bugün

Bugün iki saat uzun yol yaptım ve şuan gece araç kullandım arkadaşımı almaya geldim iyi hissettiriyor insana. Acemi şöför olduğum için tabi bi korku yok değil. Bozuk olan moralimi düzeltti resmen.
bilemiyorum. ne iyiyim ne kötü. sadece yoruldum. şu an için değdiğini hissediyorum. ama elimi de çabuk tutmam gereken konular var sanki.
çok amaçsızım fazla umursamaz ve üşengecim, duygularımı hiç belli etmiyorum anlayacağınız ben yaşadığımı hissetmiyorum sadece yaşıyorum.
amaaaaan.
hiç bir şey yapamamaktan sıkıldım. peynir gemisi yürümüyor böyle öğrenemedin mi daha ? değişiklik yapmaktan korkuyorsun ama köşeye sıkışarak da yaşanmaz ki.
bir insan tanımadığı bir insandan medet umar mi ya, onun ne zaman geleceğini ümit ederek yaşar mi ? belki hiç gelmeyecek, belki de sensindir kendi hayatını kökten değiştirecek. azıcık bir cesaret be, hiç mi dizin kanarken oyun oynamaya çalışmadın? küçükken mi daha cesaretliydin kanayan yaraya bakmaya yoksa o kadar derin mi değildi? ne zaman böyle oldun sen ya, neyin ertelemesi bu hayat geçip gidiyor, arkana baktığında koca bir pişmanlık enkazı mi görmek istiyorsun? kimse sana gelip sihirli değnekle dokunmayacak ya da al bu hayat senin bak tam da hayal ettiğin gibi demeyecek. senden başka seni daha iyi anlayan yok bunu kafana sok. üşengeçliğinden bazen karşındakine laf bile anlatamiyorsun. sen onlara acımaya devam et. bir gün sen acınacak hale geleceksin haberin yok.
insan istese engel olur.
Olm hayat aslında güzel yahu. Yaşanır.
istanbul varoş mahallesinden birinde yaşıyorum.
yaklaşık 33 yıldır yani doğduğumdan beri seviyorum buraları bir çok kısa film yaptım. yoksulluk ve yokluk üzerine solcu bir mahalle burası ne olursa olsun. birbirinden ayrılmayan insanların mekanı.

seviyorum burayı alkoliği bile farklı şarabını paylaşan gördüm ya . bahçeye sofra kuranın eliyle bizi çağırması bile farklı.

istanbul’un varoş bir mahallesinde büyüdüm ben bir lokmayı paylaştım meydanın da sarhoş oldum ve bu meydan da ilk gözaltına alındım.

içimden geldi yazdım.
Tepenin üstünde üç kişiyiz, bir ben, bir çam ağacı, bir de eski bir bisiklet...

Bisiklet mi yoksa motorsiklet mi o? Kimbilir, kimin umurunda? iki tekeri var ya, altından asfalt, üstünden rüzgar akıp geçiyor ya, yetmez mi? Tepeyi saymalı mıyım acaba bir dördüncü kişi olarak, sessiz ama her daim orada? Peki ya tepe beni adamdan sayıyor mu? Ya çam ağacı, o farkında mı gölgesinde yattığımın?

Uranyum 235 atomu ne dengesiz, ne terbiyesiz bir atommuş öyle, "höt" desen patlayası geliyor ortalığı tarumar edercesine! Halbuki Uranyum 238 öyle mi ya, ne kadar efendi, ne kadar kendi halinde bir izotop, taa ki mermi olup kafamı gözümü patlatana dek!

U-235 sayıca daha ufak, nasıl oluyor da U-238 ondan daha fakir sayılıyor? En dış elektron kabuğundaki fazladan üç işgüzar elektronun işi bu dengeli olma hali, en dış yörüngeyi kırmak ne kadar zorsa o kadar fakir sayılıyor dinine yandığımın izotopu! Niye fakir demişler ki peki, sırf senin canın istediğinde patlayıp kundaktaki bebeyi buharlaştırmayı reddettiği için mi tabiatı gereği? Uranyum kendi halinde, terbiyesiz olan insanoğlu sanki!

Tepenin üstünde üç kişiyiz, tepeyi de hesaba katarsan dört!

Ama tepe beni hesaba katıyor mu, bak onu hiç bilemiyorum. Hem dur bakalım, bu tepenin ciddi ciddi bir tepe olduğu ne malum? Belki bir kral mezarıdır insan elinden çıkma, olamaz mı? Belki ben nefes alıyorum da, aşağıdan bir kralın mumyalanmış cesedi gıcık kapıyor bana, ona inat nefes aldığımı zannedip? "Sen elbette geleceksin bu tarafa, terbiyesiz eşşek seni!" diye gıcırdatıyor belki de dişlerini kral efendi sandukasının içinden bana şimdi...

etrafında türlü altın yığılı, en sevdiği hizmetçileriyle birlikte gömülü benim şu "Altı üstü bir tepe yahu!" deyip geçtiğim toprak yığını altında. Ama umurumda mı benim? Kralını tanımam, bak orası bambaşka bir konu!

Tepenin üstünde üç kişiyiz, tabii çam ağacı kişilik bölünmesi geçiriyorsa bilemem, psikolog muyum ben yahu? Sermişim postumu çimene, tatlı tatlı pipomu tüttürüyorum melteme karşı, dünya yansa derdim değil!

Ne çok oldu ayakkabılarımı çıkarıp çimleri ayaklarımın altında hissetmeyeli!

Ne çok oldu daha başka pek çok şeyi yapmayalı!

En son ne zaman pamuk şekeri yedim mesela? Çocukken pamuk şekerini pamuktan yapılıyor sanmazdım ben, benim kafamın basmadığı toz şekerin nasıl olupta o dönen zamazingonun içinden tel tel püskürüp tahta çubuğa yapıştırdığıydı kendini. Büyüyünce öğrendim ki ısının marifetiymiş şekeri çekip uzatan ayrıca tabii bir de merkezkaç kuvveti!

Ama benim hafızamda merkezkaç kuvveti babamın elimden sevgiyle tutan kocaman eli kadar yer kaplamaz, ne de öbür elimdeki pamuk şekerinin çubuğundan parmağıma giren kör olasıca kıymık kadar! Hoplaya zıplaya giderken neşeyle bir elimde babamın eli, bir elimde pamuk şekeri, nasıl da canımı sıkıvermişti o koca kıymık? amına kodumun çocuğu, insan düzgün bir parça tahta kullanır bari!

Tepenin üstünde üç kişiyiz, tepeyi de sayarsan dört! Kralı boşver tepenin altında yatan, zaten adam olsa altınla gümüşle gömdürmezdi kendini! Sen hem milletin canına oku yıllar yılı "Hehehöööyyyy, kralım ulan ben!" diye, hem de giderayak bir ton masraf çıkar, olacak iş mi? Tam da halk "Ohhhh, zıbardı eşek yavrusu!" diye sevinirken...

bırakın canım, bırakın sözünü etmeyin bana şu herifin! Kapatalım bilahare bu bahsi, diyelim ki üç kişiyiz tepenin üstünde, ucunda ölüm yok ya?

Aslında var ucunda ölüm, her şeyin ucunda ölüm var, ucundan kıyısından. Sen daha bana sor "Hayatın anlamı ne ola ki?" diye deli danalar gibi, sen bulana kadar atı alan Styx Nehri'ni geçti!

Sakın kral bu yüzden doldurmuş olmasın altını gümüşü mezara, hani olur ya, orada bir Styx varsa, üzerinde de bir kör kayıkçı, ve şans bu ya hani, kayıkçı tutup bir altın sikke isterse! Olur mu olur! Demiştir herhalde kral ölüm aklına geldikçe, kefen parası yok tabii o zamanlar, çünkü kefen yok, balmumu var, eh kral nasıl ayrılsın sandık sandık altınlarından? Aman be adam, kralın derdi beni mi gerdi? Varsın dert anlatsın şimdi kör kayıkçıya!

A+B=C, bu kadar basit! A'ya 1 dersek, B de 2 olsa terbiyesini takınıp, C tabii ki 3 olacak, hayvanlığın lüzumu yok efendiler!

Velhasılı kelam, tepenin üstünde üç kişiyiz, çünkü kral kalkıp iki kadeh atmaya gelemedi...
Öylesine yazıyorum çünkü yazmak istediğim hiçkimse hiçbir şey yok. Kırgınım kızgınım allaha bile. Yüreğim yanıyor içimde çığlıklar kopuyor yalnız kaldığım zamanlarda. Ama yanımda insanlar varken görseniz sanki o kıyameti kopan ben değilim. Eskisi gibi hatta eskisinden daha neşeliyim. insanların yanında sürekli gülüyorum rol de yapmıyorum gerçekten komik şeyler oluyor yada ben gülmek istiyorum bilmiyorum. ama yapayalnız kaldığım her an her saniye içime batıyor. Ben bunu haketmedim. Bir anda altüst oldu hayatım. Hayallerim. Canımdan can gitti. Yaşama hevesim hayat motivasyonum anlam bulduğum herşey kayboldu.

Düşünmemeye çalışıyorum herşey eskisi gibi normalmiş kötü hiçbir şey olmamış gibi yapmaya çalışıyorum. Ama yok. Tam yemek yaparken, ders anlatırken, kitap okurken, dizi izlerken, yolda yürürken, arkadaşımla muhabbet ederken, alışveriş yaparken yada öylesine boş durduğum hiçbir şey yapmadığım bir saniyede sinsi bir yılan gibi geliyor herşey aklıma. Kovuyorum düşüncelerimi yoksa çıldırmamak elimde değil. Ruh sağlığım için yapıyorum. Belli bir saatten sonra müzik bile dinlemiyorum hasta olmamak için. Belki de bu yüzden geceleri sürekli kabus görüyorum gündüzleri düşünmediğim için. Düşünmekten kaçıp normal olmaya çalıştığım için.

Ben bu yazıyı öylesine yazdım ama biraz da yazmak iyi geldiği için yazdım. insanlarla çaresi olmayan şeyleri konuşmak yerine, içinde bulunduğum duygu durumunu yazmak iyi geldiği için yazdım.
insanlığın gidişatından, bu denli karanlık ve vicdansızlıklarından rahatsızım. Bu düzenden rahatsızım. insanların çirkin düşüncelerinden rahatsızım.
Vakti gelince gitmenin adıdır gün batımı ömürden, gönülden, günden. Can Yücel
kurduğumuz onca hayale rağmen, değişmeyen dünyanın şerefine...!
insan sevmiyorum ben. kendimi de sevmiyorum. kendime o kadar gıcık oluyorumki bazı zamanlar...bazı sabahlar kime sarsam acaba diye başlıyor. gün içinde aranıyorum bi densizlik eden olsa da arıza çıkarmaya bahanem olsa diye. iğrenç bu insan oğlu.
bu gün güzeldi sözlük. doğum günüm. sevdiğim yanımdaydı.hesapta yokken çıkıp geldi. ilk gitarımı aldım. ufak bi pasta ile doğum günü kutladık en yakın arkadaşımla , o sırada sevdiceğim yoktu tabi. romantik doğum günü şarkıları eşliğinde (cem adrian ve pera'nın) kankamla romantik dakikalar yaşadık sağolsun. nice senelere ben.
Çok sıkkın ve çok üzgünüm sevgili insanlar.
Sebebi belli. Sebebi; insan olamamamız. Sebebi; yetiştirilmeyen vicdanlar. Sebebi; derdini en fazla, kuyruk sallayarak ya da hırlayarak, ya da değişik sesler çıkararak anlatabilen "insan"dan farklı canlılar olan hayvanlara edilen eziyet. Sebebi; bizlere öğretilen "insanla hayvanın arasındaki en ayırdedici şeyin, insanın düşünebilmesi" kuramının "insan böyle düşünüyor ve eyleme geçiyorsa öyle insanın ......" diye başlayan düşüncelerim.
Bir an olsun gözümün önünden gitmiyor görüntüleri o minnacık canın. Ve sanki ben insanlıktan iyice umudumu kesiyorum. Avazım çıktığı kadar bağırarak ağlamak istiyorum, o halde bile umutla bakan gözleri, lıkır lıkır suyu içişini gördükçe. Gerçekten insan olacak çocuklar yetiştiremeyeceksiniz lütfen üremeyin.çok da gerekli değil.
Bütün bu görüntüleri izledikten sonra , gerçekten size hayırlı mı oldu bayramlar?
Yaşadım diyorum ya ben sana,
Birikiyor umutlarım.
Kaldı tortuları en güzel anıların.
Eylül geçmiş kapımızdan,
Süpürmüş kalıntılarını ışıkların.
(bkz: suavi)
sevdiğim hayatımı paylaştığım insanlara asla toz konduramıyorum ve bu kişilerin bir hata yaptığına şahit olunca çok sinir oluyorum bu duruma acil çözüm bulmam lazım.
En çok kafam iyiyken kendimle konuşuyorum, en çok o zaman kendimi çekebiliyor, ancak o zaman tahammül edebiliyorum aynı bedende yaşamaya. Dertliyim kederliyim bugün. Sorsan hemen söylerdim bi ara ama artık daha bi ketum oldum. Açıklama yapmak için yeterince gücüm yok. içtiğimde artık karşımdaki bakarak anlasın istiyorum anlattıklarımı, ona bile gücüm yok galiba. Sanırım karşımdaki de aynı şeyi istiyor zaman zaman. Sussa da ben de kendi içindekilerle yalnız kalsam diye. Bir zamanlar meyli sohbetlerin hayalini kurarken, şimdi meyli boş vakitleri kovalıyor oldum. Kaçıyorum her an her dakika daha uzağa, kendimden kaçamayacağımı anlayana dek. Yorulup düşüyorum kendi dizime, saçlarımı okşuyorum. Çok severim çünkü. Bir yudum daha alayım diyorum kendi hayatımdan hiç bir şey sarhoş etmiyor çünkü beni. Bir diz buldum mu uyuyorum hiç derdim tasam yokmuş gibi. Kaçıyorum rüyalarımda hayallerimden. Bir bir soruyorum bir bir buluyorum sorduklarımı ama ne yapacağımı neden sorduğumu bilmedigimden bırakıyorum öylece. Bir yudum daha al, bekletme. Soğuk soğuk yakınsın boğazında inerken. Bir yudum daha yaşa bir yudum daha nefret et tüm yaşananlardan. Yokluk varken, varlığın yok oluşu ne hüzünlü bir şarkı.
Ben bu şarkıyı sana yazdım şarkı sözünü hatırlatan entry.
Farkında mısınız kimsenin hiçbir şeye hali yok uğraşmaya gücü yok o kadar bıkmışız ki hepimiz kendi kendimize oturup üzülmek daha iyi bi seçenek gibi geliyor.
Tavuklar çiçek açmış,
Ellerinde poğaça.
Madem yüzme bilmiyordun,
Niye çıktın ağaca?

Alakaya maydanoz,
Bu ne biçim lacivert?
Ben seni çok özledim,
Yaşasın cumhuriyet!
vişne ya da kirazdı. herşey o fötrün içine konulmuş meyvelerle başladı aslında. o fotoğraf bir insanı tanımama ve hayatıma sokmama vesile oldu. olacak ya oldu, hem de neler oldu. sonunu bilemediğim için sonuna kadar gittim. hayatımda hissetmediğim acıları hissediyorum şimdi. pişmanlıklarımın acısını kemiklerime kadar hissediyorum. ruhum artık “ben bu kadar üzülebiliyorum, yeter” diyor sanki. beraberimde üzdüğüm insanlar için de üzülüyorum. bu hüzün hali çok sürecek bunun da farkındayım. demiş ya yazar “yara kendi acısını unutur da kabuğun bıraktığı iz hep konuşur.” diye o hesap hüznüm kederim geçse de o iz hep konuşacak. hayat sillesini her zaman vurmuyor ve vuracağı zamanı iyi kollayıp okkalı bir şekilde vuruyor.
her hatadan bir ders çıkarın. pişman olun, olun ki aynı hataları yapmayın. duygularınızdan emin olun. yerine göre değişen fakat çoğu zaman yaşınızın insanı olun.
bunların hepsi bir kaç tecrübe. iyi geceler.
Bazen güzel bir süreçte özeldir.

Sonu güzel bitmeyebilir.

Sonu güzel bitmedi diye sürecin hepsi kötü anılmamalıdır.

O anlar çok güzeldi ve mutluyduk, öyle bakmak lazım.