bugün

tutkusuz yaşamak

neden bir dans kursuna yazıldığımın farkında bile değildim. dans hocası o tuhaf deneyi yapana kadar. farklı, derin, algıları tersten işleyen bir eğitmendi. dans etmeye bizim bildiğimizden farklı anlamlar yüklüyordu; duyduğunda abartılı gelen, deneyimledikçe hocadan bile fazla inanıp savunduğun.

gözlerimiz bağlı olarak erkek ve kadın kursiyerleri karşılıklı olarak dizdi. herkesin içgüdüleriyle karşısındaki değil herhangi bir partneri seçmesini istedi. insanın danstaki eşini de, hayatındaki eşini de, yataktaki eşini de gördükleriyle değil hissettikleriyle seçmesinin daha doğru ve heyecan verici sonuçlar verdiğini söyledi. işte dedim hocam; ben buna senden daha önce inanmıştım. kalbinde nasılsa öyledir. gördüklerin sadece gördüklerinden ibarettir.bir insanın yüzü, kilosu, boyu, giyim tarzı sana bişey gösterir ama bişey yaşatmaz. kokusu, tadı, dokunuşu, öpüşü ise sana çok şey yaşattırır. dans edişi..

gözlerimiz bağlı olarak bizi serbest bıraktı. ürkek adımlarla, birilerine çarpmaktan korkarak herkes sağa sola hamle yaptı. önce durumu gülünç bulduğunu gizlemeyen kursiyerlerin kahkahaları, sonra daha o gün tanıştığı biriyle üstelik kimle olduğunu bilmeden gözleri kapalı olarak dans edecek olmanın verdiği gizemli heyecanın sessizliği sardı ortamı.

sonunda ellerim bir kadının karnı olduğunu sandığım yumuşaklığa çarpınca durdum. karşımdaki insanın kalbinin gümbürtüsünü duyunca kendi kalbimin de ne kadar hızlı attığını fark ettim. çıkan seslerden diğer kursiyerlerin de partnerlerini bulduğu sonucuna varınca; bir elimi beline koyarken onun da diğer eli elimi buldu. belini tutan elimin altı ateş gibi yanıyordu. o ateşte utanma vardı, korku vardı, heyecan vardı, arzu vardı. ama en çok bilinmeyenin, gizli olanın, yasak olanın yarattığı ateş vardı.

o gece onunla aynı yatakta uyumasını izlerken dansın ne kadar muhteşem bir şey olduğuna bir kez daha inandım.

başka sözlüklerde de yayınlanmış bir yazımdan alıntılamadır.