2011 den erotik hikayeler

-bence noel ruhu diye bi' şey var tamam mı!!!

paganusun bağrından kopup gelmiş adetlerin, doğu kültürüyle sikişip meydana getirdiği sakat çocuklarını o doğurmamıştı belki. yere düşürmeden en fazla 3 kez sektirebiliyordu göğüslerini dizinde. yine de narindi, prensesti aynada gördüğü şekliyle. çiçek pasajında iki kadeh rakı içip ayırdığı bacaklarının hesabını vermek zorunda değildi kimseye.

-sana ihtiyacım var. koşarak gelmelisin bana. depresyondayım. :(

aptal numarası yaparak seksi olma deneyinin kobayı mı yoksa deneyi bizzat yapan kendisi miydi emin olamamıştım. öteden beri de ilgi duyduğumu söylersem yalan olmaz. askerliğim süresince gördüğüm ıslak rüyalarımı ziyaret ediyordu, baş kahramanı oluyordu hepsinin. çok uğraştırmamıştı beni. zaten kendimi aradığım günlerde kucağıma oturma hevesini dışa vurmaktan çekinmediği için kelimeleri kullanmadan çekiyordu beni.

evimin yakınlarında bir yerlerden aldım onu. önce markete gidip içecek bir şeylerle birlikte prezervatif de almalıydık. artık eskisi gibi tecrübesiz değildim. sevişmek istediğim kadınlara bunu romantik seremonilerle değil olması gereken şekillerde gösteriyordum ve böylece asla hazırlıksız yakalanmıyordum. sevişmeyi hiç düşünmediğim pide memeliler ise benim çok temiz bir adam olduğumu düşünedursunlar, ben asla onların içine erkeklik gururumu köküne kadar sokmayı istemediğim için prezervatifsiz oluyordum yanlarında.

kapıyı çarpıp içeri girdiğimde üzerime atlamasıyla beni neyin beklediğini fark ettim. birkaç saat önce gerçekleşmişti ilk buluşmamız ama bu, onun için yeterliydi. bir yandan gömleğimin düğmelerini çözerken bir yandan yatak odama gidiyorduk itiş kakış. abartmadan söylemek gerekirse adeta birer kavun büyüklüğünde olan göğüslerinin arasına yumulduğumda bu şehvet deryasının neler vaat ettiği ve neler verebileceğine dair en ufak bir fikrim dahi yoktu.

tırnaklarını acımadan sırtıma geçirirken, ellerini ve dilini; yegane varlığımın damarlarını hissetmek istercesine olabilecek en nazik şekilde dolaştırıyordu kasık sahamda. üstüne çıktığımda çok fazla şey düşünmüyordum. göğüslerinin arasına yerleşmiştim ve elleriyle iki yandan sıkıştırırken dilini uzatıyordu yalamak için benim gidip geldiğim sırada. dikleşmiş göğüs uçlarına vurabileceğim en sert şekilde vuruyordum başıyla gururumun. geri çekildim hiç beklemediği anda saçlarını elime dolayıp arkasına geçtim. saçlarını daha çok çekmem için yalvarıyordu. o yalvardıkça ben daha çok gururlanıyor, gururlandıkça daha çok hızlanıp acımasızlaşıyordum.

yüzünü kendime çevirip kucağıma oturttum. beni tokatlamaya başlamıştı. oysa benim çavuş olmama yıllar vardı. öngörüsü yüksek olduğundan mıdır nedir çavuşu tokatlamak deyimini de nereden duyduysa ben kökledikçe o tokatlıyordu. adeta saatlerdir içindeydim ve sıktığında kendisini, hissettiğim duyguları tarif etmenin bir yolununu bulamamak şaşırtıyordu beni. bunca zamandır böylesine dar bir alev kuyusuna asla rastlamamıştım. prezervatifi ne zaman, sevişmenin hangi evresinde taktığımı bile unutturacak farklı bir boyuta taşırken beni, tek düşündüğüm şey göğüslerini hangi sertlikte tokatlamam gerektiğiydi.

bütün bunlar olurken fonda kara tablonun ilahisi çalıyordu; pearl jam, black...