bugün

fatih sultan mehmet in hocası(şam 1389-göynük 1459)
bir tramvay durağı.seyitnizam ile mithatpaşa arasındadır.
isim olarak birde tam tersi vardır ki kara semseddin'dir.
türbesini görme sansı buldugum büyük zat.aynı zamanda göynükteki doga harikası cubuklu gölünü görmeden ölmeyin.
Fatih Sultan Mehmed'in hocası, ünlü islam büyüğü Akşemseddin, 1390 yılında Göynük'te doğdu. Küçük yaşlardan itibaren ilme ve sanata karşı ilgi duydu. Medrese tahsilini tamamladıktan sonra seçkin alimler arasında yerini aldı. Üstün zekası ve anlayışı, yılmak bilmeyen çalışma gücüyle kendini kitaplara adamış, başta islami ilimler olmak üzere tıp, astronomi, biyoloji ve matematikte zamanın ünlülerinden olmuştur. Uzun yıllar Osmanlı medreselerinde çalışarak yüzlerce öğrenci yetiştirmiş, tıp alanında önemli çalışmalar yapmıştır.
Akşemseddin'in asıl ünü, büyük veli Hacı Bayram ile tanışmasından sonra başlamıştır. ilmi konulardaki önemli başarılardan sonra tasavvuf konusunda da ağırlığını göstermiş, daha sonra da Sultan ikinci Murad'ın emir ve isteğiyle Fatih Sultan Mehmed'in hocalığına tayin edilmişti. istanbul'un fethi sırasında büyük yararlılıklar göstermiş, genç sultanı teşvik ederek zaferin kazanılmasında önemli katkılarda bulunmuştur. Fethin en önemli günlerinde Ebu Eyyub'el Ensari'nin kabrini bularak ordunun maneviyatını yükseltmişti. Dünya malına önem vermeyen ve Fatih Sultan Mehmed'in büyük saygı ve sevgisini kazanan Akşemseddin, doğum yeri olan Göynük'te 1498 yılında vefat etti.

Kaynak : http://www.osmanli700.gen.tr
bolunun goynuk ilcesinde bulunan turbesine hersene ziyaretci akini olan muhterem zat.
istanbul'un manevi fatihidir. ebu eyyub el ensari'nin kabrini bulan zattir. asil ismi de aksemsuddin'dir.
aynı zamanda, pasteur mikrobunu bulan, 29 mayıs 1453 istanbul un fethi nin manevi büyüğüdür.
eyüp sultan hazretlerinin kabrini bulan evliyadır.
mikrobiyolojinin babası, dünyada ilk defa mikroplardan kitabında bahseden bilim adamı.
Bilinmesi gereken bir zat-ı muhterem.
hızır aleyhisselamın arkadaşıdır.büyük bir zattır.
istanbul un fethine gelen manevî orduların başkumandanıdır.
(bkz: aksemseddin)
ismi Muhammed, Lakabi Akşemsettin olan genç, akli ve nakli ilimlerde yetişip, Osmancıkta müderris olmuştu. Tıb ilmi üzerinde oldukça bilgisi vardı. Talebelerinin dersini verdikten sonra, diğer vakitlerinde nefsini terbiye etmek için çalışırdı. Ayrıca bu konuda kendisini yetiştirecek büyük Veliyi de araştırıyordu. Hacı Bayram Veli nin medhini duyarak medreseyi bırakıp Ankara ya geldi. Hacı Bayram Veliyi kendi ölçülerine göre yaptığı incelemelerde yeterli bulmadı. Haleb te ismi Zeynüddin olan bir kimsenin evliyalıkta yüksek derceler sahibi olduğunu işitince Halebe gitti. Zeynüddin Hazretleri ile görüşmeden önce bir gece rüyasında, boynuna bir zincir takılmış ve zorla Ankara da Hacı Bayram Veli nin eşiğine bırakılmıştı. Zincirin ucu ise Hacı Bayram ın elinde idi. Bu rüya üzerine yaptığı hatayı (evvelce kendisine intisab etmekten geri durması) anlayan Akşemseddin, Ankara ya geri geldiğinde, Hacı Bayram Veli nin talebeleriyle birlikte tarlaya ekin biçmeye gittiğini öğrendi. Tarlaya gitti. Talebeler aralarına yeni bir kimsenin geldiğini görünce hocalarının mübarek yüzüne baktılar. Onun, o gence hiç iltifat etmediğini, dönüp bakmadığını görünce, onlarda iltifat etmediler. Akşemseddin, onlarla birlikte ekin biçmeye başladı. Yemek vakti geldiğinde, insanların ve orada bulunan köpeklerin yiyecekleri ayrıldı. Hacı Bayram ı Veli, talebeleriyle yemek yemeye başladı. Yine Akşemseddin e hiç iltifat etmeyip, yemeğe çağırmadı. Akşemseddin yaptığı hatayı bildiği için, kendi kendine Ey nefsim! Sen Allahüteâlânın büyük bir Veli kulunu beğenmezsen, işte böyle yüzüne bile bakmazlar. Senin lâyık olduğun yer burasıdır. diyerek, köpeklerin yanına yaklaşıp, onlarla beraber yemeye başladı. Hacı Bayram ı Veli, Akşemseddin in bu tevâzuuna dayanamayarak; "Ey Köse! Kalbimize çabuk girdin, gel yanıma" buyurdu ve ona iltifat etti. Kendi sofrasına oturttu. Sonra ona; "zincirle zorla gelen misafiri, işte böyle ağırlarlar" diyerek, onun gördüğü rüyayı, kerâmet göstererek anladığını bildirdi.

not: alıntıdır.
trt ye göre mikrobu keşfeden bilim insanı. eserinde mikroplarla ilgili "hastalıklar kendi kendine değil, insandan insana geçen tohumlar vasıtasıyla ortaya çıkmaktadır." demektedir.

bu da gösteriyor ki pastör den yüzyıllar önce mikrobu keşfetmiş bizimkiler. gel de batılı piçlere anlat.
adı muhammet şemseddin olup, beyaz saçı - sakalından dolayı kendisine akşemseddin denilen zat-ı muhterem.
fatih sultan mehmet, hocası akşemseddin huzura geldiğinde ayağa kalkarmış saygısından. kendisi akşemseddin'in yanına gittiğinde hocası yerinden kıpırdamazmış.

sebebi sorulduğunda fatih : o yanıma geldiğinde gayrı ihtiyari bir heyecan kaplar ve farkında olmadan kendimi ayakta bulurum. o ise ilmin izzetini korumak için bana ayağa kalkmaz, demiş.

işte bu yüzden ikinci mehmet, fatih sultan mehmet. akşemseddin'i tarife zaten gerek yok.
tarihin arka odası 'nda erhan afyoncu 'nun verdiği bilgiye göre kendisi köse imiş. tabii bu alimliğinden, saygınlığından zerre kaybettirmez, o ayrı konu.
o 'na yalnızca hocası "köse" der
olivium'a gidecek öğrencilerin indiği tramway durağı.
bütün resimlerin aksine sakalı yoktur.
bugün itibarıyla ölümünün üzerinden 554 yıl geçen konstantiniyye nin manevi fatihi, alimdir.
Gemileri, geceleyin karadan Haliç'e indirme fikrini vezirlerine açan Sultan Fatih'i, vezirleri, Hocası Akşemseddin'e şikâyet ederler: “Seninki, olmayacak şeyler emrediyor” dediklerinde, Akşemseddin vezirlere şöyle diyecektir: "O diyorsa yapacaksınız, yürüyün, gemileri halatla çekmeye gidiyoruz!."
sevgi, sorgulamamayı gerektirir.
Mirac hakkında Hz.Ebubekir" O söylüyorsa, doğru söylemiştir" demiştir.
fetih 1453 filminde raif hikmet çam tarafından canlandırılan tarihi karakter. o kadar ilginç bir seçim olmuş ki 15. yüzyılda akşemseddin'in komple takma damak dişi nereden bulduğunu ateistler bile açıklayamamıştır. isviçre'li bilim adamlarından yardım istemişlerdir.