bugün

osmanlı ya atılan iftiralar

Bu başlıkta Osmanlı hanedanından gelme bazı padişahların cinsel tercihlerini ve davranışlarını göreceğiz.

Yavuz Sultan Selim, 1514 teki Çaldıran Seferi sırasında Şah ismail’i savaş meydanında yendikten sonra, oralarda gördüğü 14-15 yaşında bir oğlan çocuğuna da diz çöküp ilanı-ı aşk etmiştir.

Fatih Sultan Mehmet, Patrik Natruras’tan oğlunu kendisine istemiştir.

Osmanlı Padişahlarının olağandışı bu cinsel tercihleriyle ilgili kaynaklar,
(Hammer ‘in kitabının 285. Sayfası, Alfanso De la Martin’in Osmanlı Tarihi kitabının 1.cilt 114.s., Reşet Ekrem Koçu’nun Osmanlı Padişahları eserinin 207.s, Çağatay Hoca’nın T.T.K yayınlarından çıkan kitabının 43.s, Rıza Zelyut ’un Osmanlıda Karşıt Düşünce ve idam Edilenler kitabının 108.s, Erdoğan Aydın’ın Fatih ve Fetih adlı kitabında)

“Padişah yakınlarında bulunan ve iç sarayda çalışan içoğlanları, yakışıklı ve parlak gençlerden seçilir ve yüzleri peçe ile kapatılırdı“ ve bunu islam hukukunda şu sözlerle meşrulaştırıyorlardı;

“Genç bir hoca veya terbiyeci, genç ve bıyığı bitmemiş çocuklarla fazla yalnız kalmasın. Zira nefis, insanları kötülüklere sevk edebilir. Hatta bu tür gençler yüzlerine peçe bile örtebilirler. Bu tür gençlere şabbemret denilir”.

Cevdet Paşa kendi ifadelerine dikkat buyurunuz:

“istanbul’da bizim delikanlı sevgililerimiz vardı”

“Tanzimat sosyal hayatta birçok değişiklikler getirdi ve erkeğin yerini kadın aldı”

“Ve bazı kişiler bu huylarından vazgeçmediler, gizli gizli erkek sevgilileriyle bir arada oldular.

Bunların en başında gelen Sadrazam Ali Paşa’ydı,” diyor. Hatta cümlesi şöyle geçiyor:

“Bu cihetle Ali Paşa’nın dairesi mesarifi şehriyye (yani aylık) üç dört bin altına vardı ve Ali nam çare bu delikanlısının mesarifi ( yani sevgilisinin masrafları ) efendiden bir ademin hanesini kibarane surette idare edebilirdi” diyor.

Padişahlar cinsel ilişkide bulunmak için güzel oğlanları toplatıp hareme alıyorlardı
(Osmanlı tarihi, Alphonse de Lamartine, Cilt 1, S:114)

Fatih sıkı bir oğlancıydı (Reşad Ekrem Koçu, Osmanlı padişahları, S:207-221)

4. Murat'a annesi oğlan bulurdu (Reşad Ekrem Koçu, Osmanlı padişahları, S:207-221)

Vezir Ahmet Paşa, padişahın özel hareminde bulunan ve cinsel ilişkide olduğu oğlanına aşık oldu diye öldürüldü ( St. Shaw, 1, S:203)

3. Murat'ın 130 çocuğu vardı (Padişahın kadınları ve kızları, M. Çağatay Uluçay, Türk Tarih Kurumu Yayınları, S:43)

3. Murat'ın annesi bulabildiği kadar oğluna günde bir bakire kız veriyordu (Reşad Ekrem Koçu, Osmanlı padişahları, S:207-221)

3. Murat, annesinin bulduğu iki cariye ile ilişkiye giremeyince, annesi büyü yapıldı sandı (Reşad Ekrem Koçu, Osmanlı padişahları, S:161-162)

Padişah 1. Ahmet beşikteki öz kızını sadrazamla evlendirdi (Osmanlı tarihi, Alphonse de Lamartine, Cilt 2, S:587)

Paşa ibrahim, kızını 4 yaşında evlendirdi (Padişahın kadınları ve kızları, M. Çağatay Uluçay, Türk Tarih Kurumu Yayınları, S:63)

Padişah 3. Ahmet 5 yaşındaki kızını sokakta görüp beğendiği daha sonra da sadrazam yaptığı Ali Paşa'ya verdi (Reşad Ekrem Koçu, Osmanlı padişahları, S:289)

Osmanlılar, Karaman kadınlarına tecavüz ettiler (Aşıkpaşaoğlu Tarihi, Aşıkpaşaoğlu, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, S:40)

Sultan 4. Ahmet'in 700'den fazla cariyesi vardı (Reşad Ekrem Koçu, Osmanlı padişahları, S:244)

600 küsur yıl cihan devleti, şerri devleti olduklarını iddia eden Osmanlı hanedanının sapkınlıkları ortadadır.

OSMANLILARDA MÜZiK VE MUTFAK KÜLTÜRÜ

Osmanlı hanedanının Türk’lükten ne denli uzaklaştığını mutfak ve müzik kültürüne bakınca apaçık ortadadır.

Osmanlının mutfak kültürü orta Asya ’dan çok farklıdır. Osmanlıda zeytinyağlı yemeklerin neredeyse tamamı Bizans mutfağıdır. (M.Rauf inan, Atatürk'ün Evrenselliği, Önder Kişiliği, Eğitimci Kişiliği ve Amaçları, Ankara, 1983, s.198.)

Türk musikisi, sanat müziği denilen şey Bizans müziğidir. Kullanılan enstrümanlar hemen hemen aynıdır. Hatta “Musiki” kelimesi bile Yunancadır. (Ramsay'dan aktaran, Bernard Lewis, a.g.y., s.331.)

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK VE OSMANLI

Türk aydınının durumuna gelince; çok az sayıda olsa da uyanma belirtileri başlamıştı. Bunlar arasında en önemlisi Ziya Gökalp adını taşıyor.

"Sorma bana oymağımı boyumu,
Beş bin yıldır millet gibi yaşarım...
Deme bana Oğuz, Kayı, Osmanlı,
Türküm, bu ad her unvandan üstündür,"

diye haykırıyordu.

Öte yandan, özgür düşüncenin olmadığı bir ortamda, kendi ulusal çıkarlarını savunma olanağından yoksun olan bir avuç kişi yurt dışında özgürlük arıyorlardı. Bu aydınlar, yurt özlemi ile, ülkelerinden aldıkları yüz kızartıcı haberlerin ve kötü gelişmelerin ezikliği içindedirler.

Onlardan birisi, o günlerin koşullarını, şu duygusal satırlarla günümüze aktarmaktadır: "Bir mayıs sonu ya da bir haziran başı idi. Bağımsız fakat, bütün kalbiyle ittifak Devletlerinin zaferini kutlayan bir Avrupa şehrinde, başım eğik, gözlerim yaşlı dolaşıyorum. Yüreğim bir derin uçurum, kafam bir cehennemdir....

Gün geçmiyor ki, bir mağazada bir lokantada Türk olduğum anlaşılınca acı bir alay edilme veya ağır bir hakaretle karşılaşmayayım. ...lakabımız 'makak'tı. (bir çeşit şempanze maymun türü). ... gönül verdiğimiz genç kızlar Türklüğümüzü sezince bizden iğrenip kaçıyordu.

işte, o şehrin bu cehennem atmosferi içinde, bir gün yılgın ve çekingen dolaşırken, gözlerim, ansızın, bir gazete satıcısının sergisinde, bir sürü gazete adı ve başlıkları arasında, iri harflerle dizilmiş şu satırlara ilişiverdi: 'Bir Türk generali itilaf kuvvetlerine karşı yeniden harbe hazırlanıyor.' Titreyerek gazeteyi aldım. Yürürken okuyorum; "Mustafa Kemal Paşa isminde bir Türk generali."( Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Atatürk, istanbul, 1971, s.24, 25.)

işte o Mustafa Kemal önce bölgesel sonra ulusal toplantılarla Türk’e Türklüğünü, dünyaya insanlığını anımsatacak uğraşısını başlatmadan önce geldiği istanbul'dadır.

Atatürk de bir hatırasını şöyle anlatıyor:

”Orduya ilk katıldığım günlerde, bir Arap binbaşısının ‘Kavm-i Necip evladına sen nasıl kötü muamele yaparsın’ diye tokatladığı bir Anadolu çocuğunun iki damla göz yaşında Türklük şuuruna erdim. Onda gördüm ve kuvvetle duydum. Ondan sonra Türklük benim derin kaynağım, en derin övünç membaım oldu. Benim hayatta yegane fahrim, servetim, Türklükten başka bir şey değildir.” (Türk ve Türklük, Türk Standartları Enstitüsü, s.19).

Atatürk Halifeliği kaldırarak egemenliği gerçek sahibine, ulusa armağan etmiştir.

Atatürk hilafeti kaldırarak islamiyet’e uygun davrandı aslında. Peygamberin sözü “ Benden sonra hilafet 30 sene devam edecek” nitekim aslında Hz. Hasan’ın hilafetiyle bu iş bitmiştir, Osmanlı neden devam ettirmiştir? Osmanlının çoktan beri kaldırması geren Hilafeti Mustafa Kemal Atatürk kaldırmıştır.

Atatürk “Biz Türkiye Cumhuriyeti’ni Osmanlının reddi mirası temelinde kurduk”.

Hazırlayan ve Derleyen: Mete Biricik ( istanbul, Temmuz 2012)