bugün

(bkz: üşenmemiş yazmışlar lan)
gece gece paragraflarca yazı görmüyo gözüm.. arada bi kadın kız kantin yemek gece hayat klüp gördüm..
''Algıda seçicilik bu olsa gerek''
"müzik ve müzikle relativitesi olan hiçbir şeyin benimle olan relativasyonu rölatif değildir" diyerek başlamak istiyorum. bu konuda ilk çağ filozofiyasından sofistikaya hatta orta çağ skolastikasından rönesans piçturizatörlerine kadar çokça şey yazılıp çizilmiştir. bunlardan en beğendiğim ünlü filozof ağustos sezer'in "müziğin cogitosundan bahsedilmiyor ise onur'un exiresinden de bahsedemezsiniz " sözüdür. "müzik olmayan yerden onur çıkmaz" gibi halk ağzında söyleniş biçimleri de mevcuttur bunun. çok doğru demiştir kendisi... ancak, bu sözü yeterince anlayabilmek için allegratif bir piyano sonatikasyonundaki süspeksiyal paragonizmanın mekanizmasını da bilmek gerekiyor aslında. çünkü can polat serdar'ın da bu konudaki "onuroluş müzikten önce gelir" şeklindeki existokramasterik sözü bu düşünceyi destekler niteliktedir..

existokomplementer yaklaşımla hayatı sistematik bir biçimde ele aldığımızda da matematik ayrı bir dünyadır gibi bir sonuca ulaşmaktayız. hatta öyle ki ünlü filozof can polat serdar bu konuda da perküsyopalpasyonel oskültatif inspeksiyonite gözlemleri sonucunda "cennet matematiktir. ondan sonra? on bir... gerisi iyilik güzellik" demiştir. descartocogitosel presipitatif bir düşünce yapısını temeline almış olması önem arz etmektedir. çünkü "cogito ergo sum" dediğimizde eksellatif bir yaklaşım yaparak sum'un toplama işlemine denk gelişi sonucu, matematiğin doğanın ve kartalın hatta murat serisinin sır kapısını açabilecek tek anahtar olduğu yargısında bulunursak çok da rongiyatif bir durum söz konusu olmaz...

persisto-antitokratik bir marjinodestinizist düşünceler bütününü birleştirerek egoizma denilen prizmayı oluşturduğumuz anda da detroit red wings, datsyuk ve buz hokeyi hakkında, marie anton niyetli'nin tarihe ve canına mal olmuş şu sözü aklımıza gelir: "puck da bulamıyorsanız banane lan, niyetliyim ben..." ki çok doğru söylemiştir burada ama; "doğru söyleyeni uzay geometriden kovarlar" atasözü de çok doğrudur... hatta söylemiş midir, söylememiş midir o da net değil. marie anton niyetli diyince çok sayıda anılar geliyor aklıma. tabi daha çok sekresyonik tabanlı süccesiv ve terminodrenatik şeyler bunlar. eksempiyalize edersek bu durumu sarayı galatasaray'ın yeni stadyumu sanıp doğum resitali vermiştir marie. bu sırada alla turca şeyler de seslendirmesi istenen marie'nin infrakardiyak bir yaklaşımla izleyenleri kırmaması çok önemli bir historiyeldir. ve bu bağlamdaki "yandım anam" yorumu da herkesin yüreğini burkmuştur. hatta bazı okzalosipektakülatif kuotiklerde okan'ın bile bu yüzden o gün bugündür buruk olduğu tespiti vurgulanmaktadır. bu doğum konçertosunda kızı olmuştur sevgili persuatifkuinimizin. erkek olmaması konusunda "paparrodonjuan" adlı bilimsel makaleler yayınlayan çok özel bir dergiye röportaj vermiştir. ve erkek olmaması ile ilgili anksiyatif yaklaşımlarının olmadığını povermasyonla belirttiği röportajında feminoagresifizm'e ön ayak olan şu sözleri sarfetmiştir: "erkek olsaydın devletin malı olacaktın, şimdi ise hastalıkta sağlıkta mutlulukta benimsin. you're mine till death! annen yavrum..." daha sonra fransız ihtirası adındaki konulu erotik filmde oynamasını istemişlerdir kendisinin. tabi kraliçe diye kralı hiçe sayacak değil ya, kabul etmemiştir... ve ne acı ki akabinde kendisine "puck diyon fuck demiyon aga" şeklinde trajikollateral displazik hiperventriküli meningomyelingosefaloplorin kıvamında bir yaklaşımda bulunulmuş ve ekzeküsyonuna hükmedilmiştir...

daha öznatif konulara gelirsek. askülasyonel terrakkoendikatif parsiyel aforomentaloidleri de hesaba kattığımızda felsefeyi çok sevdiğimi söyleyebilirim. bir de piyanoyu çok severim. kızları daha çok severim. felsefeci piyanist bir kız dediğimizde "bu bir sıfat tamlaması mıdır? ad tamlaması mıdır?" tartışmasına girmeksizin yüce filozof ali bertan enişteniz'in zaafiyet teorisii gereğince izahı olmayan bir vaziyet-i coğrafya örneği sergilerim. bilmeyenler bilenlerden öğrensin mindikalitesi yerleşmiş bir toplum olduğumuzdan açıklama gereği duyuyorum. bu teori şunu der: "piyano çalan ve felsefe yapan bir feminale yaklaştıkça zamanı adagiotif fiyılize edersiniz. ve bu çok sitrencsüksiyel bir siteovoçiktir"

özellikle bu günlerdeki arpejyonella spketrumunda dağılan perseküsyonel antite'yi de lensative etmek istiyorum. iran'ın türkiye'nin duvarına olan miksiyonatif yaklaşımlarının bir gün "iran shared islamic revolution via democracy" şekline homajifpeycoselden bizlere duyurusunu gördüğümde majoritik kreator - phobia'larımdan biri yani 2 tam 1 yarım 3 tam 1 yarım= 6 tamdan biri kompletif olarak gerçeklemiş olacak. demokro komünisyel bir moda akımının kreasyonlarının sergilendiği ve çokça rağbet gördüğü ülkemizin preripablike ülkelerde bile görülmesi muhtemel olmayan rikorsiyal ile düzlemde kendine seçtiği noktanın boyutsuzluğu ve içinden geçen sonsuz doğruyla da saykodelikdeşik olduğu fiyiliyatı elbette bizleri sedifikatif insanlar kılmaktadır. bu konuda daha alterasyonel bir sağaltısal dekompresyon yapılabileceği umudunu da pre-nacar dönemden beri mediastenimizde keyiriyor olduğumuz da spazmatik bir realitedir.

son olarak bu yazıyı yazma sebebim olan "kendinden bahsetmemek düzgün çok yüzlü bir piramittir" sözünü söylediği için fırat erik niçin'e teşekkürü bir borç biliyorum ve ayın 15inden 15ine taksitle ödeyerek "bildiğim tek şey, çift sayıda şey bilmek zorunda olduğum" sözüne yakışır hareket edeceğim. ha bir de bunu okuyan tosun falan demek gibi lüksiyatif behevisyonları hiç sevmem. bilakis, bu konuda fazıl says that "eski araba yavşaklığından utanıyorum." demiştir.

falan filan yani...

ps: i love love love love... (meali: "love love love" adlı şarkıyı seviyorum)
o gun annemle babam çok sarho... neyse buraları geçiyorum.
93 yılında zübeyde hanım hastanesinde zor bir doğumla dünyaya gelmişim. 5 yaşında okula başladım. başarılı bir ilkokul hayatından sonra sağlık meslek lisesi anestezi bölümünden mezun oldum. bu yılalarda annem ve babam şiddetli geçinemediler ve ayrıldılar. lise 2 ye giderken annem ve kızkardeşim antalyaya taşındılar. 3 ay sonra annem evlendi. ve ben anneannemlerin yanında yani bursada kalmaya başladım. ısparta süleyman demirel üniversitesinde eğitimime devam ettim.öyle yaşayıp gidiyorrum sözlük.
görünce bir tanesini bile okumayıp sırf gıcıklığına buraya yazıcağım başlık. ahan da yazdım.kime ne len sizden zırbolar.
73 model reno 12. aldık alalı gittiği yolun hesabı yok. hala ddevam.
artistlik yapmam. acizim muhtacım. *
doğdum, yaşıyorum. okumuyorum. işimde yok. ama boş boş da gezmiyor. dershane yolunda gidip geliyorum. sevgilimden ayrıldım fakat yalnız ama mutluyum. ikizler burcuyum. dengesizliğimi siz ölçün. bu kadarcık kısa ve net.
(bkz: tek entryle otobiyografi yazan überyazarlar)
07.06.1974 tarihinde dünyaya geldim.(daha önce cyrpton gezegeninde ikamet etmekteydim, gezegenin patlayacağını anlayınca yanıma uşağım Kal-El i alarak dünyaya geldim). ilk, orta ve lise öğrenimimi istanbulda yaptım(hepsi 2,5 yıl sürdü). Yüksek öğrenimde beklentilerimi karşılayacak bi ilim irfan yuvası bulamadığım için, amerikaya gitmeye karar verdim. gittiğimde gördümki, bilim olarak bizden çok gerideler, bilgisayarların da bir işletim sistemi bile yok. bunun üzerine hemen yanıma 2 genç ve çömez çocuk alarak Microsoft'u kurdum. Windows serileri, Office Serileri, Mesenger derken orda da beklentilerimin karşılanamayacağını anladığımdan şirket hisselerini 1 Küçük Rakı, 1,5 Porsiyon Acılı Adana ve Sınırsız Acılı Şalgam suyu karşılığında yanımdaki çömezler Bill ve Allen'a devrettim.
Geçmişe dönüp kendimle yüzleştiğimde çok karlı ve akılcı bir satış yaptığımı düşünerek kendimle gurur duyuyorum.
Şirketteki hisselerimin devrinden sonra dünya turuna çıkmaya karar verdim. yaklaşık 3 - 3,5 gün süren bu dünya turunda kuzey kutup dairesine ilk koşarak varan kişi, güney kutup dairesine ördek yürüyüşüyle varma rekoru, ekvatorun çevresini takla ata ata dönme rekoru, niagara şelalesinden aşağı üzerimde 7,5 ton ağırlıkla atlama ,değişik pistlerde F1 şampiyonlukları, italya ve ingiltere liglerinde gol ve asist krallığı, en centilmen futbolcu ödülleri, çektiğim filmlerle en iyi erkek oyuncu, en iyi yardımcı kadın oyuncu, en iyi yönetmen dallarında çeşitli oscar ödülleri, yaptığım bestelerle Emmy ödülleri, Kuantum Fiziği alanındaki çalışmalarımla nobel ödülleri, gazetelerin yaptığı anketler le yaşayan en seksi erkek, en güzel bacaklı oyuncu, filmlerde en rahat soyunan yıldız gibi ufak tefek ödüllerle zamanımı boş geçirmemeye çalıştım. Türkiye dönüşümde artık vatan hizmetine gitmeye karar verdim. yarbay olarak başladığım manisa kırkağaçtaki acemi birliğimden tuğgeneral rütbesiyle ankara özel koruma taburuna gittim. 18 aylık vatani görevimde çeşitli takım komutanlıkları, tabur komutanlıkları, tümen ve ordu komutanlıkları, hava, deniz ve kara kuvvetleri komutanlıkları ve genelkurmay başkanlığından sonra H.F.K.Org.olarak vatani görevimi tamamladım. H.F.K Org. terimini herkes bilmeyebilir. askerlik yapanların bildiği bir terimdir. Haddinden Fazla Kıdemli Orgeneral demektir. askerlik hizmetimin ardından artık hareketli hayatın bana uymayacağını düşünüp sabancı holding, koç holding, Wolkswagen, Ibm, Hp, Shell ve Bp deki kurucu ve çoğunluk hisselerimden , CEO luk görevlerimden bedelsiz olarak feragat edip Kurtköyde elektrikçilik yapmaya başladım.
91 yılının nisan ayında bir yağmurlu günde doğmuşum. günlerden pazar ve o gün kısaca öss dediğimiz öğrencileri koyunlaştırıp, hanginiz otlatmaya daha elverişlisiniz sınavı var. saat sabah 07.30 ama benim hikayem biraz daha önce başlamış. doğum sırasında hem annemi hem de kendimi öldürüyormuşum az kalsın. boğazıma kordon dolanmış ve annemle baya zor dakikalar geçirmişiz. acaba diyorum dünyaya gelmek için mi direnmişim yoksa bu s*kik dünyanın kötü ve bana göre olmadığını en başından anlayıp, hayatımın en değerli varlığını (annemi) da alıp ebediyete gitmek mi istemişim?! ama annem kıyamamış bana bütün gücüyle dayanmış bu acıya. sonra bu dünyadan aldığım ilk nefesle birlikte annemde rahat bir nefes almış. hemşire ablalardan biri sınava girecekmiş o gün annem doğum yaptıktan sonra içi rahat bi şekilde sınava gitmiş. kimdir nedir bilmem. neyse.. işte benim hikayem burada başlıyor. *
ilkokula kadar abimle evde çoraptan top yaparak oynadık. topumuz yoktu çünkü paramız yoktu napalım amk. babam mevsimlik işçiydi 3 ay çalışır geri kalan aylarda elinden geldiğince her işte çalışırdı. allah var çok çalışkan bir babaydı ama babalık için sadece o yetmiyor tabi. bizim aile olayları da karışık olduğundan babam bütün ailenin huzurunu sürekli bozardı.. neyse konuyu dağıtmayayım.

ilkokula başlamadan hemen önce kardeşim dünyaya geldi. takımı 3 ledik. 3 erkek olduk yani. anneci biri olduğum için anasınıfın ilk günlerinde annemi bekletirdim yanımda. sonra yavaş ısınmaya başladıktan sonra arkadaş edindim.

1. sınıfta ilk aşkımı yaşadım. hem platonik hem de karşılıklıydı. çocukluk işte.
2. sınıfta ilk masumane öpücüğünü aldım. ama bu nasıl bir heyecan ve histi.. aman tanrım dedim harika bir şey bu!
3. sınıf falan derken okumaya başlamıştım bildiğin. taşınmamız gerektiği için okulumu değiştirdim.

yeniden arkadaş edinmeye çalıştım. çok çekingen bir çocuktum. (hala daha öyleyim) pek arkadaşım olmazdı ama çokta önemli değildi aslında yalnızlığa alışmış ve yalnızlığı sevmiştim. ilköğretimin son yılında nasıl olduysa okulun popüler çocuklarından olmuşum. saçlar dik, müzisyen kişilik modunda takılıyordum. neyse..

lise başladığında hayatımın en büyük yabancılığını çekip bütün popülerliğimin dibe vuruluşunu seyretmiştim. sanki ne popülerliğiyse görende rockstar sanacak. çocukluk aklı işte. * ilk 2 yıl liseye alışamamıştım. 2. yılın sonunda hayatımın gerçek anlamda ilk aşkını tanımış ve bu duygusal acıyı da dilime sürmüştüm. neyse olaylar biraz karışık olsa da ciddi anlamda bir sevgilim olmuştu. onunla geleceği düşünüp planlar yapıyordum. toz pembe değildi, ciddiydim.

hep son dakikaların adamı olarak anca lisenin son senesinde kaybettiğim (benim popülerlik olarak tabir ettiğim oyse öyle değil) tanınmışlığı geri alabilmiştim. (onu da müziğe borçluyum. sağolsun para kadar etkili olmasa da açamadığım kapıları açabiliyordu.) öss denen o at yarışı koşusuna hazırlanmaya başlamış her hafta seviye tespit sınavı dedikleri nalları yenileme sınavlarıyla boğuşuyordum. ve beklenen an gelip öss'ye girdim. kazandım ve il dışına gittim.

üniversite dedikleri şeyi lisede öyle bir anlattılar ki sanırsınız üniversiteye değil amsterdama 7 yıldızlı bir otelde ömür boyu kalmaya gidiyoruz. bi bok yokmuş üniversite hayatında. ilk acı ayrılığımı da yaşatmıştı bana üniversite. çünkü o güzel sevgilim, hayatımı paylaşmak istediğim, evlenme hayalleri kurduğum çikolatalı pastam artık hayatımda yoktu.

tam anlamıyla koca şehirde yalnızdım. ne yapar ne ederdim? telefonun diğer ucundaki anneme sürekli iyi olup merak etmemesi gerektiği söyledikten sonra göz yaşlarıyla buluyordum kendimi. okula başladım ama lise gibi değildi burası. seni kimse siklemiyor her bir hoca sanki okul müdürüymüş gibi davranıyordu. ulan dedim hayat bana hep bu yalnızlığı, dışlanmışlık hissini yaşatıyorsun. zaten çok utangaç biriyim nereden bulacam şimdi arkadaş derken. alıştık gittik, sevgililer eskittik, şişelerin dibini gördük.

o değilde yaşlanıyorum be... *
1992 doğdum
2012 bu zamana kadar bir bok anlamadım.
90 senesinde, yazın göbeği olan ve fındık vakti diye adlandırılan agustus'un ayı olan ağustosta doğmuşum. 6 yaşından beri bifiil okumaktayım ve öğrenci olarak yaşamaktayım. nefes alıyorum ki bu dünya için kötü bir olaydır, bundan sonraki hayatının uzunca bir dönemini okul içlerinde geçirecek bir adamım. okurum, yazarım, çizerim, karalarım, çekerim... öyle bir çirkin bir adam'ım işte.
1992: karadeniz kırsalında dünyaya geldim.

1992-1994: bu yıllar utanç verici olduğundan bu konuda pek bir şeye değinmeyeceğim.

1994-1997: babamın mesleği dolayısıyla anadolu'nun muhtelif şehirlerinde bulundum.bundan dolayıdır ki anadolu'da konuşulan pek çok ağıza hakimim.

1997-2006 : babaannemin ve dedemin kontrolünde büyüdüm geliştim.en yakın arkadaşım dedemin de abi dediği kemal abiydi ve aramızda 67 yaş fark vardı.kemal abi öldüğünde 'o benim arkadaşımdı lan!' diye ağlayıp köyün ihtiyarlarıyla aynı safta kıldım cenaze namazını.

2006-2007 o zamanlar adı oks olan sınava girip neticesinde tuhaf bir liseye kaydoldum.yılbaşında sigaraya başladım.ilk başlarda paketlerin renklerine göre alsam da sigarayı sonralarda camel softta karar kıldım.amin.

2008: aşık oldum.ölüyorum sandım.birkaç kere de öldüm.kimse gömmedi.

2009: bütün cesaretimi toplayarak kıza onu sevdiğimi söyledim.besmele çeker gibi bir küfretti.dünyanın en güzel küfrünü duydum.14 kasım.

2010: artık liselerini çoktan bitirmiş biri olarak üniversite kayıt sırasındaydım.nice umutlarla kaydolup üç ayda dünyanın en boktan bölümü olduğuna kanaat getirdiğim kamu yönetimini bıraktım.istanbul'dan ankara'ya geldim.ankara bir yorgandı.üstüme çektim.

2011: ankara'da bir üniversitede hukuk okuyorum.fotoğraf çalışmaları yapıyor,arkadaşlarımın saçma sapan şeyler olarak nitelendirdiği şeyler yazıyor ,bol bol alkol ve sigara tüketiyorum.
1986-doğum
2000-lise
2007ünivrsite
2012-kpss
2050-ölüm (muhtemel tahmin)
1993: istanbul'un üsküdar ilçesi çengelköy semtinde 4,5 kiloluk bir bebek olarak dünyaya geldim. annem'in anlattığına göre 8 aylıkken yürüyordum ve 1,5 yaşında kendimi düzgünce ifade edebiliyordum.
1993 -1996: istanbul'da olan yaşamımı anlatır bu yıllar ve hayatım boyunca peşimi bırakmayacak olan astım'ı.
1996 -1998: babamın doğu görevi nedeniyle ilk önce kars merkeze sonra kars'ın arpaçay ilçesine gittim. türlü zorluklar yaşadım,ilk çocukluk çağım için pek güzel geçtiği söylenemez bu dönem.
1998: kars'tan memleketim olan izmir'e döndüm. kaldığımız diğer yerlere nisbeten daha güzel ve yüksek - deniz manzaralı ayrıca - bir eve taşındık. birkaç tane arkadaş edindim ama çok fazla değil. onlarla da hala görüşürüm. anaokulu, ilkokul derken ortaokul'u bitirdim. ortaokul yaşamım boyunca sürekli inek öğrenci olarak anıldım. inek olmamın yanında düzgün giyinen,saygılı falan filan feşmekan.
2007: oks dedikleri sınava girdim. izmirde kaliteli bir anadolu lisesi kazandım. derken amcamı kaybettim, öğrendiğim an çok kötüydüm sözlük. lise 1'in aralık ayında karşıyaka'da bulunan daha kaliteli bir anadolu lisesi'ne nakil yaptırdım. iyi ki de yaptırmışım. çok güzel arkadaşlar edindim. inekliğimden de orada kurtuldum diyebilirim. hayatı boyunca kopya çekmemiş ben, deli gibi kopya çekmeye başladım.
2008-2011: aşık oldum, çocukluk aşkımdan sonra ilk kez aşık oldum sözlük. çok güzel değildi,yani okuldaki erkeklerin imrenerek baktığı bir tip değildi. yaklaşık 3 sene peşinden koştum. 2011'e kadar yani mezuniyet'e kadar. sonra olmadı falan işte. kız boğaziçi'ni kazandı ben burada tam burslu özel üniversite kazandım sözlük. izmir candır en nihayetinde.
2011-: dedemi kaybettim, bana tarih sevgisini aşılayan dedemi. derken senle tanıştım sözlük, bana kattıkların cidden çok fazla. dediğim gibi üniversiteyi kazandım. bölümüm psikoloji olmasına rağmen şu anda hazırlık okuyorum,malum ingilizce önemli. hedefim prof.dr bir saykolojist olmak. bu hedefim için çok çalışmam gerekiyor biliyor ve yazdıklarımı burada sonlandırıyorum.
sürünmek için doğdum.
- 24 aralık 19* * kadir gecesi, annemin karnına atılan bir bıçak darbesiyle geldim dünyaya.
- bursa' nın zübeyde hanım doğum hastanesinde hayata merhaba dedim.
- ailenin dediğine göre 8 aylıkken anneanne demişim. erken konuştuğum için doktora bile götürmüşler.
- ilk 5 sene anlamdan geçti. 6 yaşında anaokuluna başladım. derken geldi 1. sınıf. okulun ilk gününü hatırlıyorumda, sınıf arkadaşlarımı anaokulu çocuğu sanmıştım çünkü boyum sınıftaki herkesten uzundu hatırladığım tek şey bu.
- 2, 3, 4, 5 . . . . derken orta okulda bitti.
- 11 yaşımda basketbola başladım, 5 sene lisanslı sporcuydum. takma adım shaq' tır.
- OKS iğrençliğine girdikten sonra, ismi lazım olmayan bir düz liseye başladım.
- ilk seneyi taktirle geçtim, herkes bana uzaylı gözüyle baktı. sonra bende onlara ayak uydurdum ve onlardan oldum, ama teşekkürden aşağı almadım tabi.
- sıra geldi ygs ve lys ye hazırlanmaya, kendi çapımda yaptım birşeyler, sonunda da istediğim mesleği ve bölümü kazandım tabi.
- çocukken ne olucaksın diye sorduklarında, zoolog, jeolog, veteriner, ziraat mühendsi olmak istiyorum derdim. kısmet ziraat mühendisliğimiş.
- hala bahsettiğim bölümde okumaktayım.
- biliyorum ki yakında KPSS yede hazırlanmak zorunda kalıcam.
- bugüne kadar olanlar özetle böyle.
90'lı yılların en başında bir mayıs gecesi gelmişim dünyaya. gelmişim çünkü o ana dair tek bir şey hatırlamıyorum.
anlatılanlara göre yaramaz bir çocukluk geçirmişim. kanepelerin üstünde yemek yemeler, gidilen misafirliklerde ağlayarak geri dönmeler kısacası o zamanlar ne çektiğini bir de anneme sorun.
http://tinyurl.com/86zxhm5
o zamanlar bu zamanlar olmakla beraber daha gerisini hatırlamıyorum.
televizyon denilen olay ilgimi çekermiş, yemek yemem için yegane araçmış, tabii o zamanlar internet diye bi'şey yok hayatlarda.
sonra ana sınıfı denen bir olayla tanıştım ki tek hatırladığım bir arkadaşımın annesinin topraktan yapılan vazonun dışını renkli macunlarla kapladığımız bir derste ''dur ben düzelteyim'' diyerek ağzına sıçmasıdır. halen ibret alsın insanlar diye saklıyorum o vazoyu.

ilkokul hayatımın başları yine hafızamın silik kısmındadır. 4. sınıftan başlayan hafızamda kalan tek şey internet kafeye gitmemdir. ilerleyen zamanlarda o internet kafelerde daha çok vakit harcadım. o zamanlardan kalma tek burukluğum kafeye gidip ''abi yarım saatlik açsana'' dan başka bir şey söyleyememiş olmam. halbuki sonradan gidip süre sınırı olmadan masa açtırıp babalar gibi tostumu ayranımı söylemişliğim de var. fakat o zaman onu yapamadık. leblebi tozuna aşık bir insandım. bakkallar ile mahalle maçları arasında güzel bir hayattı. kapının önünde top oynarken büyükler geçerken durur ''şşş ismet abi geçiyor atmayın lan'' diyen çocuktum ben. şimdi ise ben geçerken duruyor çocuklar, üzülüyorum. halbuki o ismet abi büyüklerin maçına alırdı beni kaleye geçirse de. sonra büyüdüm hep forvet oynadım, yine o duran çocuklar arasında kalecilere üzülüyorum.

ilkokulda çok başarılı bir öğrenciydim. hepsi pekiyi gelen notlarımdan aile memnun olsa da sorunlu bir okul hayatım vardı. kavga, gürültü geçti biraz. bunda ankara'nın pis yerlerinden demetevler'de okumamın da etkisi var tabii. ortaokul zamanlarında evin de yakın olması sebebiyle her saat annem okula çağırılırdı. arkadaşlarla gizliden sigara içmeler ile bitti bu dönem.

zeki ama çalışmıyor furyasından birisi olarak bir şekilde kazandık anadolu lisesini. ergenlik döneminin de etkisiyle sigaraya başlamış oldum. fakat şu var en güzel arkadaşlıklar da o tenefüslerde gizlice içilen sigara ortamlarında oluyormuş. çok güzel arkadaşlıklar edindim, sağlam 3-5 tane dost edindim. kalan öğrencilik hayatımın aksine vasat bir başarı ile mezun olsam da kavga, gürültü pek olmadı lise hayatımda.* şükürler olsun ki pis bir ergenlik geçirmedim. her türlü ortama girdim. her telden adam tanıdım. o yüzden mutluyum. böyle daha çabuk olgunlaşıyor insan.

sonra yumurta geldi dayandı göte. öss diye bir olay sıkıştırdı. halen zeki ama çalışmıyor statüsündeydim. belki de öyleyimdir ama üniversite puanları ailenin beklentisinden düşük geldi. küsüşmeler, tartışmalar, olaylar olaylar. ergen damarım atmış olacak ki bir sınır geldi * ergen isyeaaaan'ını çektim. vurdum kapıyı gittim. lan oğlum eşek kadar adamsın bu atarlar kime alırlar paçanı aşağıya görürsün demedim kendime. şimdi olsa yapmam. sonra sike sike dönüldü tabii o eve. baba yüreği de evlat dedi bağrına bastı. sonra hayırlısıymış hem ben hem babam sevindi şu an okuduğum bölüme. çoğu insan ailesini mutlu etmek için okuyor ya ben biraz kurtardım sayılır. aslına bakarsan ben yine klasik olan elimden tutan olsa futbolcu olurdum triplerindeydim. buna inanıyorum ama isteseydim olurdum. isteseydim anadolu üniversitesi iletişim fakültesi 3. sınıf öğrencisiydim. demek ki istememişim. hayat beni nereye sürüklüyorsa oraya demişim. pişman değilsem mutluyum dedim geçtim.

tercihler bitti gazi üniversitesi uluslararası ilişkiler geldi. gittim yazıldım. otopark gibi olsa da, devamsızlık yok diye hiç gitmesem de, ikinci öğretim olduğundan bütün dünyayı tersten yaşasam da seviyorum okulumu. tarih hastası olan bana tarih öğretiyorlar lan. her ne kadar 1. sınıftan kalan derslerim de olsa 3. sınıfmışım. öğrenci belgesinde öyle yazıyor. ilk sene herkes gibi grupça takıldık, 20 kişi kafelere gittik. orada anladım kimse kimseye güvenmiyor bu hayatta. 3 kişi gitsek tecavüz edecez sanki anasını satayım. haklılar aslında kimse kimsenin götünü kollamıyor büyüyünce. o lisede sigara içerken yakalanınca, ben içtim hocam diğerleriyle muhabbet ediyorduk sadece, gibi küçük cesaretler olmuyor. banane amk oluyor. dur şu peşini bıraksa da ben götürsem şu kızı oluyor öyle oluyor böyle oluyor.

gittikçe olgunlaşıyorum sayılır. kafamda dert, sıkıntı bırakmıyorum. tek derdim hem spor hem tarih hem siyaset hem felsefe hem ıvır zıvır konuşacağım bir arkadaşım olmaması. aynı potada erimiyor kimse. bu işte sıkıntım. ne kadar yavşakça da olsa bu lan. başka dertler vermesin allah diğerleri hallolur. kız derdin mi var iki tek atarsın düzelir. budur yani. paran mı yok çay, simit yaparsın amk.

insan önemli arkadaş son sözüm bu kendimle ilgili. insana değer veririm. herkes şüpheci yaklaşır ben değer veririm sonra düşer yaptıklarıyla o değer ya da yükselir. bencil olmamak lazım. hem hep derim kime ne kadar değer veriyorsan o kadar yaşarsın.
-1988 yılında doğdum ben, aslında çok zorlu bir çocukluk dönemi geçirdim ardımdan, hep deli diye bağırılır taş atılırdı okulda bana hep iftira attılar ben okuldaki tuvaletin boklarını duvarlara sürtmüşüm, bana hep böyle iftralar attılar, birilerine kalsa ben okulda okuyamaycaktım ikokulu bile bitremeyecektim, ancak; lisede az kendimi geliştirince, notlarımı yükseltince herkes çalışkan demeye başladı kısa süreli gene laflar olacaktı benimle ilgili, gene laf etmeyen kalmayacaktı son anda yırttım, ikokulda hep, ortalama bir öğrenci oldum, ne çok çalıştım nede fazla, alparsalan ilkokulunda 5 yıl kurtuluş ilk öğretim okulunda 3 yıl okudum çünkü; ikinci kademe yoktu, liseyide, atatürk çok programlı lisesinde okudum, lise birde bütün sayısal derslerim sıfırdı, yapamadım daha sonra , sözel dersleri yaptım, ortalamayla geçtim dediğim gibi sadece geçtim, lise ikide ise aşık oldum bizim buralara, doğudan bir genç gelmişti okumaya, onu sevdim ancak; o'beni sevmedi, keşke sevseydi diyorum, neyse öyle böylede lise bitti!..
-liseden sonra ise ne yapacağımı bilmemedim öss'de düşük puan aldım ilk önce daha sonra ise festivalde yani şarap festivalinde birisiyle tanıştım tamirciydi onunla iki yıl ilişki yaşadım, daha sonra ise polisler arıyodu onu çünkü; arkadaşı evlenmiş borçlarına kefil olmuştu ben de ''sen kendi karınını doyuramıyorken niye başkalrının borçlarını ödüyorsun'' dedim!..
-sonrada ayrıldık...
daha sonra ise dershaneye gittim kariyer dershanesi diye böyle tavanı akıyordu, böyle rezil bir yerdi aslında ama; param ona yetmişti, konularda eksikliklerim vardı doğru düzgün felsefe eğtimini alamamıştım okulda, çünkü; o' branşın hocası girmiyordu...
-bayburt meslek yüksek okulu'nu kazandım orada bys yani sekterlik bölümünü ancak; yurt işini unutmuşum, birçok şeyi eksik yapmışım olmadı, geri döndüm, kaydımı dondurup
-daha sonra tekrar girdim sınavlara bu kez evimin yakınlarında yaklaşık 200 metre uzaklıkta paü bekilli meselek yüsek okulun'da pazarlama okuyorum!...
edit:imla
ne diye eksiliyorsun ki, aynısı birebir yaşanmıştır.
yaşamıyorum, günden güne varoluyorum.
- 1992 yılının ocak ayında süleymaniye hastanesinde hayata gözlerimi açtım. ilk gördüğüm kişi ebem oldu, herkes gibi hayatın sillesini kıçıma yedim. sağ yanağında hala iz var, isteyen bakmasın ayıp.

- 1993 yılında beşiktaş forması ve zıbını içinde büyüdüm. babam koyu beşiktaşlıydı.

- 1994 yılının başlarında konuşmaya başladım. ilk söylediğim kelime anneymiş. sonra baba dedim, sonra beşiktaş.

- 1995 yılında emmeyi bıraktım. evet, bildiğin 3.5 yaşına kadar emdim ben.

- 1996 yılında, 4 yaşına geldiğimde sünnet olmam gündeme geldi, korktum ertelendi çok sevindim.

- 1997 yılında kreşe gittim konuşmam tam anlamıyla orada oturdu ve babam ve amcamdan öğrendiğim küfürleri oradaki kişilere ettim. pedagog'a gitmem gerektiğini söyledi öğretmenler. peder bey siktir etti.

- 1998 yılında anasınıfına başladım. sevda diye bir kıza aşık oldum. ona peynirli ve ketçaplı çitoslardan alıyordum. meyve suyumu son poğaçaya denk getiremediğim zamanlar sevda'nın meyve suyundan otlanıyordum.

- 1999 yılının mayıs ayında galatasarayın uefa kupasını aldığı maçta amcam şirinevlerdeki uefa heykeline götürdü. galatasaraya olan aşkım orada başladı. aynı zamanda 1999 yılının temmuz ayında sünnet olmam tekrar gündeme geldi. elinde iğneyle eve bir doktor geldi ve korkma acımayacak erkek adam olacaksın dedi. kaçmadım, iğneyi yedikten sonra bir anda fırlayıp balkona gittim. sonra uyuşmadan bayılmışım, uyandığımda pipimin üstünde bir şapka vardı. kaldırdım ve baktım. bakmaz olaydım, yarısı yoktu.

- 1999 yılının 17 ağustosunda bir çok arkadaşımı, sevda da dahil depremde kaybettim. oturduğum bir yer titrese hala panik oluyorum.

- 2000 yılında 2. sınıfa geçtim. nil öğretmeni tanıdım, ona aşık oldum. dayım çiçekçi olduğundan mütevellit her pazartesi ona çiçek getiriyordum. sonra bunu anladı tabi, öptü ben senin öğretmeninim falan dedi. aynı sene kuzenimin şurdan şuraya yüz sana dondurma alacağım dedi. havuza atladım, çırpındım ve yüzdüm. bir dondurma uğruna yüzmeyi öğrendim. hala da acayip severim dondurmayı.

- 2001 yılında babamın alkol yüzünden annemi dövmesine şahit olmaya başladım, babama yumruk falan atıyordum. her akşam anneme " anne ne olur şu kadar hatrım varsa babamla kavga etme " diyordum.

- 2002 yılında ilk dünya kupası maçını izledim. futbola olan ilgim o zaman başladı. kosovagüç spor a yazıldım ve forvette fırtınalar estirdim.

- 2003 yılında babam beşiktaşa gitmem gerektiğini söyledi, ben tercihimi galatasaraydan yana kullandım.

- 2004 yılında kardeşimi kaybettim. açtığı derin yaralar hala kapanmadı.

- 2005 yılında galatasaray'dan istanbulspor'a transfer oldum. aynı sene gittiğim havuzda zehirlendim. vücudumun her yeri şişti ve futbolu bırakmak zorunda kaldım. pişmanım.

- 2006 yılında ikinci dünya kupası maçını izledim. futbola olan ilgimin son doruklarıydı, tekrar başlamak istedim fakat ne yazık ki lisansım iptal olduğu için başlayamadım.

- 2007 yılında çanakkale gelibolu da lise eğitimime başladım. yarıda bırakıp istanbul'dan devam ettim.

- 2008 yılında sınıfta kaldım. ailemden ve akrabalarımdan yediğim laflardan ötürü iyice içime kapandım.

- 2009 yılı, hayatımın en kötü yılı oldu. güzel bir insanla tanıştım ve hayatımı mahvedecek hatalar yaptım. intihara teşebbüs ettim, kasım ayında hastaneye yattım. devamsızlıktan sınıfta kaldım ve okulu bıraktım. yaralarını hala sarmaya çalışıyorum. içime kapanıklığım daha fazla arttı.

- 2010 yılı 2009 a oranla daha kötü geçti. hastalandım, her şey için uğraştım didindim zar zor toparlamaya çalıştım. hala toparlıyorum.

- 2011, güzel bir yıl olacak.

bunu 2010 aralık ayında yazmıştım.

bugün 28 şubat 2012.

- 2011'de, 2012'de bok gibi geçiyor. haydi hayırlısı.
1990- ocak ayında doğdum. karlı bir geceymiş. 'dizlerimize kadar kar vardı' der annem hep.*
1991- emeklemeden yürümeye başlamışım. herkes çok şaşırmış. 'büyük adam olur bu' demişler.*
1994- manisaya* taşınış. eşyaları traktör römorkuna yüklediğimizi hatırlıyorum. çekyata yatıp yıldızları seyretmiştim. yazdı herhalde.
1995- annemle babamın kavgaları. babamın eve içkili gelmeleri. arada balıkesire gitmem. annemle babamın boşanmaları.
1995(boşanma sonrası)- annemle beraber annemin ana evine, kastamonuya dönmem. annemin tekstilde işe başlaması, benim dayılarımla, yengemle, anneannemle, kuzenlerimle takılmalarım.
1995 (devam)*manisaya dönmem, babamla beraber evde beni bir kadının karşılaması*, akabinde anasınıfına başlamam.
1996- anasınıfı biter, artık her yaz gerçekleşecek kastamonu-manisa seyahatleri başlamıştır. aynı sene manisada ilkokula başlanır. ilk ayda okumaya sökülür, öğretmen tarafından aileye sınıf atlatma teklif edilir, sınıfımdaki kızlar üzüldüğü için tarafımca reddedilir.*
1996 (devam)sınıftaki tüm kızlar tarafından ilgi odağı yapılırım.**. okuma bayramında erkeklik yapıp sunuculuğu o zamanki ilk sevgilime devrederim.**
1997- 2. sınıfın sömestr'ına yakın bir zamanda taşınılacağı haberi gelir, haliyle okul da değişecektir. okulun son günü sınıfta bağırış, kıyamet. herkes ağlar. gideceğim için çok üzülmüştür herkes. tüm sınıfa ev telefon numarası verilir, onlarınki alınır.
1997 (devam) yeni okula geçilir. orada işler eskisi gibi değildir zira daha iyi bir okula gelinmiştir ve konu ve zeka olarak benden öndedir tüm sınıf arkadaşlarım. ama kısa bir süre sonra aradaki fark kapatılır. kız konusu sıkıntılıdır ama.
1998- ilk defa dersten atıldım. eğlenceli olduğunu keşfettim.
1999- ilk defa bir sınavdan 2 aldım.* sınavdan haberimin olmaması büyük bir etkendi tabi ki.pek üzülmedim.
2000- milenyum.pek bir olay yaşanmadı bu sene.
2001- ortaokula başladım. eski sınıfımdaki 7-8 kişi ve ben seçmece denilen bir sınıfa verilmştik. sebebini anlamadım hiç. ama yeni arkadaşlar edinmek güzeldi.
2002- en yakın arkadaşımla kız meselesi yüzünden tartıştım ve küstük, bir yıl boyunca konuşmadık.**
2002 (devam) en yakın diğer arkadaşımla küstük ve 7 ay konuşmadık.**
2003- orta üçteydik ve lgs stresi başladı, dershaneye gitmeye başladım. arkadaşlarımla barıştım. çok güzel bir kızın benden hoşlandığını öğrendim. sınava taktığım için dolaylı olarak reddettim.*
2004- soma anadolu öğretmen lisesini kazandığımı arkadaşlarımdan öğrendim. otuduğumuz yere 50 km. uzaklıktaydı ama yine de dışarıda okuyacaktım. pek koymadı. hazırlık okuduğum için ilk sene yattım. cemaatle tanıştım.**
2005- matematiğin işim olmadığını anladım. ilk defa bir almıştım.
2006- yabancı dil bölümünü tercih ettim. hem de hiç kimseye sormadan. eczacılık okumamı isteyen babam çok bozulmuştu ama sonradan kararlarıma saygı duyması gerektiğinin farkına vardı.
2007- ilk ev deneyimimi yaşadım. cemaatten sıkılınca babamı ikna edip 3 arkadaşımla eve çıktım. bir veli toplantısında bizimkiler aniden çıka gelip evdeki sigara paketlerini, bira şişelerini gördüklerinde bir daha eve çıkamayacağımı anladım. bu arada üst dönemden bir kızla çıktım. öylesine bir şeydi.
2008- bir kız sevdim. nakille gelmişti. iki alt dönemdeydi ama ağırbaşlıydı, hanım hanımcıktı. olmadı. zamanlamam yanlıştı. olmayınca bunalıma girdiğim için dershane hocalarım, okuldaki hocalarım benden bir bok olmayacağını söylemeye başlamışlardı. haklısınız dedim ama kendime güvenim tamdı. türkiye 910.su* olarak ytü ingilizce öğretmenliğini kazandım. bana hiç bir bok olamazsın diyen herkesin yüzüne sınav sonuç belgesini fırlatıp gittim.
2009- okul, batak, içme gibi sıradan şeylerle geçti. abartmışız ama. hayatıma giren bir kaç kız oldu. kısa sürdü.
2010- okulun uzadığı kesinleşti. ben de çalışmaya başladım. istanbulda öğrencinin yapabileceği tek iş olan garsonluğa başladım. bir ay sonra saçma bir sebepten işten kovuldum. 2 hafta sonra başka bir yerde başladım, bu sefer barmenliğe terfi etmiştim. barmenliğin nimetlerinden faydalanmasını bildim. arada okula gitmeyi de ihmal etmedim.
2011- 1 ocakta exchange öğrenci olarak okulumuza gelmiş bir ispanyol kızla çalıştığım barda yeni bir ilişkiye adım attım. ne yazık ki geri dönmesi gerektiği için çok kısa sürdü. o bunalımla 2. işimden de kovuldum. üçüncüyü bulmak bu sefer daha kısa sürdü. orada da 3 ay çalışıp başka bir yerde çalışmaya başladım.
2012- iş hayatını 2. plana atıp okula gitmeye başladım. artık sadece hafta sonları çalışıyorum. bitmesine de daha temizinden 2 yıl var. çabalıyoruz...
2013- ekim: zenofobik girdi hayatıma *
(bkz: hamdım piştim yandım)
85'ten beri büyüyorum. du bakalım.