bugün

türkcesini ilk defa duydugum, fiillerinin ingilizcesi run amok ve almancasi da amok laufen olan deyim.**
stefan zweg'in kişilik çözümlemesi ile ilgili hikayelerinin olduğu ve kitabına ismini veren hikaye.
bir şekilde intihar veya ölümle sonuçlanan yedi(bir çöküşün öyküsü, madalya, bezginlik, amok koşucusu,ay ışığı sokağı, leporella, leman gölü kıyısındaki olay)hikayeden oluşan stefan zweig eseri. Bir çöküşün öyküsü adlı hikayede kendi ölümünü kurgulayan bir karakter bile var. Madalya ve amok koşucusu ise gerçekten çok güzel hikayeler.
okumaya başladığımda "bu ne rezalet böyle, bu kadar ünlü bir kitap bu kadar kötü olamaz!" dediğim fakat sonrasında stefan zweig'ın karakter analizlerine ve kişilik çözümlemelerine hayran kaldığım kitaptır. Özellikle bir çöküşün öyküsü, madalya ve leporella kesinlikle okunması gereken öykülerdir. (bkz: amok)
--spoiler--
Her öykünün, ruh hali artık tamamen çözümlenmiş ana karakterin ölümüyle sonuçlanması belki de yazarın ikinci dünya savaşı sırasında dünyanın geldiği hale dayanamayıp karısıyla intihar etmesinin bir habercisidir.
--spoiler--
Yıllar boyu ur gibi beynime yapışmış zweig öyküsü. Yamulmuyorsam Malezya ve Hindistan'da görülen bir tür çıldırma durumu ,cinnet hali. Bu durumdaki kişi önüne geleni öldürmektedir ve en son çatlayıp öldüğü ya da öldürüldüğünde durmaktadır. öyküleştirilmesi noktasında zweig döktürmüştür .
bir stefan zweig harikası başyapıt. kendisi de intihar eden bir kişi olarak, intiharın psikanalizi veintihar eden bir kişinin halet-i ruhiyesini eşsiz betimlemeriyle süslemiştir.
freud bunu okusaydı "anasının amısını"* görürdü hikayeleri.
(bkz: psikanalizde son nokta)
+
Malezya ve Hindistan'da görülen bir tür çıldırma durumu. Amok koşucusu bugün dünyanın her yerinde benzer cinnet olaylarında faili tanımlamak için kullanılır. Aslen Malezya'ya özgü tarihsel ve kültürel unsurlardan kaynaklanır. Kökeni bir çesit intihar komandosu geleneğine dayanır. Amok koşucusu sonuna kadar savaşıp sonunda ölmektedir. Böylece düşmanın arasına dalan küçük bir grup seçkin asker, yaşamak için savaşan düşman askerine psikolojik olarak büyük zarar verebiliyordu.
+
malay dilinde öfkelye dellenme zıkkımıdır. hastalığa yakalanan adam (erkeklerde görülür) ortalığı cidden kan gölüne çevirir. afrika civarında görülen versiyonlarında hastamız kabiledeki bütün karılara çakma eğilimini gösterip, önüne geleni erkeği kesmekten alıkoyamaz.
ingilizce bir deyimin Türkçe'de isim olmuş versiyonu. (bkz: run amok)

Çok kötü bir çeviri tabi.
kreator'ın 2009 Hordes Of Chaos albümünde yer alan güzel bir parçadır.

http://www.youtube.com/watch?v=SPp-PcEqfGc
kendini hemen ele vermeyen kitaplardan. hikaye kitabı olması hasebiyle bu kötü aslında. ancak neredeyse tüm klasiklerde bu durum böyle.

bir kere bu tarz kitapları alır almaz bitiremezsiniz, ben öyle bağlandım ki bu kitaba bir günde hemen okudum bitti, öyle bir şey genelde pek mümkün olmaz. daha çok popüler kültürün ürünlerinde durum o şekilde sonuçlanır. ancak popüler kültürün o hemen biten kitaplarının etkisi de hemen geçecekken bu tür kitaplar hayata yeni bir bakış kazandırır.

karakter analizleri, insanları tanıtır. hiçbir şey yüzeysel değildir ve okurken aslında insanı okuduğunuzu görürsünüz.

o yüzden bu kitaplar klasiktir, yüzlerce yıl hatırlanır. yoksa okuru ilk sayfasında bağlayıp, ay çok merak ettim ki ben tarzında okunamaz zannımca.
yazarin okudugum en iyi 3 hikayesindendir. hepsi size insani tanitir hepsinin dunyasinda sizi de yasatir.
bence gunumuz hastaliklarindan biridir aslinda hangimiz derslerden ve hocalarin birbok anlatamamsindan bunalip kalkip saldirmak istemedik.. babanin verdigi nasihatlerden hassiktir be deyip kalkip gitmek istemedik.. isten gucten daralip deli gibi kosturmak istemedik..
bence aslinda derinlerimizde bir yerlerde icimizdeki o kosucu dogru zamani bekliyor...
hayatı boyunca intihar ile köşe kapmaca oynamış stefan zweig ın her öyküsünde intiharı farklı açılardan değerlendirdiği öykü kitabı ve bu kitaba ait öykülerden biridir.
kitabın arkasında yazan anlatım şöyledir.
"amok kelimesi endonezya kültüründen gelmektedir ve bu bir tür sarhoşluk durumunu ifade eder, bu durumda olan kişi engellenemez kör bir öfke ile sadece düşmanına değil önüne çıkan herkese malezyalılara özgü yılan şeklindeki Kris adı verilen bir hançerle saldırır."

hikaye gerçekte anlamda bu kısa özeti çok güzel bir dille anlatıyor.
daha önce duymuş olduğum bir kelime olmasına karşın anlamına tam mutabık değildim.
ki bu hikaye ile artık aklımdan çıkmayacağı kesin.

amoklaufer kelimesi yakın zamanda almanyada da çok popülerdi.
o sıralar haberlerde (http://www.jurnal.net/dun...ul-baskini-17-olu/winnen/) tanımlanıyordu.
Aslinda hepimiz birer Amok kosucusuyuz, tek farkimiz ya daha bizi indirecek biri cikmadi ya da yorulup dusmedik. Ama yakindir amoklar gibi ortaliga dokulmemiz insanlik olarak. Run Amok run
bir stefan zweig kitabi az önce tek solukta bitirdiğim nadir kitap kitabi tek cümleyle özetlemem gerekekirse; insanlar gururları için ölebilir hatta öldürebilir. bu kitabi okumadan ölmeyin.
bir stefan zweig kitabı. kitabı bir iki gün önce aldım. fakat araya seçim girdi derken bugün bitirebildim ancak.

(bkz: anın görüntüsü/#39708292)

kitap 104 sayfa. inanılmaz kısa anlayacağınız. 2 3 saatte bitirilebilir. ama mesele bitirebilmek değil. şu an derin bir nefes alsam, bu kitapla alakalı 104 sayfa çıkarım yazabilirmişim gibi.

"kitap zweig tarafından yazılmıştır" ı kitabından sonunda anlıyorsunuz. hayatı sorgulatan şeyler sunuyor insana. düşündürüyor bir süre. öyle bir süre "noluyo ya?" diye bakıyorsunuz. sonra kurgu akıyor gerisin geriye. karakterleri ve betimlemeleri öylesine güzel anlatmış ki, kitap içindeki hikayeyi yaşıyorsunuz. "haaa, anladıııım" diyorsunuz.

amok; bir çıldırma halidir. Malezya gibi sıcak bölgelerde rastlanan yakıcı sıcaktan kaynaklanan bir hastalık, bir cinnet durumu. Amok hastası kişi eline hançeri aldığı gibi amaçsızca koşar gördüğü herkese hançerini saplar, kendine ve çevresindekileri muhakkak zarar verirmiş. Hastalıktan akıl sağlığını yitirmiş, sokaklarda nereye koştuğunu, neyden kaçtığını, nereye varacağını düşünmeden delice koşan bu kişilere amok koşucusu denirmiş. ve sonunda durdurulmasının tek yolu; ölmesi.

--spoiler--

kitabın ana karakteri olan doktor, aslında bir amok koşucusu değil. sadece bunu bir metafor olarak kullanıyor. doktor, kendisini yönetebilen, güçlü karakterli insanlara karşı bağlanma güdüsü içerisinde. bir gün kendine gelen bir kadının etkisinde kalarak hayatını nasıl mahvettiğini anlatıyor kitapta. bu kadın evli, yaşak bir aşktan hamile kalan ve doktordan çocuğu alması için emrivaki yapan güçlü bir kadın. doktor bunun etkisinde kalıyor. her ne kadar başta ona üstün gelmeye çalışsa da başarılı olamıyor. onun bu umursamaz, eğilmez ve mağrur karakteri doktoru bir "amok koşucusu"na çeviriyor. kadının peşine düşüyor, şehir değiştiriyor ve yapmaması gereken, hayatının ölümle sonuçlanmasına sebebiyet veren işler yapıyor. haliyle sonunda da ölüyor.

--spoiler--

yorum:

psikolojik romanlar arasında okuduğum iyi kitaplar arasında yerini aldı. bu hikayeyi günümüze uyarladığımızda müthiş çıkarımlar yapabiliyorsunuz. aslında belli olmasa da birçoğumuz bu amok koşucularıyla tanıştık, oturduk ve yemek yedik. bir insanın, bir düşüncenin, bir amacın veya bir hırsın -fark etmez- peşinden delicesine koşan insalarla yaşıyoruz. sonucunda kendimizi öldürmek olsa bile yılmadan, sapıkça ilerleyebiliyoruz. veya ilerleyebiliyorlar. (siyasi yorum yapmayacağım.)

alın okuyun. tavsiye edilir.
Sarsıcı bir kitap.
Yarısında mola verip ertesi gün bitirmek istedim.

Özetle yazar güzel betimlemelerle bizi bir gemi yolculuğunun içine çekiyor. Kirli, vıcık vıcık bir seyahat. Sonra esrarengiz bir yolcuyla tanışma...
Sarıp sarmalayan bir hikaye ve karakterin dehşete düşüren güçlü anlatımı...
Stefan Zweıg'ın kısa romanlarından biri.
Kitabı okurken
Kitap içinde bulunan
karanlıkta sigara içen kişinin sigarasının kırmımsı tütününü görür gibi oldum.
Kısa olmasından dolayı hemen bitirilebiliyor.
Gayet güzel bir kitap.
Amok Koşucusunun ne demek olduğunu öğreniyorsunuz nihayetinde kitaptan.
Aslında hepimiz bir amok koşucusuyuz. Tanım amok özellikle uzakdoğu ülkelerinde sinir, buhran halinde önüne gelen herkesi öldürme hastalığı. Stefan zweig bu hikâyesini de satranç'ta olduğu gibi bir deniz yolculuğunda yazıyor. Hindistan sömürgesinde Alman bir doktorun beyaz bir kadının yasadışı çocuğunu aldırmak istemesi sonrasında vicdan yapıp bunu kabullenmesi, kadının hayatını kaybetmesi, kocasının otopsi yaptırmak için ingiltere'ye götürmesi, aynı gemide olmaları, doktorun limanda tabutun üstüne atlayarak denizin dibine varmaları, sırrın birkaç kişi tarafından bilinmesi ve.

Bizler de birer amok koşucusu değil miyiz? Bizlerin de buhranları, bazen her şeyi yok etme isteği, ne yaptığımızı bilmememiz, sebepsiz yaşayışı sorgulama, neyi, niçin yaptığımızı bilmediğimiz zamanlar, taşıdığımız sırların ağır gelmesi, hayatın bir gün bitecek olması, sırlarımız ile birlikte gidecek olmamız.
olimpiyat şampiyonu bir splinterın hayatından kesit sunan anı türünde bir eser.
(bkz: )mb isimli çocugun anilari
Sallama güzellik
Stefan Zweig'ın tarafından yazılmış bir öyküdür.
“Bir Malezyalı, son derece sade, son derece iyiliksever bir insan, içkisini içiyor… orada öylece oturuyor, duygusuz, umursamaz, donuk… tıpkı benim odamda oturduğum gibi… ve birden ayağa fırlıyor, hançerini kapıyor ve sokağa koşuyor… dosdoğru koşuyor, hep dosdoğru… nereye olduğunu bilmeden. Yolda karşısına ne çıkarsa çıksın, insan, hayvan, hançeriyle vurup yere seriyor ve kan sarhoşluğu onu daha da öfkelendiriyor… sürekli koşar, hiçbir şey görmez, karşısına çıkan her şeyi yere yıkar… ta ki biri onu kuduz bir köpek gibi vurup yere serene ya da kendiliğinden köpükler içinde yere yıkılana kadar…”
...bir saniyelik yaşamanın bedelinin ölüm olması, hiç de fazla sayılmazdı.