bugün

türkçeye giren yabancı kelimeler

halk diline giren arapça ve acemce kelimeler bunlara dahildir. örnek:
halk dilinde eşanlamlı sözcükler yoktur. arapça acemce'den bir sözcük aldıklarında onun eşanlamlısı olan türkçe sözcüğü atmışlardır, dilde eşanlamlı sözcük kalmaz:
"hasta" alınınca "sayru"
"ayna" alınınca "gözgü"
"merdiven" alınınca "baskıç" atılmıştır.

bazen eşanlamlılar korunmuştur. siyah ve beyaz sözcükleri alındıktan sonra kara ve ak atılmamış ama kullanım yerleri belirlenmiştir. kara ile ak manevi şeylerde kullanmışlardır. siyah yüzlü adamın alnı ak olabilir, beyaz yüzlü adamın yüzü kara çıkabilir.

alınan yeni kelimelerin türkçe karşılığı yoksa olduğu gibi kullanılmıştır: "abdest, namaz cami, ezan, kur'an" gibi...
osmanlıca 3 dil etkisinde olduğu için bazen çok eşsesli bir arada bulunmuştur:
"su, ab, ma"
"gece, eb, leyl"
"ekmek, nan, ubuz"
"et, güşt, lahm" gibi...

bazen arapçadaki eşanlamlar alınır bu yüzden 3'ten fazla olabilir:
"aslan, şir, esed, gazanfer, haydar, zür'am" gibi

bazen yabancı dilden alınan sözcükler anlam ve söyleyiş olarak halk tarafından bozulur:
"haste, hasta" "hafte, hafta" "nerdüban,merdiven" "çarçube, çerçeve" "gavga, kavga" "bekre, makara" "zukak,sokak" "pare, para"...
bunlar söyleyiş değişiklikleriydi şimdi anlam değişmelerine örnek verelim:
"haste" sözcüğü farsça'da "biri taafından yaralanmış" anlamındayken türkçe'de "sağlığı bozulmuş" olarak kullanılır.
"şafak" arapça'da "batı ufkunun akşam kızıllığı" anlamında türkçe'de ise; "doğu ufkunun sabah kızıllığı" anlamında kullanılır.
"iltifat" arapça'da "göz ucuyla bakmak" iken, türkçe'de "ilgi gösterme" anlamındadır.
halkın bilgisizlikle yaptığı bu bozmalara "galatat" denilmektedir.