bugün

entry'ler (107)

istanbul

Yaklaşık 11 aydır ikamet ettiğim şehirdir. Pandemiden sebep tat alamadım ama ne demek olduğunu anladım. Her şeyden önce gürültülü şehir. Trafiği, kavgası gürültüsü eksik olmuyor. insanları aksi, gergin ve sinirli. Yolları kötü, kaldırımları dar. Bir insan neden kendisine bu kötülüğü yapar diyor insan. Kiralar ateş pahası, tek başına yaşamak gerçekten zor.

Ama insan yaşıyor. Yeri geliyor mutlu da oluyor. Üzücü ama öyle. Bir yolunu bulman gerekiyor. Bazen iş çıkışı vapura binip Galata’dan Üsküdar’a geçiyorum. O yol insanın yorgunluğunu alıyor. Galata’da arkadaşlarınla oturuyorsun, o sana yetiyor. Sevgilini bu şehirde seviyorsun. O seni güçlü kılıyor. Böyle bir şehir.

stok fotoğraf

Shutterstock isimli siteye fotoğraf yükleyerek süreci kendi adıma başlattığım iş koludur.

stajyer avukat

Yaklaşık 11 aydır bu tanım altında çalışıyorum. Dört farklı büroda çalıştım bu süreçte. Avukatlığın belki de en zor yılıdır. Emeğinin karşılığını maddi olarak alamazsın, bilgi ve birikim olarak alman gerekir. Ne yazık ki Türkiye’deki büroların ciddi bir kısmı stajyere bunu vermez. Barodaki ilanlara göz atmak bunu anlamak için yeterlidir. Ehliyeti olan, şehir dışı engeli bulunmayan stajyer arıyordur. Neden? Şehir dışına hacze gönderecek de ondan. Stajyer bu yahu!

ilk çalıştığım yer bir fuarın icralarını yapıyordu. ilk günden icra öğretti bana, birkaç ay işimin büyük kısmı icraydı. Onun da takip açma-tebligatları takip etme aşaması özellikle. Bir kere de hacze çıktık o kadar. Üç beş farklı dosya gördüm yanıma kar kaldı. Gerçekten yorucu bir süreç oluyor. Bir günde adliyeye 24 takip dosyası götürdüğümü biliyorum. Bir günde Bakırköy, Bakırköy ek bina, Çağlayan ve Küçükçekmece adliyelerine gittiğimi bilirim. Hey gidi hey.

Sonra ayrıldım oradan. Dedim patrona, ben burada kaldıkça bir şey öğrenemem. Bir iki defa konusunu açmıştım da zaten, şaşırtmadı. Önce çözmeye çalışmak gerekir elbet. Orada çözülecek gibi değildi. Meraklısına ücretini de söyleyim. 1700 TL. Yemek yoktu ama birlikte yersek ısmarlardı. Bu da hoş değildi aslında, kurumsallık arardım ben. Belirlilik.

Sonra ayrılıp arayış sürecine girdim. Sigorta hukuku yapan bir yer buldum. Rücu davaları ağırlıklı. Fena değildi ama sıkıntıları vardı. Uzun vadeli düşünülemezdi. 1700+ofiste yemek vardı. Adliye günleri yol yemek karşılanırdı. iki aya kalmadan başka bir yere geçtim, sigorta tahkim yapıyorduk. O kısmı öğrenmiş oldum, dört ay kadar çalıştım. Patron dünya tatlısı bir insandı, iyi bir ekip ve çalışma ortamı kurmuştu. 3 gün evden 2 gün ofisten çalıştık. Yine de avukat olma durumunda maaş az gelecekti o belliydi. Stajyer maaşım 2000di, kısa süre sonra 2200 olmuştu. Belki daha da artardı ama yemek yoktu.

Bir süredir istediğim alanın belki de en iyi bürosu tekrar radarıma girmişti o ara. Arayıştalarmış, CV yolladım ne olabilir ki diyerek. Kabul aldım. Yine sigorta hukuku yapıyor, bu sefer daha kapsamlı ve daha büyük işler. Prestijli bir büro. Stajyer maaşı 3.500 + 600 yemek kartı. Çalışma arkadaşları iyi, iş yapış şekilleri güzel. Nasipse tahminim, burada devam edip avukat olacak gibiyim.

Neden anlattım? Herkesin hikayesi farklı. Benimki bu. Farkında olmadan niş bir alana yöneldim. Başta ayrılma gerekçem farklı dosyalar görmekten sonraları hep aynı alanda çalışmış oldum. Hayat buraya sürükledi biraz. ikinci büroda işe başladıktan kısa süre sonra başka bir yerden kabul aldım bilgisi geldi. Olmadı sonra. Orası daha çeşitli dosyalar alan güzel bir büroydu. Pişman mıyım? Bunu bilemem. Farklı alanlar tanıyan, kendi işini yapabilen bir avukat olmak isterdim belki. Şu an daha ziyade bir alanda uzmanlaşma yolunda ilerliyorum. Geldiğim noktadan rahatsız değilim. Hayat her gün başka şeyler öğretiyor. 3. işyerimde kafamda bu sorular varken kendime şunu dedim, bu alanda en azından bir altı ay kadar çalış, bunları iyi öğren. Sonra bakarsın yoluna. Hakikaten öyle yaptım ve dördüncü ayın sonunda iyi bir fırsatla karşılaştım. O yüzden ne oldum ya da ne olacağım demektense ne yapmalıyım diyorum kendime.

Uzun lafın kısası. Stajyer avukatlık ne öğrenci olduğun ne de avukat olduğun bir dönem. Güzel yanı kaybedecek bir şeyin pek olmadığı için iş değiştirmen kolaydır. Kafan estiğinde maddi durumun el veriyorsa kendine bir kafa tatili verebilirsin. Benim buna fırsatım olmadı, geçen ağustostan beri yoğun şekilde çalışıyorum. Bu süreç içerik bakımından çok şey öğretiyor ama en değerlisi nasıl ve neden çalışman gerektiğini gösteriyor.

siyaset

Hayatımın son bir yılında isteyerek veya istemeyerek uzaklaştığım uğraştır. Evet, bunu paylaşmak istedim. Öncesindeki yıllarım öyle ya da böyle politikayla içli dışlı idi. Köşe yazılarını okur, gündemi takip eder, politik bir sivil toplum örgütünde çalışırdım. Etrafımda da bunları konuşabildiğim insanlar olurdu. Gündemimi ülke gündemi oluştururdu bir bakıma. Hatta aktif siyasete girmek niyetim dahi vardı.

Sonra ne oldu? Okul dönemi bitti hayatımda. iş hayatına girdim ve bütün hikaye değişti. Evvela meşguliyetten zaman kalmadı. Bilhassa ilk aylar fiziken dahi mecalim yoktu. Sonra bir süre böyle geçti. Bir gün herhalde aydınlanma geldi, olmadan da oluyormuş. Bir süre siyasetten uzak durdum, bir parti için gelen teklifi reddettim. Bu işlerin içinde olan ülkede tanınmış gazeteci, yazar, siyasetçilerin olduğu bir platformla yakınlık kurdum istemsizce. Onun da peşine düşmedim. Soyutladım kendimi adeta. Buradan devam etseydim şu an çok farklı bir yerdeydim muhtemelen. Ama olmadı.

Geriye bakınca pek çok artısını gördüm. Daha temiz bir hayatım var. Kafam daha rahat. insanlarsa daha iyi iletişim kurabiliyorum. Siyasetsiz hava alanı kurdum kendime resmen. Öyle ki yanımda fazlaca siyaset konuşulunca canım sıkılıyor, tadım kaçıyor.

Bir ara bunun hayatımda bir boşluğa yol açtığını düşündüm. O ara yerini doldurmak gerekti sanki. Ara ara bir şeylerle ilgileniyorum, güzel geliyor bünyeye. Hayat neler gösterir bilmiyorum ama eskiden tahayyül edemeyeceğim kadar ilgisizim bu işlere. Oturup baştan sona bir Sedat Peker videosu izleyemem mesela, midem kaldırmaz. Memnunum.

kilo vermek

kendimi bildim bileli kilolu bir insandım ben, çocukluğumdan bugüne bir an olsun zayıf ya da sağlıklı olduğunu hatırlamıyorum. sadece bu bile kilo vermek için geçerli bir motivasyon.

türkiye nin en riyakar en yüzsüz kesimi

ne dese rezil olmayan, her zaman haklı olduğundan emin olan, hakikatin sahibiymiscesine konuşan herkes. bunlar islamcılar içinde de, kemalistler içinde de mevcuttur.

suriyeliler çatır çatır miting yapması

eğer bahsedilen geçtiğimiz haftalarda Saraçhanede yapılan eylemse yalan beyandir. zira defalarca söylendiği üzere eylemi düzenleyen Türkiye'deki sivil toplum kuruluşlarıydı.

türbanlı kızlara tavsiyeler

size üst perdeden tavsiye vermeye çalışanları ciddiye almayın.

kocaeli üniversitesi

kazananlara yardımcı olabilirim dediğim üniversitedir.

gebze nin kocaeli de olduğu gerçeği

izmit ve Gebze arasındaki yerleşim yerlerinin gebze ya da izmit kadar büyük/gelişmiş olmadığından olsa gerek o aradaki mesafe (otobüsle 1 saat) insana şehir değiştiriyormus hissi verir. bir de gebzenin istanbula yakınlığı ve marmaray'ın uzatılması düşünüldüğünde epey haklı gerekçeleri olan ancak artık doğrusunun öğrenilmesi gereken yanlış düşünce.

ben fero

berkcan güven'in videosunda denk geldim, gayet efendi birisine benziyor.

müfredata kürtçe dersi eklensin

seçmeli olarak okutulabilir, gerçi belki de vardır bilemiyorum. memurların doğu görevlerinde faydası olacaktır. hem halka, hem kendilerine.

sözlük yazarlarının ilişki durumu

ilişkisi var.

uludağ sözlük'ü öldükten sonra arkamda bir şeyler bırakmak için kullanıyorum. madem öyle, bu başlığı görünce yazmamak olmazdı. 2013 senesinden 2018 ekim'ine kadar bir kızla internet üzerinden konuştum. elimde birkaç fotoğrafı vardı, arada telefonlaşırdık ama genel olarak mesajlaşırdık. bu şekilde 5 yıla yakın konuştuk, görüşmek için en doğru zamanı bekledik ve 2018'in 13 ekim'inde ilk defa vefa'da bir kafede oturup sohbet ettik. o günden beri de ara ara görüşürüz, ilişkimiz şükür ki güzel gidiyor. mesafe ilişkisi olarak tanımlanıyor bu sanırım. altı yılı aştı, bana çok şey öğretti. öğretmeye de devam ediyor. ilişki durumum: öğretici.

kocaeli üniversitesi

65 geçme notu, çan sisteminin olmayışı ve hukuk fakültesindeki yıllık sistemiyle final haftasında zorlayan üniversitedir. üstelik sınav takvimi dönemlik bölümlerle aynı süre içerisindedir.

edit: hukuk fakültesindeki akademik takvim değişti. sınav haftaları uzatıldı.

kocaeli üniversitesi

65 geçme notu, çan sisteminin olmayışı ve hukuk fakültesindeki yıllık sistemiyle final haftasında zorlayan üniversitedir. üstelik sınav takvimi dönemlik bölümlerle aynı süre içerisindedir.

karsu dönmez

şu sıralar dinlediğim şarkıcı, sanatçıdır. garip bir etkisi var. itiraf ve jest oldu en sevdiğim şarkıları herhalde. inşallah uzun yıllar bu çizgide parçalar çıkarmaya devam eder. ayrıca tedx konuşması harikaydı. tavsiye edilir.

tahammül edilemeyen şeyler

her şeyi en doğru şekilde bildiğini sanan insan üslubu sanırım. velev ki bir konuyu biliyor olsun, onu bahsettiğim şekilde dile getiriyorsa cidden hiçbir anlamı kalmıyor benim için. sanki hakikati tekeline almış gibi konuşmalar... insan "bence" kelimesini kullanmayı bilmeli yahu, bence yani...

kocaeli kitap fuarı

ikinci gününde Yıldıray Oğur ile verimli bir sohbet gerçekleştirdiğim kitap fuarıdır. güzel indirim yapan yayınevleri olsa da sahaflarda daha çok vakit geçirdiğim doğrudur. onun dışında her sene ayni kisiler geliyor hissi uyandırdığı için konuklar hususunda duyduğum heyecan azalmistir. yine de arada sağlam kisiler geliyor. gidip görmekte fayda var bence.

dostluk

önemi genelde yokluğunda anlaşılandır.
2012'den 2017'nin yaz mevsimine kadar aynı şeyi izleyip, aynı şeyi güldüğüm arkadaşımla bir yaz gecesi konuşmayı bıraktık. o günden sonra bir ya da iki defa denk geldik ve konuşmadık. bunlar zaten konuşmaya müsait karşılaşmalar değildi. geçen sürenin sonunda farkına vardığım şu oldu, insan yanlışları arkadaşken görüyor ancak doğruları -esaslı doğruları- yoklukta fark ediyor. bu kimi zaman zor zamanda yanında olmakken kimi zamansa "lan bu çok komik, birine atayım" dediğin espride fark ediliyor. uzun uzun yazılır bu başlığa ancak bu kadarı yeterli şimdilik. nihayetinde bir buçuk yıldan uzun süredir konuşmadığım kişiyle dün itibariyle oturup konuştuk. hem o, hem vesile olan, hem de bu süre boyunca beni hiçbir zaman yalnız bırakmayan -bir başka- arkadaşım ile oturup saatlerce konuşmak istiyorum. bu belki nostalji özleminden kaynaklanıyor, emin de değilim. ama bir iftar sofrasında güzel vakit geçirilir bence. hayat kırgınlıkları, kızgınlıkları büyütüp esaslı doğruları yok sayacak kadar uzun değil.

binali bey in artıya geçmesine çok az kaldı

eksi büyümesine de az kalmış olabilir.