bugün

şair-i azam...makber şairi...

içimde sen

yine gece, yine hüzün
ve yine içimde sen
ve yine biliyor musun?
içimde sen olunca hüzün de güzel...
ölen eşinin ardından türk edebiyatında bir ilk olan makber i yazmıştır. ayrıca tek gözündeki o gözlük niteliğindeki camın nasıl durduğunu hep merak etmişimdir.
saırı azam olmasının yanında ısmının de bır buyuleyıcılıgı ve agırlıgı var ; ınsan soylerken altında ezılıyor ; Allah Allah dıyesı gelıyor ..
Abdülhak Hamit Tarhan

Abdülhak Hamit Tarhan 5 Şubat 1851'de istanbul'da doğdu. Özel eğitim gördü. Rumelihisar Rüşdiyesi'ne kısa süre devam etti. 1863'te eğitim için Paris'e gitti. Dönüşünde istanbul'da Fransız mektebine başladı ve Babı Ali'de tercüme odasına girdi. Tahran Büyükelçiliği'ne atanan babasıyla birlikte iran'a gitti. Babasının 1867'de ölümü üzerine istanbul'a döndü. Maliye Mektubi ve Sadaret Kalemi'nde çalıştı. Ebüzziya Tevfik ve Recaizade Mahmud Ekrem'le tanıştı. Ardından diplomatlığa geçti. Uzunca bir süre yurtdışı görevlerde bulundu. 4 kere evlendi. Eşlerinin hepsi öldü. Mütareke yıllarında Viyana'ya gitti. Cumhuriyet'in ilanından sonra döndü. 1928'de istanbul Milletvekili seçildi ve ölünceye kadar milletvekili olarak kaldı. 12 Nisan 1937'de istanbul'da öldü. Mezarı Zincirlikuyu'da. Abdülhak Hamid, Tanzimat sonrası bütün edebi ve siyasi devirleri yaşamış bir şairdir. Tanzimat döneminde Batı etkilerini Türk şiiri ve tiyatrosuna getiren yazardır. Kendisine son zamanlarda Şair-i Azam (en büyük şair) unvanı verilmiştir.

ESERLERi :

Ölü (1886), Hacle (1886), Bir Sefilenin Hasbihali (1886), Bla'dan Bir Ses (1911), Validem (1913), ilham-ı Vatan (1918), Tayfalar Geçidi (1919), Ruhlar (1922), Garam (1923), içli Kız (1874), Sabrü Sebat (1875), Duhtr-i Hindu (1875), Nazife yahut Feda-yı Hamiyet (1876, 1919), Tarık yahut Endülüs Fethi (1879 - 1970), Eşber (1880, 1945), Zeynep (1908), Macera-yı Aşk (1910), ilhan (1913), Tarhan (1916), Finten (1918, 1964). ibn Musa (1919,1928), Yadigar-ı Harb (1919), Hakan (1935).
makber,makber değil bir türbe,türbe değil bir mabet,mabet değil bir küre,küre değil bir sonsuz uzay olmalıydı..demiştir
Başka biriyle nişanlıyken "o evleniyormuş,ben artık karalar giyeceğim" diyen Fatma Hanım ile evlenmiş ve onun ölümünün yasını yaşamı boyunca üzerinde taşımıştır. Kadınları sevmiş ama tercih yapmakta her zaman zorlandığı için sevdiği kadınlarla evlendiğinde de başka kadınlarla birlikte olmaya devam etmiştir.Berlin'deki yeni görevine giderken gemide karşılaştığı bir Alman kızına bakıp "Ben bu kadar büyük ayakları olan kadınları yetiştiren bir memlekette yaşayamam" diyerek geri döndüğü rivayet edilir.2. evliliğini Londra'da tanıştığı ve kendinden 18 yaş küçük olan Nelly Claver ile yapmış olmasının en önemli sebebinin ilk eşi Fatma'ya olan benzerliği olduğu söylenir.Fakat kaderin garip bir cilvesi olarak ikinci karısını da tıpkı ilk eşi Fatma gibi veremden kaybeder.3 evliliğini Cemile adlı bir bayanla yapar ve bu evlilik sadece 20 gün sürer.68 yaşında ise 26 yaşında olan aslen Belçikalı Lüsiyen hanım ile evlenir.fakat aralarındaki yaş farkının karı koca ilişkisini bitirdiğini farkeden Aldülhak Hamit onu kendi elleriyle De Soranzo adlı bir dükle evlendirir.Lüsiyen'e olan sevgisinin onlarla beraber aynı evde bir süre daha yaşadığı şeklinde bir söylenti de vardır. Ama işin asıl ilginç tarafı Lüsiyen yeni eşiyle venedik'e yerleştikten sonra Hamit ile mektuplaşmaya devam etmiş ve yedi sen sonra Hamid'e geri dönmüştür.Ancak gerçekten seven birinin yapabileceği bir davranış olan sevdiği insanı başka biriyle evlendirme işi de bir bakıma karşılığını bulmuş olur.Geçirdiği gribin tekrarlaması sonucu Maçka'daki evinde ölmüş ve Zincirlikuyu mezarlığına defnedilmiştir.Belki de yadırgamayacağı ve kendini ait hissedebileceği bir yere...
hayatı boyunca kadınsız yaşayamamış olan belki de aşkları gerçek manada aşk niteliğini taşımış olan
şair.
tanzimat döneminden cumhuriyet dönemine kadar olan bütün edebi ekımları ve gelişmeleri görmüş olan cumhuriyet döneminde bile eser yazıp kendisine saygıyla baktıran, ölmek bilmeyen, derslerde hocaların kendinden geçerek enlattığı şair-i azam.
tanzimatın ikinci nesil edebiyatçılarından.makber şiiriyle sınırları zorlamıştır.
(bkz: şair-i azam)
karısı fatma hanım'ın ölümü üzerine makber'i yazmıştır ama fatma hanım öldükten kısa bir süre sonra evlenmiştir.

(bkz: bu ne perhiz bu ne lahana turşusu)
türk şair, oyun yazarı. çağındaki türk şiirinin divan edebiyatıyla bağlarını kesin biçimde kesmiştir. divan şiirinin imgelere bürünmüş yapaylığına karşılık doğaya bir gözlemci olarak yaklaştı. baskıya, bağnazlığa karşı çıktı; siyasal özgürlük, kadın hakları gibi toplumsal sorunlar üzerinde durdu. yaşadığı dönemde dahi diye adlandırılmış, düşüncelerinin derinliği üzerinde durulmuştur. sonraki kuşaklar ise şiirinin içeriğini,dil ve anlatımını büyük ölçüde eleştirdiler (nazım hikmet'in putları yıkıyoruz kampanyası). batı tiyatrosunun dram ve trajedi türlerindeki deneylerini ilk kez türk tiyatro edebiyatına aktarmıştır. ancak bu oyunların sahneye uygulanması büyük güçlükler göstermiştir.
istanbul'da seçkin bir ailenin çocuğu olarak doğan Abdülhak Hamit Tarhan, özel eğitim gördü. 1876-1912 arasında Paris, Bombay, Londra, Lahey, Brüksel'de çeşitli diplomatik görevlerde bulundu.

1928'de seçildiği istanbul Milletvekilliği görevini ölümüne dek sürdürdü. Türk edebiyatında Şinasi ile başlayan yenileşme hareketi ilk büyük aşamasını onunla yaptı.

Divan edebiyatı nazım biçimleri ve kalıplarından kurtardığı şiire bütünüyle Avrupai bir nitelik kazandırdı. Yeni aruz kalıpları kullandı, duraksız hece ölçüsünü, vezinsiz, yalnızca kafiyeli şiiri denedi.

Şiirin alanını genişletti, yeni imgeler ve çarpıcı söyleyişlerle biçemi yenilerken, içeriğe felsefi bir derinlik kattı. Eşi Fatma Hanım'ın ölümü üzerine yazdığı 'Makber' (1885) hayat-ölüm, inanç-inançsızlık, boyun eğme-isyan arasında gidip gelen bir çığlık, bir ürpertiydi.

'Tarık yahut Endülüs Fethi' (1879), 'Eşber' (1880), 'ilhan' (1913), 'Finten' (1918), 'ibn Musa' (1919) gibi genellikle sahneye konulmaya elverişli olmayan, bazılan manzum tiyatro eserlerinin konularını daha çok tarihsel olaylardan aldı.

12 Nisan 1937'de kısa bir hastalıktan sonra istanbul'da, Maçka Palas'taki dairesinde hayata veda etti. Cenazesi 14 nisanda yeni açılan Zincirlikuyu Mezarlığı'nda ilk kabiri oluşturmak üzere toprağa verildi.

Atatürk'ün kendini temsilen yaverlerinden birini gönderdiği törene mülki ve askeri erkanın yanı sıra Hüseyin Siret Özsever, Ali Ekrem Bolayır, Hüseyin Cahit Yalçın, ismail Habib Sevük, ibrahim Çallı, Burhan Toprak, Musahipzade Celal, Mazhar Osman Usman, Akil Muhtar Özden gibi edebiyat, sanat ve bilim dünyasının ünlü isimleri katıldı.

Türk edebiyatının en üretken şairlerinden biri olan Abdülhak Hamit yaşadığı döneminin en büyük şairi sayıldı ve Şair-i Azam diye anıldı.


Eserleri

Şiirleri: 'Sahra' (1879), 'Makber' (1885), 'Ölü' (1885), 'Kahpe' (1885), 'Hacle' (1886), 'Bala'dan Bir Ses' (1911), 'Validem' (1913), 'Yadigar-ı Harb' (1913), 'ilham-ı Vatan' (1918), 'Tayflar Geçidi' (1919), 'Garam' (1919), 'Yabancı Dostlar' (1924).
Tiyatroları: 'Macera-ı Aşk' (1873), 'Sabrü Sebat' (1875), 'içli Kız' (1875), 'Duhter-i Hindu' (1876), 'Nesteren' (1878), 'Tarık yahut Endülüs'ün Fethi' (1879), 'ibn-i Musa' (1880), 'Tezer' (1880), 'Eşber' (1880), 'Finten' (1898), 'Sardanapal' (1908), 'Liberte' (1913).

Tarhan'dan iki şiir

Makber

Eyvah ne yer ne yar kaldı
Gönlüm dolu ah u zar kaldı
Şimdi buradaydı gitti elden
Gitti ebede gelip ezelden
Ben gittim o haksar kaldı
Bir köşede tarumar kaldı
Baki o enisi dilden eyvah
Beyrutta bir mezar kaldı

Bildir bana nerde nerde Ya Rab
Kim attı beni bu derde YA Rab
Nerde arayayım o dil rübayı
Kimden sorayım bi-nevayı
Derler ki unut o aşnayı
Gitti tutarak reh-i bekayı

Sığsın mı hayale bu hakikat
Görsün mü gözüm bu macerayı?
Sür'atle nasıl da değişti halim
Almaz bunu havsalam hayalim.

Çık Fatıma! lahteden kıyam et
Yanımdaki haline devam et
Ketn etme bu razı şöyle bir söz
Ben isterim ah öyle bir söz
Güller gibi meyl-i ibtisam et
Dağı dile çare bul meram et
Bir tatlı bakışla bir gülüşle
Eyyamı hayatımı temam et

Makber mi nedir şu gördüğüm yer
Ya böyle reva mı ey cay-ı dilber

içimde Sen

Yine gece, yine hüzün
Ve yine içimde sen
Ve yine biliyor musun?
içimde sen olunca hüzün de güzel...

http://www.cnnturk.com/YA...;HID=1&haberID=155387
ilk pastoral şiiri yazmış şairdir kendisi. sahra şiiri bu alanda ilktir.
2 Ocak 1852'de istanbul'da doğdu. Hekimbaşı Abdülhak Molla'nın torunu, tanınmış tarihçi ve Tahran Büyükelçisi Hayrullah Bey'in oğlu. Kısa süre Rumelihisar Rüşdiyesi'ne devam etti. Yanyalı Tahsin Hoca ile Edremitli Bahaeddin Efendi'den özel dersler aldı. 1862'de 10 yaşındayken ağabeyi ile birlikte Paris'e babasının yanına gitti. Bir süre Paris'te eğitim gördükten sonra 1864'te istanbul'a döndü. Yaşının küçüklüğüne rağmen Bab-ı Ali'de tercüme odasına katip olarak girdi. Bir yıl sonra Tahran Büyükelçiliği'ne atanan babasıyla birlikte iran'a gitti. Farsça öğrendi. Babasının 1867'de ölümü üzerine istanbul'a döndü. Maliye Mühimme Kalemi'ne girdi. Şûra-yı Devlet ve Sadaret kalemleri'nde çalıştı. 1871'de Fatma Hanım'la evlendi. 1928'de istanbul Milletvekili seçildi ve ölünceye kadar milletvekili olarak kaldı. 12 Nisan 19372de istanbul'da öldü. Mezarı Zincirlikuyu'da. Şiire 1870'lerde başladı. Ebüzziya Tevfik, Recaizade Mahmut Ekrem, Samipaşazade Sezai, Namık Kemal gibi Tanzimat döneminin yeni edebiyatçıları arasında yer aldı. Yurtdışı görevleri nedeniyle Batı edebiyatçılarını yakından tanıdı, onların etkisinde kaldı. Divan edebiyatı nazım birimlerinin dışına çıkmayı denedi. Dize ve uyak düzeninde değişiklikler yaptı. Divan şiiri konularının dışına çıkmayı denedi. Şiirlerine günlük yaşamı, doğa ve insan ilişkilerini konu aldı. Lirik, epik ve felsefi şiirler yazdı. Manzum tiyatro oyunları da kaleme aldı. Ancak bunlar sahnelenmekten çok okunması amacıyla yazılmış oyunlardı. Yaşadığı dönemde Türk edebiyatının en büyük şairi sayıldı ve "Şair-i Âzam" ya da "Dahi-i Âzam" unvanı verildi.
önde gelen şiirleri;

MAKBER
ŞAiR-i AZAM
iSTANBUL DÜŞMAN iSTiLASI ALTINDA iKEN ÇAMLICA'DA
iÇiMDE SEN
BiR SEFiLENiN HASBIHALiNDEN
Türk şiirinde klasik şiiri yıkma yolunda ilk önemli hamleyi yapan şairdir. Klasik nazım şekillerini bir kenara bırakır ve serbest şekiller dener. Hamid'in bir diğer ilginç yönü ben merkezciliğidir. Kadınlarla olan yakın ilişkileri ve onlara düşkünlüğü ilginç olaylara neden olmuştur. Lüsiyen Hanımı Kont Soranzo adlı bir italyanla kendi elleriyle evlendirmiştir. Daha sonra eski eşini görme isteğiyle yanıp tutuşmuş, buna engel olamayıp ismet Paşa'ya mektup yazmıştır. ismet Paşa'dan Kont Soranzo'nun bir görevle istanbul'a getirilmesini istemiştir. Bu istek yapıldığında ismet Paşa, milletin kaderini tayin edecek Lozan görüşmelerinde bulunmaktadır. Egoizmin ne boyutlarda olduğu dikkat çekicidir.
hem doğu hem de batı kültürünü ve edebiyatını çok iyi bildiğinden bunu şiirlerine yansıtmıştır. bu nedenle "şair-i azam" ünvanını almıştır.
rivayete göre çapkın biriymiş ve eşi hastahanede yatarken, hastahanede çalışan bir hemşireye evlenme teklif etmiş. *
Divan Edebiyatı'nın son kırıntılarını yıkan şair.
rivayete göre çok sevdiği eşi fatma hanım'ın cenaze töreninde gördüğü bir hanıma aşık olmuş türk edebiyatının çapkın ismi.
o biçim zamparaymış bu adam. o kadar zampara olmasa zaten o aşk şiirlerini yazamazdı. ama hiç mutlu olamamış yahu ne zor bir durum. allah rahmet eylesin şairidir.
istanbul zeytinburnu' nda bir okula adını veren şairdir. ben şahidim. *
şiiri tanımlarken bile olduğunu gösteren şair.

işte ona göre şiir:

en güzel, en büyük, en doğru şiir; bir hakikatt-i müdhişenin tazyiki altında hiç bir şey söylememektir. makber ise hitabet ediyor. insan bazı kere aklına gelen bir hayali tanıyamaz, o kadar güzeldir. zihninden uçan bir fikre yetişemez, o kadar yüksektir. kalbine doğan bir hissi bulamaz, o kadar derindir. bu acz ile bir feryat koparır; yahut pek karanlık bir çay söyler, yahut hiçbir şey söyleyemez de kalemini ayağının altına alıp ezer, bunlar şiirdir.
eşinin ölümünden kısa bir süre sonra bir hatun ile yolda gezerken bir zat kendisine ''üstad sen daha bir kaç gün önce makberi yazdın bu hal nedir?'' diye sorunca ''ben üzüntümden ne yaptığımı biliyor muyum'' diyerek karşılık vermiş şair.
Ölen eşi fatma hanımın cenazesindeki bi kadına aşık olduğu rivayet edilen insan.