bugün

-beşin kendisiyle tokuşturulmuş hali.
-bir sayfada görebileceğiniz maksimum entry sayısı.
erzurum'un plaka numarası
kendisine ve 5 ten başka sayıya bölünemeyen 2 basamaklı tek sayı.
george michael'in artık piyasaya çıkmış, en güzel şarkılarını ve yeni şarkılarını barındıran albümü..
http://www.ideefixe.com/M...?sid=QBELI55FGF1FK07L8AJ1
50'nin yarısı, çeyrek asır vs.
mazide bırakılan 25 yılı anlatan sayı.
güzel bir yaştır.
(bkz: 25 yaşında olmak)
sbf de toplumbilimi vizesine giren yaklaşık 170 öğrenciden 120'ye yakınının kendisi ve aşağısını aldığı not.
rocco sifredi'nin şöhretini sağlayan uzunluk ölçüsü.
cnbc de yayınlanan 24 dizisinin devamı.
yolun yarısından 10 yıl önceki güzel bir yaş.
fenerbahçe'nin 24 yıllık çektiği türkiye kupası özlemine beşiktaş'ın engel olması neticesinde çekeceği özlem yıl sayısı.
final zamanı talep ettiğim bir gündeki saat sayısı.
(bkz: bi saat daha uyuyiiim nolurr)
bir metrekarede bulunan tuğla sayısı.kolay hesaplamaya yarar.
evlilik için en ideal yaş.

(bkz: kime göre neye göre diyeni tekme tokat dövmek)
(bkz: erzurum)
bir reel değer...
sevilen bir yaştır ayrıca...
tam sayı 100 olduğunda çeyrek değerdir.
yaşlanma sürecinin başladığı yaş.
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=231707
antalya'da y.tıp'ın önünden geçip, yüzüncü yıl, güllük, çallı iskametinde ilerleyen dolmuşun numarası.
insanın yaklaştıkça uzaklaşmak istediği yaş.
24'den sonra gelen sayı.
kadınların korkulu rüyası olan 30. yaşa 5 yıl kalan yaş
genelde insanların hep kalmak istedikleri yaş.
yaş 25...

ne 35 yaşındayız belki, ne de ortasındayız ömrün ama ayrı bir sukûnet var üzerimizde daha 25 yaşındayken. ortasında olmak için neler verilmezdi ömrün, kenarından tutunmaya çalışırken. elimizden kaymak üzere olan bir hayatı yaşamak acı verse de mecburuz işte. boyunlarında pamuk ipliğinden halatlarla kendi kaderimizin mahkumlarıyız hepimiz. biz de çocuktuk bir zamanlar ve her çocuk gibi mutluyduk ölesiye. ne isek oyduk sadece. varımız, yoğumuz, topyekûnumuz birdi. sıkılırsak koşardık, koşarsak susardık ve susarsak su içerdik. toplum yoktu bizim için, baskı yoktu. yalnızca birkaç arkadaş ve pencerenin demirlerinden su dolu bardağı uzatan anne vardı. sonra döndü dünya, yanıp söndü güneş binlerce kez ufukta. bir maske oluştu o masum çocukların yüzlerinde. kimisi ince, kimisi kalın maskeler. maskenin ardında bir fikir sancısı; ben kimim! ve döndü o ufak çocuklar kendi içlerine. düşündüler, uyudular. uyandılar, düşündüler. bir gün düşündüler, ikinci gün de hakeza. bazen nefret ettiler benliklerinden. nefretin ne derece lüks ve pahalı bir duygu olduğunu bilmeden. bazen de sevdiler kendilerini. ama bir şey eksikti sanki. ve yine düşündüler... yolun daha çeyreğine gelmeden bu sevginin sadece kendilerine harcanamayacak kadar çok olduğunu anladılar. başka birilerini sevdiler sonra. ama sevilen üzdü onları. ve üzülmeyi öğrendiler. yine düşündüler; sevip kaybetmek mi, hiç sevmemek mi? ne basit sorulardı oysa. ama cevaplar girift, düşünce acı vericiydi. ilk önce sevmek istediler, sonra yaşamak. ama ne sevebildiler usulünce ne de yaşadılar saltanatla. belki ömürlerinin yarısında değiller şimdi ama üzerlerinde üç ömürlük ağırlıkla dizleri üstündeki ihtiyardan farkları da yok hani.

çocuktuk demiştik ya, evet çocuktuk işte.