bugün
- uludağ sözlüğe nasıl düştünüz32
- aykolik'in boyu yaşı kilosu mesleği9
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi18
- atatürk'ün hiç seçime girmeden ülkeyi yönetmesi12
- icardi190526
- insana kendini kötü hissettiren şeyler26
- bik bik bu sözlüğün divasıdır10
- vücutçu aptal erkek vs gösterişsiz felsefi erkek15
- anın görüntüsü14
- yazarların ruh hali10
- düz dünyacıların güneş tutulmasına bakışı12
- köpekler arasından seri katil çıkmaması9
- bik bik'i ağdacıya götürmek11
- iğrenç bir his tarif et29
- bik bik'in yaşı boyu kilosu8
- sel felaketinin nedeni cehapedir13
- karınıza kaşarlı poğaça yapar mısınız13
- fake hesabım için nick önerileri8
- türkiye de 120000 atatürk heykeli olması17
- mustafa sandal'ın 1 mayıs paylaşımı14
- ben bu davanın savcısıyım9
- suriyeliler suriye'ye dönsün12
- sözlüğün en götü güzel kızı21
- düşün ki o bunu okuyor13
- 1 mayıs8
- ahirette sorulacak ilk soru9
- en yaşlı özelliğiniz13
- memesi küçük olmak16
- köpekleri aklamak için sırtlana iftira atmak10
- oksijensizsu14
- güne bir şarkı bırak14
- emmanuel emenike15
- 1 mayıs 2024 borussia dortmund psg maçı9
- uludağ sözlüğün bitmiş olması23
- sözlük kızlarını kategorize eden utanmazlar18
- kocamsunun hazırladığı sürpriz15
- tilki ailesi9
- japonyada düşen insana yardım edenler12
- vahdettin'e hain diyenleri susturacak tarihi belge42
- club'a gidiyor musun diyen erkek9
- hamas bir terör örgütüdür9
- sözlük erkeğinden damat olmaz30
- temizlik hastası eşle sevişme öncesi diyaloglar12
- 30 nisan 2024 bayern münih real madrid maçı24
- sırtınızı bir sözlük kızına dayar mısınız8
- fatih terim'in yuhalanması16
- sürekli milletin entrylerini eleştiren tip11
- crop giyen erkek11
- nazar değdi sözlük12
- bir sözlük yazarını kaşır mısınız8
entry'ler (1378)
falcının dibini tanıyorum. telefonda bakıyor. öyle dandik kahve falı falan da değil. yıldızname bakıyor telefonla. doğum tarihini yanlış bilenlere bakamıyor sadece. görükle de yaşıyor ama telde baktığı için her yerdeki insanlara bakabiliyor. instagram adresi @gercek_fal
Birinin yanındaki kendi halinden. Birinin yanında, kollarında, hAyatında, yatağındaki kendi halini seviyorsa bir kadın o adamı da seviyordur. Birinin sözlerini, yaptıklarını unutursun. Ama hissettirdiklerini asla.
yüzde yüz katılıyorum. ama sözlük kadınlarını da bundan ayrı tutmak saçma olur.
işin doğrusu hayatını burada geçiren günde elli entry giren biri beyinsizdir.
işin doğrusu hayatını burada geçiren günde elli entry giren biri beyinsizdir.
buradaki sözlük bebeleri ne derlerse desinler, aynı berbat, ucuz, komik olmayan, bayat cümleleri kursunlar dursunlar; gerçek kadınlar, gerçek erkekler ve gerçek aşklar varlar ve haddinden fazla gerçekler. ustura kadar keskin, tomurcuk gül kadar hassas, kadın kadar kırılgan, erkek kadar sağlam, aşk kadar büyülüler.
gerçek erkekler aşık olurlar, aşık olunca şapşallaşırlar, çocuklaşırlar, sesleri titrer ama olurlar işte. aşka inanırlar, romantizmi bilirler ama yapış yapış olmaktan uzak dururlar. yumrukları sıkılıdır bazen ama avuçiçlerinde kadınlarının serçe parmağını okşayacak kadar da merhamet taşırlar kaburgalarının altında. gerçek erkekler küfür ederler, rakı içerler, dağ gibi dururlar, mum gibi erirler. güzel kokarlar, güzel kokan kadına taparlar. kavga ederler ama kin tutmazlar. aldatmazlar ama aldatılmazlar da. güzel bakarlar, güzel konuşurlar, güzel susarlar.. güzel öperler..güzel sevişir, güzel uyuyakalırlar, güzel uyanırlar. gerçek erkeklere bakınca, dokununca, yaşayınca anlarsınız gerçekliğini..benzemezler kimseye.sözcükleri de benzemez, tavırları da. bilirsiniz sadece.
gerçek kadınlara aşık olunmaz. tapılır..ruhlarına karışılır. önce usulca sonra eze eze öpülür aşktan kabaran dudakları. gerçek kadınlar sessizce ağlar, makyajı akar..gerçek kadınlar ateş gibi yanar dokununca, cennet gibi kokar, bambi gibi bakarlar..gerçek kadınlar zor sever, zor unuturlar..terk etmeye zor karar verirler ama karar verince geri dönmezler.sessizce ve dağ gibi giderler..sadece gerçek adamlara aşık olurlar.bilirler gerçek erkeğin bir tarzı vardır, bakışları derindir, sözcükleri kan gibi işler insanın damarına..öpüşü masal gibidir, kesilir ayakların yerden..
gerçek aşklar sihir gibidir. bir anda başlarlar. insandan, aklından, inancından, kuralından, statüsünden, kararlarından güçlüdür gerçek aşk.. kimse karar veremez aşık olacağı zamana. kimse ne zaman biteceğini bilmez kalbini esir eden sarhoşluğun.. gerçek aşklar bir bakışta , bir hecede, bir dokunuşla ya da bir kavgayla başlar.. rüzgar gibi eser, fırtına gibi dağıtır, sel gibi götürür insanı..deprem gibi yıkar bazen de. ama üstadın da dediği gibi ayrılık da sevdaya dahil. çünkü ayrılanlar hala sevgili! sonunda acı var diye, hayalkırıklığı var diye kimse kaçamaz aşktan. kaçarsa da toslar nasılsa en büyüğüne. sonunda ölüm var diye yaşamaktan vazgeçmeyip, üzülürüm diye aşktan kaçacağını sananlara halk dilinde mantık insanı, kalp dilinde budala denir. gerçek aşkları gerçek kadınlar ve gerçek erkekler yaşar..
--spoiler--
yatağı boş bir erkek neye yarar. ya yüreği boş bir kadın?
--spoiler--
gerçek erkekler aşık olurlar, aşık olunca şapşallaşırlar, çocuklaşırlar, sesleri titrer ama olurlar işte. aşka inanırlar, romantizmi bilirler ama yapış yapış olmaktan uzak dururlar. yumrukları sıkılıdır bazen ama avuçiçlerinde kadınlarının serçe parmağını okşayacak kadar da merhamet taşırlar kaburgalarının altında. gerçek erkekler küfür ederler, rakı içerler, dağ gibi dururlar, mum gibi erirler. güzel kokarlar, güzel kokan kadına taparlar. kavga ederler ama kin tutmazlar. aldatmazlar ama aldatılmazlar da. güzel bakarlar, güzel konuşurlar, güzel susarlar.. güzel öperler..güzel sevişir, güzel uyuyakalırlar, güzel uyanırlar. gerçek erkeklere bakınca, dokununca, yaşayınca anlarsınız gerçekliğini..benzemezler kimseye.sözcükleri de benzemez, tavırları da. bilirsiniz sadece.
gerçek kadınlara aşık olunmaz. tapılır..ruhlarına karışılır. önce usulca sonra eze eze öpülür aşktan kabaran dudakları. gerçek kadınlar sessizce ağlar, makyajı akar..gerçek kadınlar ateş gibi yanar dokununca, cennet gibi kokar, bambi gibi bakarlar..gerçek kadınlar zor sever, zor unuturlar..terk etmeye zor karar verirler ama karar verince geri dönmezler.sessizce ve dağ gibi giderler..sadece gerçek adamlara aşık olurlar.bilirler gerçek erkeğin bir tarzı vardır, bakışları derindir, sözcükleri kan gibi işler insanın damarına..öpüşü masal gibidir, kesilir ayakların yerden..
gerçek aşklar sihir gibidir. bir anda başlarlar. insandan, aklından, inancından, kuralından, statüsünden, kararlarından güçlüdür gerçek aşk.. kimse karar veremez aşık olacağı zamana. kimse ne zaman biteceğini bilmez kalbini esir eden sarhoşluğun.. gerçek aşklar bir bakışta , bir hecede, bir dokunuşla ya da bir kavgayla başlar.. rüzgar gibi eser, fırtına gibi dağıtır, sel gibi götürür insanı..deprem gibi yıkar bazen de. ama üstadın da dediği gibi ayrılık da sevdaya dahil. çünkü ayrılanlar hala sevgili! sonunda acı var diye, hayalkırıklığı var diye kimse kaçamaz aşktan. kaçarsa da toslar nasılsa en büyüğüne. sonunda ölüm var diye yaşamaktan vazgeçmeyip, üzülürüm diye aşktan kaçacağını sananlara halk dilinde mantık insanı, kalp dilinde budala denir. gerçek aşkları gerçek kadınlar ve gerçek erkekler yaşar..
--spoiler--
yatağı boş bir erkek neye yarar. ya yüreği boş bir kadın?
--spoiler--
http://m.uludagsozluk.com/e/16101922/
Sözlükte üç muhteşem aşk yaşamış bir adam olarak o günleri çok özlüyorum. Yazık ki artık sözlükte sadece çocuklar var. Hiç kadın yok.
Sözlükte üç muhteşem aşk yaşamış bir adam olarak o günleri çok özlüyorum. Yazık ki artık sözlükte sadece çocuklar var. Hiç kadın yok.
insan bazen bir şeyleri özlemeyi bile özlüyor. bir kadının karnını öperek uyanmayı çok özledim.
"bazen ona bir şeyler yazarsın, yazar silersin... yazar silersin... o hiçbirini okumamış olur; ama sen hepsini söylemiş olursun".
bana genelde komik geliyor ama bir tanesi hayatı sorgulamama neden olmuştu. ritmin zirve yaptığı bir anda partnerim birden durdu ve yüzüme bakarak şöyle dedi;
sana bir çok konuda hayranım, yaşayamadığım her şeyi yaşamışsın, çok cesursun, değişmek istesem de değişemiyorum, asla senin gibi olamam. asla senin kadar özgür olamam. ama sen de beni kıskan. asla bir kadın olamayacaksın. asla senin tarafından sikilen bir kadın olamayacaksın. asla şu an aldığım zevke yaklaşamayacaksın. seni ve orgazm olurken yüzünün aldığı şekli çok seviyorum, yine de benim aldığım zevki hayal bile edemezsin.
sana bir çok konuda hayranım, yaşayamadığım her şeyi yaşamışsın, çok cesursun, değişmek istesem de değişemiyorum, asla senin gibi olamam. asla senin kadar özgür olamam. ama sen de beni kıskan. asla bir kadın olamayacaksın. asla senin tarafından sikilen bir kadın olamayacaksın. asla şu an aldığım zevke yaklaşamayacaksın. seni ve orgazm olurken yüzünün aldığı şekli çok seviyorum, yine de benim aldığım zevki hayal bile edemezsin.
siz ayar vermeden önce söyleyeyim söyleyeceğimi; çok ama çok aşık kadındır. ve duyabileceğiniz en içten sevgi sözünü söylemiştir. anlayana;
ellerim titreye titreye, kalbim duracakmış gibi, son nefesimi çekercesine, son yutkunuşumu yaparcasına.
"nasıl söyleyim bilmiyorum, tapıyorum sana hastayım"
şöyle süzdü beni, ayaklarımdan başladı usul usul, diz kapaklarıma doğru, yukarı doğru, göğsüme doğru
çıkarttı o mahven gözlerini, suratımda durdu, gözlerime çaktı gözlerini.
kaşları yay gibiydi yay
gözleri zümrüt elması gibi,
yanaklarına iki elma koymuşlar gibiydi,
dişleri pırlanta gibiydi, zakürt-ü sefa gibi
bir kılıç gibi gözlerimi kesiyordu küçümser gülüşüyle beni.
alnımdan akan terleri gördü, bir nefeslik kalan sigarından çekti derin bir nefes, üfürdü alnımdan dudağıma
"aşığım, çok aşığım sana, zinaya girer bundan sonra seninle oluşlarımız"
güldü, aldı o nasır tutmuş ellerimi bastırdı o göğsüne,
"izle dante gibi hayal ettiğin o cennetini, korkma hıncını alamamış bir katil gibi sık, parçala göğüslerimi..."
duraksadı...
"bu kadar mı senin aşkın,
çömel, yadırgayacak mısın bu sevdayı, afrodit ve erosa yakışır şekilde, ihmal etme vücudumda saklı kalmış çiçeği,
tepesine doğru çık, ısır dişinle o hınzır noktayı, dudakların hissetsin o iştah kabartıcı yerdeki yangını,
dökülsün şerbeti-i aleme benzer şehvet sularım, bulansın, ağzına, burnuna, dudaklarının kenarına,
içine çek kokusunu, saç suratıma doğru öc alır gibi, bula suratımı, açamayım göz kapaklarımı, hissedeyim ılık erkeklik tohumlarını, çekeyim bende kokusunu,
söndür içindeki o yedi cihanı yakacak cürümü"
düştük sırt üstü ikimizde yatağa, döndürdü suratını suratıma..
“ kalbimi çaldın çocuk, ölümüne vuruldum sana''
hadi.. durma sik beni.. sik de unutayım bütün acılarımı. sik ki içimden çıksın kaç yıldır kaçtığım ben. beni öyle sik ki bir daha maske takamayayım kendime. beni öyle acımadan sik ki hatırlayayım kadın olduğumu. erkekle kadının bir olduğunu. beni öyle gözümün yaşına bakmadan sik ki aksın kaç yıldır içime akan bütün gözyaşları. geçsin ağzımdaki yüreğimdeki tuzlu su tadı. beni öyle kendinden geçerek sik ki gömülsün mezarlarına bütün hortlaklarım korkularım düşüncelerim. geriye sadece kadın olmanın tadı kalsın..
ellerim titreye titreye, kalbim duracakmış gibi, son nefesimi çekercesine, son yutkunuşumu yaparcasına.
"nasıl söyleyim bilmiyorum, tapıyorum sana hastayım"
şöyle süzdü beni, ayaklarımdan başladı usul usul, diz kapaklarıma doğru, yukarı doğru, göğsüme doğru
çıkarttı o mahven gözlerini, suratımda durdu, gözlerime çaktı gözlerini.
kaşları yay gibiydi yay
gözleri zümrüt elması gibi,
yanaklarına iki elma koymuşlar gibiydi,
dişleri pırlanta gibiydi, zakürt-ü sefa gibi
bir kılıç gibi gözlerimi kesiyordu küçümser gülüşüyle beni.
alnımdan akan terleri gördü, bir nefeslik kalan sigarından çekti derin bir nefes, üfürdü alnımdan dudağıma
"aşığım, çok aşığım sana, zinaya girer bundan sonra seninle oluşlarımız"
güldü, aldı o nasır tutmuş ellerimi bastırdı o göğsüne,
"izle dante gibi hayal ettiğin o cennetini, korkma hıncını alamamış bir katil gibi sık, parçala göğüslerimi..."
duraksadı...
"bu kadar mı senin aşkın,
çömel, yadırgayacak mısın bu sevdayı, afrodit ve erosa yakışır şekilde, ihmal etme vücudumda saklı kalmış çiçeği,
tepesine doğru çık, ısır dişinle o hınzır noktayı, dudakların hissetsin o iştah kabartıcı yerdeki yangını,
dökülsün şerbeti-i aleme benzer şehvet sularım, bulansın, ağzına, burnuna, dudaklarının kenarına,
içine çek kokusunu, saç suratıma doğru öc alır gibi, bula suratımı, açamayım göz kapaklarımı, hissedeyim ılık erkeklik tohumlarını, çekeyim bende kokusunu,
söndür içindeki o yedi cihanı yakacak cürümü"
düştük sırt üstü ikimizde yatağa, döndürdü suratını suratıma..
“ kalbimi çaldın çocuk, ölümüne vuruldum sana''
hadi.. durma sik beni.. sik de unutayım bütün acılarımı. sik ki içimden çıksın kaç yıldır kaçtığım ben. beni öyle sik ki bir daha maske takamayayım kendime. beni öyle acımadan sik ki hatırlayayım kadın olduğumu. erkekle kadının bir olduğunu. beni öyle gözümün yaşına bakmadan sik ki aksın kaç yıldır içime akan bütün gözyaşları. geçsin ağzımdaki yüreğimdeki tuzlu su tadı. beni öyle kendinden geçerek sik ki gömülsün mezarlarına bütün hortlaklarım korkularım düşüncelerim. geriye sadece kadın olmanın tadı kalsın..
belli bir yaşın üstündeki birinden bahsediyorsak çok da mutlu bir ilişki içinde olduğunu düşünmek zor. insan bu hayatta her şeyi yaşadıkça öğreniyor. duyduklarıyla, izledikleriyle değil yaşayıp sindirdikleriyle büyüyor. üstadın dediği gibi her aşk bir önceki aşktan yapılıyor.
insanın algıları, hayata bakışı ne kadar özgür ve açık olsa bile hayatımıza giren her kadından/adamdan öğrendiğimiz bir şey var. hepsi çimentomuza bir şeyler katıyor mutlaka. o çimentoyu doğru karmak, doğru kullanmak elbette kalitemizle ilgili ama malzeme de, içine başkalarının kattıkları da çok değerli.
duyguların, tutkunun, aşık olmanın ustalığı olmaz , onu söylemiyorum. aşık olunca acemileşir, eli ayağına karışır insanın. ama mutlu olmak, bir ilişkiyi yürütmek ya da güzel bitirmek öğrenilebilen bir şey. on yıl önceki gibi bakmıyorum ilişkilere hala aynı adam olsam bile. on yıl önce önemsediğim şeyler bugün gereksiz gelebiliyor.
eskiden ilişkilerimde karşımdaki insanı beğenip hoşlanmam, onu istemem ve karşılık bulmam yeterliydi. damak zevkim gelişmemişti sanırım. bugün konuşabildiğim birini, beğendiğim birinden daha çok önemsiyorum. on yıl önceki gibi değil bir sohbetten beklediklerim. on yıl önceki gibi değil kadınlarımı öpüşüm. on yıl önceki gibi dokunmuyorum kadınların ruhlarına, tenlerine. daha kuytuya, daha derine, daha fazla mutluluk ve haz verene odaklıyım. beklentilerim de aynı değil. güzellik yetmiyor artık bana. doyurucu başka şeyler de istiyorum. yapaylığa, klişe kaprislere tahammülüm yok artık. doğuştan şımarık değil yanımda şımarabilen kadınları arıyor ruhum. bana muhtaç değil , kendi başına bir dünya olan ama her şeyiyle sorunlarını bana teslim edebilecek kadınlara tutkun yüreğim.
insanın algıları, hayata bakışı ne kadar özgür ve açık olsa bile hayatımıza giren her kadından/adamdan öğrendiğimiz bir şey var. hepsi çimentomuza bir şeyler katıyor mutlaka. o çimentoyu doğru karmak, doğru kullanmak elbette kalitemizle ilgili ama malzeme de, içine başkalarının kattıkları da çok değerli.
duyguların, tutkunun, aşık olmanın ustalığı olmaz , onu söylemiyorum. aşık olunca acemileşir, eli ayağına karışır insanın. ama mutlu olmak, bir ilişkiyi yürütmek ya da güzel bitirmek öğrenilebilen bir şey. on yıl önceki gibi bakmıyorum ilişkilere hala aynı adam olsam bile. on yıl önce önemsediğim şeyler bugün gereksiz gelebiliyor.
eskiden ilişkilerimde karşımdaki insanı beğenip hoşlanmam, onu istemem ve karşılık bulmam yeterliydi. damak zevkim gelişmemişti sanırım. bugün konuşabildiğim birini, beğendiğim birinden daha çok önemsiyorum. on yıl önceki gibi değil bir sohbetten beklediklerim. on yıl önceki gibi değil kadınlarımı öpüşüm. on yıl önceki gibi dokunmuyorum kadınların ruhlarına, tenlerine. daha kuytuya, daha derine, daha fazla mutluluk ve haz verene odaklıyım. beklentilerim de aynı değil. güzellik yetmiyor artık bana. doyurucu başka şeyler de istiyorum. yapaylığa, klişe kaprislere tahammülüm yok artık. doğuştan şımarık değil yanımda şımarabilen kadınları arıyor ruhum. bana muhtaç değil , kendi başına bir dünya olan ama her şeyiyle sorunlarını bana teslim edebilecek kadınlara tutkun yüreğim.
yazarlık serüvenimin başlamasına neden olan alıntıdır. murathan mungan' ın yaz geçer kitabından eşsiz bir hikaye;
aynı terasa açılıyordu, yanyanaydı kapılarımız kaldığımız pansiyonda. sabahları ya da akşam üzerleri karşılaşıyorduk. ortak duş, ortak mutfak, çekingen bir selamlaşma. aynı terasta yanyana kuruyordu çamaşırlarımız. bu ürpertiyordu beni. acemi, tutuk bir kaç sözcük eşliğinde beyaz şarap içerek aynı terasta seyrediyorduk günbatımını. bu da ürpertiyordu beni.
ışığın azalan şiddetinde yanyanaydı terasa vuran gölgelerimiz ve karışıyordu birbirine. elimizde olmadan gülümsemiştik bakışlarımız çarpıştığında. sahildeydik ve aynı kitabı okuyorduk ilk karşılaşmamızda da. sezon açılmamıştı, seyrekti sahiller, daha erken yaz gülümsüyordu. pansiyon önündeki sandalların kıpırtısı, çiçeklerin çekingen dirimi, günbatımıyla gölgelenmiş alanların rengi kalmış aklımda. ikimiz de yalnızdık ve birbirimize ilişmemeye çalışıyorduk adını kimselerin bilmediği o uzak sahil kasabasında... oysa güneşin batışını izlemek gibi kendiliğinden bir birlikteliğe dönüştü paylaştığımız şeyler. birbirinden kamaşmaya başlamıştı. tenlerimiz, dokunmasan da, yanındaki gövdeyi duymanın şiddetine dönüşmüştü. aramızdaki çekim tenin çağrısı hazırdı kendine kurulan bütün tuzaklara. o akşam terastaydık gene. gün çoktan batmıştı. çamaşırlar asılıydı, uzaktan şarkılar geliyordu ve kekik kokuları... nedense herzamankinden başka bakıyordun bana. sonra usulca dedin ki: "ilk kez birinin tenine dokunma isteği duyuyorum içimde." benim için yaz başlamıştı. "dokun öyleyse" dedim. sustun. uzun uzun baktık birbirimize. kendine nasıl karşı koyduğun okunuyordu yüzünün derinliklerinde...
sonra hiçbir şey söylemeden usulca kalktın, odana gittin, yavaşça örttün kapını. saatlerce orada, gecede ve terasta kaldım. sabah uyandığımda, odanın kapısı açıktı, eşyalarını toplayıp gitmiştin, baktım... yalnızca terasta unuttuğun havlu çırpınıyordu rüzgarda.
bir daha hiç rastlamadım sana. hiçbir yerde, hiçbir yazda. düşünüyorum aradan onüç yıl geçmiş. onüç yıl içinde uyanan o isteğin anısı saklı duruyor mu sende?
birden adını hatırlamadığımı farkettim bunu yazarken. ama terasta çırpınan havlunun rengi hala gözlerimin önünde...
onüç yıl sonra şimdi sevgilimden ayrıldığım bu derin, bu kavurucu günlerde, neden ansızın aklıma düştüğümü sordum kendime.
sonra anladım: "bir aşk birçok aşktan yapılıyor ve ayrılınmıyor hiç bir seferinde!"...
aynı terasa açılıyordu, yanyanaydı kapılarımız kaldığımız pansiyonda. sabahları ya da akşam üzerleri karşılaşıyorduk. ortak duş, ortak mutfak, çekingen bir selamlaşma. aynı terasta yanyana kuruyordu çamaşırlarımız. bu ürpertiyordu beni. acemi, tutuk bir kaç sözcük eşliğinde beyaz şarap içerek aynı terasta seyrediyorduk günbatımını. bu da ürpertiyordu beni.
ışığın azalan şiddetinde yanyanaydı terasa vuran gölgelerimiz ve karışıyordu birbirine. elimizde olmadan gülümsemiştik bakışlarımız çarpıştığında. sahildeydik ve aynı kitabı okuyorduk ilk karşılaşmamızda da. sezon açılmamıştı, seyrekti sahiller, daha erken yaz gülümsüyordu. pansiyon önündeki sandalların kıpırtısı, çiçeklerin çekingen dirimi, günbatımıyla gölgelenmiş alanların rengi kalmış aklımda. ikimiz de yalnızdık ve birbirimize ilişmemeye çalışıyorduk adını kimselerin bilmediği o uzak sahil kasabasında... oysa güneşin batışını izlemek gibi kendiliğinden bir birlikteliğe dönüştü paylaştığımız şeyler. birbirinden kamaşmaya başlamıştı. tenlerimiz, dokunmasan da, yanındaki gövdeyi duymanın şiddetine dönüşmüştü. aramızdaki çekim tenin çağrısı hazırdı kendine kurulan bütün tuzaklara. o akşam terastaydık gene. gün çoktan batmıştı. çamaşırlar asılıydı, uzaktan şarkılar geliyordu ve kekik kokuları... nedense herzamankinden başka bakıyordun bana. sonra usulca dedin ki: "ilk kez birinin tenine dokunma isteği duyuyorum içimde." benim için yaz başlamıştı. "dokun öyleyse" dedim. sustun. uzun uzun baktık birbirimize. kendine nasıl karşı koyduğun okunuyordu yüzünün derinliklerinde...
sonra hiçbir şey söylemeden usulca kalktın, odana gittin, yavaşça örttün kapını. saatlerce orada, gecede ve terasta kaldım. sabah uyandığımda, odanın kapısı açıktı, eşyalarını toplayıp gitmiştin, baktım... yalnızca terasta unuttuğun havlu çırpınıyordu rüzgarda.
bir daha hiç rastlamadım sana. hiçbir yerde, hiçbir yazda. düşünüyorum aradan onüç yıl geçmiş. onüç yıl içinde uyanan o isteğin anısı saklı duruyor mu sende?
birden adını hatırlamadığımı farkettim bunu yazarken. ama terasta çırpınan havlunun rengi hala gözlerimin önünde...
onüç yıl sonra şimdi sevgilimden ayrıldığım bu derin, bu kavurucu günlerde, neden ansızın aklıma düştüğümü sordum kendime.
sonra anladım: "bir aşk birçok aşktan yapılıyor ve ayrılınmıyor hiç bir seferinde!"...
kusurları, defoları, zayıflıklarıdır. onlara da aşık olursan bulmuşsundur doğru kadınını.
bir sesi vardır dinlemesini bilene. mantığıyla yürüyeceği yolları bulan kadınlar için sadece kapakçıkları olan bir et parçasıdır. o sesi duyanlar içinse insana doğruları söyleyen tek dosttur.
"ben seni, çok yanılmış kalplerin sağlamlığıyla sevdim."
"ben seni, çok yanılmış kalplerin sağlamlığıyla sevdim."
ah nerede o soluğundan öpülecek kadınlar artık. ah nerede artık dişiliğini asaletiyle harmanlayan, kulağına en arsız sözcükleri fısıldarken de, dizlerine yatırıp saçlarını okşarken de aynı şiddette ruhunu sana geçirecek kadınlar. ah nerede maskesiz yaşamayı bilen, savunma mekanizmalarını her şeyin önüne geçirmeyi komik bulan, işinde kaplan gibi, erkeğinin yanında kedi gibi olan kadınlar.
kimsenin önünde eğilmeyen ama erkeğinin gömlek düğmelerini elleriyle iliklerken, göğsüne yaslanıveren. ah nerede o kadınlar..
kimsenin önünde eğilmeyen ama erkeğinin gömlek düğmelerini elleriyle iliklerken, göğsüne yaslanıveren. ah nerede o kadınlar..
bir zamanlar uludağ sözlükte bolca vardı. artık kreşe dönmüş burası.
--spoiler--
ellerim titreye titreye, kalbim duracakmış gibi, son nefesimi çekercesine, son yutkunuşumu yaparcasına.
"nasıl söyleyim bilmiyorum, tapıyorum sana hastayım"
şöyle süzdü beni, ayaklarımdan başladı usul usul, diz kapaklarıma doğru, yukarı doğru, göğsüme doğru
çıkarttı o mahven gözlerini, suratımda durdu, gözlerime çaktı gözlerini.
kaşları yay gibiydi yay
gözleri zümrüt elması gibi,
yanaklarına iki elma koymuşlar gibiydi,
dişleri pırlanta gibiydi, zakürt-ü sefa gibi
bir kılıç gibi gözlerimi kesiyordu küçümser gülüşüyle beni.
alnımdan akan terleri gördü, bir nefeslik kalan sigarından çekti derin bir nefes, üfürdü alnımdan dudağıma
"aşığım, çok aşığım sana, zinaya girer bundan sonra seninle oluşlarımız"
--spoiler--
ellerim titreye titreye, kalbim duracakmış gibi, son nefesimi çekercesine, son yutkunuşumu yaparcasına.
"nasıl söyleyim bilmiyorum, tapıyorum sana hastayım"
şöyle süzdü beni, ayaklarımdan başladı usul usul, diz kapaklarıma doğru, yukarı doğru, göğsüme doğru
çıkarttı o mahven gözlerini, suratımda durdu, gözlerime çaktı gözlerini.
kaşları yay gibiydi yay
gözleri zümrüt elması gibi,
yanaklarına iki elma koymuşlar gibiydi,
dişleri pırlanta gibiydi, zakürt-ü sefa gibi
bir kılıç gibi gözlerimi kesiyordu küçümser gülüşüyle beni.
alnımdan akan terleri gördü, bir nefeslik kalan sigarından çekti derin bir nefes, üfürdü alnımdan dudağıma
"aşığım, çok aşığım sana, zinaya girer bundan sonra seninle oluşlarımız"
--spoiler--
neden bir dans kursuna yazıldığımın farkında bile değildim. dans hocası o tuhaf deneyi yapana kadar. farklı, derin, algıları tersten işleyen bir eğitmendi. dans etmeye bizim bildiğimizden farklı anlamlar yüklüyordu; duyduğunda abartılı gelen, deneyimledikçe hocadan bile fazla inanıp savunduğun.
gözlerimiz bağlı olarak erkek ve kadın kursiyerleri karşılıklı olarak dizdi. herkesin içgüdüleriyle karşısındaki değil herhangi bir partneri seçmesini istedi. insanın danstaki eşini de, hayatındaki eşini de, yataktaki eşini de gördükleriyle değil hissettikleriyle seçmesinin daha doğru ve heyecan verici sonuçlar verdiğini söyledi. işte dedim hocam; ben buna senden daha önce inanmıştım. kalbinde nasılsa öyledir. gördüklerin sadece gördüklerinden ibarettir.bir insanın yüzü, kilosu, boyu, giyim tarzı sana bişey gösterir ama bişey yaşatmaz. kokusu, tadı, dokunuşu, öpüşü ise sana çok şey yaşattırır. dans edişi..
gözlerimiz bağlı olarak bizi serbest bıraktı. ürkek adımlarla, birilerine çarpmaktan korkarak herkes sağa sola hamle yaptı. önce durumu gülünç bulduğunu gizlemeyen kursiyerlerin kahkahaları, sonra daha o gün tanıştığı biriyle üstelik kimle olduğunu bilmeden gözleri kapalı olarak dans edecek olmanın verdiği gizemli heyecanın sessizliği sardı ortamı.
sonunda ellerim bir kadının karnı olduğunu sandığım yumuşaklığa çarpınca durdum. karşımdaki insanın kalbinin gümbürtüsünü duyunca kendi kalbimin de ne kadar hızlı attığını fark ettim. çıkan seslerden diğer kursiyerlerin de partnerlerini bulduğu sonucuna varınca; bir elimi beline koyarken onun da diğer eli elimi buldu. belini tutan elimin altı ateş gibi yanıyordu. o ateşte utanma vardı, korku vardı, heyecan vardı, arzu vardı. ama en çok bilinmeyenin, gizli olanın, yasak olanın yarattığı ateş vardı.
o gece onunla aynı yatakta uyumasını izlerken dansın ne kadar muhteşem bir şey olduğuna bir kez daha inandım.
başka sözlüklerde de yayınlanmış bir yazımdan alıntılamadır.
gözlerimiz bağlı olarak erkek ve kadın kursiyerleri karşılıklı olarak dizdi. herkesin içgüdüleriyle karşısındaki değil herhangi bir partneri seçmesini istedi. insanın danstaki eşini de, hayatındaki eşini de, yataktaki eşini de gördükleriyle değil hissettikleriyle seçmesinin daha doğru ve heyecan verici sonuçlar verdiğini söyledi. işte dedim hocam; ben buna senden daha önce inanmıştım. kalbinde nasılsa öyledir. gördüklerin sadece gördüklerinden ibarettir.bir insanın yüzü, kilosu, boyu, giyim tarzı sana bişey gösterir ama bişey yaşatmaz. kokusu, tadı, dokunuşu, öpüşü ise sana çok şey yaşattırır. dans edişi..
gözlerimiz bağlı olarak bizi serbest bıraktı. ürkek adımlarla, birilerine çarpmaktan korkarak herkes sağa sola hamle yaptı. önce durumu gülünç bulduğunu gizlemeyen kursiyerlerin kahkahaları, sonra daha o gün tanıştığı biriyle üstelik kimle olduğunu bilmeden gözleri kapalı olarak dans edecek olmanın verdiği gizemli heyecanın sessizliği sardı ortamı.
sonunda ellerim bir kadının karnı olduğunu sandığım yumuşaklığa çarpınca durdum. karşımdaki insanın kalbinin gümbürtüsünü duyunca kendi kalbimin de ne kadar hızlı attığını fark ettim. çıkan seslerden diğer kursiyerlerin de partnerlerini bulduğu sonucuna varınca; bir elimi beline koyarken onun da diğer eli elimi buldu. belini tutan elimin altı ateş gibi yanıyordu. o ateşte utanma vardı, korku vardı, heyecan vardı, arzu vardı. ama en çok bilinmeyenin, gizli olanın, yasak olanın yarattığı ateş vardı.
o gece onunla aynı yatakta uyumasını izlerken dansın ne kadar muhteşem bir şey olduğuna bir kez daha inandım.
başka sözlüklerde de yayınlanmış bir yazımdan alıntılamadır.
siz başlığın içine etmeden yazayım;
bir kadının beni sevmeye, yanımdaki kendi halinden başlamasını isterim. yanımda huzurluysa, kendi olabiliyorsa, en yakınlarına itiraf edemeyeceği zaaflarını, duygularını, korkularını, açlıklarını, arzularını ifade edebiliyorsa, yargılanmayacağını, pişman edilmeyeceğini hissediyorsa bana yeter.
bir kadının beni sevmeye, yanımdaki kendi halinden başlamasını isterim. yanımda huzurluysa, kendi olabiliyorsa, en yakınlarına itiraf edemeyeceği zaaflarını, duygularını, korkularını, açlıklarını, arzularını ifade edebiliyorsa, yargılanmayacağını, pişman edilmeyeceğini hissediyorsa bana yeter.
erkek ya da çocuk gibi davranmayı bir elbise gibi üstüne geçirmiş kadınları itici buluyorum. işinde erkek gibi olabilir, çocuklaştığı anlat olabilir ama kadın gibi kadınları çekici buluyorum.
konuşurken sıkılmadığım her kadını çekici buluyorum.
cinsellikle ilgisi olmayan bir şeye karşı olan ilgisini bile tutkuyla ifade eden kadınları çekici buluyorum.
sokakta kaplan yanımda kedi gibi olan kadınları çekici buluyorum.
sade giyinerek seksi olabilen kadınları çekici buluyorum.
ses tonundaki nefes alışındaki küçük iniş çıkışları ruh haline göre farkında olmadan ayarlayan kadınları çok çekici buluyorum.
herkesten farklı olduğu halde diğer mıymıy kadınların klişeleriyle iletişim kuran kadınlar çok itici geliyor bana. bakış açısı, kafası, felsefesi farklı olduğu halde uygulaması herkesle bir olan kadınlardan çabucak sıkılıyorum. kendine güveni oluşmadan başkalarında öncelikle güven isteyen biri kadın değil olsa olsa çocuktur. ismini sorduğumda ikiletmeden söyleyebilmesi kulağa ne kadar normal geliyorsa bu basit tanışma şeklini bile olay haline getirebilen kadınları komik buluyorum. insanın alnına alnına kendi özgüveniyle konuşabilen kadınları çok ama çok çekici buluyorum.
başka sözlüklerde de yayınlanmış bir yazımdan alıntılamadır.
konuşurken sıkılmadığım her kadını çekici buluyorum.
cinsellikle ilgisi olmayan bir şeye karşı olan ilgisini bile tutkuyla ifade eden kadınları çekici buluyorum.
sokakta kaplan yanımda kedi gibi olan kadınları çekici buluyorum.
sade giyinerek seksi olabilen kadınları çekici buluyorum.
ses tonundaki nefes alışındaki küçük iniş çıkışları ruh haline göre farkında olmadan ayarlayan kadınları çok çekici buluyorum.
herkesten farklı olduğu halde diğer mıymıy kadınların klişeleriyle iletişim kuran kadınlar çok itici geliyor bana. bakış açısı, kafası, felsefesi farklı olduğu halde uygulaması herkesle bir olan kadınlardan çabucak sıkılıyorum. kendine güveni oluşmadan başkalarında öncelikle güven isteyen biri kadın değil olsa olsa çocuktur. ismini sorduğumda ikiletmeden söyleyebilmesi kulağa ne kadar normal geliyorsa bu basit tanışma şeklini bile olay haline getirebilen kadınları komik buluyorum. insanın alnına alnına kendi özgüveniyle konuşabilen kadınları çok ama çok çekici buluyorum.
başka sözlüklerde de yayınlanmış bir yazımdan alıntılamadır.
penisin başını vajinanın dudaklarına yukardan aşağıya sürt...
seksten daha güzel demiştik dimi. pardon. öhöm!
bir akşamüstü sahildeki bankta kitap okurken penisin başını...
seksten daha güzel demiştik dimi. pardon. öhöm!
bir akşamüstü sahildeki bankta kitap okurken penisin başını...