bugün

ben bu yazıyı sana yazdım

sen benim çıkış noktamdın...belki varışınca görüşürüz...

simsiyah bir cumartesi akşamı...uykusuz geçirilmiş bir gecenin yorgunluğunu üzerimden atabilmek için bir akşamüstü rüyasına dalmak istedim...
ölümden çalarak, bir uykuya dalmaktı niyetim...takatimin alarmını kurdum
uyanabilmek için. yastığa başımı koydum... ama...

ansızın ölümüm indi aklıma...sonra ne oldu biliyor musun? sen beliriverdin aklımda...
Bir dakika geçti geçmedi, gözlerim yavşaklaşmaya başladı, delikanlılığa inat
hain damlalar boşaldı gözlerimden, oysa uzun zamandır ağlamıyordum ben...

ölümüm geldi aklıma , sana "seni hep sevdim" diyemeden gerçekleşen ölümüm...
ve beni kahreden ölümüm...

yazmam lazım dedim...kazımam lazım dedim tüm sen'leri hayata...
kalktım yataktan, bir sigara yaktım ve sana yazdım...sadece sana...

yıl bin dokuz yüz n'oksan altıydı... seni görene dek...
14 yıllık bir dünyalık'tım...o en sevdiğim mabet'te, ala'da ,adana'nın sıcak bir ekim gününde...
kan ter içinde ,sivilcedaşlarımla beraber top peşinde koştururken , top birden kantin
tarafına kaçtı... bilemezdim , o topun beni, ömrüm boyu içimde hapsolacak bir güzele sürükleyeceğini...

gittim topun peşinden, "abi gazoz ver abi", "abi bi halley abi" diyen yeniyetmelerin
bulunduğu yere doğru, topu gördüm, duvara vurdurup artistik bir hareketle elime aldım...

baz'anlar vardır...hayatı hayat yap'an...hiç unutulamay'an...

onun, bunun, şunun; topu'nun bir önemi yoktu o an...
çünkü seni gördüm...spor salonu ve kantin arasındaki orta bahçenin kaldırımında oturmuş, "sarı tokalı bir küçük melek"...

sessizlik....

ilk ve tek görüşte aşktı, ama görünüşte değil, harbici mi harbici, sahici mi sahici...
kumral saçların damarlarıma dolandı...
ve sonra yüzün...
(burası için affet beni, tasvir edecek kadar yetenekli değilim...
dandik bir yazarım ben, yüzünü anlatabilmek kim , ben kim?...)

sukunet...

sahi ben kimdim o dakikadan sonra? heralde, ruhunu sana esir etmiş bir karm'aşık..
hayatım altüst oldu...
bir çok hep, hiç oldu...
pek çok hiç de hep oldu...o dakika...
gözlerin yüzümü aydınlattığında...

işte o dakika; yıl, bin dokuz yüz doksan altılığa terfi edebildi ...
adana'nın bir sakin öğle sıcağında...

sen...

sen bana ilk şiirimi yazdırandın...sen bana ilk şarkımı söyletendin...
sen beni bir okula, bir şehire, bir hayata bağlayandın...
ve yaş'ama sebebimdin...

sana uzaktak bakarken ,kafesteki aslan gibiydim,,,
sana kavuşmak için bilsen , neler neler vermezdim...

pek çok kez seninle konuşmaya niyetlenişim oldu...
bunun kaç farklı versiyonu vardır ,tahmin bile edemezsin...
hayalgücüm biraz genişse, sayendedir...
seninle buluşmaya dair yüzlerce hikaye yazdım, yüzlerce kez oynadım, yüzlerce kez...

ama!!!!!!

allah beni kahretsin ki, söyleyemedim sana...
allah beni kahretsin ki, tutamadım ellerinden..
allah beni kahretsin ki, haykıramadım adını yüzüne, seni seviyorum da diyerek...
allah beni kahretsin ki,,, kahroldum...kahroldum...kahroluyorum...yoruldum!!...

şu an, zamanı geriye götürüp, bir şeyi, tek bir şeyi değiştirme şansım olsaydı,
yemin ediyorum, başka hiç bir şey istemezdim...

seni ilk gördüğüm o anda, ala'da, o bahçede, kaçan topu , ayağıma alıp, gökyüzüne doğru bir şut çeker ve
o an gülümseyerek yanına gelirdim::

"sarı tokalı, küçük güzel kız, ben sana aşık oldum galiba " derdim...tüm derd'im biterdi...
"se se se sennn kalbimin en sayfiye yerine düştün,,,
be be be bennn sana aşık oldum....."

belki sen de gülümserdin yüzüme...ya da...ister bana tokat atardın, ister bana bağırırdın...
orada kabul etmesen, her gün seni 1 dakika daha fazla görebilmek
için 1 saat beklediğim okul çıkışlarından birinde, camdan sadece ufukta kaybolan mavili çantana bakmakla kalmaz ardından bağırırdım " dur gitme sana söyleyeceklerim" var...

orada beni terslesen, bahar şenliğindeki konser sırasında çıkardım piste alırdım mikrofonu elime, sana, senin şarkını oracıkta bağıra çağıra söyler sonra da saçlarına koşardım, ellerine koşardım, mavi çantana koşardım....gözlerine koşardım...

kalbini o dakika çalamasam bir gün aniden dersin ortasında sınıfına girip
"çok özür dilerim arkadaşlar ama , aranızdan biri zihnimi çaldı galiba,
hiç bir şey düşünemiyorum çünkü ondan başka" derdim ...

sınıftan kovsaydın beni, gizlice seni aradığım günlerden birinde "hattın diğer ucunda kalbini senin gözlerine bağlamış biri var, lütfen hattın diğer ucuna gel, ya da izin ver o gelsin" derdim...

yapardım senin için...her şeyi denerdim...zamanı geriye döndürebilseydim!...

yazık...

ne vardı biraz cesur olabilseydim..."ulan oğlum 14lük veletsin hepitopu, gidip konussaydın ya, nolacaktı şu boktan dünyada birazcık deli olsaydın ya!..." ya, ya ,ya, ya, ya,ya ,ya, ya, ya, ya,ya????????
bu ses'ler onca senedir kaç kez kulaklarımda yankılandı biliyor musun?
tahmin bile edemezsin...bazen sırf bu yüzden erkenden öleceğimi düşünüyorum evet "sırf bu yüzden"...
sırf bu pişmanlığın yüreğimi erkenden tıkayacağını düşünüyorum....nefes alamıyorum çünkü, kendime lanet ederken...

pişmanlık...

işte o dünlerden bana yadigar ebedi ve ezeli hüzünlerim...
dolup taşıyorlar fırsat buldukça sağımdan solumdan dudağımdan ve kalemimden...
şiir oluyorlar bazen, şarkı oluyorlar , bazen de dandik bir yazı, sana hiç bir zaman tam manasıyla yakışamayan...

allah beni kahretsin ki, söyleyemedim sana...
allah beni kahretsin ki, tutamadım ellerinden..
allah beni kahretsin ki, haykıramadım adını yüzüne, seni seviyorum'u da ekleyerek
allah beni kahretsin ki,,, kahroldum!!...kahroldum...kahroluyorum...yoruldum...

yine pişmanlık...

doğduğum topraklardan uzaklarda yaşıyorum artık...çokça senedir...
ama ne zaman oraya gitsem, o şehire insem sen çıkıp geliyorsun o sarı tokalı halinle...
sırtında yine mavi çantan...
ne zaman ala'dan geçse yolum, durup bakıyorum...
duvarları başka renklere boyanmış okulumun..
ama hiç değişmemiş..sen hala o pencerelerden kafanı uzatıyorsun, ağaçların arasındaki banklarda otururken
gülüm'süyorsun, okul binasından dışarı çıkıyorsun, bahçeden geçiyorsun...doğada bir bayram ve her yerde bahar...
ve ben sana bakıyorum...uzaktan... gözlerimde güz var...

ne zaman "adanala" tayfasında birini görsem, yemin billah ederim,
elim kolum sözüm bağlansın ki sen geliyorsun aklıma...

hiç başlayamamış dupduru bir aşk....evet sen...

ne zaman ala tayfasından, seni de tanıyanlardan birini görsem seni mutlaka soruyorum ...neler yapıyorsun, iyi misin hoş musun duymak, bilmek istiyorum...seni en'önemsiyorum...

bu arada, geçen sene, bizim şaşar'la bir gece vakti gittik ala'ya...
önce demlendik biraz şadırvan'da sonra ver elini eskimeyen hayallerin başkentiala...
aldık biraları,girdik okula...
gecenin bir vaktiydi, bir şubat soğuğu ve yalnızlığındaydı okul...
ama yemin billah ben bahar kokusu aldım....anılar koktu her yerde...

sonra bekçiyi kafaya aldık, binaya girdik...gözümün gördüğü her yerde bir cansız eski zaman anısı birden can buluyordu..
ben en çok seni görüyordum...
yavaş yavaş yukarıya çıktık...adını, adımı, adımızı duvarına, iç içe kazıdığım sınıfı buldum...numarası filan değişmiş,
sıralar değişmiş ve yazımız silinmişti...ama ne önemi vardı benim kalbimde silinmedikten sonra...

hayatımda içtiğim en efkarlı sigaralardan bir kaçını içtim o gece, orada...

özeleştiri...

kabul ediyorum biraz dengesizim...
hayatı uçlarda yaşıyorum...
ya çok coşuyorum, mutluluk sarhoşu oluyorum ya da efkar delisi...

abartıyorum yaşarken...sevinci de abartıyorum bazen , acıyı da...
dünyanın en mutlusu zannediyorum kendimi kimi zaman, bazen en mutsuzu...

ama!!!
bugün inan ki bu sebepten sana yazmıyorum...
efkarlıyım şu an, hem de en babasından...ama yazmam ondan değil...

çünkü,
ölümüm geldi aklıma ,,, sana "seni hep sevdim" diyemeden gerçekleşen ölümüm...
ve beni kahreden ölümüm...

işte bu yüzden yazdım...
gün gelecek benden duyacaksın belki bazı şeyleri...ama dayanamadım...
dünya hali...
ben'de ne kadar çok sen olduğunu anlatmadan duramadım...
ve seni ne kadar çok sevdiğimi...

zam'ansızın akıp gidiyor...

07-96= 11....koskoca 11 yıl geçmiş...

senden sonra başka iz bırakanlar da oldu kalbimde yalan yok...
başlayamadan bitiverenler de oldu,,, girişip gelişip sonuçlanamayanlar da...

ama bak, sen hala aklımdasın...ve öyle kalacaksın...
ileride, kendine yetememiş bir yetmiş yedinci yaş günümü yaşıyor olsam bile çıkagelip o günlerden içimi titreteceksin...
gözüm boş boş uzaklara bakacak...ve kimseler hiç bir şey anlamayacak...

ben bu yazıyı sana yazdım...sadece sana...
gün gelir de bir gün cesaretimi toplarsam belki sana da gonderirim...

ama inan o kadar korkuyorum ki..hala...hatta daha fazla...sen o kadar derinlerindesin ki kalbimin;
kendi ellerinle kendini boğmandan korkuyorum....
bir yanım diyor "bırak hep hayallerindeki gibi kalsın"...
bilmiyorum...bilemiyorum...
belki de hayat kesiştirir yine yollarımızı... ve belki bu sefer,,, kollarımızı...
bilmiyorum...bilemiyorum...

dilerim....

evrenin tüm güzellikleri güzel gözlerinin hapsinde olsun her an...
çok mutlu ol...öyle kuru kuru mutluluk değil...ne hayal ettiysen onu elde etmenin mutluluğunu yaşa...

zamanı gelir benden bir şeyler de duyarsan, lütfen üzerine alın....
çünkü; sen benim çıkış noktamdın...

.belki varış'ta bir yerlerde görüşürüz..

ben...
yüreğimin bu kanayan kazı'sızısını sadece sana yazdım...

ve sen...
artık, adını da gizlemey'ecem.........................................

herhangi bir gün / herhangi bir ay / herhangi bir yıl'da....

herhangi bir şehir'den/ senin için herhangi birinden, sana...sadece sana........