bugün

yıllar önce ''yazın deniz kenarında okurum'' diyerek aldığım ama ilk beş sayfasını bir türlü geçemediğim kısmetse bu tatilde okuyacağım kitaptır..yazarı william s burrough adında bir amerikalıdır.. kitabın konusunu uyuşturucu batağından kurtulmuş bir adamın yeni hayatına alışma çabaları oluşturuyordu galiba...*
burroughs severlere müjdemiz olsun!

versus yayınları tarafından yeniden basıldı.

idefix fiyatı kdv dahil 20,40 TL

biraz kitap hakkında neler yazılmış, neden ölmeden önce okumamız gereken 1001 kitaptan 1'iymiş bakalım bakalım;

william burroughs, çoğunlukla uyuşturucu ve (eş)cinsel aşırılık taraftarlığıyla bilinir ama başta çıplak şölen olmak üzere, yazarın en başarılı yapıtları batı kültürünün çok daha derin ve karmaşık bir dökümünü ortaya koyar. romanın ana savı, uyuşturucunun rastlantısal bir sorun olmadığıdır; bağımlılık kavramı bir bütün olarak, metayı ve tüketimi fetişleştiren bir toplumun hücrelerine işlenmiştir. dahası, "reçeteli" denen ilaçlarla yasa dışı ilaçlar arasında, gözünü kar hırsı bürümüş iktidar sahiplerinin manipüle edebileceği çok ince bir çizgi vardır.

ancak çıplak şölen'e çok iyi bir kitap olma niteliğini kazandıran salt bu savlar değil. bunlardan daha da fazla önem taşıyan, burroughs'un kurguladığı şiddet ve kaos sahnelerine taşıdığı olağanüstü enerji. burroughs bize, birer birer hapishane haline gelmiş yaşamlarının duvarlarını durmadan yıkmaya çalışan bir karakter kadrosu sunar; bu karakterler "sistem"in gerçeğini az çok görürler ama bağımlılıkları onları yerlerinden kımıldayamaz hale getirdiğinden kaçamazlar. öte yandan burroughs, "kes-yapıştır" tekniği adını verdiği, okurun tam bir bütünlük hissi edinmesini engellemeye yarayan kendine özgü bir üslup keşfetmiştir; bu kitapta ve diğer romanlarında bu üslubu kullanır. anlatılar başlar, olay örgüleri birlikte dokunur, sonra kaybolur ve yeniden bulunur; konunun ana hatları bir an için görünüverir sonra gözden kaybolur.

inanılır olmayan anlatıcılar kullanan çok sayıda postmodern metin vardır ancak burroughs bunun bir adım ötesine geçerek belirli hiçbir koordinatı olmayan bir dünya yaratır. bağımlılarının dünyasında kaybolurken, zaman zaman uyuşturucu dünyasının paranoyak hayallerinin, tekelci iktidar ve devlet iktidarı sistemleri hakkında, bireysel iradenin özgürlüğünü öne sürerken kendi kendimize söylediğimiz avutucu yalanlardan daha gerçekçi olabileceğini üzüntüyle idrak ederiz."*
bu muazzam kitabı yeniden çeviren algan sezgintüredi önsözünde şunları yazmış:
David Cronenberg'in Çıplak Şölen'den yola çıkarak çektiği aynı adlı filmini, yanlış hatırlamıyorsam 90'lı yılların başlarında videosunu kiralayıp izlemiş, kitabınıysa çıktığı ilk birkaç gün içinde almıştım. Her ikisinden de neredeyse hiçbir şey anlamadığımı itiraf etmeliyim: bahsedilen dönemlere, ortamlara, yaşamlara ait hiçbir bilgim yoktu. Fakat merak ediyordum: kötü bir okur ve izleyici sayılmazdım; öyleyse yirminci yüzyıl edebiyatının doruklarından sayılan, pek çok sanatçıyı derinden etkilediği söylenen bu eseri nasıl kavrayamıyordum? Yanıtları yıllar sonra, çevirisini üstlendiğimde buldum. Yanıtlar diyorum çünkü iki yanıt vardı: Birincisi, Çıplak Şölen&'i izlediğim ve okuduğum yıllarda sandığım kadar iyi bir sinema izleyicisi ve okur olmadığımdı (haliyle artık her iki konuda da bir şey sanmıyorum). ikincisiyse Burroughs'un eserini zaten ve özellikle edebiyattan, sanattan anlıyor geçinenler, yüksek eğitimli entelektüeller kolayına anlayamasın diye yazmasıydı ki bu açıdan birinci ve ikinci diye saydığım yanıtlar, tıpkı Burroughs'un okuyacağınız eserin sonlarındaki önsözünde söylediği gibi birleşiyor, tek görüntüye, tek sese bürünüyordu. Burroughs uyuşturucu krizlerinde yaşanan kâbussu sanrılar ve ıstırabı görsel yazıya olanca sertliği ve şiddetiyle döküp junkgenel adıyla anılan ağır uyuşturuculara karşı uyarısını yaparken bağımlılıklar üzerine kurulu genel anlamda kontrol ve iktidarın dehşetini, uyuşturucuyla, seksle, kitle iletişim araçlarıyla, hükümetlerle, yasalarla özgür insan iradesine yapılanları, özellikle eğitimli, kendisini aydın gören okuru, gözündeki bencil perdeyi söküp atmaya, önyargılarını silkelemeye ve ta derinlere gömülü şefkat ve hoşgörüsünü kazıp çıkarmaya zorlayarak anlatmaya çalışıyor, okuru "kafa ve vicdan çalıştırmaya" iteliyordu.
Çıplak Şölen'de anlatılanlar aslında Burroughs'un yaşamını yansıtıyor ve "Güney"de büyümesini, zengin ailesini terk edişini, eşcinselliğini, New York'ta uyuşturucu kullanışı ve satışını, polisten kaçışını, Meksika'ya geçişini, de facto eşi Joan Vollmer'ı kazayla öldürüşünü, Meksika'dan Panama'ya ve ardından Güney Amerika'ya gidişini ve sonra, o dönemde açık şehir olan Tanca'ya geçişini bilmek kitabı kısmen kavramaya epey yardım ediyor. Yaşamöyküsüne dair fikir edinmenin yanında, Türkiyeli veya genel anlamda Doğu kültürüne haiz okurun Çıplak Şölen'i okumada önemli bir avantajı daha var: Burroughs, bu muazzam 1950'ler toplumu eleştirisini yazarken özellikle Amerikan entelektüellerini sarsmayı, Batı düşünce ve kavrama tarzını paralamayı hedefliyordu (başardığı kesin). Çıplak Şölen bildik, yüzeysel kavrama çabasıyla ve özellikle Batılı kafasıyla kolayca okunabilecek bir kitap değil; bu açıdan bakıldığında anlaşılması sahiden neredeyse imkânsız. Belli bir gevşeme, sabır, işi oluruna bırakma gerektiriyor ve bunlar, dinsel kısmının yanında "rasyonel" eğitimli Batı beyninin (en azından o dönemde diyeceğim ama aşağıda birkaçının adını zikredip teşekkürlerimi sunduğum birçok Amerikalı okur, Çıplak Şölen'in hâlâ tam anlaşılamadığını söylüyor) zayıf kaldığı konular. Öte yandan bizler, "Doğu" kültürünün "Batı"ya en yakın yerinde ve ciddi etkisi altında yaşamakla beraber sonuçta dilimizden itibaren hemen her anlamda "formüle" gelmeyen, hissetme ağırlıklı bir kavrayış tarzının çocuklarıyız. Bu bakımdan Çıplak Şölen'in talep ettiğini karşılayacak duygusal donanıma, derinlikten uzak, gündelik kültür bombardımanı sayesinde epey törpülenmekle birlikte, hâlâ sahibiz.
filmi de olan william s burroughs kitabı.
Cut-up tekniğinin dibine "cut-up üçlemesi" kadar vuramamış kitap. Ama yine de bir şeyler anlamak o kadar kllay değil. Yazarın bilimum uyuşturucu konularında engin kültürünü Junky kitabı kadar yansıtan bir kitap aynı zamanda. Ama konudan koptuğunuzda tekrsr toparlayana kadar epey anlaşılmayan yerler oluyor. Sanırım bu tekniğin kullanıldığı kitapları anlamak için çevirmek gerek kitabı Türkçe'ye.
mükemmel kitap, mükemmel film.