bugün

bipolar bozukluk

hakkında yazılacak çok şey var. aslında ne yeri burası ne de zerre kadar faydası olacağına inanıyorum kimseye burada yazanların. sonuçta bir sözlük burası; geyik yapılan eğlenilen, yazarlarının keyfi geldiğinide biraz bilgi kırıntısı verilen sanal bir ortam. oysa bu hastalıkla ilgili her şey şakaya gelmeyecek ve ulu orta bahsedilmeyecek kadar gerçek. bu hastalığın bir insanın hayatını nasıl mahvedebileceğini açık açık anlatabilirse gerçekten muzdarip olan birisi, diğerlerinini bunu atlatmaları yönünde küçükte olsa bir adım olabileceği ihtimaline inanmak istiyorum diğer yandan da.
mutlaka bilinmesi gereken bir takım gerçekler var bu hastalık hakkında, bunları bilmek değil aslında önemli olan, çünkü senin tam ayırtedemediğin ve hatırlayamadığın bir noktadan sonra herkesin sana söylediği şeyler olduğu için, kabullenmen gerekiyor bunları.
ilk olarak; üzerine basa basa, büyük harflerle bu bir hastalık, eğer hastalığın tanımını bir insanın işlevsel olmasını, potansiyelini ortaya koyabilmesini, sosyal hayatını, akademik ve mesleki kariyerini sağlıklı şekilde sürdürmesini engelleyen fiziksel veya ruhsal bir bozukluk olarak yaparsak ki böyledir bu nereye bakarsanız bakın. ve herkesin bildiği gibi, hastalıklar asla tercih yada yönelimler sonucu ortaya çıkmaz. benlik her zaman beden ve ruhun birlikteliğiyle oluşan bir bütün olmalıdır, geniş oranda hafife alınmasına ve "hastalık" dendiğinde içinde mutlaka kan, kas , kemik barındıran bir olgu gelmesine rağmen insanların aklına, ruh en az beden kadar açıktır hastalık sayılabilecek bozukluklara ve en az ağır fiziksel kusurların (olmayan bir kol, kanser, körlük) verebileceği kadar zarar verebilir insanın işlevselliğine.
erken evrelerde, hastayı en çok yanıltan nokta bilincin bu hastalıkla beraber alabildiğine açılmasıdır. zaten başlangıç genellikle yaşam boyu biriken ama sürekli bastırılan ağır ve hafif, duygusal ve fiziksel tüm sarsıntıların birleşmesi ve bunları ortaya çıkarabilecek derecede güçlü yeni bir sarsıntının yaşanması ile olur. bastırılanlar birdenbire su yüzüne çıkar, bulanık olan geçmiş birden netleşir. bu bir bakıma gerçeğe yaklaşmak biçiminde algılanabilir ve hasta büyük ihtimalle bunu bu şekilde algılayacaktır. ayrıca depresif dönemlerdeki içine kapanma davranışları, o dönemlerde bile kendini hissettiren can sıkıntısını gidermek için entelektüel yönelimlerle telafi edilmeye çalışılır. böylece sürekli okumanın, yazmanın verdiği bu sahte tatmin duygusu, bu hastalıklı durumun bir yaşam tarzı olarak algılanmasına neden olur. mani dönemleri ise hastanın kişiliği ve ilgi alanlarına bağlı olarak, yaratıcılığın tavan yaptığı dönemler olabilir, tatmin duygusunu besleyen bir başka kaynakta budur, ancak farkedilmeyen şey bu dönemlerin temel özelliği olan aşırılık davranışının getirdiği maddi ve sosyal zararlardır.
bütün bunlar olurken, hasta farkında olmadan işlevlerini yitirmeye başlar. önce okul, iş gibi özellikle karmaşık süreçler sekteye uğrar. depresif dönemlerdeki içe kapanma, karamsarlık gibi davranışlar artık doğal olarak algılanır ve çözülmesi için hiçbir çaba gösterilmez. hastanın değil bu aksaklıkları düzeltmek için çaba göstermesi, buna karar verebilmesi bile neredeyse imkansızdır bu dönemlerde. manide ise umrunda değildir zaten hiçbir şey.
bütün bu karmaşık süreçlerin yavaş yavaş yıkılmaya başladığı dönem bile, dönülebilecek en iyi noktalardan biridir. çünkü alışkanlıkların ve yok olması çok zor olan kişiliğin verdiği güçle biraz da karşı tarafın çabasına bağlı olan ikili ilişkiler bir dereceye kadar yürütülebilir haldedir halen. intiharın bir fikir olarak kalması bu sayede mümkün olabilir bu zamanlarda, ancak kafanın içindekilerden kaçabileceğin bir kaç arkadaş ve anlayışlı bir sevgili belki.
ama tedavi edilmeyen, tedavisi hasta tarafından aksatılan, yada yanlış tedavi edilen hastalık her zaman daha kötüye gidecektir. sonunda intihar fikrinin girişime dönüşmesi kaçınılmaz olduğunda, iş sadece derin bir sarsıntıya bakar.
tedaviyi sürdürmek, özen göstermek ve kurtulması gereken ağır bir hastalık sürecinde olduğunun farkında olmak hastanın sorumluluğu gibi algılanabilir çoğu zaman, ancak işin iç tarafı hiçte o şekilde değildir. hasta zaten alışkanlığa dönüşen depresyon semptomları yüzünden ipe sapa gelmez, aşırı melankolik, ne kendine ne başkasına zerre faydası olmayan bir yaşam tarzını benimsemiştir. bir de aileden ve büyüdüğü şehirden uzakta, tamamen tek başınalık durumu söz konusu ise işler iyice sarpa sarar. hastalık henüz ilerleme safhasındadır ve hastayı kurtaracak olan büyük ölçüde çevrenin davranışlarıdır.ama bu davranışlar olayın yeteri kadar ciddiye alınmaması yüzünden hastanın yararına değil zararına gelişir çoğu zaman, benim durumumda beni ben yapan sosyal ortamımı, alışkanlıklarımı yok etmeye, kendi egosunun emriyle de sürekli onunla ilgilenmemi sağlamaya çalışan anlayışlı ancak cahil ve paranoyak bir sevgili, sadece ve sadece kendi çıkarını düşünen ama bunu çok iyi gizleyen arkadaşlar ve kendileri de zaman zaman muzdarip olmalarına rağmen durumu hiç bir şekilde ciddiye almayan, neredeyse başarılı olacak kesin bir intihar girişiminin ardından psikiyatrlarla görüşmemi yasaklayan bir aile idi bu.
talihsizliklerle iç içe olsun yada olmasın hastalığın bu noktadan sonraki seyri her zaman daha kötüye gidecektir tabii ki, tedavi edilmediği sürece. dışarıdan gelen zararlı etkenlerin yaptığı şey bunu hızlandırmaktan veya yavaşlatmaktan öteye gitmez.
yavaş yavaş yıkılan eğitim ve iş hayatı, hem kendinin hem başkalarının saçma sapan tavırları ve davranışları yüzünden uzaklaşıp yabancılaşan sosyal ortam vs. yeterince kötü geliyor değil mi kulağa?
ama bu hiçbir şey.
bundan sonra olacak olacaklar sırasıyla çökkünlük ve anksiyetenin gitmemek üzere yerleşmesi, benlik saygısının günden güne yok olması, psikomotor retardasyon, uç durumlarda depersonalizasyon ve derealizasyon.
böyle yazınca çok basitmiş gibi görünen süslü terimlere benzetilebilir başta. benliğin binlerce parçaya ayrılması, hastanın artık normal bir insan gibi düşünememesi, hiçbir şeye sağlıklı tepki verememesi şeklinde ifade edildiğinde daha anlamlı; hastanın çevresine de anlatılması gereken durum da budur zaten.

ayrıca bir detay olarak, bu teşhise sahip her 5 hastadan 4 tanesi hayatlarının bir döneminde intiharı dener, bu 5 taneden 1 tanesi mutlaka başarılı olur. bu kabaca %20 ölüm oranı eder ki rahim kanseri ve deri kanserinin ölüm oranları sırasıyla %17 ve %19'dur.