bugün

entry'ler (289)

akrep kimin peşinde

kolunuzda hiç hareket etmiyor gibi görünen akrep, her an belli belirsiz bir devinim içinde, hiç acele etmeden, peşinde olduğu şeyin ensesinde nefesini gezdire gezdire kimi kovalıyor? dün o aynı yerden geçerken nefes alan kaç canlı şimdi kımıltısız, solgun bir şekilde uzanmakta? ömrün yeşil otlarını yavaşça biçmekte olan akrep, kendini sokmadan evvel daha ne kadar insanı zehirleyip içecek nefeslerini? bir adım önünde koşuyoruz, her an akrep peşimizden süzülürken. bazen bir yakınımızı, bir sevdiğimizi teslim ederken zamansızlığa, öte yanda vakit öldürme avuntusunda harmanlıyoruz ruhumuzu. akrep peşimizde..

yaşam

yaşam nedir? soluk alıp vermek mi? dokunmak mı? hissetmek mi? sevmek mi yoksa?.. takvimin bir yaprağında gözlerimizi hayata açıyoruz. mesela 12.05.1985 günü doğdunuz. tarihte siz doğmadan önce pek çok olay yaşandığı öğretildi size. şu yüzyılda şu gün şu savaş oldu, başka bir gün şu buluş yapıldı vs. iyi ama nasıl emin olabiliyoruz bizden yüzyıllarca önce bunların yaşandığına. kitaplar öyle diyor diye mi ?.. yakın tarihin başka şahitleri var. eski fotoğraflar, sonra kamera kayıtları, gazeteler... iyi ama bunları oluşturan yine insanın kendisi değil mi?

sonuçta herkes kendi dünyasında yaşar. zaman algısı, iç içe geçirilmiş yaşam perspektiflerinin bir ilizyonu olamaz mı? ya bundan yüzyıllar önce berkeley’in, hylas ile philonous arasında üç konuşma adlı eserinde ileri sürdüğü gibi madde diye bir şey yoksa?...

kutsal kitapta tanrının her şeyi her an varlıkta tuttuğu belirtilir. hz. muhammed bir hadisinde "insanlar uykudadır, ölünce uyanırlar" buyurmuşlardır. her an her bir zerreyi varlıkta tutan, zamandan münezzeh olarak her şeyi bilen allah için zaman ve mekan sınırı olmaması, kendisinde hiçbir değişimin mümkün bulunmaması, kendisinden başka bir varlığın mevcudiyetinin allah'a göre yok hükmünde olması cihetiyle, aslında geçmiş, şimdi ve gelecek kavramlarının tamamen hayal ürünü olduğunu, var olmuş ve olacak her ne varsa, allah'ın tek ve değişmeyen varlığının bir yansıması olduğunu, aslında hepimizin, bizler için varlıkta tutulan, iç içe geçmiş rüyaların görüldüğü bir uykuda olabileceğimizi düşünüyorum.

çizgi filmlerdeki bilgisayar oyunlarındaki karakterlerin bulundukları ortamı ve birbirini var sayarak davranması gibi bizler de aynı zaman algısı içinde karşılaştığımız diğerlerini ve mekanı gerçek olarak algılıyoruz. aslında bütün mevcudat, özelde bütün insanlar, aynı anda koyun koyuna rüyaya yatmış avareleriz. uykuya yatırılmış, alemi seyretmedeyiz… sınırsız, her şeyin kayıtlı olduğu bir kaynak var. yanı başımızda rüya gören biri misal, 400 yıl öncesini algılayıp o zaman ve mekanda yaşayıp öldüğünü görüyorken, biz, 2014 yılını, bir başkası belki 2100 lü yılları yaşadığını algılıyor. aslında 2000 yıl önce yaşanan, şimdi yaşanıyor olan ve 100 sene sonra yaşanacak şeyler diye bir ayırım yok. her ne olduysa zaten öyle olması gerektiği için olup bitti. tüm zamanlar, donmuş bir anda asılı, ancak zamanlar üstü o yüce varlığın görüp, bilip, varlıkta tuttuğu bir levhadan ibaret…

yaşam, allah'ın, hep var olan ve hiç yok olmayacak olanın, biz kullarını ihsanıyla imajine etmesi, bizlere alemleri temaşa ettirmesidir…
insanoğlu kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır? (kıyame-36)

arz rica ederim

zaman zaman devlet kurumları arasında tatsızlığa yol açan ikilemdir. başbakanlığın bu husustaki genelgesinde, alt kuruma rica, üst kuruma arz şeklinde yazılması, aralarında hiyerarşik bir bağ (ast-üst ilişkisi) bulunmayan tüm kurumların ise birbirine arz etmesi emredilmiş olmasına rağmen, kurumların başındaki amirlerin gerek geçmişten gelen alışkanlık gerekse kendini üstün görme eğilimleri nedeniyle günümüzde de devam eder bu sıkıntı.

küçelere su serpmişem

naifliğin en üst deminde gezinen, muhteşem söz-müzik kaynaşması içinde yürek burkan bir eser... öyle bir sevgiyi anlatır ki, bütün ömre şeref vermeye yeter...

yazarların hissettiği en şiddetli fiziksel acı

5 yaşlarındayım.. akşam çaylar demlenmiş, odaya yeni getirilmiş. rahmetli dedem pencerede biriyle hasbıhal ediyordu. çayı eline aldı, tam o anda, ben de kim gelmiş diye merakla çayın bulunduğu tarafa giderek hafifçe zıpladım kim diye bakacağım ya. o anda, ensemden aşağı bir bardak kaynar çay boca olmasın mı... aradan çok uzun seneler geçti ama, o ensemden sırtıma doğru inen erimiş kurşun tadındaki acıyı asla unutamam. geçtiği yerlerde derim soyuldu. beni apar topar hastaneye götürdüklerini, doktorun sırtımdaki derileri kestiğini hayal meyal hatırlıyorum. allah düşmanıma vermesin böyle acıyı...

master obi wan kenobi

imparatora karşı güç toplayan ulu jedi. ışın kılıcının şarj olmasını bekliyor.

5dk önce kızını döven annenin fb güncellemesi

Kızını döven anneyle fb nin ne alakası var şimdi? Her şeyi dönüp dolaşıp Fb ye bağlamayın bi zahmet. FB ye uzanan eller kırılsın kardeşim. Şampiyon fb *

sözlük yazarlarının küçüklük fotoğrafları

http://galeri.uludagsozlu...om/r/adolf-hitler-394454/

otuz yaş üstü yazarlardan hayat dersleri

dost rütbesini öyle kolay bahşetmeyin kimseye. Sırlarınızı paylaşmayın. Unutmayın ki yanınızda olanların bir kısmı, sadece boyunuzu ölçmeye çalışıyor olabilir...

kahvaltıdan önce cinsel ilişkiye girmek

kapıyı açtım. Diliyle dudaklarını yalıyordu...

bir erkeğin asıldığını anlama yolları

neresinden asıldıysa orada bir morarma olacaktır elbet.

şiir denemeleri

ORASI
Derin bir nefestir, serin ve canlı;
Bağrımdaki hevestir
Binbir saçaklı.
Geçmiş, şimdi, gelecek
Hiç kaybolmaz orada,
Candan özge sevdiklerim,
Babam, dede, ninelerim
Bütün lezzetlerin tadı damağımızda,
Halka olsak, sarılsak;
Hasretliğe, faniliğe darılsak.
Aşılmış bir eşik, yırtılan perde;
Vesvese boğulmuş bir yılan,
Uzansa yerde…

coast to coast

scorpions'un dinleyenlerin kulaklarının pasını silen, içinin yağını eriten enfes ötesi enstrümantal eseridir. Alıp götürür bildiğin...

1870 milimetreden kısa olan insan

boyu değil, işlevi önemlidir...

gecenin şiiri

Gözlerinde
Denizi görüyorum
Derdi.
Ben
denize baktığımda,
gözlerini görüyordum...

gecenin şiiri

Boynundaki kolyenin ucuna
Katil gibi asılmış,
Yanık bir kalp benimkisi.
Mermer bir sarayı bekleyen
Mahzun bir köle...

Gülümsemeyi,
Saçlarınla örülmüş
Yabanıl bir ormanda kaybettim;
Ümidi, sözlerinde.
Kaybetmeyi öğrendim,
Ağlarken dizlerinde.

Sonbaharda üşümüş ağaç,
Nasıl unuttuysa,
Dalından düşen yaprağı;
Efkarınla büyümüş ben de,
Unutmak istiyorum
Seni öyle..

bispet

Önce, tüm sevip de kavuşamayanlar için tanım gelsin: hani şu biscolata reklamında arz-ı endam eden yiğitlerin çalıştığı benzin istasyonlarıdır.
Efendim,Bacanağın 2. sefer doğu görevi çıkınca, ailesini memlekette bıraktı. Aracını da götürmedi. geçen gün hanımla laflıyoruz kahvaltı sonrası çay keyfi filan... Telefon çaldı, arayan baldız. Hava- su derken, baldız demiş babam yanımda, benzinciye gidiyoruz. Hanım şaşırdı tabi. Normalde araç kullanmayan biri değil. Çocukları okula götürür, getirir. Kayınpederlere gider vs. E demiş, bizimki tembihledi, benzin almaya yalnız gitmiyorum. Öyle buyurmuş bacanak. bizim aklımıza gelmedi tabi. Benzin istasyonlarına yalnız giden bayanlara güpegündüz tecavüz ediyorlar demek. Zihniyete bak paşamda * Hemen gözümde tanımdaki gibi bir benzin istasyonu canlandı. Pompacısından tezgahtarına, temizlikçisine kadar seçme bir yer... Yav dedim, bispete gitmesin, diğer istasyonlarda sorun çıkmaz. Bispet mi? hangi bispet dedi hanım. Hani şu biscolatacı arkadaşların kaslarını sergilediği benzinciler var ya, Onlara uğramasın, diğerlerinde sıkıntı olmaz dedim. Mübarek, sanki bunların fabrikasına yolluyor benzin almaya. Herkes ekmeğinin derdinde kardeşim. Art niyet ararsak her yerde var ondan...

sevdim seni bir kere

parçanın en güzel yeri, "hayatta en zor olan, bir insanı tanımak. Kabul etmek huylarını, değişmeden bir olmak." kısmıdır kanımca. Söz ve müziğin, sihirle kaynaştığı zirvelerden biridir. Özellikle parçanın yaratıcısı Özdemir Erdoğan'ın ve dahi Hümeyra'nın yorumları harikadır.

sözlük yazarlarından aforizmalar

insan dünyada, sarhoşun iki dudağı arasındaki leblebidir. Kah dudakta yuvarlanır, kah dişlerde paralanırsın.

babanın ölmesi

- alo, abi, babam sesini duysun. sen konuş, o seni duyuyor.
- baba, canım... seni çok seviyorum.
- ...
- yarın gelicem, tamam mı.
- tamam...

ve sabaha uçak bileti bulunur en erken... gece birkaç kere aranır kardeş, durumunda bir değişiklik yoktur. sonra, sabahın dördünde, telefon acı acı çalar.
- alo abi,
- nooldu? (yüreğe çoktan bir ateş düşmüştür)
- babayı kaybettik...
- .....

cennet diye bir yer varsa ki var olduğuna inanıyorum; ben küçük bir çocukken, bir deniz kıyısında, iskeleden, gün boyunca balık tutmuştuk ikimiz. o denizin kokusu, babamın yanında duyduğum sonsuz güven hissi, parmağımın ucunda balıkların denizle dansı, sonra bana içten gözlerle bakarak, oğlum deyişi... oraya gitmek, o günü yaşamak isterim orada yeniden ve yeniden...

seni çok seviyorum baba, bir gün gelicem, tamam mı...