bugün
- israil için savaşan 4000 türk12
- hoşlanılan kızla yozgata kaçmak12
- wanda nara14
- aniden gelen turşu yeme isteği10
- sözelcilerin aşırı derecede salak olmaları12
- ulu users english speaking13
- elon musk'ın eşcinsel oğlu olması sorunsalı10
- bir sözlük erkeğine sarılıp uyumak15
- mhp'lilerin kavgacı olma sebepleri17
- neden sevgilin yok sorusuna alternatif cevaplar13
- seni mahvedicem diyen kadın13
- sözlüğün seviyesini arttıran yazarlar18
- 2 günde at yarışından 705 tl kazanmam8
- mauro icardi21
- joffrey'nin tipi13
- 7 kasım 2024 galatasaray tottenham maçı79
- hamas kaç sivili öldürdü sorunsalı9
- bakire misin diye soran erkek19
- kocanızı keseler misin12
- 30 yaşından sonra penis uzar mı17
- true koş8
- sarı çiçek ilahisini söyleyen erkek karizması16
- galatasaray'ın oynadıgı futbol11
- kızların sapık olması8
- bekaret nerede olmalı14
- sana şimdi ne mesajlar geliyordur11
- 34 plakanın diğer illerdeki karizması15
- müslüman ilahileri11
- 8 kasım 2024 cumaya gitmeyenler sıralı liste14
- jose mourinho8
- okan buruk13
- bu akşam viski içecek olmam21
- patates salatası11
- 7 kasım 2024 az alkmaaar fenerbahçe maçı41
- anın görüntüsü11
- hristiyan türkler11
- türkiye'nin en kötü cumhurbaşkanı27
- arkadaşlar birazdan sözlüğe meme atacağım13
- kitap okuyan kitle9
- merinos olmaya çeyrek kala9
- sürekli dert anlatan insan16
- 1 1 ev bıcır bıcır manita10
- kuresel8
- rte'nin trump'a dostum demesi32
- şeriat allah'ın değil insanların kanunudur29
- gecenin şarkısı16
- yeni inşaat ev planlarının kullanışsızlığı19
- maymundan geldiğimiz gerçeği27
- yazarların bir ilişkiden beklentileri24
- ben albay kemal sorularınızı cevaplıyorum17
entry'ler (289)
kolunuzda hiç hareket etmiyor gibi görünen akrep, her an belli belirsiz bir devinim içinde, hiç acele etmeden, peşinde olduğu şeyin ensesinde nefesini gezdire gezdire kimi kovalıyor? dün o aynı yerden geçerken nefes alan kaç canlı şimdi kımıltısız, solgun bir şekilde uzanmakta? ömrün yeşil otlarını yavaşça biçmekte olan akrep, kendini sokmadan evvel daha ne kadar insanı zehirleyip içecek nefeslerini? bir adım önünde koşuyoruz, her an akrep peşimizden süzülürken. bazen bir yakınımızı, bir sevdiğimizi teslim ederken zamansızlığa, öte yanda vakit öldürme avuntusunda harmanlıyoruz ruhumuzu. akrep peşimizde..
yaşam nedir? soluk alıp vermek mi? dokunmak mı? hissetmek mi? sevmek mi yoksa?.. takvimin bir yaprağında gözlerimizi hayata açıyoruz. mesela 12.05.1985 günü doğdunuz. tarihte siz doğmadan önce pek çok olay yaşandığı öğretildi size. şu yüzyılda şu gün şu savaş oldu, başka bir gün şu buluş yapıldı vs. iyi ama nasıl emin olabiliyoruz bizden yüzyıllarca önce bunların yaşandığına. kitaplar öyle diyor diye mi ?.. yakın tarihin başka şahitleri var. eski fotoğraflar, sonra kamera kayıtları, gazeteler... iyi ama bunları oluşturan yine insanın kendisi değil mi?
sonuçta herkes kendi dünyasında yaşar. zaman algısı, iç içe geçirilmiş yaşam perspektiflerinin bir ilizyonu olamaz mı? ya bundan yüzyıllar önce berkeley’in, hylas ile philonous arasında üç konuşma adlı eserinde ileri sürdüğü gibi madde diye bir şey yoksa?...
kutsal kitapta tanrının her şeyi her an varlıkta tuttuğu belirtilir. hz. muhammed bir hadisinde "insanlar uykudadır, ölünce uyanırlar" buyurmuşlardır. her an her bir zerreyi varlıkta tutan, zamandan münezzeh olarak her şeyi bilen allah için zaman ve mekan sınırı olmaması, kendisinde hiçbir değişimin mümkün bulunmaması, kendisinden başka bir varlığın mevcudiyetinin allah'a göre yok hükmünde olması cihetiyle, aslında geçmiş, şimdi ve gelecek kavramlarının tamamen hayal ürünü olduğunu, var olmuş ve olacak her ne varsa, allah'ın tek ve değişmeyen varlığının bir yansıması olduğunu, aslında hepimizin, bizler için varlıkta tutulan, iç içe geçmiş rüyaların görüldüğü bir uykuda olabileceğimizi düşünüyorum.
çizgi filmlerdeki bilgisayar oyunlarındaki karakterlerin bulundukları ortamı ve birbirini var sayarak davranması gibi bizler de aynı zaman algısı içinde karşılaştığımız diğerlerini ve mekanı gerçek olarak algılıyoruz. aslında bütün mevcudat, özelde bütün insanlar, aynı anda koyun koyuna rüyaya yatmış avareleriz. uykuya yatırılmış, alemi seyretmedeyiz… sınırsız, her şeyin kayıtlı olduğu bir kaynak var. yanı başımızda rüya gören biri misal, 400 yıl öncesini algılayıp o zaman ve mekanda yaşayıp öldüğünü görüyorken, biz, 2014 yılını, bir başkası belki 2100 lü yılları yaşadığını algılıyor. aslında 2000 yıl önce yaşanan, şimdi yaşanıyor olan ve 100 sene sonra yaşanacak şeyler diye bir ayırım yok. her ne olduysa zaten öyle olması gerektiği için olup bitti. tüm zamanlar, donmuş bir anda asılı, ancak zamanlar üstü o yüce varlığın görüp, bilip, varlıkta tuttuğu bir levhadan ibaret…
yaşam, allah'ın, hep var olan ve hiç yok olmayacak olanın, biz kullarını ihsanıyla imajine etmesi, bizlere alemleri temaşa ettirmesidir…
insanoğlu kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır? (kıyame-36)
sonuçta herkes kendi dünyasında yaşar. zaman algısı, iç içe geçirilmiş yaşam perspektiflerinin bir ilizyonu olamaz mı? ya bundan yüzyıllar önce berkeley’in, hylas ile philonous arasında üç konuşma adlı eserinde ileri sürdüğü gibi madde diye bir şey yoksa?...
kutsal kitapta tanrının her şeyi her an varlıkta tuttuğu belirtilir. hz. muhammed bir hadisinde "insanlar uykudadır, ölünce uyanırlar" buyurmuşlardır. her an her bir zerreyi varlıkta tutan, zamandan münezzeh olarak her şeyi bilen allah için zaman ve mekan sınırı olmaması, kendisinde hiçbir değişimin mümkün bulunmaması, kendisinden başka bir varlığın mevcudiyetinin allah'a göre yok hükmünde olması cihetiyle, aslında geçmiş, şimdi ve gelecek kavramlarının tamamen hayal ürünü olduğunu, var olmuş ve olacak her ne varsa, allah'ın tek ve değişmeyen varlığının bir yansıması olduğunu, aslında hepimizin, bizler için varlıkta tutulan, iç içe geçmiş rüyaların görüldüğü bir uykuda olabileceğimizi düşünüyorum.
çizgi filmlerdeki bilgisayar oyunlarındaki karakterlerin bulundukları ortamı ve birbirini var sayarak davranması gibi bizler de aynı zaman algısı içinde karşılaştığımız diğerlerini ve mekanı gerçek olarak algılıyoruz. aslında bütün mevcudat, özelde bütün insanlar, aynı anda koyun koyuna rüyaya yatmış avareleriz. uykuya yatırılmış, alemi seyretmedeyiz… sınırsız, her şeyin kayıtlı olduğu bir kaynak var. yanı başımızda rüya gören biri misal, 400 yıl öncesini algılayıp o zaman ve mekanda yaşayıp öldüğünü görüyorken, biz, 2014 yılını, bir başkası belki 2100 lü yılları yaşadığını algılıyor. aslında 2000 yıl önce yaşanan, şimdi yaşanıyor olan ve 100 sene sonra yaşanacak şeyler diye bir ayırım yok. her ne olduysa zaten öyle olması gerektiği için olup bitti. tüm zamanlar, donmuş bir anda asılı, ancak zamanlar üstü o yüce varlığın görüp, bilip, varlıkta tuttuğu bir levhadan ibaret…
yaşam, allah'ın, hep var olan ve hiç yok olmayacak olanın, biz kullarını ihsanıyla imajine etmesi, bizlere alemleri temaşa ettirmesidir…
insanoğlu kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır? (kıyame-36)
zaman zaman devlet kurumları arasında tatsızlığa yol açan ikilemdir. başbakanlığın bu husustaki genelgesinde, alt kuruma rica, üst kuruma arz şeklinde yazılması, aralarında hiyerarşik bir bağ (ast-üst ilişkisi) bulunmayan tüm kurumların ise birbirine arz etmesi emredilmiş olmasına rağmen, kurumların başındaki amirlerin gerek geçmişten gelen alışkanlık gerekse kendini üstün görme eğilimleri nedeniyle günümüzde de devam eder bu sıkıntı.
naifliğin en üst deminde gezinen, muhteşem söz-müzik kaynaşması içinde yürek burkan bir eser... öyle bir sevgiyi anlatır ki, bütün ömre şeref vermeye yeter...
5 yaşlarındayım.. akşam çaylar demlenmiş, odaya yeni getirilmiş. rahmetli dedem pencerede biriyle hasbıhal ediyordu. çayı eline aldı, tam o anda, ben de kim gelmiş diye merakla çayın bulunduğu tarafa giderek hafifçe zıpladım kim diye bakacağım ya. o anda, ensemden aşağı bir bardak kaynar çay boca olmasın mı... aradan çok uzun seneler geçti ama, o ensemden sırtıma doğru inen erimiş kurşun tadındaki acıyı asla unutamam. geçtiği yerlerde derim soyuldu. beni apar topar hastaneye götürdüklerini, doktorun sırtımdaki derileri kestiğini hayal meyal hatırlıyorum. allah düşmanıma vermesin böyle acıyı...
imparatora karşı güç toplayan ulu jedi. ışın kılıcının şarj olmasını bekliyor.
Kızını döven anneyle fb nin ne alakası var şimdi? Her şeyi dönüp dolaşıp Fb ye bağlamayın bi zahmet. FB ye uzanan eller kırılsın kardeşim. Şampiyon fb *
dost rütbesini öyle kolay bahşetmeyin kimseye. Sırlarınızı paylaşmayın. Unutmayın ki yanınızda olanların bir kısmı, sadece boyunuzu ölçmeye çalışıyor olabilir...
kapıyı açtım. Diliyle dudaklarını yalıyordu...
neresinden asıldıysa orada bir morarma olacaktır elbet.
ORASI
Derin bir nefestir, serin ve canlı;
Bağrımdaki hevestir
Binbir saçaklı.
Geçmiş, şimdi, gelecek
Hiç kaybolmaz orada,
Candan özge sevdiklerim,
Babam, dede, ninelerim
Bütün lezzetlerin tadı damağımızda,
Halka olsak, sarılsak;
Hasretliğe, faniliğe darılsak.
Aşılmış bir eşik, yırtılan perde;
Vesvese boğulmuş bir yılan,
Uzansa yerde
Derin bir nefestir, serin ve canlı;
Bağrımdaki hevestir
Binbir saçaklı.
Geçmiş, şimdi, gelecek
Hiç kaybolmaz orada,
Candan özge sevdiklerim,
Babam, dede, ninelerim
Bütün lezzetlerin tadı damağımızda,
Halka olsak, sarılsak;
Hasretliğe, faniliğe darılsak.
Aşılmış bir eşik, yırtılan perde;
Vesvese boğulmuş bir yılan,
Uzansa yerde
scorpions'un dinleyenlerin kulaklarının pasını silen, içinin yağını eriten enfes ötesi enstrümantal eseridir. Alıp götürür bildiğin...
boyu değil, işlevi önemlidir...
Gözlerinde
Denizi görüyorum
Derdi.
Ben
denize baktığımda,
gözlerini görüyordum...
Denizi görüyorum
Derdi.
Ben
denize baktığımda,
gözlerini görüyordum...
Boynundaki kolyenin ucuna
Katil gibi asılmış,
Yanık bir kalp benimkisi.
Mermer bir sarayı bekleyen
Mahzun bir köle...
Gülümsemeyi,
Saçlarınla örülmüş
Yabanıl bir ormanda kaybettim;
Ümidi, sözlerinde.
Kaybetmeyi öğrendim,
Ağlarken dizlerinde.
Sonbaharda üşümüş ağaç,
Nasıl unuttuysa,
Dalından düşen yaprağı;
Efkarınla büyümüş ben de,
Unutmak istiyorum
Seni öyle..
Katil gibi asılmış,
Yanık bir kalp benimkisi.
Mermer bir sarayı bekleyen
Mahzun bir köle...
Gülümsemeyi,
Saçlarınla örülmüş
Yabanıl bir ormanda kaybettim;
Ümidi, sözlerinde.
Kaybetmeyi öğrendim,
Ağlarken dizlerinde.
Sonbaharda üşümüş ağaç,
Nasıl unuttuysa,
Dalından düşen yaprağı;
Efkarınla büyümüş ben de,
Unutmak istiyorum
Seni öyle..
Önce, tüm sevip de kavuşamayanlar için tanım gelsin: hani şu biscolata reklamında arz-ı endam eden yiğitlerin çalıştığı benzin istasyonlarıdır.
Efendim,Bacanağın 2. sefer doğu görevi çıkınca, ailesini memlekette bıraktı. Aracını da götürmedi. geçen gün hanımla laflıyoruz kahvaltı sonrası çay keyfi filan... Telefon çaldı, arayan baldız. Hava- su derken, baldız demiş babam yanımda, benzinciye gidiyoruz. Hanım şaşırdı tabi. Normalde araç kullanmayan biri değil. Çocukları okula götürür, getirir. Kayınpederlere gider vs. E demiş, bizimki tembihledi, benzin almaya yalnız gitmiyorum. Öyle buyurmuş bacanak. bizim aklımıza gelmedi tabi. Benzin istasyonlarına yalnız giden bayanlara güpegündüz tecavüz ediyorlar demek. Zihniyete bak paşamda * Hemen gözümde tanımdaki gibi bir benzin istasyonu canlandı. Pompacısından tezgahtarına, temizlikçisine kadar seçme bir yer... Yav dedim, bispete gitmesin, diğer istasyonlarda sorun çıkmaz. Bispet mi? hangi bispet dedi hanım. Hani şu biscolatacı arkadaşların kaslarını sergilediği benzinciler var ya, Onlara uğramasın, diğerlerinde sıkıntı olmaz dedim. Mübarek, sanki bunların fabrikasına yolluyor benzin almaya. Herkes ekmeğinin derdinde kardeşim. Art niyet ararsak her yerde var ondan...
Efendim,Bacanağın 2. sefer doğu görevi çıkınca, ailesini memlekette bıraktı. Aracını da götürmedi. geçen gün hanımla laflıyoruz kahvaltı sonrası çay keyfi filan... Telefon çaldı, arayan baldız. Hava- su derken, baldız demiş babam yanımda, benzinciye gidiyoruz. Hanım şaşırdı tabi. Normalde araç kullanmayan biri değil. Çocukları okula götürür, getirir. Kayınpederlere gider vs. E demiş, bizimki tembihledi, benzin almaya yalnız gitmiyorum. Öyle buyurmuş bacanak. bizim aklımıza gelmedi tabi. Benzin istasyonlarına yalnız giden bayanlara güpegündüz tecavüz ediyorlar demek. Zihniyete bak paşamda * Hemen gözümde tanımdaki gibi bir benzin istasyonu canlandı. Pompacısından tezgahtarına, temizlikçisine kadar seçme bir yer... Yav dedim, bispete gitmesin, diğer istasyonlarda sorun çıkmaz. Bispet mi? hangi bispet dedi hanım. Hani şu biscolatacı arkadaşların kaslarını sergilediği benzinciler var ya, Onlara uğramasın, diğerlerinde sıkıntı olmaz dedim. Mübarek, sanki bunların fabrikasına yolluyor benzin almaya. Herkes ekmeğinin derdinde kardeşim. Art niyet ararsak her yerde var ondan...
parçanın en güzel yeri, "hayatta en zor olan, bir insanı tanımak. Kabul etmek huylarını, değişmeden bir olmak." kısmıdır kanımca. Söz ve müziğin, sihirle kaynaştığı zirvelerden biridir. Özellikle parçanın yaratıcısı Özdemir Erdoğan'ın ve dahi Hümeyra'nın yorumları harikadır.
insan dünyada, sarhoşun iki dudağı arasındaki leblebidir. Kah dudakta yuvarlanır, kah dişlerde paralanırsın.
- alo, abi, babam sesini duysun. sen konuş, o seni duyuyor.
- baba, canım... seni çok seviyorum.
- ...
- yarın gelicem, tamam mı.
- tamam...
ve sabaha uçak bileti bulunur en erken... gece birkaç kere aranır kardeş, durumunda bir değişiklik yoktur. sonra, sabahın dördünde, telefon acı acı çalar.
- alo abi,
- nooldu? (yüreğe çoktan bir ateş düşmüştür)
- babayı kaybettik...
- .....
cennet diye bir yer varsa ki var olduğuna inanıyorum; ben küçük bir çocukken, bir deniz kıyısında, iskeleden, gün boyunca balık tutmuştuk ikimiz. o denizin kokusu, babamın yanında duyduğum sonsuz güven hissi, parmağımın ucunda balıkların denizle dansı, sonra bana içten gözlerle bakarak, oğlum deyişi... oraya gitmek, o günü yaşamak isterim orada yeniden ve yeniden...
seni çok seviyorum baba, bir gün gelicem, tamam mı...
- baba, canım... seni çok seviyorum.
- ...
- yarın gelicem, tamam mı.
- tamam...
ve sabaha uçak bileti bulunur en erken... gece birkaç kere aranır kardeş, durumunda bir değişiklik yoktur. sonra, sabahın dördünde, telefon acı acı çalar.
- alo abi,
- nooldu? (yüreğe çoktan bir ateş düşmüştür)
- babayı kaybettik...
- .....
cennet diye bir yer varsa ki var olduğuna inanıyorum; ben küçük bir çocukken, bir deniz kıyısında, iskeleden, gün boyunca balık tutmuştuk ikimiz. o denizin kokusu, babamın yanında duyduğum sonsuz güven hissi, parmağımın ucunda balıkların denizle dansı, sonra bana içten gözlerle bakarak, oğlum deyişi... oraya gitmek, o günü yaşamak isterim orada yeniden ve yeniden...
seni çok seviyorum baba, bir gün gelicem, tamam mı...