bugün
- izmir 3 koşuda hangi at gelir8
- kanka olmak istediğiniz yazarlar25
- menzil cemaatinin 17 milyar serveti olması23
- anın görüntüsü12
- yazarların kendilerini tanımlama şekli11
- realite manipülasyonu23
- yazarların gurur duydukları özellikleri16
- bayburtta picasso'ya ait ünlü tablo yakalandı14
- filistin meselesi bizim milli meselemizdir20
- chatgpt10
- kadınların katlandığı eziyetler15
- sözlük yazarlarının akşam yemekleri11
- izmirde 5 çocuğun öldüğü yangın13
- gül gibi kokan sözlüğün ağır abisi21
- zeynep bastık'ın beyaz külodu16
- belediye konserleri yasaklansın10
- mesai saatlerinde entry girenleri cimere bildirmek8
- israfa son vermek için yapılması zaruri olan 3 şey33
- yazarların romantiklik seviyesi21
- müslüman diye hamas'ı savunmak22
- judas'ın ölmesi8
- 17 yaşında bmw vs 3 yaşında egea9
- profesörün sokak köpeği saldırısına uğradığı ülke22
- kedimi kim yedi1'in ölmesi13
- nerede o eski yazarlar9
- güvenmemeyi nasıl öğrendin10
- peter parker'ın mutsuz olması13
- reis deyince akla ilk gelen23
- günün sözü9
- mel mel vs eylulsabahi40
- özlem zengin21
- gece yatarken kurulan hayaller16
- tanışmak istediğiniz yazar14
- bazlama açmayı bilmeyen kız10
- bir erkeğin bağımlılık yapabilecek özellikleri8
- ölsem helvamı hangi yazar yapar22
- sana şimdi ne mesajlar geliyordur17
- victor osimhen8
- eskiamaeksikbiri21
- b12 takviyesi10
- gecenin şarkısı9
- yazarların en çok sevdiği aylar22
- puura11
- sözlük kızlarının bugünkü kombinleri22
- sigara içen insan aptaldır20
- thusnelda10
- amk diyen kezo8
- sevgilisinden yeni ayrılan kız11
- şalgam suyu10
- dini bütün bir kızı etkilemenin yolları20
içinde biraz insanlık ve imkanı olan herkesin, ayda bir de olsa uğraması gereken yerdir. gözlerini daha yeni açmış bir bebeğin, uyurken saçlarını okşayabileceğiniz gibi, bacak kadar boyuyla "adam" olmuş bir çocukla dertleşebileceğiniz yerdir ayrıca. o bu değil de, daha yeni hecelemeye başlamış 10 tane bebeğin, birbirlerini -kıskandıkları için- iterek size sarılması, "baba" demesi yok mu, dakikalarca sadece sarılarak öyle kalmaları, arada yine ağızlarından "baba" kelimesinin çıkması.. hepsini evlatlık edinesiniz geliyo ama yapamıyosunuz.. anlamasalar bile ağzınızdan bi çift kelime çıkabiliyo ancak; "yine geleceğim".. sonra arabanıza biniyosunuz "gerçek" hayatınıza kaldığınız yerden devam ediyosunuz..
(bkz: göz yaşartan anlar)
bu kurumda yaşayan çocukların (en fazla 3 tanesinin) (bkz: koruyucu aile)si olunabilecek ya da bu kurumdaki çocuklardan evlat edinebilecek kurumdur.
kuruma daha yeni gelmiş 4 yaşındaki bir kız çocuğunun ağlayarak kucağıma geldiği ve annesini kaybetme olayını ayrıntılarıyla anlatmaya başladığı,
o kuruma kendisiyle beraber gelen ondan 1-2 yaş büyük bir kardeşinin olduğu ve onun yanında uyumalarına izin vermemelerinden dolayı "içim acıyor" gibi kelimelerin kullanıldığı,
gözünün üstüne ne oldu diye sorulduğunda "öğretmen vurdu" cümlesinin çıktığı ama peşinden gelmiş olan bakıcı tarafından "merdivenden düştü" cümlesinin kullanıldığı...
psikoloğun haberi olup olmadığını sorduğumda ve götürmek istediğimi söylediğimde "haberi var ama haberi olsa..." da fark etmez anlamına gelen lafların söylendiği yerdir...
o kuruma kendisiyle beraber gelen ondan 1-2 yaş büyük bir kardeşinin olduğu ve onun yanında uyumalarına izin vermemelerinden dolayı "içim acıyor" gibi kelimelerin kullanıldığı,
gözünün üstüne ne oldu diye sorulduğunda "öğretmen vurdu" cümlesinin çıktığı ama peşinden gelmiş olan bakıcı tarafından "merdivenden düştü" cümlesinin kullanıldığı...
psikoloğun haberi olup olmadığını sorduğumda ve götürmek istediğimi söylediğimde "haberi var ama haberi olsa..." da fark etmez anlamına gelen lafların söylendiği yerdir...
ülkemizde Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü'ne bağlı olarak faaliyetlerini sürdüren kurumlar SOSYAL HiZMETLER VE ÇOCUK ESiRGEME KURUMU tam adıdır
"bazı" kesimin "hayvanat bahçesi" olarak gördüğü yerdir.
tipler her zaman aynıdır. jeepleri son model, kıyafetleri kim şık kim rüküş yarışmasından çıkmış gibidir. ama her zaman şık seçilip de bedavaya versen giyilmeyecek olanlardan.
televole kültürüyle büyümüş insan(cık)lardır. çocuk esirgeme kurumu'nu ise işledikleri tüm günahları affettirebileceklerini düşündükleri yer olarak görürler.
büyük ihtimalle kurumun adını, bir konken partisinde, laf arasında "canan hanım"dan duymuşlardır. "canan hanım" gitmiştir ya, onlar gitmezse, bir sonraki konken partisinde anlatmazlarsa olmazdır.
gidip en pahalı oyuncakları alırlar. bilmezler ki; o bebeklerin, o cocukların oyuncağa değil, "sevgi"ye, "anne" sevgisine, "baba" sevgisine ihtiyaçları vardır.hayat onlar için bu kadar basittir işte.
arabalarından inerler sonra. öyle bir inerler ki; etraflarında televole kameraları var zannederler.
aldıkları oyuncakları verirler sonra; hayvanat bahçesindeki hayvanlara yem atar gibi.
elleriyle bile sevmezler çocukları; kirlidir ya onlar, anneleri yoktur ya yıkayacak. sokak köpekleriymiş gibi bakarlar "ayy ne tatlı şeysin sen" derler. bir de ağlamazlar mı? kendileri bile inanmazlar ağladıklarına. tribünlere yani "yukarıya" oynayacaklar ya.. timsah gözyaşı bile değildir onların ki, timsah gözyaşında bile şeref vardır bir yerde.
sonra.. sonrası hep aynıdır. ellerini bile çocuklara değmeden jeeplerine biner, bir sonraki konken partisini sabırsızlıkla beklerler ve bir daha geri dönmezler.
burası hayvanat bahçesi değil eyy insan(cık)lar. o kirlidir diye elinizi sürmediğiniz çocuklar ise köpek hiç değildir. gidin burdan, çekin o "temiz" ellerinizi cocuklardan. "umut" vermeyin onlara bir daha gelecekmiş gibi; gölge etmeyin başka ihsan istemez!!!
tipler her zaman aynıdır. jeepleri son model, kıyafetleri kim şık kim rüküş yarışmasından çıkmış gibidir. ama her zaman şık seçilip de bedavaya versen giyilmeyecek olanlardan.
televole kültürüyle büyümüş insan(cık)lardır. çocuk esirgeme kurumu'nu ise işledikleri tüm günahları affettirebileceklerini düşündükleri yer olarak görürler.
büyük ihtimalle kurumun adını, bir konken partisinde, laf arasında "canan hanım"dan duymuşlardır. "canan hanım" gitmiştir ya, onlar gitmezse, bir sonraki konken partisinde anlatmazlarsa olmazdır.
gidip en pahalı oyuncakları alırlar. bilmezler ki; o bebeklerin, o cocukların oyuncağa değil, "sevgi"ye, "anne" sevgisine, "baba" sevgisine ihtiyaçları vardır.hayat onlar için bu kadar basittir işte.
arabalarından inerler sonra. öyle bir inerler ki; etraflarında televole kameraları var zannederler.
aldıkları oyuncakları verirler sonra; hayvanat bahçesindeki hayvanlara yem atar gibi.
elleriyle bile sevmezler çocukları; kirlidir ya onlar, anneleri yoktur ya yıkayacak. sokak köpekleriymiş gibi bakarlar "ayy ne tatlı şeysin sen" derler. bir de ağlamazlar mı? kendileri bile inanmazlar ağladıklarına. tribünlere yani "yukarıya" oynayacaklar ya.. timsah gözyaşı bile değildir onların ki, timsah gözyaşında bile şeref vardır bir yerde.
sonra.. sonrası hep aynıdır. ellerini bile çocuklara değmeden jeeplerine biner, bir sonraki konken partisini sabırsızlıkla beklerler ve bir daha geri dönmezler.
burası hayvanat bahçesi değil eyy insan(cık)lar. o kirlidir diye elinizi sürmediğiniz çocuklar ise köpek hiç değildir. gidin burdan, çekin o "temiz" ellerinizi cocuklardan. "umut" vermeyin onlara bir daha gelecekmiş gibi; gölge etmeyin başka ihsan istemez!!!
içine girdiğimde içimin gerçekten çok acıdığı o küücük çocukların tek başlarına kaldıkları her dakika ne gibi tehlikeyle karşılacakları korkusuyla yaşadıkları ve büyüdükten sonra çirkef birer insan oldukları yer.
içeriye kafayı uzatıp onlarca yetim, öksüz, yardıma muhtaç çocuğu görünce yürekleri parçalayan yerdir. içerisi sırtı sıvazlanacak yavrularla doludur. hayvan muamelesi görürler çoğu zaman, bazan da zenginlerin show materyali.
(bkz: garibin çilesi ölünce biter)
(bkz: garibin çilesi ölünce biter)
(bkz: shcek)
bugün itibari ile ziyarete gittiğim ve çocukların ne kadar çok ilgiye ihtiyaçları olduğunu gördüğüm kurum... bir elde siz uzatın... çocuklar ile ilgilenmeniz sonucunda ne kadar mutlu olduklarını göreceksiniz ve ayrılmak istemeyeceksiniz. fakat sadece 1 saat beraber olabiliyorsunuz... işte en kötüsüde bu olsa gerek... size anne veya baba diye hitap ediyorlar ve gözyaşlarınızı tutamıyorsunuz... çok yüce bir duygu...
Kurumumuza Yardım ve Bağışta bulunmak isteyen vatandaşlarımız, Türk Lirası ya da Döviz cinsinden yapabilecekleri yardımın belli bir amaç için kullanılmasını isteyebilirler. Bu durumda; yardımın hangi amaç için kullanılmasını istiyorlarsa, bunu bankada dekonta yazdırdıkları takdirde yapmış oldukları bağış ve yardım sadece o amaç için kullanılacaktır.
Genel Örnek:
Çocuk Yuvalarında kalan çocukların her türlü ihtiyacı için,
Yetiştirme Yurtlarında kalan çocukların giysi ihtiyacı için...
Özel Örnek:
X Çocuk Yuvasında kalan çocukları her türlü ihtiyacında kullanılmak üzere,
X Yetiştirme Yurdunda kalan çocukların kitap ihtiyacı için,
X Çocuk Yuvasında kalan çocukların oyuncak ihtiyacı için,
X Huzurevinin onarımı için...
Türk Lirası Hesabı
T.C. Ziraat Bankası Samanpazarı Şubesi / Ankara
Hesap No: 321 5620-5001
Döviz Hesapları
Dolar Hesabı
T.C. Ziraat Bankası Samanpazarı Şubesi / Ankara
Hesap No: 322 1960-5001
EURO Hesabı (Vatandaş Hesabı)
T.C. Ziraat Bankası Samanpazarı Şubesi / Ankara
Hesap No: 322 1961-5001
Japon Yen Hesabı
T.C. Ziraat Bankası Samanpazarı Şubesi / Ankara
Hesap No: 322 1962-5001
ingiliz Sterlin Hesabı
T.C. Ziraat Bankası Samanpazarı Şubesi / Ankara
Hesap No: 322 1966-5001
Not : Yukarıdaki hesaplara havale sırasında hiç bir ücret alınmamaktadır.
Genel Örnek:
Çocuk Yuvalarında kalan çocukların her türlü ihtiyacı için,
Yetiştirme Yurtlarında kalan çocukların giysi ihtiyacı için...
Özel Örnek:
X Çocuk Yuvasında kalan çocukları her türlü ihtiyacında kullanılmak üzere,
X Yetiştirme Yurdunda kalan çocukların kitap ihtiyacı için,
X Çocuk Yuvasında kalan çocukların oyuncak ihtiyacı için,
X Huzurevinin onarımı için...
Türk Lirası Hesabı
T.C. Ziraat Bankası Samanpazarı Şubesi / Ankara
Hesap No: 321 5620-5001
Döviz Hesapları
Dolar Hesabı
T.C. Ziraat Bankası Samanpazarı Şubesi / Ankara
Hesap No: 322 1960-5001
EURO Hesabı (Vatandaş Hesabı)
T.C. Ziraat Bankası Samanpazarı Şubesi / Ankara
Hesap No: 322 1961-5001
Japon Yen Hesabı
T.C. Ziraat Bankası Samanpazarı Şubesi / Ankara
Hesap No: 322 1962-5001
ingiliz Sterlin Hesabı
T.C. Ziraat Bankası Samanpazarı Şubesi / Ankara
Hesap No: 322 1966-5001
Not : Yukarıdaki hesaplara havale sırasında hiç bir ücret alınmamaktadır.
giderken oyuncak, bağış, giysi gibi şeyler götürmek zorunda olmadığınız yer...kendinizi alın, gidin. bir de en güzel yüzünüzü.
mevcut evlat edinme ve ebeveynlik yasaları yüzünden hakkaten de çocuk esirgeyen kurumdur. karikatür gibi...
yapılan başvuruların %80'inde sevgilerini vermek için yanıp tutuşan çocuksuz aileler geri çevrilir, kimsesiz çocuklar belki de umut bile edemediği bir gelecekten mahrum edilir. elbette devlet çocukların güvenlik ve sağlığından emin olmak zorunda ama "red"lerin büyük kısmı bu tür kaygılardan değil bürokratik engellerden kaynaklanıyor.
yazık..
yapılan başvuruların %80'inde sevgilerini vermek için yanıp tutuşan çocuksuz aileler geri çevrilir, kimsesiz çocuklar belki de umut bile edemediği bir gelecekten mahrum edilir. elbette devlet çocukların güvenlik ve sağlığından emin olmak zorunda ama "red"lerin büyük kısmı bu tür kaygılardan değil bürokratik engellerden kaynaklanıyor.
yazık..
salı, perşembe,cumartesi saat 15.30-17 arası ziyaretçi olarak gidebileceğiniz içinizde sevgi adına ne varsa hepsini vermek istediğiniz " işte bu" diye bahçesinde iç sesinizle nara attığınız yer.
" baba gitti "dedi biri "baba gitti" .. güldürmek için türlü şaklabanlık.. hiç ayrılmak istemedi kucağımdan ismi baranmış.apo zatten felakat kapkara türlü oyunla korkutmak istedi havladı hırladı " korkuyorum çok korktum yapma " dedikce zevkten dört köşe oldu... yaramazın biri eteğindeki çiçekleri gösterdi bana sürekli renklerini öğrendik beraber...biri topaç gibi yumak gibi nereme koysam türlü akrobasi ayak hareketleri...süre bitti "öpsene beni" biri daha "öpsene beni"..mutlaka uğrayın.
sevsene beni diyen nice çocuğun, nice anacık babacığın 5 dakikalık bir zevk uğruna hayata getirip sadece sevgisini esirgeyerek, o taştan bu taşın kucagına attığı çocukların olduğu yer. saçları bile aynı şekilde kesilmiş besleme dediğimiz çocukların ana vatanı. her gidene babam ol , annem ol denildiği çocukların evi. ufacık bir merhametten yoksun olan bakıcıların kol gezdiği yerler.
akşam üstlerinde kapıda kalmış bi tanesini kurumun zilini çalıp görevliyle "bu çocuk neden burda" sorusuna "aaa hınzır içerı girmeyi unutmuş" diyerek elini uzattığında çocuğun korkudan, yine dayak yiyecekmiş gibi sizin kucağınıza kapaklanması hali. ağlama, sessiz sessiz ağlama. 5 dakika sonra hiç dayak yemedğim eve gelip anne bir şey istediğinde offflayıp poflama.
Dayan sabır gerek
Yolun uzun, vakit kısa
Ölüm yakın...
Tanrım ona acı.
Sebep-sonuç
gecem hüzün
akşam üstlerinde kapıda kalmış bi tanesini kurumun zilini çalıp görevliyle "bu çocuk neden burda" sorusuna "aaa hınzır içerı girmeyi unutmuş" diyerek elini uzattığında çocuğun korkudan, yine dayak yiyecekmiş gibi sizin kucağınıza kapaklanması hali. ağlama, sessiz sessiz ağlama. 5 dakika sonra hiç dayak yemedğim eve gelip anne bir şey istediğinde offflayıp poflama.
Dayan sabır gerek
Yolun uzun, vakit kısa
Ölüm yakın...
Tanrım ona acı.
Sebep-sonuç
gecem hüzün
çoğunlukla iki nedenden ötürü ekrana gelen kurum.
ya bir ünlü(!) oraya bir bağış yapmıştır, hediye ettiği oyuncaklar ve şaşkın bakışlı çocuklar arasında yapmacık gülüşüyle poz verir.
ya da bir skandal yaşanmıştır. insanın izlemeye yüreği dayanmaz.
peki ya bizim bu kurumu unuttuğumuz zamanlar ne oluyordur orada. o çocukların yüzlerindeki eksik gülüşleri kayboluyor mudur? peki güneş doğuyor mudur pencerelerine. biz bir üçüncü sayfada tecavüz-taciz-dayak* haberlerini okurken, hani yüreğimiz burkulduğunda, adlarını bile bilmediğimiz o çocuklar, ağlamak için kime sığınıyorlardır. kimsesi olmayan çocukların kurumu mudur orası, yoksa kimsenin "kimse"si olsun istemediği çocukların mı?
doğduğunda donması için sokak ortasına bırakılan bir çocuk vardır aralarında mutlaka. adını "umut" koymuştur bir-iki gün misafir olduğu karakoldaki polis amcaları/teyzeleri. sonarası, sonrası hepimizin bildiği şeydir işte. "küçük umut" başlıklı üç-beş haber, bir yığın bürokratik yazışma, çocuk esirgeme kurumunun kayıt defterine büyük harflerle bir "umut" ismi. ardından tek düze boyanmış duvarların içinde nice çığlık, ağlayış, gözyaşı, buruk kahkahalar. umut'un sesi biraz hırıltılı çıkıyordur muhakkak. onu dünyaya getiren ve sokağa bırakan varlık(*)ona hissettirmiştir yalnızlığın soğuğunu. ciğerlerine işlemiştir yalnızlık umut'un. o yüzden sesinde hep bir hırıltı, hep bir hüzün durur. sonra her seferinde olduğu gibi, umut unutulur. bizim umut etmeyi unuttuğumuz gibi, yitiriz umut'umuzu. nice umut'a yaptığımız gibi.
"...zihnimin derinlerinde yaptığım kazılarda onca yılın çöpleri yatılı.
onların içinde binlerce ölümsüzlük ölümü ölmüş.
kaybettiğim gülücüğü gül demeti halinde koymuşlar oysaki suratıma.
gömülü parmak izlerin omuzlarımda.
gözlerimde bir filmsin.göz çukurlarımda uyuyakalmış bir bebeksin.
bende ninniyim uyu..."
ya bir ünlü(!) oraya bir bağış yapmıştır, hediye ettiği oyuncaklar ve şaşkın bakışlı çocuklar arasında yapmacık gülüşüyle poz verir.
ya da bir skandal yaşanmıştır. insanın izlemeye yüreği dayanmaz.
peki ya bizim bu kurumu unuttuğumuz zamanlar ne oluyordur orada. o çocukların yüzlerindeki eksik gülüşleri kayboluyor mudur? peki güneş doğuyor mudur pencerelerine. biz bir üçüncü sayfada tecavüz-taciz-dayak* haberlerini okurken, hani yüreğimiz burkulduğunda, adlarını bile bilmediğimiz o çocuklar, ağlamak için kime sığınıyorlardır. kimsesi olmayan çocukların kurumu mudur orası, yoksa kimsenin "kimse"si olsun istemediği çocukların mı?
doğduğunda donması için sokak ortasına bırakılan bir çocuk vardır aralarında mutlaka. adını "umut" koymuştur bir-iki gün misafir olduğu karakoldaki polis amcaları/teyzeleri. sonarası, sonrası hepimizin bildiği şeydir işte. "küçük umut" başlıklı üç-beş haber, bir yığın bürokratik yazışma, çocuk esirgeme kurumunun kayıt defterine büyük harflerle bir "umut" ismi. ardından tek düze boyanmış duvarların içinde nice çığlık, ağlayış, gözyaşı, buruk kahkahalar. umut'un sesi biraz hırıltılı çıkıyordur muhakkak. onu dünyaya getiren ve sokağa bırakan varlık(*)ona hissettirmiştir yalnızlığın soğuğunu. ciğerlerine işlemiştir yalnızlık umut'un. o yüzden sesinde hep bir hırıltı, hep bir hüzün durur. sonra her seferinde olduğu gibi, umut unutulur. bizim umut etmeyi unuttuğumuz gibi, yitiriz umut'umuzu. nice umut'a yaptığımız gibi.
"...zihnimin derinlerinde yaptığım kazılarda onca yılın çöpleri yatılı.
onların içinde binlerce ölümsüzlük ölümü ölmüş.
kaybettiğim gülücüğü gül demeti halinde koymuşlar oysaki suratıma.
gömülü parmak izlerin omuzlarımda.
gözlerimde bir filmsin.göz çukurlarımda uyuyakalmış bir bebeksin.
bende ninniyim uyu..."
ülkemizde çocuk esirgeme kurumuna bağlı yurtlarda uygulanan toplu bakım modelinin verimli olmaması sonucunda yeni model arayışına gidilmiş, bunun sonucunda sevgi evleri ve çocuk evleri hizmete açılmaya başlanmıştır. sevgi evleri en çok 10-12 çocuğun kaldığı müstakil binalardan oluşur. çocuk evleri ise tercihen il merkezlerinde, hastanelere ve eğitim kurumlarına yakın yerlerde, bağış olarak alınan veya lojman olarak kullanılan dairelerde hizmet verir. bu evlerde en çok 6-8 çocuğa bakılır. kurumun önceliği çocukların koruyucu aile yanında veya evlat edindirilerek bakımlarının sağlanması olsa da, sevgi evleri ve çocuk evleri projelerinin, çocukların bakımlarının üst düzeyde sağlanması, kendileriyle ve toplumla barışık bireyler olarak yetişmelerinde faydalı olduğu görülmüştür. sevgi evlerinde halen 810 çocuğa hizmet verilmektedir. türkiye genelinde toplam 17 çocuk evi, 8 sevgi evi bulunmaktadır.
herkesin bulunduğu yerde ki çocuk esirgeme kurumlarına "en azından denetleme maksatlı" gitmeleri gerekmektedir. evet, herşeyi devletten bekleyemeyiz. tv haberleri ve burada yazılanları okuduktan sonra en yakın zamanda bir tanesini ziyaret edeceğim. çocuklarla nasıl ilgilenildiğine bakacağım. geleceğimiz kimlerin elinde diye bakacağım.
düşünsenize, hergün onlarla insanın ziyaretine uğrayan bir kurumda çocuklar dayak yer mi? ezilir mi? afedersiniz ama hayvan muamelesi görür mü?
evet şu ana kadar hiç gitmedim. ama artık gideceğim. onlara kötü davranan, ezenleri devlet kanalıyla ezeceğim.
keşke bunu toplumda yaygınlaştırsak, herkes yakınında ki bu kurumlara haftada 1 kere uğrasa. ne kaybederiz? yavrulamız rahat büyüse. en azından...
düşünsenize, hergün onlarla insanın ziyaretine uğrayan bir kurumda çocuklar dayak yer mi? ezilir mi? afedersiniz ama hayvan muamelesi görür mü?
evet şu ana kadar hiç gitmedim. ama artık gideceğim. onlara kötü davranan, ezenleri devlet kanalıyla ezeceğim.
keşke bunu toplumda yaygınlaştırsak, herkes yakınında ki bu kurumlara haftada 1 kere uğrasa. ne kaybederiz? yavrulamız rahat büyüse. en azından...
kapısının önünden geçerken gözleriniz dolduğu, "ulan ben bu hayatın ta ..." dedirten yer. küçücük çocuklar... ana yok baba yok... bu dünya nasıl bir yer arkadaş?!!
birçok şey düşünerek girersin kapısından. daha önce söylenenler, televizyonda gördüklerin, tahmin ettiklerin, bilemediklerin kurcalar kafanı o an. birkaç çocuk koşar sana doğru. daha sen merhaba dememişken, sarılırlar beline. biri elinden tutup çekiştirmek ister seni istediği yöne, biri inceler , biri çekmez kafasını karnından. güç bela ilerlersin işte. birkaçı yaklaşmaz bile yanına. cam kenarına yakın durup sıklıkla dışarıya bakarlar hatta. uzun vakit gözgöze gelemeyeceğiniz çocuklardır bunlar. seslendiğinizde bakmayacak, konuşmaya çalıştığınızda başka bir arkadaşının yanına koşup size aldırmayacak olanlardır. üstelemek istemeseniz de göz ucuyla takip ettiklerinizdir bunlar.
'sevgiye aç onlar' denmiştir hep. doğrudur da. ama eksik kalan öyle şeyler vardır ki farkettiğiniz, sonrasında şaşkınlığınızı gizleyemediğiniz. hep bir yama, hep bir yama. dikiş tutmasa da zorla büyüyen çocuklar bunlar. koşulları belli, hizmette kusur olmasa dahi hayatlarında var bir kusur. çocuk yaşta farkındalar olan bitenin. ki çocukluğun en güzel yanı bence farkında olmamak bir şeylerin.
uzatmayayım, giden gören herkesin tecrübeleri farklı ama o kapıdan çıkarken düşünceleri sıklıkla aynı olacaktır. çaresizlikten çocuğunu bırakmak zorunda olanlara belki üzülecek, terkedip sormayanlara ana avrat söveceksinizdir.
benim içimi burkan detay en çok şu olmuştur, gitmek üzereyken kapıdan daha ilk girdiğimde belime sarılanlar çoktan dalmışlardır başka bir şeye. küçük elleri çenelerinde, çiziyorlardır bir resim ya da itiyordur biri bir diğeri yere düşsün diye. vedalaşırsınız sonra. çıkarsınız bahçeye, kaldırırsınız kafayı gözgöze gelirsiniz onla. orda durup sürekli dışarıya bakan ,sizle ilgilenmeyendir o. ayırmaz bu kez gözlerini üstünüzden. yapıştırır avucunu cama, sallayamaz bir türlü o eli. yavaş yavaş kayışını görürsünüz elin yukarıdan aşağıya.
'sevgiye aç onlar' denmiştir hep. doğrudur da. ama eksik kalan öyle şeyler vardır ki farkettiğiniz, sonrasında şaşkınlığınızı gizleyemediğiniz. hep bir yama, hep bir yama. dikiş tutmasa da zorla büyüyen çocuklar bunlar. koşulları belli, hizmette kusur olmasa dahi hayatlarında var bir kusur. çocuk yaşta farkındalar olan bitenin. ki çocukluğun en güzel yanı bence farkında olmamak bir şeylerin.
uzatmayayım, giden gören herkesin tecrübeleri farklı ama o kapıdan çıkarken düşünceleri sıklıkla aynı olacaktır. çaresizlikten çocuğunu bırakmak zorunda olanlara belki üzülecek, terkedip sormayanlara ana avrat söveceksinizdir.
benim içimi burkan detay en çok şu olmuştur, gitmek üzereyken kapıdan daha ilk girdiğimde belime sarılanlar çoktan dalmışlardır başka bir şeye. küçük elleri çenelerinde, çiziyorlardır bir resim ya da itiyordur biri bir diğeri yere düşsün diye. vedalaşırsınız sonra. çıkarsınız bahçeye, kaldırırsınız kafayı gözgöze gelirsiniz onla. orda durup sürekli dışarıya bakan ,sizle ilgilenmeyendir o. ayırmaz bu kez gözlerini üstünüzden. yapıştırır avucunu cama, sallayamaz bir türlü o eli. yavaş yavaş kayışını görürsünüz elin yukarıdan aşağıya.
13 ocak 2007 cocuk esirgeme kurumu kucukyali cocuk yuvasini ziyaret ediyoruz zirvesi
2 eylul 2006 cocuk esirgeme kurumu bahcelievler cocuk yuvasini ziyaret ediyoruz zirvesi
adı altında zirve düzenlenen yer.
o değil de başlıklar çok mu uzun bana mı öyle geldi.
(bkz: 50 karakter)
2 eylul 2006 cocuk esirgeme kurumu bahcelievler cocuk yuvasini ziyaret ediyoruz zirvesi
adı altında zirve düzenlenen yer.
o değil de başlıklar çok mu uzun bana mı öyle geldi.
(bkz: 50 karakter)
lisede dershane arkadaşlarımızla gittiğimiz, sadece sevilmek isteyen tatlı masum çocukların bulunduğu yer.
karşılıksız bir sevgi gösterirler size daha yeni tanıdıkları abilerine ablalarına.
şımarık çocuklar gibi ne sürekli mızmızlanırlar ne yüzünüze çemkirirler, tek istedikleri sevilmek, öpülmek, birazcıkda ilgi sadece bu..
gözleriniz dolar, boğazınızda bişeyler düğümlenir ama çocuklara çaktırmamaya çalışır gülücükler atarsınız, içiniz kan ağlasa da...
karşılıksız bir sevgi gösterirler size daha yeni tanıdıkları abilerine ablalarına.
şımarık çocuklar gibi ne sürekli mızmızlanırlar ne yüzünüze çemkirirler, tek istedikleri sevilmek, öpülmek, birazcıkda ilgi sadece bu..
gözleriniz dolar, boğazınızda bişeyler düğümlenir ama çocuklara çaktırmamaya çalışır gülücükler atarsınız, içiniz kan ağlasa da...
müdürlerini babaları yerine koyan çocukların bulunduğu kurum. tek eksikleri anne baba şefkati.
güncel Önemli Başlıklar