bugün

güvensizliği doğuran beyhude çaba. çok seversin, gözlerinin içine bakıp sevdiğini söylersin ancak aynı şeyleri hissetmez karşındaki. çeker gider. özgüven yıkımı kaçınılmazdır, yaşlanmışsındır artık, reddedilmekten, güzel bir kadın tarafından istenmemekten yorulmuşsundur. depresyon arkadaşlık eder sana.
eğer gerçekten seviyorsanız tek bir red bitirmez aşkınızı. hayattan soğumayı beraberinde getirir. artık hayallerinizi süsler bu prenses. senaristi siz olduğunuz bir tiyatroda boş rolü paylaşırsınız maşuğunuzla.

fakat her şey hayallerde...
(bkz: erken boşalma)
karı kız milleti dengesiz abi.
kızın da erkeğin de gönlü vardır. her şey çok güzel gider buluşulur edilir 4-5 kere. artık bütün niyetler bellidir konuşmalardan. bir gün artık erkek teklif etmeye kızın yanına gider. kızın bu hoşuna gitmez bir anda ne bu böyle diye. soğuk davranır. erkek alınır üzülür evine döner. sonra kız mesaj atmaz. aramaz sormaz. yakın arkadaşından öğrenilir, "soğumuş."

yarrrrrak soğumuş. siktir amına koduğumun dengesiz kaltağı. kimi buldun amcık ağızlı. her şey iyiydi ya, gayet güzel konuşuyordun ne oldu lan bi anda amına koduğumun? neyden soğuyosun lan bi anda. seni görmek için gelen birisinden nasıl soğuyosun am biti?! denge merkezini sikeyim senin!

başlamadan biten aşk böyle bir şey. çok güzel gider, gözlerin içine bakarsın, o bakar, güzel sözler vs vs. ama utanılır o adam akıllı açılma yapılamaz. mesajla yapılır, olumlu cevap gelir sevinilir. artık denilir yüzyüze işi ciddiye bindirelim. ama ne olur ? süpriz yapıp yüzyüze görüşmek istemek soğutur hanımefendiyi! hasssssiktir oradan amcık!

seni de süründürmezsem en adi şerefsizim amk. çalıştığın yere 2 tane manitayla gelmezsem amk! hadi bakalım demet akalın. eski ufo goren masum koylu geri gelsin!

edit: la şimdi sinirim geçince bi baktım da, sinirden küfür ettim bu kadar. kıza bi nefretim yok benden soğudu diye. bu küfürler kadere.

alttaki arkadaşın da dediği gibi her işte bi hayır vardır tabi. *
asitsizlikten kıvranan kola gibidir.

bakkaldan alırsın önce. sonra eve gelirsin uzun ve çetrefilli bir yoldan. olağanca güzelliğiyle açar, bardağına koyarsın. buzları da özenle seçip bardağına atarsın. içeride onunla birlikte izleyeceğin 'hayatının filmi' vardır. sonra telefon çalar, gitmek zorundasındır. kolaya 'burda bekle, hemen dönerim' dersin. kısa süre sonra döneceğini düşündüğünden bir yudum bile almazsın ondan. fakat dönüşün biraz uzun sürer. geldiğindeyse ne bardakta buz kalmıştır ne de kolada asit.

halbuki gitmeseydin...

kader bu işler yahu. belki odaya giderken elinden düşüverirdi, belki de içtiğinde miden delinirdi. her şeyin hayırlısı...
(bkz: istersen hiç başlamasın)
(bkz: murathan mungan)
en iyisidir. başlayıp, bitip, bir dünya aşk acısı çekmektense hiç aşık olmamak en güzelidir. şahsen ben o defterleri çoktan kapattım.
--spoiler--
bak bir aşk başlamadan böyle biter.. kime kalır aşk..?
--spoiler--

(bkz: gökhan türkmen)
mesela;

"hiç bilmediğim dilde bir film izledim..
altyazılarını doğru okuduğumu zannettim..
sonunun da mutlu biteceğine emindim..
“the end” yazısı ekrana çıktığında, ömrümün hayal kırıklığının içindeydim..

sadece onunla kalsa iyi, darmadağın, karmakarışık, daha önce hiç olmadığım buz gibi bi yerdeydim..
“yanlış anladım” herhalde dedim..
en baştan koydum filmi karşıma, oynattım bir tur daha..
altyazısının dilini değiştirip, tercüme edince anlayacağım şekle..
ekranın karşısında buz kestim.."
sahiden aşksa, hep içinizde kalacak olan aşktır.
Erken boşalma gibidir.
çok güzel bir kız ve özgüvensiz bir erkek gerektiren aşktır.

kız güzeldir,
erkek özgüvensiz.

kız yürür,
erkek bakar.

kız gider,
erkek bakar.
insanın içine oturur! yolculamak gerekir!
başlayıp bitenden acıdır... hevesini alamamissindir
hep o kankaların yüzünden etkilerler kızları ve malesef yine hüsranla sonuçlanır.
--spoiler--
üzerine yatamadığımız bir yatak gibi kaldı aşkımız
ne denir ki bu aşka?
çarşafı bozulmayan bir sevdamız var şimdi
--spoiler--

ceyhun yılmaz..*
ilk 2 hafta daha ilk görüşte aşkımm aşkımmm aşkımmm be aşkımmm la giden ilişkşlerin yapmacıklığınfan sıkılıp 1. Ayında biten ilişkidir. Sıkmasa belki düzgğn bir başlangıç olablrdi.
bazı anları, bazı insanları, bazı duyguları, bazı işaretleri, bazı tanışmaları diğerlerinden ayırdetmeyi öğrenin. o nasıl olacak dersen hiçbir şey bilmiyorsan içgüdülerine sor. kadınca sezgilerin çoğu zaman aklından da, mantık sandığın korkaklığından da, karşındaki insanın kendisiyle ilgili söylediklerinden de daha doğru ipuçları verir. herkese daha tanıştığın anda 0 puan verip kendini kanıtlamasını beklerken, kendinden emin hiç kimsenin kendini kanıtlama zahmetine girmeyeceğini görün. sen önce kendine güven, hislerine, kararlarına, yanlış bir şey sezdiğinde kendini kandırmayıp çekip gidebileceğine güven. hadi yirmi yaşında ürkektin kimseye güvenmedin otuzlara kadar harcadın gençliğini. ki insan yirmisinde cesur olamazsa ne zaman olur o da ayrı bir ironi. otuzlarında bari kadın ol artık. bırak çocukluğu. yetişkince davran. ne istediğini bilmenden daha önemli olan, istediğin şeyin sana uygunluğu. hissetmeye çalış. kokusunu almaya çalış tehlikenin de güzelliğin de, karşına çıkan mucizenin de. ama daha baştan her şeye herkese tehlikeli yaftası yapıştırıp hadi bakalım kanıtla kendini sonra duruma bakarız deme. bir bakmışsın karşındaki ben sana sen kendini kanıtlamadan güvendim , sen neden güvenemiyorsun demiş ve gitmiş. giderse gitsin deme. mucizeler, doğru insanlar, doğru fırsatlar kaç yılda bir çıkıyor karşına bir dön bak geriye. egona, korkularına, öğretilenlere, mantığına kaç defa boyun eğdin. dört dörtlük mutlu olabildin mi hiç? ya da mutlu olmayı garantileyebildin mi? kimseye güvenmedin diye bütün kötü insanlar seni üzmekten vazgeçtiler mi? ya da asıl önemlisi kaç güzel insanı, kaç büyüleyici aşkı, kaç sapasağlam dostluğu harcadın üzerinde bir dakika bile düşünmeden haberin var mı?

--spoiler--
biz binde bir karşımıza çıkan dostluk,arkadaşlık ,sevgililik fırsatlarını ne yapıyoruz?
akşamüstünün bir saatinde yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz ,
omzumuza dolanan bir kolun , başımızı yaslayabileceğimiz bir omuzun ,
belimizi kavrayan bir elin ,uzun yollara dayanıklı aşkların sahibi karşımıza çıktığında
tanıyabiliyor muyuz onu,değerini biliyor biricikliğini,benzersizliğini anlayabiliyor muyuz?
yoksa hayatı sonsuz ,fırsatları sayısız sanıp kendimizi hep ileride karşılaşacağımızı
sandığımız bir başkasına ,bir yenisine ertelerken hayat yanımızdan geçip gidiyor mu?
karşımıza zamansız çıkmış insanları yolumuzun dışına sürerken bir gün geri dönüp
onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz?
hayat her zaman cömert davranmaz bize,tersine çoğu kez zalimdir,
her zaman aynı fırsatları sunmaz ,toyluk zamanlarını ödetir.
hoyratça kullandığımız arkadaşların ,eskitmeden yıprattığımız dostlukların,
savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla yapayalnız kalırız bir gün..

bir akşamüstü yanımızda kimse olmaz ,yada olanlar olması gerekenler değildir.
yıldızların bizim için parladığını göremeyen gözlerimiz ,gün gelir
hayatımızdan kayan yıldızların gömüldüğü maziye kilitlenir..

kedilerin özel bir anını yakalamak gibidir kendi hayatımızdaki olağanüstü anlar ve
olağanüstü kişileri yakalamak..
bazılarının gelecekte sandıkları"bir gün" geçmişte kalmıştır.
--spoiler--
Kalkmadan bosalan sık gıbıdır.
insana en çok koyan olaydır.. Ey ankara, en ankara, ne sinyaller ne frekanslar gelir durur senden 2 haftadır bilmezin, viran eyledin amina koduğum.

Neyse.
unıversıteye gıdecegımız ıcın benım de gerceklestırdıgım ılıskı turu. Allah zorunlulukların belasını versın.
Tanrının gösterip de vermemesidir.

ilk kez tren garına girdiğimde gördüm onu. Rayların dibinde telefonla konuşuyordu. Yüzündeki ifade çok mutsuzdu. Ben "intihar falan mı edecek acaba bu gerizekalı" diye düşünürken göz göze geldik. Konuşmayı bırakmış, beni kesiyordu bense sadece ona doğru yürüyordum.

Sonra sola dönüp, içeri girdim. Biletimi aldım. Dışarı çıkmak için kapıyı açtığımda ilk gördüğüm oydu. Kapının sol tarafında dikiliyordu. Ben de sağ tarafa geçip bir sigara yaktım. Defalarca göz göze geliyorduk hatta bazen gülümsüyordum bile ama ikimizde de konuşacak cesaret yoktu. ikinci sigaramı içerken de durum aynıydı.

Üçüncüyü yaktığım sırada gara bir adam girdi, sol kolunun yarısı kesilmişti. ikimiz de ona acıyarak bakıyorken göz göze geldik ve "içim bir kötü oluyor böyle şeyleri görünce" dedi. Ben de aynı durumun bende de olduğunu söyledim. Gülümsedi. Çok tatlı oluyordu gülümsediği zaman. Ardından muhabbete devam ettik. Nerede yaşıyorsun, neden buraya geldin, kaç yaşındasın tarzı klasik sorular soruyorken "neden bu kadar sigara içiyorsun" dedi. Verecek cevap bulamadım, "Sen kullanmıyorsun galiba" dedim. En güzel gülümseyişiyle "yok kullanmıyorum, ben temiz çocuğum" dedi. Ah sen temiz çocuksun da ben temiz kız değilim dedim ama içimden.

Hala küçük gülümseyişlerimize devam ederken tren geldi. Yanına oturmamı teklif etti ancak bu mümkün değildi. Tren ineceğimiz yere geldiği zaman yanıma yaklaşıp "seni bulacağım bekle beni. Nasıl olacak bilmiyorum ama bulacağım. Sosyal medyadan falan belki. Bu arada adın ne?" dedi. "Zombi, senin adın ne?" dedim. "Burak" dedi. Yalnız burakcığım sosyal me diyorken o çoktan rayların öbür tarafına geçmişti. Sosyal medya kullanmıyorum beni nah bulursun tarzı şeyler söyleyecektim ama olmadı. Söylesem de olmazdı zaten. Sonuçta o düzgün bir türk genciydi ben ise pisliğin tekiydim.

işte Tanrı bir milyonuncu kez göstermişti ama vermeyi bırak elletmemişti bile bu sefer.
Virgül ile sonuçlanmış noktası henüz belirlenememiş kısa bir aşk.
tuvalete büyük hacet için giderken birden birinin sizi aniden korkutarak zamansız yere alt bölgenizde oluşan yersiz şişlik kadar acı verici bir olay.
Şüphesiz hiç başlamamıştır.