bugün

alem fm de program yapan radyocu.
bir de güzel müzik yapmış ki...

kapitalist kaygılar yedi bitirdi beni istediğim neydiki bir cherokee cherokee..

harika.
Bir zamanlar sırf onu dinlemek için derslere uykusuz girdiğim radyocu.
(bkz: matrax) (bkz: zekirdek)
vaktiyle radyoda tek dinledigim dj idi.
matrax adlı sovun yapımcısı aynı zamanda türkleri anlama kılavuzu adında kitapları olan şahıs.
dünya sonu,zorlama kitapların da yazarıdır.aptal olduğum için de anlayamamış olabilirim tabii dehasını.
kelebegin ömrü yirmidört saat senfonisinin yazarı ve bestekarı. matrax programına haftada bir telefonla bağlanan ismail abinin can yoldası, eğlenceli şahıs.
türkleri anlama kılavuzuadlı kitabı yazmış komedyen.
gece 23.00 _02.00 saatleri arası hatta bu 3'e 4'e kayan kaliteli bi radyo DJ.i. zor bi adamdır.. programının adı matrax alem fm :89,3
yillardir ayni esprileri ve ayni jinglelari kullandigi icin artik dinlememeye karar verdigim (bkz: kabak tadi vermek) ancak su anda dinliyor oldugum radyo programcisi.

(bkz: bi kereden bisey olmaz)
(bkz: istisnalar kaideyi bozmaz)

ayni zamanda aksam gazetesinde yazar ve mansur ark'in gazla gitsin klibinde oynamistir.
(bkz: türkleri anlama kılavuzu 2)
(bkz: ben senden sonra düş oldum)
konuşması okan bayülgen'i, yazdıkları da ferhan şensoy'u anımsatan kişidir.
uyku kaçıran masallar serisinin yazarıdır.özellikle fareli köyün kavalcısı ve saz arkadaşları kitabıyla bana kah kah kahkahalar attırmayı başarmıştır.

(bkz: pinokyonun zımpara kağıdıyla mastürbasyon yapması)
türkleri anlama kılavuzu kitabının yazarı, matrax adam.
gece yarısı program yaptığı halde kendini yorganın içinden dinleyenlere *dua eden radyo programcısı. ayrıca içinde ilginç tespitler barındıran kitapların sahibi yazar.
supermenin sağ kolu, hatta görümcesinin de yakın arkadaşı. akşam'ın canteen ekinden tanırız kendisini. vakti zamanında güzel yazılar yazmıştı oraya. radyo bozdu bu abiyi sonradan.
son zamanlarda popülerligini kaybetmiş insan. kendisi her daim pop kültürüne karşı oldugunu savunmaktadır, fakat berksan, mahsun kırmızıgül, gülşen gibi insanlarla kanka dan öte can ciger kuzu sarmasıdır. kendisi mustafa sandal, gökhan özen gibi insanların şarkılarını, pop yaptıkları gerekçesi ile çalmasa bile programlarında düzenli olarak kankalarının pop olmayan (!) şarkılarını duymak, pek bir mümkündür. insan ister istemez soruyor. (bkz: ne anladım ben bu sikişten) (bkz: bu ne perhis bu ne lahana çorbası)
insanların depresyonunu geçirmek için abuk subuk şeyler*yaptıran* dinleyicileri yaran kişimsi.
okan bayulgen üzerinde sağ tıklayıp kopyala/yapıştır yaptığınızda ortaya çıkan radyocudur.
övenlerine allah akıl fikir, beğeni, ölçü, iz'an versin dediğim yüzeysel, sabun köpürüğü hatta seviyesiz işler insanı... amerikalılar böyle kartondan aslanlar için bir 'imperative' cümle kullanıyorlar ki cuk otursa da yazmam, yazamam...
Bir çocuk Zeki Kayahan Coşkun...
Hep çocuktu...
Yine çocuk...
Saçları kumral...
Dümdüz...
Ipıl ıpıl parlıyan bir çocuktu...
Yine çocuk...
Uyurken dudaklarının kavuştuğu kenarından, gerdanına doğru uyku suyu akan...
Üzerindeki yeşil battaniyesinin birazı yere doğru uzanan bir çocuktu...
Telaşsız...
Umarsız...
Kirli...
Kuruyunca griye çalan çamurları; suratında, ellerinde, dizlerinde taşıyan bir çocuktu...
Gecenin bir yarısında ateşi çıkan...
Kusan...
Üşüyen...
Anasının baş ucunda sabahladığı bir çocuktu...
Babası işe gidince, ne gereği varsa, ağlayan...
Akşam olup da dönünce mutlu olan...
Yağmur birikintilerinde kağıt kayıklar yüzdürmüş...
Keskince katladığı her bir uçağı yere düşmüş...
Ayağına, paslı olup olmadığı ebeveynleri tarafından merak edilen, çiviler batmış...
Pasın neden önemli olduğunu kavrayamamış...
Kanamış bir çocuktu...
Yine çocuk...
Sigara görünümlü sakızlar çiğnemiş...
En berbat, mikrop dolu pembe gofretleri yemiş...
Leblebi tozu boğazında kalmış...
Niyet çekmiş...
Elvan gazozunu bir dikişte içebilmiş...
Uçan balonu olmuş...
Siyah okul önlüğü giymiş...
Kırmızı Pinokyo bisikletine rahatça binebilecek, geniş sokaklara sahip olmuş,
Bisikletinin kırmızısından utanan bir çocuktu...
Yarısı apartmanlarla, yarısı bahçeli evlerle dolu mahallesi çalınmış...
Çocukluğunun üzerine A, B, C blok diye kategorize edilerek, havuzlu siteler yapılmış bir çocuk...
Üzerinde masmavi gökyüzünün olduğu bir çocuktu...
Peçeteyle, kağıt havluyla değil; elbeziyle ağzı silinmiş...
Anne tarafından iyice bastırılınca daha iyi paklar diye düşünülen elbezi dokusunun ağzını acıttığı bir çocuktu...
Elbezinin sabun tadının hala dudaklarında olduğu bir çocuk...
Yine çocuk...
Anneni mi daha çok seviyorsun, babanı mı?..
Seni bize götürelim, bizim oğlumuz olur musun?..
Ve benzeri aptalca sorularla dimağı yoklanmış...
Misafirliğe gidildiğinde misal muzdan, kendisine düşen adetten daha fazlasını yiyince evde olsa yemez, bir yere gidince hep böyle oluyor ana-baba utancını duymuş...
Ev sahibi kişi bir an için uzaklaştığında kaş göz işaretleriyle uyarılan, yediği muz zehir zıkkım edilmiş bir çocuktu...
Nalbura gidip bilmemkaçnumara boya almış, sonra bir ton açığı olsa iyi olur tespitiyle nalbura bir kez daha gönderilmiş, yolda giderken küfretmiş...
Evde badana yapılırken mutlu olsun diye eline küçük bir fırça verilmiş, onun boyadığı yerler badanacı kişi tarafından umursanmadan tekrar boyanmış...
Bu güvensizliğe anlam verememiş bir çocuktu...
Alışverişi gönderilirken verilen paranın üstüyle kendine istediğin bir şeyi alabilirsin özgürlüğü sunulmuş, eve gelindiğinde illa ki kendine ne aldın merakıyla karşılanmış...
Sen dururken annen mi gitsin ekmek almaya siteminden etkilenip, televizyondaki filmi yarım bırakarak bakkala ekmek almaya gitmiş...
Evin ekmek ihtiyacı hep seyrettiği en güzel filmlere denk düşmüş...
Bakkal ev arasındaki mesafede ekmeğin ucunu ısırarak gıda etmiş bir çocuktu...
Yine çocuk...
Evden çıkarken, Paran var mı? sorusuna "Hayır yok" yerine, seri şekilde "Var var" diyen, tam kapıyı kapatacakken,"Şunu da al bulunsun, lazım olur" baba sıcaklığıyla karşılaşmış bir çocuktu...
Parayı utana sıkıla alırken, paraya bakmıyormuş gibi yapan...
"Valla param var yaaa" sahtekarlığına sığınmakta ısrar eden çulsuz...
içten içe "Ulan baba ne kadar anlayışlısın, sağol be ya" sessizliğinde sevinen bir çocuktu...
Yine çocuk...
***
Bir çocuk Zeki Kayahan Coşkun...
At arabalarının, kamyonetlerin arkasına takılmış...
Arkadaşları tarafından "Abi takılan var, takılan var" diye gammazlanmış...
Minibüslerde, otobüslerde midesi bulanınca annesi tarafından "aklına getirme midenin bulandığını" öğüdüyle yüzleşmiş...
Bu öğüdü ciddiye alıp "Aklıma getirmiycem, getrimiycem işte" diye mücadele etmiş ve bunu başaramamış bir çocuktu...
Depozitolu şişeleri evden çaktırmadan yürütüp bakkala satarak harçlığını çıkarmış...
Ebe tura bir ki üç, yerden yüksek, Japon kale, dokuz aylık... gibi oyunlara doymayan...
Hava kararmadan evde olması gerekmiş bir çocuktu...
Yine çocuk...
Evdeki terliklerin salon, mutfak, banyo, balkon terliği şeklinde ayrılmasına anlam veremeyen...
Balkon terliğiyle odalarda, diğer terliklerle balkonda dolaştığında azarlanmış bir çocuktu...
Yine çocuk...
Banyo yapmayı sevmeyen...
Taşa oturunca gerçekten karnı ağrıyan...
Acıkınca eve şöyle bir uğrayıp ekmeğin arasına domates destekli bir şeyler koydurarak evden bir çırpıda çıkan...
Evden çıkarken ayakkabıların giyilmesi esnasında ekmeği yanından dişleyerek ağzında tutan...
Çıtalı uçurtma yapmayı asla öğrenemediğinden, marangozdan yalvar yakar aldığı çıtaları mahallenin abilerine gözü kapalı teslim eden bir çocuktu...
***
Bir çocuk Zeki Kayahan Coşkun...
Ağlamaktan utanmayan...
Akşama köfte, patates kızartması yapıldı mı sevinçten deli olan...
Köfteleri, patatesleri yerken yarına kalma ihtimalini düşünen...
Ertesi gün buzdolabını açtığında bir tane olsun köfteye rastlayamayan...
Tek tük kalmış, pörsümüş patateslere tenezzül etmeyen bir çocuktu...
Yine çocuk...
Bütün spor ayakkabılarına"esem spor" denilen...
Ayakkabı bağlamayı geç öğrenmiş...
Kış günlerinde pantolonunun altına zorla külotlu çorap giydirilmiş...
Arabaların şoför tarafındaki camlarından içeriye dikkatlice bakarak "arabanın kaç yaptığını" öğrenmekten keyif alan...
"Kızların içinde kızılcık bebek" küçümseyişini fazlasıyla tatmış bir çocuktu...
Yine çocuk...
***
Bir çocuk Zeki Kayahan Coşkun...
Düğünlere götürülmüş...
Düğünlerde mahalli sanatçının "anneler babalar çocuklarınızı yanınıza alın" uyarısıyla sahneden alınmış...
Sonra tekrar sahneye fırlamış...
Adını bilmeyenlerin "Küçüüüükkkkkkk... Şişşşştttt küçüüüükkk" seslenişine maruz kalmış bir çocuktu...
Bir çocuk...
Kocaman kocaman sevdaları olan...
Hep en kudretli kendisinin aşık olduğunu sanan, öylesine bir çocuktu...
Yine çocuk...
***
O işte...
O...
Daha ne olsun...
Nasıl söylesek?..
Nasıl anlatsak?..
Pasaklıdır mesela...
Dağınık...
Hep dağınık...
Kendisini dağıtacak sevdaları kolay bulması bundan belki...
Belki bundan iflah olmaz bir gönül adamı...
Dağınık...
Ruhu... Beyni... Mekanı...
Her yeri dağınık... Öyle biri...
Yalancı...
Kendisini kandıracak kadar yalancı...
Hiç bir hayali yok...
Olmadı...
Olmayacak da...
Asabi...
Sabırsız...
Ama en çok da dağınık...
Ruhu... Beyni... Mekanı...
Her yeri dağınık... Öyle biri...
Öylesine yaşıyor...
Öylesine...
Öyle..
Bir çocuk Zeki Kayahan Coşkun...
Yine çocuk...
Hep çocuk...
Hep...
Herkes kadar çocuk...
Herkes... *
okan bayülgen in izinden giden radyo programcısı.
kendisini cok zeki sanan, zekiliğini ispatlamak için bağlanan dinleyicilerine eziyet etmeken çekinmeyen, bu özelliklerinin yanında samimiyetiyle kendini kabul ettirmeyi başaran radyo programcısı.
alem fm ' deki programının adı matrax ' tır ve adını matrix değiştirilerek almıştır. programında kesinlikle istek parça çalmaz. telefonla bağlanıyorsanız sürprizlere hazırlıklı olun, çünkü gecenin esnafından hediye bile alabilirsiniz.
Bazı,geri zekalı dinleyecileri tarafından göklere cıkarılan, kendini cok ama cok zeki sanan fakat bir o kadar da mantıklı cumleleri ardı ardına sıralayabilen ve Türkçe'ye, güzel dilimize sahip çıkan, farklı bir Radyo Dj'i.
bi zamanlar * uykusuzluk pahasına her gece yatağın içinde yorganın altında dinlediğim için "yatağınız uzun, yorganınız kısa gelsin inşallah" beddualarına maruz kaldığım, ama 1.5 sene sonra programın başında yaptığı esprimsi uyarıları ezberden söyleyebildiğimi fark edip uykuyu daha değerli bulmaya başlayınca dinlemeyi bıraktığım alem fm dj i. *
bir zamanlar bu adamın programına bir fırıncı katılırdı. geceleri fırında kaldığı için yalnız hissettiğini anlatır hayat hakkında zeki kayahan coşkun ile konuşurdu. geyiğin dibine vururlardı. aşağı yukarı 1 gibi bağlanırdı bu eleman. bişiy usta idi ismini de çıkaramıyorum şimdi. o zamanlar güzeldi. kapanşında esneme servisi olur, herkes bağlanıp da 2-3 saniyede esneyip telefon u kapatırdı. imdilerde nedir bilmem. ama sürekli kendini tekrarlayan bir program orası da doğrudur.

best fm deki ceyhun yılmaz ın bir programı vardı. onunla beraber en iyi programlardandı.

ben de program isimlerini akılda tutma özürlüyüm tabi o da var.