bugün

16 nisan 2017 anayasa değişikliği referandumu

Önemli olan niyetin halis olmasıdır. 'Niyet hayır, akıbet hayır' meselinde, 'Güzel bakan, güzel görür' sözünde olduğu gibi niyetiniz iyiyse neticesi mutlaka güzel olur. insafı, vicdanı, ahlakı elden bırakmayan her yorum, her görüş, her değerlendirme bizim için kıymetlidir. Buna karşılık yalanı, iftirayı, çamur atmayı marifet sanan kimseye de saygı göstermemiz tabii ki mümkün değildir. Ülkemizde geçmişte kendini bu sıralamanın ilk sırasına çıkartan, zımnen milleti ve milli iradeyi temsil eden kurumları tanımadığını söyleyen medya patronları gördük. Geçmişte bunlar oldu. Milletimizin değerlerine karşı savaş açan, kültürümüzü, tarihimizi, medeniyetimizi yıkmayı kendine misyon edinen basın organları, basın mensupları gördük. Aynı tıynette oldukları siyasetçilerle birlikte Türkiye'nin varlığının ve birliğinin teminatı olan tüm sembollere saldıran medya gruplarının faaliyetlerine ne yazık ki şahit olduk. manşetlerle çarpışarak bugünlere geldik. Geçmişte kimin iktidara geleceğini, kimin iktidardan düşeceğini manşetleriyle belirlemeye alışmış olanların düzenlerini bozarak yolumuzda yürüdük. Kendi halkına 'cahil', 'koyun sürüsü', 'bidon kafalı', 'göbeğini kaşıyan adam' diyenlere eyvallah etmediğimiz için her türlü saldırıya, hakarete maruz kaldık.

Onun için 'Muhtar bile olamaz' diye, 'amiral gemisi' diye geçinenler biliyorsunuz sürmanşet attılar. Bunlar muhtarları küçümsediler ama biz şu salonda sürekli muhtarlarımızla Türkiye genelinde bir araya geliyoruz. Birileri de kalkıyor, muhtarlarımızı küçümsüyor. Muhtar, seçilmiştir. Muhtar, seçilmiş olduğu için güçlüdür, saygındır. Bir cumhurbaşkanı, bir başbakan, bakanlar, milletvekilleri nasıl seçilerek geliyorsa muhtar da seçilerek geldiği için saygındır, ona saygı duyulması gerekir. Biz gücümüzü manşetlerden değil, sandıktan, milletimizden aldığımız için işte bu çarpık zihniyete meydan okuduk. Kendi ülkesini yurt dışındaki birtakım güçlere şikayet, ihbar edenlerle mücadelemizi sonuna kadar sizlerle birlikte sürdüreceğiz. Medya mensubu görüntüsü altında terör örgütlerine militanlık, yabancı servislere ajanlık yapanlara asla taviz vermeyeceğiz. Adam geliyor, tam bir ajan terörist. Neymiş, basın mensubuymuş ve bir ay Almanya'nın istanbul Başkonsolosluğunda misafir ediliyor, rezidansında. Tam da bizim Tarabya'daki Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nün hemen altında, sahilde. Bir ay kendisini orada misafir ediyorlar. Şansölye, 'Bizim burada çifte vatandaş olan bir gazetecimiz var. Bunu bırakmanızı özellikle istiyoruz.' diyor. Dedim ki 'Ben size 4 bin 500 PKK'lı teröristin dosyasını verdim ve bu teröristlerin iadesini istedim. Verdiniz mi?' 'Yargı bakıyor...' Bizde de bırakın yargı baksın. Gelsin yargıya teslim olsunlar. Onunla ilgili kararı da bizde yargı verir. Çünkü bizde yargı bağımsızdır. Biz karışamayız. Bir müddet orada sakladılar, sonra geldi, mahkemeye çıktı. Mahkeme tutukladı. Şu anda içeride. Sen, Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanına adeta kapını kapatıyorsun, bakanlarına kapını kapatıyorsun, uçuş izni vermiyorsun, oraya gidenleri konuşturmuyorsun. Hollanda'da atını, itini benim vatandaşlarımın üzerine süren, benim bakanıma arabada mahkumiyet verene sen diyorsun 'Ben de Hollanda'nın yanındayım.' Peki, sen Hollanda'nın yanında mısın? Güzel, ben de halkımın ve Hakk'ın yanındayım. Biz beşer planında asla kimsenin karşısında eğilmedik, eğilmeyiz. Biz sadece Rabbimizin huzurunda rükuda ve secdede eğiliriz. Sizin özgürlüğünüz, özgür bir ülke olan Türkiye'nin cumhurbaşkanına 'diktatör' diyecek kadar siz özgürsünüz. Benim ülkemde ise kendi cumhurbaşkanına her türlü hakareti eden, her türlü karikatürlerle saygısızlığı yapanlara biz en ufak bir müdahalede bulunmayacağız ama yargıya gitme hakkımızı da kullanmayacak mıyız? Müsaade et de yargıya gitme hakkımızı kullanalım. Yargı ne karar verirse ona da saygı duyarız. Eleştiri başım gözüm üstüne ama hakaret asla. Aileme, çocuklarıma varıncaya kadar hakaret edenler... Sen beni eleştir, yanlışlarımı söyle. Bunlardan istifade ederim ama hakaret olduğu zaman ona tahammül edemem. Dolayısıyla hukuki yollarımı aramak durumundayım. Bu gazetecilerin listesini verin dediğimizde gelen isimlere bakıyoruz, kim biliyor musunuz? Çok enterasan. Yurt dışı için söylüyorum, içlerinden katilden soyguncuya, çocuk istismarcısından dolandırıcıya kadar herkes var. Gelen listede sadece gazeteci yok. Biz asıl niyetin farkındayız. işin ucu kendilerine dayanınca demokrasiyi, hakkı, özgürlükleri, adaleti, refahı rafa kaldırmakta beis görmeyenler, mesele Türkiye olunca hemen yüzlerine bir maske takıyorlar. Biz de bu şekilde maskeyle karşımıza çıkanlara artık haydut muamelesi yapma kararı aldık. Öyle ya, saklayacak bir şeyin yoksa niye maske takıyorsun? Çık ortaya, delikanlıca, 'Benim Türkiye ile meselem var, bölünmesini, parçalanmasını istiyorum.' deki herkes kimin ne olduğunu görsün. Türkiye itilecek, kakılacak, onuru ile oynanacak, bakanları kapılardan kovulacak, vatandaşları yerlerde sürüklenecek bir ülke değildir. Dünyanın her yerinde bu yaşananlar çok yakından takip ediliyor. Siz böyle davranmaya devam ederseniz, yarın dünyanın hiçbir yerinde hiçbir Avrupalı, Batılı, güvenle, huzurla sokağa adım atamaz. Bu tehlikeli yolu açarsanız en büyük zararı siz görürsünüz. Türkiye olarak, Avrupa ülkelerini demokrasiye, insan haklarına, özgürlüklere saygılı olmaya davet ediyoruz. Unutulmamalıdır ki, bu değerlere bizim kadar özellikle Avrupalının ihtiyacı vardır.

Hani şimdi bunlar parlamenter demokrasi falan diyorlar ya. Aslında parlamenter demokrasi diye bir şey olmadı bu ülkede. Ne oldu? Parlamenter demokrasi ile vesayet sistemi oldu. Bunu yaptılar. Esasen uzun yıllardır yeni anayasa çalışmaları kapsamında bu konuyu tartışıyor, değerlendiriyor, üzerinde çalışıyoruz. 15 Temmuz gecesi yaşananlar bu değişimin ne kadar gerekli olduğunu gösterdi. Mecliste gerek AK Parti gerekse MHP'li arkadaşlarımızın ortak gayretleriyle, dayanışmasıyla bir halk oylaması süreci başlatıldı. Referanduma karar verildi. Buradaki arkadaşlarımızın her birinin 18 maddeden oluşan anayasa değişikliği metnini baştan sona okuduğuna inanıyorum. Yapılan değişiklik özetle şudur; cumhurbaşkanlığı ile başbakanlık birleştiriliyor ama ana muhalefetin başındaki zat hala cumhurbaşkanlığı ile başbakanlığın birleştirildiğini bilmiyor ya. 'Birisi başka partiden, birisi bir başka partiden olursa bu ülkenin hali ne olacak, bunu niye anlatmadılar millete.' diyor. Ya okumadın, hala bilmiyorsun, birleşiyor işte bu kavga olmasın diye bunu yapıyoruz. Şimdi ise biz diyoruz ki Türkiye bir daha bunları yaşamasın. Bu iş Erdoğan'ın işi değil. Burada bir yönetim sistemi oluşturuluyor. Uzun on yılları hedefleyen bir adım atıyoruz. Kim gelirse gelsin bu sistemle yürüyecek. Muhalefetin bu konuyu anlatışına bakınca anayasa değişikliğinde yer alan 18 maddeyle uzaktan yakından ilgisi olmayan, maalesef bir kuyruklu yalan dizisi görüyoruz. Mesela, 'Cumhurbaşkanı parlamentoyu feshedecek.' diyor. Yahu cumhurbaşkanının böyle bir yetkisi yok. Bunu defaatle söyledik. Bütün yazılı metinlerde bu var. Cumhurbaşkanının parlamentoyu fesih yetkisi yok. Cumhurbaşkanının ülkeyi seçime götürme yetkisi yok. Bir erken seçim kararı mı alınacak, bunu cumhurbaşkanının tek başına alma yetkisi yok. Kiminle beraber alabilir? Ancak Meclis ile beraber alabilir. ikisi aynı anda, beraber seçime girecekler. Sadece parlamento değil veya sadece cumhurbaşkanı değil. ikisi beraber. Hem cumhurbaşkanlığı seçimi hem de parlamento seçimi olacak. Peki kim verecek kararı? Millet. Gidecek millete, millet kimi nereye yerleştirecekse evelallah oraya yerleştirecek. Buna da herkes cesaret edemez. Diyor ki muhtarlıkların, belediyelerinin, hele hele geçen gün daha da ileri gitti ya. Çok üzüldüm. Hatta lokantaların kapatılmasına... 500 tane başkan yardımcısı atanmasından, 18 yaşında milletvekili olup iki yılda emekliliğe kadar nice yalanlar karşımıza çıktı bu ara. Bu yalanlara cevap veriyorum, vermeye de devam edeceğim. Yalanın en büyük panzehiri gerçeklerdir. Bizim getirdiğimiz sistem, dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi hükümetin tek kişinin şahsında toplandığı, dolayısıyla yürütmedeki çok başlılığın ortadan kaldırıldığı bir sistemdir, bu yönüyle doğru. Bunların dillerinden düşürmedikleri 'tek adam rejimi' ise bambaşka bir şeydir, o 1923'te kapandı.

Artık 'tek adam rejimi' diye bir şey söz konusu değil. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi demokratik bir sistemdir. Çünkü cumhurbaşkanı halkın yüzde 50+1 oyuyla seçiliyor ama Türkiye'de yüzde 15'le başbakan gördük mü? Gördük. Artık biz bunları görmek istemiyoruz. Yani sandıktan da çıksanız öyle 20 yıl, 30 yıl cumhurbaşkanlığı yapmak yok. Tek adam rejimindeyse seçim filan yoktur. Tamamen siyasi ve ekonomik şartlara bağlı olarak ortaya çıkar. Süresi de yoktur. Yönetimi ele geçiren kişi ölene veya birileri gelip devirene kadar orada kalır. Hitler, parlamenter sistem içinden çıkmış diktatörken, Stalin tek parti rejiminden, Pinochet başkanlık yönetiminden nereye yürümüştür, diktatörlüğe yürümüştür. Demek ki meselenin sadece tek kısmı yeterli değil, devamına da bakmak lazım. Zaten bunlar cumhurbaşkanlığı hükümet sistemindeki cumhurbaşkanının bir şahsı değil, bir statüyü ifade ettiğini bir türlü anlamıyorlar. Bu sistemdeki cumhurbaşkanının kim olacağı seçimlerde millet tarafından belirlenir. Halbuki tek adam rejiminde ortada ne vardır? Bir şahıs vardır, statü değil. Yetkiler kurumsal yapı adına değil, kişinin kendi şahsı adına kullanılır. Dolayısıyla ortada hukuk yoktur. Cumhurbaşkanlığı sistemindeyse anayasasıyla, yasalarıyla baştan sona hukuka tabi, hukukun da bu makama verdiği yetkilerle sınırlı bir yönetimi ifade eder. Diyor ki 'Meclis yok.' Olur mu böyle bir şey? Cumhurbaşkanının kanun yapma yetkisi yoktur. Anayasaya müdahil olamaz, yapılmış kanunlara müdahil olamaz. Cumhurbaşkanının sadece bütçe kanunuyla ilgili yetkisi vardır. Bunun dışında yok. Kimdeymiş yetki? Parlamentoda. Bakınız aynı şekilde yargı. Yargı üyeleri, mesela Hakimler Savcılar Kurulu 7'sini kim seçiyor? Parlamento. 4 artı 2 onu Cumhurbaşkanı belirliyor. Diğer Yargıtay aynen, Danıştay aynen, Anayasa Mahkemesi 2 askeri üye süresi dolunca ayrılacaklar, bunun dışında aynen.

Dürüst olun, dürüst olun da bu ülkenin huzurunu kaçırmayın. Meclis, yüksek yargı organları, bağımsız kurumlar ve diğer yapılar arasındaki ilişkilerin temeli anayasa ve yasalardır. Tek adam rejimlerindeyse bu ilişkiler keyfidir, takdiridir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ülkenin yönetilmesini yani iş ve işlemlere ilişkin süreçlerin idaresini ifade eder. Tek adam rejimi ise sadece insanların yönetiminden ibarettir. Ama biliyoruz ki bu sözü ağızlarına sakız edenlerin tek amacı bunların kafasını bulandırmak, meselenin gerçekler değil kendi yalanları çerçevesinde tartışılmasını temin etmektir. Biz bunları muhatap almadıkça tabii bunlar cüretlerini artırıyorlar. Meclis'te başladıkları fesih yalanını lokantalara kadar indirmelerinin sebebi de işte budur.
Onun için değerli arkadaşlar sizlerin desteğine bu noktada ihtiyacımız var. Dinleyicilerinize, izleyicilerinize, okuyucularınıza, takipçilerinize sadece ve sadece hakikatleri anlatın yeter. Anayasa değişikliğinin 18 maddesi ne diyorsa onu anlattığımızda inanın milletimiz her şeyi görecek, kavrayacaktır. Bu milletin irfanı gövdenin içindeki kalbin gerçek niyetlerini keşfetmeye, kafanın içindeki hakiki düşünceleri anlamaya muktedirdir.

Kaynak:http://www.hurriyet.com.t...flas-aciklamalar-40403262