bugün

azimli bir toptaş okuru olmamama rağmen, elime alıp hızlıca bitirmek için susamamı sağlamış öykü kitabı. hasan ali toptaş, cevherini 93 senesinde göstermiş de olsa, öyküler etkileyici de olsa, sanki kalemini sert bastırmadığını, tedirginlikle yazdığını hissediyorsunuz.
zaten sonradan öğrendim ki ilk eserlerindenmiş, bu on altı yaşında dünya yıldızı futbolcu ürkekliği buradan gelmekteymiş meğer. "el" takıntısını, ya da entel ağzıyla imgesini, es geçmemek gerek. çok şey yüklü üzerine.
hasan ali toptaş külliyatına gölgesizler'den ya da uykuların doğusu'ndan başlayanlar ve onun dilini, kelimeleri eğip büküşünü, kişileri "olağan"ın dışına itişini, kimi zaman karşısındakinin yerine geçisini örneğin kahramanın, hayallerin gerçeklerle olan sınırını sürekli ihlal edişini ve olay örgüsünü bir yitirip bir bulmayı sevenler için biraz daha light kaçan bir anlatım göze çarpıyor bu kitapta. özellikle kitaba da ismini veren "ölü zaman gezginleri" öyküsüne kadar kimi satır aralarında buluyorsunuz alışıldık toptaş anlatımını. sonra bu öykü tamam dedirtiyor bunu kesinlikle uykuların soğusunu yazana toptaş yazmış.

esasen zaman, insan ve olay üçlüsünü çok iyi kullanan toptaş için bir çıkış diyebiliriz bu kitap için. kitapta anlatıcı bir yazar olurken bir a karakteri olabiliyor örneğin. sonra bir b karakteri c ve d karakterine bölünerek c karakteri üzerinden d karakteri eleştirilebiliyor. toptaş'ın gelecek kitapları için olağan anlatımının şekillenişini de görebileceğiniz bir kitap kuşkusuz.
*
Kendi kendime zaman hep geleceğe mi akar diye sorup durduğum günlerde...
*
Düşlerimize günah derlerdi de, tenimiz yeşillendikçe her ayvada bir düş bırakırdık fitre yerine.
*
Ona göre öyle değil miydi, bir çakı taşına bakmakla biz biraz kendi dışımıza çıkmış ve varıp sessizce onun varlığına sızmış olmuyor muyduk? Ya da, herhangi bir nesne, bizim gözlerimizle algılanmakla biraz da bize dönüşmüş oluyor muydu? Öyleyse, insanın insani diyemeyeceği hiçbir şey yoktu yeryüzünde. Var mıydı?
16 öykü içerip 2 bölümden oluşan hasan ali toptaş kitabı. okunan her öykü düşsel bir şarap içiriyor okura ya da sözcükler sigara dumanıyla bir birine girip anlamı sigara dumanında saklı tümceler oluşturuyor. her birini defalarca okumak ve bu okumalardan farklı tatlar olmak ayrı bir zevk. ölü zaman gezginleri yoklar fısıltısında sessizce ve durmadan haykırıyor her sözcükte.
Uzun cümleleri asla sıkmayan, karanlık ve kırılgan bir Hasan Ali Toptaş kitabı. Bittiğinde iyi hissettirmez. Belki ne hissettirdiğinden bile emin olamazsınız. Bakarsınız ki sayfalardan birine dalmış, kara kara düşünüyorsunuz.

"Oysa şehirler, hatıralarımızı süsleyen dostlarımızla birlikte kim bilir nerelerde kalmıştı şimdi, hala var mıydılar, insanlar yiyip bitiriyorlar mıydı onları dalgın fareler gibi, çöpler ve kuşkular sevdiklerimizin üstüne doğru hızla çoğalıyor muydu gene? Bilmiyorduk. Artık bilemezdik de, geçmişi küçük anlarda, geleceği de düşlerde arayıp bulmaktan başka seçeneğimiz yoktu."
--spoiler--

ama, ne zaman doğduğumuz sorulduğunda hep anamızın bacakları arasından çıktığımız tarihi belirtmemize rağmen, artık insanları analardan çok yaşamın doğurduğunu biliyorum.

--spoiler--
düşlerimize günah derlerdi de, tenimiz yeşillendikçe her ayvada bir diş bırakırdık fitre yerine.
--spoiler--

" kabına sığmaz olunca bana koşardı eskiden, şimdi bunu yapmıyor; kırgın. kırgınlığının nedenini çözemiyorum bir türlü, artık gözleri çok uzaklaştı, okunmuyor. "

--spoiler--
“Masanın birinde genç, birindeyse yaşlı ve yorgundum.”
Hasan Ali’nin diğer kitaplarında olduğu gibi bu kitabında da okura çok iş düşüyor. Okurken çok uğraştım. Sakin bir ortam ve dinç bir kafa istiyor bu kitap.
Buram buram zeka kokuyor. Okuyucuyu çok zorluyor düşünmek için.
Aynı zaman diliminde karakterler gezinip duruyor. Zamanda gezen karakterler yaratmış. Zamanı eğip, büküyor. Zaman sıçramaları beyni durduruyor.

Okuduklarım Hayal mi gerçek mi belli olmuyor, kaybolup gidiyorsun Hasan Ali’nin büyüleyici dilinin zenginliğinde.

“Zaman hep geleceğe mi akar?”
Ölü zaman gezginlerinde zamanın nereye aktığını anlamak zor. Yer altı mağarasında bazen sakin bazen coşkulu bir şekilde akan gizli bir akarsu gibi.