede yoktur.

çevreci olmak da bu bağlamda, doğanın varlığını sürdürmeye yönelik değil, hiddetlenen tabiatın afedersiniz insanoğlunun ağzına sıçmasını önlemeye yönelik bir kavramdır.

tarih boyunca varolmuş hangi siyasi akım olursa olsun, hepsinin temelinde üretim sonucu elde edilen gelirin insanlara dağılımına dair fikirler vardır. görüşler arasında yaşanan çatışmaların ana sebebi de pastadan pay kapma arzusudur. kısaca tüm bunların hepsi, tamamen insan beyninin yaratmış olduğu kuramlardır. yalnız bu fikirler uğruna nice insanlar ölürken hiç kimsenin aklına da, tüm bu nimetleri sunan tabiata yönelik önlemler almak gelmez. aslında ufak bir kesim bu konuları düşünür, ama onlar da yaygaracı topluluk olarak hor görülürler. sonuçta tek bir insanın ömrü, tüm doğayı mahvedebilmek için fazlasıyla kısadır; yetersizdir. ancak yüzyıllardan beri biriktirdiğimiz tahribat artık ciddi sonuçlar doğurmaya başlamıştır. yumurta kapıya dayanmayı geçmiş, tamamiyle geçmek üzeredir.

yalnız bu koşullara rağmen hala, ''yarından banane, ben bugün cebimi doldurabildiğim kadar doldurmaya bakarım, yarattığım tahribatın sonuçlarıyla gelecek nesiller uğraşsın'' diyenlerin varlığını görmek de cesaret kırıcıdır. üstüne üstlük bu denli bencil bir görüşe sahip olanların da, dünyadaki gücün çok büyük bir kısmına sahip olması, daha bir karamsarlığa itici etmendir.

kaba bir yaklaşımla söyleyebiliriz ki, bugün türkiye cumhuriyeti'nde yaşamakta 70 milyon insandan hiçbiri bundan 150 yıl sonra hayatta olmayacak. ve şunu da varsayalım ki, bu 70 milyon insan ölene dek ülkenin üzerine sihirli bir değnek değdi ve ülke içinde herkes kardeşçe yaşamaya başladı, kişi başına düşen gelir 50bin dolara çıktı; fakat tüm bunların karşılığında üzerinde yaşadığımız toprakları ve doğayı korumayı yönelik bir önlem alınmadı. emin olun ki böyle bir kalkınma yaşamayacağız ama
nefes alacak temiz hava, içilebilir temiz su, tarıma elverişli verimli toprak israfı bu hızla devam ederse, bizden 200 yıl sonra yaşayanlar bizi saygıyla değil, nefretle anacaklar.

şimdi bir ülke düşünün ki her yıl kıbrı adası büyüklüğünde verimli toprağını erozyon sonucu denize kaybediyor, her yıl bir öncekinden daha büyük miktarda ormanlık alanı yangın sonucu küle dönüşüyor, atıkların birikimi sonucu oluşan çöp dağlarının sayısı gün geçtikçe artıyor, enerji üretimini karşılayabilmek için kurduğu termik santrallerle tabiatın düzeninin bozuyor, kömür kullanımı sonucunda kış gecelerinde insanlar sokakta nefes almakta zorlanıyorlar vs vs...

sen mevcut durumu iyileştirmek bir yana, daha kötüye gitmesini engelleyemzsen, torunlarımızın torunlarına yaşanabilecek alanlar bırakamazsan, onların geleceğini güvence altına alamazsan nasıl çevrecinin daniskasıyım diyebilirsin ki?

eğer ben, her sene bir adet fidan bağışında bulunursam, toplu taşımayı kullanmaya özen gösterirsem, gereksiz yere enerji kullanmazsam çevreci olurum ama bunları bir başbakan yaparsa , tüm bunlar onu çevreci yapmaya yetmez. bir birey olarak yeterli olabilir ama bir başbakanın çevreci olması için devletin ele alacağı ve sadece bu hükümetle sınırlı kalmayacak uzun vadeli projelerin hazırlanması, tedbirlerin alınması gerekir.

enerji konusu da bunların başında gelen en önemli hususlardan birisidir elbette. ve bu konuyla ilgili gerginlik yaratan nükleer enerji de düz olarak bakıldığında gerçekten de, mevcut tüm enerji kaynaklarından hem daha verimli hem daha zararsızdır. ammaaa, zaten bu konuda endije yaratan enerji kaynağının kendisi değil, nükleer yakıttan enerji üretme sürecini kontrol altında tutması gereken insan unsurudur.

nükleer enerji üretiminde en ufak bir insan hatasının ne gibi sonuçlara yol açabileceğini çernobil'de tüm dünya olarak gördük maalesef, ve daha üzücü ve bir o kadar da düşündürücü olan ise, tehlike yoktur diyerek bir bakanın televizyonda çay içmesi oldu. bakın herhangi bilinçsiz bir vatandaştan bahsetmiyoruz, koskoca bir ülkenin bakanından bahsediyoruz. aradan geçen 20 sene içinde, ogün o çayı milyonların gözü önünde içen zihniyet çok büyük bir değişime mi uğradı ki, şimdi biz nükleer enerjiye şüphesiz yaklaşalım? hadi onu geçelim, bundan 2 sene evvel istanbul'da çok sıkı denetim altında saklanması gereken radyoaktif madde, halkla iç içe bulunan bir varilin içinde bulunmadı mı? sizce bu, dikkatsizlik sonucu yaşanmış bir istisna denilerek geçiştirilecek kadar önemsiz bir ayrıntı mı?


söz konusu tesisi kurmak ve denetim altında bulundurmak için yeterli bilimsel birikime sahip olduğumuzu ve nükleer enerjiye sadece ekonomik açıdan bakmayarak tüm yönleriyke ele almaya hazır olduğumuzu söyleyebilir miyiz?
(bkz: biz bosta gezen cevreci degiliz/#3871672)
sen palavracinin daniskasisin evet $eklinde cevap verilesi onerme.
'biz senin ne olduğunu biliyoruz da oturduğun koltuğun hatrına susuyoruz' diye cevap verilmesi gereken klasik tayyip erdoğan saçmalamasıdır. çevreciymiş.... (bkz: yaran tayyip erdoğan söylemleri)
- ben çevrecinin daniskasıyım.
- evet sayın başbakanım danis...
- çevreyi çok severim ben, pastaların keklerin pandispanyasıyım.
- e? ö? evet sayın başbakanım pandisp...
- o ağaçları kesip evimde saklıyorum, neymiş efendim ağaçlar kesiliyormuş, yalan.
- evet efen...
- kafaların lepiskasıyım.
- sayın başbakanım iyi mis...
- galatasaray milan baros'u almış diyorlar, git bi bak bakalım.
(bkz: daniskanın üzerinden mizah arayan bakınız)
çok doğru bir sözdür. hatta rte çevresine önem vermede demirel ve özal ı bile geçmiştir.
sözun hangi ağızdan çıktığına bakılarak gayet doğal karşılanabilecek cümledir.başka nasıl ifade etmesini bekliyordunuz ki?klasik rte işte...
kıymetli başbakanımızın enfes bi aforizması daha. ''çevreciler napıyo ki? boş boş işlerle vakit harcıyolar. çevreci benim. hatta ben çevrecinin daniskasıyım!'' demiş beni kendimden geçirmiştir.

ormanların katledilmesine sesini çıkarmayan adamdan daniska değil olsa olsa patiska olur. e bu lafı eden de bi patiska değil mi zaten? hani şekil şekil falan...
(bkz: daniska)