bugün

artı oy aldıkca alıyorum ama karmam artmıyor. bu ise de zerre kafam basmıyor sozluk. cok caresizim ve kendimi aptal gibi hissediyorum.
iki sevgilim vardı birbirlerinden habersiz. ikisi de aynı gün başka sevgili edinip terk etti beni. allah'ın sopası yok ama vurduğunda çok acıtıyor.
o sevmesede, istemesede seveceğim ben. elimde değil işte, içimden geliyor. ama yinede çok utanıyorum!
tüm köpeklerime ingiliz isimleri verirdim...
çok sıgara içiyorum ellerim titriyor öleceğim galiba.
ne zaman minibüs şöförü "ücretleri uzatalım lütfen!" dese, "acaba benim para verdiğimi unuttu mu lan?" diyerek şüpheleniyorum. mümkünse dikiz aynasında onunla göz göze gelmemeye çalışıyorum. *
itiraf ediyorum gereğinden fazla paranoyağım.

ayrıca tekrar itiraf ediyorum bunu bildiğim halde hiçbir şey yapmıyorum.
sevgilim yok ama soranlara hep var diyorum. kısmetimimi kapatıyorum yoksa?
eve gelirken, karşıdan aynı apartmanda oturan bir kişinin geldiğini, ve benim gibi apartman girişine hızla ilerlediğini görmüşsem; onunla o kapıdan aynı anda girmemek için ya aniden yavaşlar, önce o kişinin girmesini beklerim. ya da müthiş bir hızla girişe hücum edip, hızlıca kaçarım.*
asansör beklerken başka birinin benimle binmemesi için içten içe dua ediyorum zira hiç hoşlanmıyorum tanmımadığım insanlarla göt kadar yere sıkışmaktan. eğer kimse yoksa hızlıca kapıyı açıp kimse yetişemesin diye elimi çabuk tutuyorum....

büdüt: hayır itiraf niye eksilenir sayın seovi yoksa sizin yüzünüze de mi kapattım asansör kapısını? ama taktir edersiniz ki iyi etmişim zira bir seoviyle aynı asansörü paylaşmak aynı sözlüğü paylaşmak kadar tehlikelidir...
-bir kız olarak dünyaya geldiğim için babam haftalarca yüzüme bakmamış. bu çocukken ondan nefret etmem için çok iyi bir nedendi.
-küçük erkek kardeşim evin kıymetlisiydi. her dediği yapılırdı. ben konuşturulmazdım bile.
-çirkin bir çocukmuşum kimse sevmezmiş. o yüzden içime kapanmışım.
-kız arkadaşlarım evde oturup dantel yaparken ben küçük çocukları kandırıp evimizin 1-2 kilometre uzağındaki baraja götürürdüm, yüzerdik.
-çok misket kavgaları ettim, annem çok küfür yemiştir.
-karşı komşumuzun oğlunun kaşını ben patlatmıştım. o zaman korkusundan söyleyememişti, hala söyleyemez.
-okula bir sabah bile kavgasız gürültüsüz gittiğimi hatırlamam.
-dördüncü sınıfa giderken küçük kardeşim trafik kazası geçirdi. doktorlar "yaşatamayız" demişti ama babam gözlerimin önünde doktorun çenesinin altına tabancayı dayadı ve "onu yaşatacaksın yoksa seni öldürürüm" diye bağırdı. sonuç: kardeşim hala hayatta!
-sürekli dayak yiyen bir annem vardı. şimdi elini bile kaldıramaz babam!
-o evden nasıl bu kadar sağlıklı çıkmışım diye hala allaha şükrederim.
-çok başarılı bir öğrenciydim, annemin yüzünü asla kara çıkarmadım.
-bakkaldan eti browni çalmıştım canım çekmişti, vicdanım el vermemişti, gidip parasını vermiştim.
-çok büyük kin tutardım, dayım helallik almak için 3 gün boyunca özür dilemişti. ettim...
-arkadaşlarım çok kalender olduğumu söylerler... ancak ağlayan bir çocuk gördüğümde boğazımın düğümlenmesine engel olamam, ağlarım.
-çok feci bir şekilde boynuzlandım! takmamış gibi gösterdim kendimi ama yalnız kaldığımda gecelerce hıçkıra kıçkıra ağladım.. kulakları çınlasın.
-aynaya baktığımda kendimden nefret ettiğim çok olmuştur. aynadan tükürüklerimi sildiğimde anlamıştım bunu.
-kızdığım zamanlarda ağzıma geleni söylerim. ama arkadaşlarım anlayışlıdır, affederler hemen.
-çok arkadaşım vardır ama bir tanecik dostum vardır.
-geçen yıl çalışmak zorunda kalmıştım. patronum şerefsiz çıktı.. bir gecede kendisine bir kaç milyarlık zarar verdim ve işi bıraktım. gıkı çıkmadı...
-babamın okuyan tek evladıyım. şimdi bana bakmaya kıyamaz. arada tartışırız ama iyi adamdır. severim. *
-şu sıralar öldürmeyi düşündüğüm biri var. ama reelde yapamam biliyorum. o yüzden içim rahat.
-kalbimin bir kez daha aşkla çarpması için her şeyimi verirdim. ama verecek hiçbir şeyim kalmadı...
televizyonda veya toplum içinde mallık yapan insanları görünce çok utanıyorum sözlük, sanki o mallığı ben yapmışım gibi utanıyorum, anlatılmaz yaşanır sözlük..
arabanın arka camındaki sileceği çalıştırmaya utanıyorum. sanki arkadaki arabaya hava atıyormuşum gibi geliyor. çok gerekli değilse arkamı görmeden bile giderim.
sevgilimi çok kıskanıyorum, bu yüzden kendimi ilkel bir kabile reisi gibi hissediyorum. üstelik ben kıskandıkça o mest oluyor, buna daha çok uyuz oluyorum.
bir oturuşta üç kap fırın sütlaç yedim bugün.
ilgimi çeken kadın tiplerinin tam tersi olan hanımlar hep beni seçip yanaşmakta ve/veya aşık olmaktadır. enteresandır, kybele'ye benzer bunlar...

kendine aşırı güven duymanın insanı tembel yaptığını düşünüyorum. ne zaman kendime güvenimi düşürmeye çalışsam 15 dakika sonra toparlanıyorum ve aynı moda geri geliyorum. ve sanırım kendine güven, benim idealist yanımı baltalıyor.

insan ilişkilerinde başarılı sayılırım ama en kafaya taktığım konudur. yani bir tatsızlık sonrası canım çok sıkılır. bunu da yenersem gerçek bir liberal olacağım...swh

evdekilerin beni onaylaması/ destek vermesi rahatsız ediyor. tam tersi de öyle... mümkünse konuşmasınlar istiyorum bu yüzden onların gözünde yorum yapılmayacak "e iyi " denilecek bir çerçeve ortaya koymaya çalışıyorum.

geçen dönem 3,54 kredi yaptım, rekorumdur ; pedere söyledim, hiç istifini bozmadı ve okulu uzatma bir an önce işe gir çalış dedi...

yumurta göte gelene kadar iş yapmayanlara kızıyorum ama; buna tezat bir hareketle, okumam gereken yazılar biriktikçe okumuyorum ve kendime kızıyorum. (bkz: yine atalet) bu hat safhaya gelince, bir oturuyorum hepsi bitene kadar işkenceye dönecek şekilde okuyorum ve kalktığımda o sürekli oturmadan ötürü yağlanan saç ve nemlenen tenden sonra banyo yapmam gerekiyor...

edit: imla.
itiraf ediyorum: beni kendine alıştırdı alıştırdı, güzel bir sömestre eğlencesiydi ama sonunda engeli attım!mutluyum.paso teoman dinliyorum, öleceğim galiba...
bugün hastaneye gittim. hastanede güzel bir hemşire gördüm. itiraf ediyorum; tekrar aşık olacağımı düşünmüyordu.
itiraf ediyorum, kutsi'yi severek dinliyorum, şarkıları gerçekten şahane.
gerizekalıyım lan ben. bakayım, hakkatten gerizekalıyım.
merak kelimesini yazarken zorlanıyorum ve genelde merka olarak yazıyorum. sonrasında entry edit diyip düzelt falan. neden böyle olduğunu da merka ediyorum. yoksa ben zurna mıyım ha diyemeden geçemedim.
çok tahammülsüz oluyorum zaman zaman, en yakınımdakinin ufacık hatası bile büyüyor gözümde. genel olarak hataları tolere edebilen biriyken, değer verdiğim insanların saçmalıklarına gelemiyorum. kızıyorum, anlam veremiyorum, bir şekilde söylemeyi denediğimde neredeyse kimsenin eleştiriyi kaldıramadığını görüyorum. sonra özeleştirimi yapıyorum. "belki sana öyle geliyordur, abartma bu kadar." deyip susmak için zorluyorum kendimi. "koca insanlar hepsi, kendileri farkına varsınlar madem birilerinin göstermesi bu kadar ağır geliyorsa." deyip kenara çekiliyorum. susuyorum, sustukça büyüyor. saçmalıklar, yalanlar, boş lakırdılar. çekilmiyor bir süre sonra sözlük, boğuyor insanı. neyse, sustum.
sinir küpüyüm. ota boka bağırır çağırırım. boktan bir soruya bile höykürür mü insan? bağırıp çağırma esnasında da "bunda sinirlenecek ne var şimdi öküz?" diye kendime de kızarım. ama hala, bile bile sinir küpü olmaya, karşımdakini kırmaya devam ederim. hemde ortada sinirlenecek hiçbir şey olmadığını mantığımın kabul etmiş olmasına rağmen. salağım öyleyse.
bundan birkaç ay önce kitapçıda kitap raflarına göz gezdirirken hemen yanıbaşımda olabildiğine güzel bir kız bitiverdi. kız olasılıksız isimli kitabı incelerken bugune kadar hiç yapmadığım bir şekilde tüm yavşaklığımı takınıp kıza o kitabın aslında hakkında konuşulduğu kadar kaliteli olmadığını, sıradan bir cia-ajan, kaçmaca-kovalamaca kitabı olduğunu okumaya deger bir kitap olmadığını söyledim. üstelik o kitabı henüz okumamışken yaptım bunu. kız kitabı almaktan vazgeçti ve dışarıda kendisini bekleyen lavuk sevgilisiyle çıkıp gitti. ben ise kitapçıyla papaz olduğumla kaldım. olsun ama iyi denemeydi. bir gün düşeş gelir nasıl olsa eheh.
tek başıma kaldığımda anadolu, mahallede winston, zirvelerde marlboro, kız aradaşımla buluşursam parliament içerim sözlük.
nasıl ama, böyle şerefsizliğe sen bile nadir rastlarsın, öyle işte..